DEPREM olduğunda, jeofizikçiler rağbet görüyor. Ekonomik kriz çıktığında da, iktisatçılar ortalığa dökülüyor. Şimdi, iktisatçıların zamanı.
İki bilim dalının da kamuoyunu bilgilendirmesi ve aydınlatması görevi var. Kamuoyu ile iletişimde farklı tavırlar alınabilir. Eğer bilinebiliyorsa, yarın deprem olacağını söylemek halkı paniğe sevk etmek midir? Ya da olasılığı düşük bir gelişmeyi sanki yüzde yüz olacakmış gibi kamuoyuna takdim etmek ne derece ahlakidir?
İktisatçıların da kamuoyu ile ilişkilerinde benzer bir nokta var. Üstelik, jeofizikçilerden farklı olarak, iktisatçıların olayların belli bir doğrultuda gitmesinden kişisel çıkarları da olabilir. Kendinin ya da çalıştığı kurumun durumuna göre, iktisatçıların kamuoyu önünde yaptıkları tartışmalar taban tabana zıt olabilir.
Yurt dışında da bunu sıkça görüyoruz. Finansal kurum iktisatçıları yaşanan krizi çalıştıkları kurumun durumuna göre farklı yorumlama eğilimine giriyorlar. Piyasada en saygın konumda olan iktisatçılar dahi, çalıştıkları finansal kurumların çıkarları doğrultusunda beklentiler yaratabilmek için çalışabiliyorlar. Lehman Brothers’ın iktisatçıları buna iyi bir örnekti.
TEMKİNLİ İYİMSERLİK
Son dönemde Türkiye’de döviz kurları hızlı bir biçimde arttı. Geçen ayın günlük ortalamasına göre, iki gün öncesine kadar kurlar bu ay sepet bazında yüzde 30 civarında arttı. Hazine bonolarının faizi yüzde 25’e dayandı. İç talep hızla daralıyor. İş alemi tedirgin. Bankaların eskisi gibi kredi vermek için müşterilerinin peşinden koşmadıkları söyleniyor. Hatta, vadesi gelen kredilerin yenilenmesinde zorluklar yaşandığı iddia ediliyor. Borsa endeksi yerlerde sürünüyor. Sermaye piyasalarındaki bazı yabancı yatırımlar ülkeyi terk ediyor. Yalnız bizde değil, bu olaylar tüm gelişmekte olan ülkelerde yaşanıyor.
Kısacası, son altı yıldır Türkiye ekonomisinin başarılarına destek veren tüm gelişmeler tersine dönmüş durumda. Bu durumda dahi, kamuoyunu aydınlatma durumundaki iktisatçıkların "temkinli bir iyimserlik" içinde olmaları normal karşılanmalı. Ama, her şeyi güllük gülistanlık göstermeye çalışmak kamuoyunu bilgilendirme işlevinin kötüye kullanılması anlamına geliyor. Buna, belki "düzmece iyimserlik" denebilir.
DÜZMECE İYİMSERLİK
Düzmece iyimserlikten bir örnek:
"Bugüne kadar Türkiye ekonomisinde en fazla şikayet edilen olgu döviz kurlarının düşüklüğü ve artan cari işlemler açığıydı. Kurların yükselmesiyle, ihracatçılarımız rahatlayacak. İthalat, pahalı hale geldiğinden, azalacak. Dolayısıyla, bugüne kadar risk olarak algılanan cari işlemler açığı da düşme eğilimine girecek. Gördüğünüz gibi, bir türlü çözemediğimiz sorunları piyasa kendiliğinden çözüyor.
İyilikler bu kadarla da kalmıyor. Borsa endeksi o kadar düştü ki, yabancı yatırımcılar yeniden Türkiye’ye akın etmeye başlayacaklar. Faizler o denli arttı ki, yabancılar için Türkiye’den başka daha iyi getiri sağlayan bir ülke yok.
Petrol ve diğer hammadde fiyatları düşüyor. Dolayısıyla, enflasyon da düşecek. Enerji ucuzladığından, üretim maliyetleri düşecek. Cari açık sorunu çözülürken, üretim de artacak.
Kısacası, iyi ki dünyada kriz çıktı da, biz ekonomik sorunlarımızı çözüm yoluna sokabildik."
Bu nasıl sorun çözmekse, ihracatçı da tedirgin, iç piyasaya mal üreten sanayiciler de. Herhalde onlar "kötümser" ve "felaket tellalı" iktisatçıları dinliyorlar. Halbuki, "düzmece iyimser" iktisatçıları dinleseler ortalık günlük güneşlik olacak!