Roland Garros bildiğimiz Fransa Açık tenis turnuvası onların anısına hayata geçirildi. Günümüzde Lacoste markası timsah amblemli klasik Polo yaka t-shirtleri hepimiz biliriz. Rene Lacoste 15 yaşında ilk defa tenis raketini eline almasına rağmen üç kez Fransa, iki defa Amerika açık ve iki kere Wimbledon şampiyonu oldu. Timsah lakabını kendisine Amerikalı bir spor yazarı verdi. Nedeni de Rene Lacoste’un kortta rakiplerini adeta yavaş yavaş dişleri ile kemirip yutması ve saf dışı bırakmasıydı. Rene emekli olduktan sonra lakabını bir dünya markasına dönüştürdü.
Corona salgınından dolayı Roland Garros bir hafta gecikmeli başladı. Toplam Para ödülünü ortalama yüzde 30 oranında düşürdüler. Fransa Açık dört Grand Slam turnuvasında biri olup toprak sahada oynanıyor. Cumartesi gününe kadar elemeler devam edecek. Pazar günü ana tablo maçları başlayacak. Elemelere dünya sıralamalarına göre kadın ve erkek olarak 128’er tenisçi katılıyor. Bunları aralarında olabilmek çok önemli bir başarı. Amaç üç tur geçerek ana tabloya çıkabilmek. Bu zor bir iş. Hele toprak kortta her puanı adeta kazıyarak kazanman gerekiyorsa. Elemeler adeta bir cadı kazanı. Bir Grand Slam’de ana tabloya çıkmak için mücadele etmek bildiğimiz turnuvalara benzemez. Çok farklı oyuncu tipleri var. Örneğin biraz yaşını almış zamanında dünya sıralamasında ilk yüz hata ilk ellilerde olan tecrübeli oyuncular, toplara ölümüne vuran yeni nesil genç tenisçiler, sadece turnuva masraflarını karşılayabilmek ve artan para ile yaşamlarını sürdürebilmek için mücadele edenler, çünkü burada ilk turda elensen bile on bin Avro para kazanıyorsun. Bir de çekirdekten toprak zeminde yetişip rakiplerine kene gibi yapışıp az hata yapanlar… Açıkçası her puan için ölümüne oynamadan ana tabloya girmek hayal.
BİZİM DÖRT SİLAHŞÖRLER
Öne elemeye bizden 4 oyuncu katıldı. Kadınlarda Çağla Büyükakçay ve Pemra Özgen Erkeklerde Altuğ Çelikbilek ve Cem İlkel. Bu dörtlünün bir Grand Slam etkinliğinin ön elemesine girmeleri yıl içerisinde turnuvalardan aldıkları puanların ile orantılı. Kadın ve erkelerde dünya sıralamasında ikişer bin tenisçi dört kıtada turnuvalarda oynadıklarını varsayarsak bizim tenisçilerin Paris’te yüz yirmi sekizin arasına girmeleri hafife alınacak bir başarı değil. Pemra ve Cem ilk turda elendi, Çağla ve Altuğ ikinci turda.
Türk Tenisin bu dört değerli oyuncumuzun Roland Garros’daki duygularını kısaca paylaşmalarını istedim onlar da beni kırmadılar. Aynen aktarıyorum..
ÇAĞLA BÜYÜKAKAÇAY: Bu sene de geçen yıl gibi elemeler seyircisiz oynandı. Alışık olmadığımız durumlar var. Test, otelde veya kulüpte yeme içme zorunluluğu gibi... Ama Grand Slam’de tabii ki bambaşka bir duygu. Beni çok motive ediyor. Bu sene dört Türk olarak katılmamız çok güzel. Yağmur, rüzgâr ve soğuk hava nedeniyle şartlar kolay değildi. Ben iki maçımı da geç saatlerde oynadım. Bu sene kort zemini ve top seçimi bana çok hızlı geldi. Umarım seneye daha iyi bir Roland Garros haftası geçiririm.
ALTUĞ ÇELİKBİLEK:
Solak olan Yankı rakiplerini zekice ve onlar kadar enerji harcamadan yeniyor. Ben Yankı’nın oyun zekasını ve kabiliyetini Sergen Yalçın’a benzetiyorum. Oyununu geliştirdi, uluslararası gençler sıralamasında ilk 20 tenisçi arasına girmeyi başardı ki bu pek kolay olan bir şey değil.
Şimdi ise dünyanın en önemli turnuvalarından biri olan Wimbledon gençler kategorisinde çiftlerde şampiyon oldu. Kuşkusuz çok değerli bir galibiyet. Ancak Yankı’nın profesyonel kariyeri daha yeni başlıyor. Yani Yankı henüz yolun başında. Çok çalışması gerekecek ve en önemlisi tenisin dışında kişiliğini de geliştirmesi önemli. Yankı bundan böyle profesyonel tenisçi olma yolunda olan gençlerimize çok önemli bir örnek olacaktır.
DJOKOVIC TiLKi GiBiYDi
Djokovic ile Anderson arasındaki Wimbledon tek erkekler finaline gelince... Djokovic maça rahat başladı. Adeta bir tilki gibi sabırlıydı. Anderson ise tam tersi gergin başladı. Böyle olunca da normalden çok fazla basit hata yaptı. Anderson ritmini üçüncü sette yakaladı fakat burada da Djokovic’in özgüveni devreye girdi ve Sırp tenisçi şampiyonluğu bırakmadı.
TRT ekranlarından Fahri İkiler ‘in sunduğu ve daha beyaz topların kullanıldığı Wimbledon turnuvalarını izlemek ayrı bir keyif idi. Fahri abi yorumları sakin, abartısız ve doğru zamanlamada yapardı. Tenisi bilen ve bilmeyen de maçları rahat takip ederdi.
Tenis kurallarını herkesin anlayacağı basit bir dilde anlatırdı. İstanbul’a gelmeden önce muhakkak beni önceden arardı. Fahri abi ile muhabbet etmek çok keyifliydi. Kendisine bir şey sorulduğunda hemen cevap vermezdi. Önce birkaç saniye gözlerin içine bakardı sonra konuşurdu. Bu kendisine has bir davranıştı
Araştırmayı çok severdi. Yılarca uğraştı ve kimsenin bugüne kadar başaramadığı Türk tenisi ile ilgili İnanılmaz detaylı bir arşiv hazırladı. Tenis camiasının unutulmaz spikeri Fahri İkiler’e Allahtan rahmet ailesine ve tenis camiasına başsağlığı dilerim.
‘Devrim’ niteliğindeki yeni kurallar Kasım ayında Milano’da, 21 yaş altında dünyanın en iyi 8 tenisçisinin katılacağı özel bir turnuvada uygulanacak. Sürenin kısalmasını sağlayacak birçok değişikliğin yapılacağı maçlarda setler, 6 yerine 4 oyun üzerinden oynanacak.
TENİS, hiç şüphe yok ki bireysel sporların en popüleri... Roger Federer, Rafael Nadal, Novak Djokovic, Serena Williams, Maria Sharapova gibi marka olmuş isimler tıpkı futbol ve basketbol yıldızları gibi ilgi görüyor. Her ne kadar popülaritesi devam etse de tenisin son yıllarda ciddi bir krizin içerisine girdiği bir gerçek. Özellikle erkek tenisi ‘yeni yıldızlar’ yetiştirememenin sıkıntısını yaşıyor. Bugün dünya klasmanında ilk 5’te yer alan bütün tenisçiler 30 ve üzeri yaşta.
SADECE 21 YAŞ ALTI SPORCULAR
80’li yıllarda erkekler dünya sıralamasında ilk 10’da yer alan tenisçilerin yaş ortalaması 23’tü. Bugün ise 28 yaşın üstünde. Dünya 1 numarası Nadal 31, onu takip eden Murray 30, Federer 36, Wawrinka 32, Djokovic 30 yaşında. Gençler iyi tenis oynuyor olabilir ancak maçın galibini yine ‘tecrübe’ faktörü tayin ediyor. Profesyonel Erkek Tenisçiler Birliği (ATP), bu işin böyle devam etmeyeceği bilinciyle ‘devrim yapma’ kararı aldı.
TURNUVANIN SLOGANI: GELECEK JENERASYON
ATP, önümüzdeki Kasım ayında Milano şehrinde sadece 21 yaş altı tenisçilerin katılacağı özel bir turnuva düzenleyecek. 21 yaş altında dünyanın en iyi 8 tenisçisinin katılacağı turnuvada yeni kurallar geçerli olacak.
Sloganı ise ‘next generation’ yani gelecek jenerasyon. Milano’da ilk kez denenip yakın gelecekte yürürlüğe girecek yeni kurallar sayesinde, halen ortalama 2 saat olan erkek maçlarının süresi kısalacak ve heyecan artacak. Yani, toplam 11 saat 5 dakika süren ve 3 günde tamamlanabilen John Isner-Nicolas Mahut maçı bir daha tekrarlanmayacak!
TENiSTE DEVRiM YARATACAK 5 YENi KURAL
Marin Cilic özellikle forehand’leri ile yaptığı hataların dışında, kendi kapasitesini fazlasıyla zorlayan vuruşlar denedi ve topların çoğunu sahanın dışına attı. Federer çok süratli gelen toplarda bile raketiyle inanılmaz uyum sağlıyor. Dün kortta Cilic değil başka bir isim de olsa Federer’in bu olağanüstü oyununa ayak uyduramayabilirdi.
SAKATLIĞIN VARSA SAHAYA ÇIKMA
Federer’de şu gerçeğe dikkat çekmek istiyorum. 35 yaşındaki ‘Ekselansları’, kariyerinde sakatlıktan dolayı sadece bir kez uzun ara verdi. Federer antrenman temposunu ve dinlenme süreleri teknik ekibiyle konuştuktan sonra belirliyor. Vücudunun kaldırabileceği kadar çalışıyor. Bakın bu Wimbledon’da sakatlıktan dolayı 10 sporcu maçlarını yarıda kesmek zorunda kaldı. Bunların arasında Novak Djokovic, Feliciano Lopez, Martin Klizan gibi üst düzey tenisçiler de vardı.
Roger Federer bu konuda çok hassas ve görüşü şöyle:
“Eğer bir oyuncu sakatsa ve buna rağmen sahaya çıkıyorsa doğru değil. Bir tenisçi, var olan bir sakatlıktan dolayı kortu terkediyorsa bu rakibe ve seyirciye saygısızlıktır.”
Dünya 1 numarası Angelique Kerber ve eski formunu yakalayan Svetlana Kuznetsova’yı eledi. Muguruza, çim zeminde mükemmel hareket ediyor, toplara agresif vuruyor. Oyuna mükemmel odaklanması bir başka artısı.
Şampiyonluk maçı dengeli başladı. İki oyuncu da kendi servis oyunlarını kazanıyordu. Venus bir oyunda servisleri ile üç çift hata yaptı ancak attığı ikinci servislerin hızı da saatte 170 kilometreyi buluyordu. Servisleri sürekli Muguruza’nın vücuduna yönlendirdi. Böylelikle rakibinin açısını daraltmayı amaçladı.
RALLİLER UZAYINCA VENUS DAĞILDI
Venus 5-4 öne geçti, iki set sayısını değerlendiremedi. Muguruza game’lerde eşitliği sağladı. Venus bir an dağıldı ve servisini kırdırdı. Bu sefer Muguruza 6-5 öne geçti. Ralliler uzadı, bunun sonucunda momentum daha genç olan Muguruza’ya geçti. İspanyol tenisçi böylelikle ilk seti kazandı.
İkinci setin ilk game’inde Venus tekrar servisini kaybetti. Ralliler uzadıkça Venus’te yorgunluk belirtileri başladı. Muguruza’nın kazanmaya olan inancı, Venus’ün ise çaresizliği arttı. Muguruza adeta çelikten bir duvar gibi Venus’ün her hamlesine karşı koydu ve ikinci seti 6-0 kazanarak hakkı ile şampiyon oldu.
Bakalım Muguruza tenisin kraliçesi olabilecek mi?
RAFAEL Nadal bundan bir ay önce Fransa Açık Turnuvası’nda muhteşem bir geri dönüşle şampiyon olurken, rakiplerine tek set dahi vermemişti. Wimbledon’da da ilk 3 turu set kaybetmeden geçti. Korttaki performansıyla, “Burada da şampiyon olabilirim” havasını estiriyordu. 4. turdaki rakip 34 yaşındaki Gilles Muller idi. Lüksemburglu tenisçi, tıpkı Nadal gibi solak. Boyu 1.93 metre ancak tenis oynama tarzı Nadal’ın tam zıttı; etkili servisler, servisten sonra file önüne çıkma, agresif ve riskli geri oyun.
Nadal, kötü başladığı maçın ilk iki setini 6-3 ve 6-4’lük skorlarla kaybetti. Herkesin “Bu iş buraya kadar” dediği anda o, savaşı bırakmadı. Setleri dengelediği gibi (6-3, 6-4) iki maç sayısını kurtarıp, oyunu final setine taşıdı. Beşinci set iki tenisçi için de ayrı bir karşılaşma niteliğinde oynandı.
EN UZUN RALLİ 12 VURUŞTU
Gilles Muller seti hep bir game önde götürdü. Rafael Nadal servisini kırdırmamak için ölümüne oynayıp inanılmaz kurtarışlar yaparken, Muller rakibinin ikinci servislerine çok riskli vuruşlar yaparak puanları kısa tutmaya çalıştı. Zaten 5 saate yakın süren karşılaşmada en uzun ralli 12 vuruş sürdü.
Muller, Nadal’ın arka oyun tuzağına hiç düşmedi, yani topun fazla gidip gelmesine engel oldu. Lüksemburglu tenisçi inanılmaz baskıya rağmen soğukkanlılığını korumayı bildi. Sonuçta kazanan Muller oldu. Seti 15-13 önde bitiren 34 yaşındaki oyuncu, maçı 3-2 kazanıp kariyerinde ilk kez bir Grand Slam çeyrek finaline çıktı.
30 bin seyircinin izlediği bu unutulmaz maçta dikkat çeken bir diğer nokta Nadal’ın 3.5, Muller ise 3.1 kilometre koşmasıydı. Yani fit olmak bile kazanmaya yetmedi.
Nadal’ı adeta tekrar şarj eden isim yeni antrenörü Carlos Moya. Aralık ayından beri Nadal ile çalışan Moya’nın yaptığı en büyük değişiklik tecrübeli tenisçiyi kortlardan biraz uzak tutmak oldu. Antrenman sürelerini kısalttı, buna karşın içeriğini yoğunlaştırdı. Nadal’ı sürekli ‘taze’ tutmaya çalıştı. Nadal, iki ay turnuvalardan uzak kaldı ve adeta yeniden şarj oldu.
Final maçına gelince... Wawrinka bir türlü ritmini bulamadı. Nadal ise oyun ilerledikçe etkili vuruşlarını ve taktiksel planını ortaya koydu. Bütün düşündüklerini yaptı. Wawrinka zaman zaman etkili puanlar kazanıp seyirciyi coşturmaya çalıştı fakat bu çaba maçı çevirmeye yetmedi.