Dünya ekonomilerinde ayrışan yok

GEÇEN yıl dünyanın bazı ekonomilerinin Amerikan ekonomisinden ayrışabileceği konuşuluyordu.

Çeşitli teoriler ortaya atılmıştı. O derece ileri gidilmişti ki, Amerika’daki olası bir durgunluğun Çin gibi ülkelerden gelebilecek talep artışlarıyla dengelenebileceği ve toplamda dünya ekonomilerinin ciddi bir olumsuzluk yaşamayacağı ileri sürülüyordu.

Şimdi yaşananlara bakınca, artık aklı başında hiçbir iktisatçının "ayrışma" kavramını ağzına alacağını sanmıyorum. Dünya ekonomilerinde ayrışan hiç kimse yok. Aksine, önce Amerika’da başlayan kriz daha sonra Avrupa’ya, şimdi de gelişmekte olan ülkelere sıçramış durumda. Tüm dünya ekonomileri, az ya da çok, küresel şartlardan olumsuz etkileniyor. Şimdi de, herkes "ben zaten söylemiştim" demeye başladı.

TALEP VE FİNANSAL DARALMA

Çin ekonomisi kriz başlamadan önce yüzde 12 civarında büyüyordu. Son veriler, Çin’de ekonomik büyümenin yüzde 9’a düştüğüne işaret ediyor. Büyümedeki yavaşlamayı durdurabilmek için kamu yatırımları artırılmaya başlandı. Faizler düşürülüyor. Bankaların kredi vermeleri teşvik ediliyor. Ama, yurtdışı talep azalınca, Çin de üretimi kısmak zorunda kalıyor.

Çin, Asya ekonomilerinin motoru durumunda. Genelde büyük dış ticaret fazlası olduğu halde, Çin, Asya ekonomilerine karşı dış ticaret açığı veriyor. Yani, Çin, Asya ekonomilerinden topladığı hammadde ve ara malları kullanıp gelişmiş ülkelerin üretim merkezi durumuna gelmişti. Şimdi, Batı’dan gelen talep azaldı. Çin’deki üretim büyümesi azaldı. Doğal olarak, diğer Asya ekonomilerinin Çin’e mal vermesinin de hızı kesildi.

Çin’de ekonomik büyüme daha da düşebilir. Geçmişte, Asya ekonomilerinin motoru durumundaki Japonya da bölgede artık eski rolünü oynayamıyor. Üretim açısından Asya ekonomileri çok zor bir döneme giriyorlar. Buna karşılık, döviz rezervlerinin çok yüksek olması Asya ekonomilerini finansal açıdan koruyabilir. Bizden avantajlı durumdalar.

Finansal açıdan zor durumda olan gelişmekte olan ülkeler Avrupa, Latin Amerika ve Afrika’da. Bu ülkeler hem üretim açısından hem de finansal açıdan zorlanabilecekler. Paraları hızla değer kaybediyor. Talep daralması yaşıyorlar. Ama, durumlarını düzeltebilecek tek taraflı önlemler geliştirme durumları çok fazla yok.

Gelişmekte olan ülkeler açısından, bu krizi geçmişteki diğer krizlerden ayıran en önemli unsur dış borçluluğun kamu sektörü değil, özel sektör üzerinde olması. Tüm gelişmekte olan ülkelerde son yıllarda özel sektörün dış borçluluğu çok hızlı bir biçimde arttı. Dolayısıyla, küresel düzeydeki finansal sıkışmada, bu kez kamu sektörü değil, daha çok özel sektör şirketleri zorlanacak. Üretim, yalnızca talep daralmasından değil, finansal sıkışmadan dolayı da olumsuz etkilenecek.

Bu şartlarda, Avrupa, Latin Amerika ve Afrika’daki gelişmekte olan ülkelerde ekonomik büyüme Asya ekonomilerine göre çok daha fazla olumsuz etkilenecek gibi görünüyor.

UZUN SÜRECEK DURGUNLUK

Bu aşamada, üzerinde çalışılması gereken artık dünya ekonomileri arasında ayrışma olup olamayacağı değil, hızla içine girilen ekonomik durgunluk döneminin ne kadar uzun bir süre devam edeceği. Bu alanda da, geçmiş verilere dayanarak yapılan çalışmalar çok tatminkar değil. Artık dünya ekonomileri mal ve hizmet ticareti açısından çok daha dışa açık. Finansal piyasalar çok daha fazla iç içe girmiş durumda.

Şimdiye kadar gelişmiş ülkelerdeki sorunların gelişmekte olan ülkelere etkisi söz konusuydu. Bu aşamadan sonra, gelişmekte olan ülkelerdeki sorunların geriye gidip gelişmiş ülkeleri bir kez daha vurmaları söz konusu olabilecektir. Karşılıklı etkileşimler, içine düşülen durgunluk döneminin uzun bir süre devam edeceğini düşündürüyor.
Yazarın Tüm Yazıları