1959 yılında Koç Holding’in kurucusu Vehbi Koç, Amerikan Ford ile işbirliği yaparak Türkiye’de üretim hamlesini başlattı. Ford’un ardından 1967 yılında Alman Mercedes, 1968 yılında İtalyan Fiat ve 1969 yılında Fransız Renault sırayla Türkiye’de yatırıma geldiler. Bu 4 büyük markanın Türk ortaklarla gerçekleştirdiği yatırımlar 1990’lı yıllara kadar iç pazar üretimine yönelik yapılırken, 1995 yılında Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) ile imzaladığı Gümrük Birliği anlaşmasının ardından yeni yatırımlar da gelmeye başladı. 1994 yılında Toyota, 1997 yıllarında ise Hyundai ve Honda Türkiye’de otomobil üretmeye başladı.
Herkes diğer markaların da gelebileceğini düşünüyordu ama son 21 yılda ne gelen var ne giden... Düşünün Türkiye’nin ve otomotiv sanayinin en büyük fabrika yatırımını 2001 yılında Ford Otosan Gölcük’te yaptı. Merhum Süleyman Demirel’in, “Gerekirse Çankaya Köşkü’nün bahçesini veririm” dediği o meşhur fabrika.
O tarihten bu yana yeni bir fabrika kurulmadı.
Bu süreçte sürekli Volkswagen, Nissan ve Peugeot yatırımları gündeme geliyor ama sadece iyi niyet açıklamasından öteye gidemiyordu. Herkes Türkiye’nin aday ülke olduğundan bahsediyor ama iş gerçeğe dönünce gelmemek için çeşitli bahaneler buluyorlardı.
İşte bünyesine Alman Opel’i de katan Fransız PSA Grubu (Peugeot Citroen) da bunun son örneği oldu. Otomotiv üretim tecrübesi olmayan Fas’a 650 milyon dolarlık yatırımla fabrika kurma kararı alan PSA Grubu’nun Afrika ve Ortadoğu bölgesinden sorumlu Başkan Yardımcısı Jean-Christophe Quemard, bu bölgede fabrika kurmak için en büyük adayın önce Türkiye olduğunu belirterek, “İlk etapta çok güçlü bir otomotiv üssü olan Türkiye’yi düşündük. Ama son yıllarda fiyatların yükselmesi ve siyasi dalgalanmalara maruz kalmasıyla diğer seçenekleri değerlendirmeye aldık” yorumunu yaptı. Anlayacağınız bahaneleri hemen hazırdı.
GM’İN PİŞMANLIĞI
Quemard’
Yenigün, önceki hafta bir hafta eğitim için Bodrum Milas’ta bir otele gittiğini belirterek başından geçenleri şöyle anlattı:
“Koç Holding, bünyesindeki tüm şirketlerin yöneticileri için böyle bir eğitim programı hazırlamış. Eğitimin odak noktası ise biyoenerjiydi. Bunun için çok ünlü bir Hintli biyonenerji uzmanını getirmişler. Ben mühendisim ve bizlere bu tip konular çok ama çok uzaktır. Ben fiziğe inanırım ve bugüne kadar da hep böyle olmuştur. İşte tam bunları düşünürken Hintli uzman bizi bir araya getirdi. Benden ayakta dururken kolumu aşağıya doğru uzatıp vücuduma paralel tutmamı istedi. Kolumu yana doğru çekmeye çalışacağını ve benin buna izin vermememi söyledi. Gerçekten de kolumu çekmesine rağmen vücudumdan ayıramadı. Güldüm. Sonra elleriyle vücuduma değmeden bir şeyler yaptı. Aynı hareketi tekrar denediğinde güç vermeme rağmen kolumu kolaylıkla vücudumdan ayırıp kaldırdı. İnanamamıştım... Ardından boynumu olabildiğince çevirip arkamda kalan bir şeye bakmamı istedi. Boynumda uzun yıllardır mesleki bir rahatsızlık var, yani çok az çevirebiliyorum. Hintli uzman yine bir takım şeyler yapıp tekrar denememi isteyince, o dönmeyen boynum neredeyse 180 derece döndü. Adeta şok olmuştum. Burada bize anlatılmak istenen her şeyin istenirse başarılabileceğini ortaya koymaktı. Yani ‘yapılmaz’ diye kestirip atmaktan ziyade nasıl yapılabileceğini bulmanın yollarını araştırmak gerekiyor. Bir haftada gerçekten hayatımın belki de en önemli dersini aldım.”
İSMAİL SAYMAZ GİBİ DÜŞÜNENLERE CEVABIMGEÇTİĞİMİZ hafta Ford Otosan’ın üretmeye başladığı yüzde 90’ı yerli ilk global kamyon modelinin haberi ‘Eskişehirli Big Boy’ başlığıyla Hürriyet’in manşeti oldu. 2001 yılında Türk sanayiinde son büyük yatırıma imza atan Ford Otosan’ın tamamı Türk mühendisler tarafından geliştirilen bu kamyonun dünyanın 50 ülkesine satılacak olması önemli bir haberdi. 500 milyon doları bulan yatırımla geliştirilen kamyonun motorundan, aksına, şanzımanından koltuklarına kadar her şeyinin yerli olması da işin diğer önemli bir boyutuydu. Haberin manşet olmasının ardından tartışma programlarının aranan ismi olan Hürriyet muhabiri İsmail Saymaz yanıma gelip, Ford markalı bir kamyonun manşet olmasını beğenmediğini söyleyerek, habere itiraz etti. Saymaz, “Neresi yerli, motoru nereden geliyor?” sorusuna, “Motor dâhil her şeyi Türkiye’de üretiliyor” cevabını alınca şaşırdı ve anında yanımdan uzaklaştı. Sonuçta manşet olan kamyon Amerikan Ford’un geliştirdiği bir model değil. Otosan’ın bünyesinde, tamamı Türk mühendisleri tarafından geliştirilen ve 2011 yılında Amerikan Ford’a “Biz geliştiriyoruz, alın bunu dünyada satın” dediği bir model. Yani İsmail Saymaz gibi düşünenler habere itiraz edenler varsa, bu modelin hikayesini iyi bilmeleri gerek. Otosan, Ford’la ortaklığından önce de kamyon üretiyordu.
YÜCE ‘ŞEFFAFLIK’ DEDİ, BİLALOĞLU YALANLADIGEÇEN hafta ‘Doğuş Otomotiv’in satışına kim engel oldu?’ başlığıyla yazdığım köşe yazım çok konuşuldu. ODD rakamlarına dayanarak Doğuş Otomotiv’in Yüce Auto ile ortak olduğu Skoda’nın Türkiye’de performansı ve yönetimindeki değişikliği temel alan bir yazıydı. Skoda’nın performansıyla Doğuş Otomotiv’in satışına ilişkin iddialar arasında bir bağlantı kurmuş, kendi düşüncelerimden oluşan bir analiz kaleme almıştım. Sonuçta Doğuş Otomotiv, bir çok yerde yayınlanan satış iddialarına yönelik resmi bir yalanlama yapmamıştı.
Konuyla ilgili olarak geçen hafta beni tek arayan kişi, yazıda da adı geçtiği için Yüce Auto Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Yüce oldu. Yüce, Doğuş Otomotiv’in satış iddialarına ilişkin bir bilgisi olmadığını, bunu benim yazılarımdan öğrendiğini belirterek, “Evet Skoda’nın son 6-7 yıldır başarısı ortada. Bu bizi de çok sevindiriyor. Bu günlere kimi zaman daha fazla araç almak için Skoda fabrikasının önünde yatarak kimi zaman merkezle sıkı pazarlıklar yaparak ulaştık. Ben en başından itibaren Doğuş Otomotiv’e güvendiğim için yönetime karışmadım. Oğlum Ali Yüce daha fazla işin içinde. Hatta bu güvenimi göstermek için Doğuş Otomotiv’den Genel Müdür değişikliklerini de bizzat ben talep ettim. Ben her konuda şeffaf biriyim bunu benle çalışan herkes bilir” yorumunu yaptı.
Bu konuşmanın ardından Hurriyetoto.com’un editörü
Toplam pazar ilk 6 ayda yüzde 12 düşüp, markaların çoğu kan kaybederken bu marka satışlarını 2017 yılına göre tam yüzde 32 arttırmıştı. Hem de öyle 5 adetten 40 adede değil, 10 bin adedin üzerinde bir satıştan bahsediyorum.
Bazılarının tahmin edebileceği gibi bahsettiğim bu marka şubat başında genel müdür değişikliği de yaşayan Skoda... Çek markanın bu başarısı tesadüf de değil. Hem Türkiye hem dünyada yeni modellerle birlikte 2010 yılından sonra ciddi bir çıkışa geçen Skoda, bu yılın ilk yarısında dünya çapında yüzde 11 büyürken, diğer tüm pazarlarda da artış sağladı. 1991 yılından bu yana Volkswagen Grubu bünyesinde yer alan Çek üretici Skoda, bugün Alman grubun en kârlı markalarının en başında geliyor. Volkswagen ve Audi’yi geçen, Porsche ile yarışan Skoda’nın Türkiye’deki temsiliyeti ise biraz değişik. Çünkü normalde Volkswagen Grubu’nun tüm markalarının Türkiye distribütörü olan Doğuş Otomotiv, bir tek Skoda’da Yüce Auto ile ortak. O da Skoda’nın çok eskiden beri Türkiye distribütörlüğünün Yüce Auto’da olmasından kaynaklanıyor. Doğuş aslında Seat markasında da Yüce Auto’yla ortaktı ama 2006 yılında cüzi bir rakama bu markayı bünyelerine kattılar. Buna karşılık Skoda’nın yönetimini Yüce Auto’ya bıraktılar.
2010 yılında şirketin kurucusu Orhan Yüce’nin vefatı sonrası yönetimi devralan Ahmet Yüce ve oğlu Ali Yüce’nin geçen dönemde Doğuş Otomotiv’le iyi bir işbirliği yaptığına tanıklık ettik.Aksi halde Skoda’nın yeni genel müdürünün Doğuş Otomotiv’in bünyesinden gelmesine itiraz edebilirlerdi. Dobra bir kişiliğe sahip Ahmet Yüce’nin bu dönemde ‘herkes kazansın’ mantığıyla hareket ettiğini, yönetime karışmadığını da biliyorum.
Doğuş’tan transfer olan Tolga Senyücel, 2013-2017 yılları arasında Yüce Ailesi’nin ve pazara giren yeni modellerin etkisiyle başarılı bir performans sergiledi. Markanın satışları 6-7 bin adetlerden 30 bin adetlere yaklaştı.
Ancak Doğuş Otomotiv, şubat ayında Senyücel’i sürpriz bir kararla Skoda’dan alarak Volkswagen’in Ticari Araç Genel Müdürü yaptı. Otomobilin başına getirilse belki çok önemli bir atama olarak değerlendirilebilirdi ama ticari aracın başına gelince sektörde dedikodular aldı başını yürüdü. Bu sürpriz değişikliğin ardında Skoda’nın Doğuş Otomotiv’in diğer markalarından daha fazla ön plana gelmesinin etkisi olduğu tahmin ediliyor. Çünkü son 6-7 yıldır Doğuş Otomotiv’in bünyesindeki marka genel müdürleri açıklama yapmaktan kaçınırken, her yıl yeni rekor kıran Skoda’yla ilgili haberler gazetelerde boy boy yer alıyordu.
Şimdi işin can alıcı noktasına geliyorum. Skoda satışları 2010 yılından sonra her yıl artarak büyürken, Doğuş Otomotiv’in bünyesindeki diğer markalarda son dönemde gözle görülür kayıplar yaşanmaya başladı. Düşünün bu yılın ilk yarısında Volkswagen’in (binek-ticari) satışları yüzde 26, Audi’nin yüzde 13, Seat’ın ise yüzde 32 düşerken, Skoda grubun tek büyüyen, başarılı markası konuma yükseldi.
Tüm bunları değerlendirip filmi biraz geri sardığımızda ise hemen akla geçen sene Doğuş Otomotiv’in satılacağına ilişkin iddialar geliyor. O dönem bankalarla borç yapılandırmasına henüz gitmemiş olan Doğuş Grubu’nun Doğuş Otomotiv’i Katarlılara satacağı dedikoduları dolaşıyordu. Bir çok sektör yetkilisi de bu duyumları bizzat bize iletiyordu. Ben de Şubat 2017’de bu iddialarla ilgili ‘Ferit Şahenk otomobilden vazgeçer mi?’ başlıklı bir yazı yazmıştım.
Şimdi
Kurla yatıp kurla kalkan sektör haziran ayında iç pazarda yüzde 40’ı bulan bir düşüş yaşarken, 6 ay sonunda yüzde 10’u aşan kayıp yaşadı. Otomotiv Sanayi Derneği’nin (OSD) raporuna göre iç pazardaki sıkıntı üretimi de etkilemiş durumda. 2018 yılı Ocak-Haziran döneminde toplam üretim bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 3, otomobil üretimi ise yüzde 7 oranında azalmış. Sektörün içine girdiği bu zor durumdan dolayı geçtiğimiz haftadan bu yana otomotiv sektörünün çatı örgütlerinin başkanlarına neler yapılması gerektiğini soruyorum. OSD Başkanı Haydar Yenigün, daralan iç pazarın normale dönmesi için vergilendirme sisteminin değişmesini de kapsayan bir dizi önlemlerin alınması gerekliliğini işaret ederek, konut edinme konusunda mümkün kılınan düşük faizli kredinin otomotiv için de uygulanması gerektiğini söyledi. Otomotiv Distribütörleri Derneği (ODD) Başkanı Ali Bilaloğlu ise artan kurlar yüzünden ÖTV’de matrah limitinin acil olarak 46 binden 60 bin TL’ye çıkarılması gerektiğini, bu sayede hurda teşvikinin de olumlu etkisi olabileceğini söyledi.
Her iki başkanın açıklamalarına geçtiğimiz hafta geniş olarak yer verdim. Bugünse Türkiye genelinde yaklaşık 30 milyar TL’lik yatırımla 1000 adet satış ve servis noktası kurup 80 bin kişiyi istihdam sağlayan yetkili satıcıların yani bayilerin neler düşündüğünü, neler beklediğini yazacağım. Kuşkusuz bu konuda mikrofonu hemen Otomotiv Yetkili Satıcılar Derneği (OYDER) Başkanı Murat Şahsuvaroğlu’na uzattım. Şahsuvaroğlu, OSD ve ODD Başkanı’nın açıklamalarına katıldığını belirterek bazı eklemeler yaptı: “Evet ÖTV matrahında limitler yüzde 30 seviyesinde güncellenmeli. Aksi takdirde haziran ayında yüzde 39 olan düşüşün ne yazık ki yılın tamamına yayılma riski göstereceği kanaatindeyiz. Diğer önemli sorun ise taşıt kredi faizlerinin yüzde 2’lere kadar yükselmesi ve bu seviyelerden kredi kullanmayı kabul eden tüketicilere bankaların kredi verme iştahının oldukça düşmesi. Ayrıca yakın bir zamanda kredi kullanırken peşinat sınırlamasında limit artmış olmasına rağmen kurlardaki hareket sebebiyle 100 bin TL sınırı yeniden gözden geçirilmeli. Daha önemli olanı ise taşıt kredilerinin süresinin 48 ay ile sınırlandırılma uygulaması muhakkak esnetilmeli ve eskiden olduğu gibi 60 ay seviyesine yükseltilmelidir. Otomotiv camiası olarak beklentimiz, hükümetimizin konut satışlarına verdiği destek gibi taşıt kredilerinde psikolojik eşik olan yüzde 1 seviyesinin altında konumlanacak ve en azından yıl sonuna kadar olası düşüşü durdurup denge sağlayacak sübvanseli bir kredi desteği yaratılması beklentimizi ifade etmek istiyoruz.”
Hurda teşviki hakkında da görüşlerini aktaran Şahsuvaroğlu, “Hayata geçen uygulamada 10 bin ve 8 bin TL destek rakamları oldukça düşük kaldı. Bugünkü fiyat ve finans şartlarında bu rakamların satışa etkisi daha da zayıflamış durumda. Yetkililere bu konudaki görüşlerimizi ilettik ve teşvik rakamlarının da yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini ifade ettik” yorumunu yaptı.
Unutmamalıyız ki son yıllarda hem toplam üretim adetlerinde hem de ihracat rakamlarında tarihi rekorlar kıran otomotiv sektörünün daha da ilerilere giderek dünyada söz sahibi üreticiler arasında yer alabilmesi için, en kritik ve en önemli konu iç pazardır. Türkiye’deki yatırım yapmış yabancı yatırımcının ilgisini canlı tutmak ve yeni yatırımları ülkemize çekmek için devletimiz, tüm mesleki kurum ve kuruluşlar ile birlikte çözüm yolları aramalı ve bunları uygulamaya almalıdır. Bu noktada Şahsuvaroğlu’nun “Bu yönde önümüzdeki on yılda kademeli bir şekilde vergi yükünü azaltacak bir strateji geliştirileceğine ve sıfır araç alımındaki vergi oranlarının gözden geçirileceğine olan inancımız tamdır”çağrısına altına imzamı atıyorum.
ŞİMDİ TÜM GÖZLER ‘ATOM KARINCA’DA
GEÇEN yıl bünyesine Alman Opel’i de katarak dünyada hızla büyüyen Fransız otomotiv devi PSA Grubu (Peugeot-Citroen) Türkiye’de de ciddi talep gören düşük sınıftaki (low cost) modelleri Peugeot 208, 301 ve Citroen Elysee’nin yeni jenerasyonlarının üretim yeri için Fas’ı tercih etti. 650 milyon dolarlık yatırımla Fas’ın Kenitra bölgesinde inşaatına başlanan ve 10 ay gibi rekor bir sürede tamamlanıp 2019 yılından itibaren faaliyete geçecek fabrikada yılda 200 bin otomobil, 200 bin motor üretilecek. 5 bin kişiye doğrudan, 20 bin kişiye dolaylı istihdam sağlayacak fabrikada üretilen otomobil ve motorların yüzde 85’i ise ihraç edilecek.
YATIRIM NASIL KAÇTI?
Bunları niye anlatıyorum, çünkü şu an 300 binin biraz üzerinde üretimle dünyada ilk 20 otomotiv ülkesi arasına dâhi giremeyen Fas’ın bu yatırımı nasıl çektiği bizi de ilgilendiriyor. Öncelikli olarak PSA Grubu için Türkiye’nin de içinde yer aldığı Afrika ve Orta Doğu bölgesi orta ve uzun vadede önemli bir potansiyeli barındırıyor. Avrupa’da büyüme şansları sınırlı, Amerika’da yoklar, Asya’da da rekabet çok yoğun. PSA Grubu CEO’su Carlos Tavares bu düşünceyle Afrika ve Orta Doğu’da satışlarını 2025 yılından itibaren 1 milyon adede çıkarmak istiyor. Yani 2017 yılının yüzde 40 üstünde bir performansa ulaşmayı amaçlıyor. Tavares, yüksek potansiyele sahip bu bölgede rekabette daha avantajlı olmanın yolunun yerel üretim yapmaktan geçtiğini biliyor. İşte en kritik noktaya geliyoruz.
QUEMARD’DAN İTİRAF
PSA Grubu’nun Afrika ve Ortadoğu bölgesinden sorumlu Başkan Yardımcısı Jean-Christophe Quemard, bu bölgede fabrika kurmak için en büyük adayın önce Türkiye olduğunu belirterek, “İlk etapta çok güçlü bir otomotiv üssü olan Türkiye’yi düşündük. Ama son yıllarda fiyatların yükselmesi ve siyasi dalgalanmalara maruz kalmasıyla diğer seçenekleri değerlendirmeye aldık. İran bir PSA kalesiydi ancak şu anda ABD’nin ekonomik yaptırımlarına karşı savunmasız durumda. Güney Afrika’ya baktık ama coğrafi olarak uzak geldi. Bunun sonucunda tüm oklar Fas’ı gösteriyordu” açıklamasını yaptı.
Quemard
Cumhurbaşkanı Erdoğan, mayıs ayında gerçekleştirdiği Güney Kore ziyareti sırasında Hyundai yönetimine, “Ülkemizdeki üretim kapasitenizi arttırmanızı bekliyoruz. Daha katma değerli modelleri de Türkiye’de üretin” çağrısında bulunmuş, Koreliler de, “İzmit’teki fabrikada bir SUV modelimizi üretmeyi planlıyoruz. Ancak, bazı segmentlerle ilgili Türkiye pazarında önümüzün daha da açılması lazım” cevabını vermişti. Yani aslında bir bakıma, hükümetin Sakarya’da üretilen Toyota C-HR modeline verdiği hibrit teşviki veya hafif ticari araçlara verilen ÖTV teşviki gibi destekler beklediklerinin sinyalini vermişler.
Ali Kibar, yeni modelin 2021 yılı başından itibaren üretileceğini açıkladı ama pek detaylara girmedi.
Bence eğer bazı teşvikler verilirse Hyundai, İzmit’te küçük sınıfta başarılı modeli i20’nin platformunda bir sedan ve SUV üretir. Yani bir değil 2 model gelebilir. Sonuçta i20 modelini ağırlıklı olarak Avrupa’ya sattığı, i10’un ise satışlarının ve ihracatının iyice düştüğü düşünülürse, Türkiye’de de satılabilecek bir i20 sedan ve i20 SUV, Hyundai’ye büyük güç katacaktır. Platformunda hazır olduğu düşünülürse, çok büyük yatırımlar yapmadan iş güzel tasarımlara bakıyor. Bir çok markanın küçük sınıfta benzer stratejisi varken, Hyundai’nin de bunu yapması doğru olacaktır. Yoksa ellerinde Tucson ve Kona varken sıfırdan kompakt sınıfta yeni bir SUV üretmek çok da mantıklı gelmiyor.
BORUSAN İSTEDİ BMW KAYDIRACAK
BUGÜN Türkiye’nin misilleme yaparak ABD’den ithal edilen otomobillere yüzde 60 ek vergi koyması en çok Borusan Otomotiv’i üzdü. Çünkü BMW’nin vergi avantajlı X3 modeli ile başarılı X5 modeli ABD’de üretiliyor. Özellikle bu yıl X3’ün 1.6 litre dizel motora kavuşmasıyla umutlanan Borusan Otomotiv’e misilleme büyük darbe oldu. Geçen hafta bu yüzden Almanya’ya giden Borusan yöneticilerinin X3 ve X5’in üretiminin başka ülkelere kaydırılması için girişimde bulunduğunu öğrendim. Ek vergiden etkilenmemesi için bu modellerin BMW’nin Rusya, Mısır veya Güney Afrika fabrikalarında üretilebileceği söyleniyor. Gerçi Türkiye, G.Afrika’ya da yüzde 10 ek gümrük vergisi koydu ama inanın buna razılar.
HARLEY VE JEEP NEDEN GELMESİN?
DÜNYADA uzun bir süredir dış ticarette açıklık, küreselleşme bir trenddi. Ama son küresel krizden ve Donald Trump’ın ABD Başkanı olmasından sonra ülkeler giderek daha çok içe kapanmaya, daha çok korumacılık tercih etmeye başladılar. Bunun yakın zamanda çok ciddi yansımaları ve etkileri olacak. Özellikle Trump’ın dünyada ticaret savaşlarını başlatması ve son hamle olarak da AB’den ithal edilen otomobillere de yüzde 20 ek vergi koyacağını açıklaması, otomotiv devlerinin yeni çözümler üretmesine yol açacak. Şimdiden ek vergilere karşı ABD’nin ünlü motosiklet markası Harley Davidson, Trump’ın tehditlerine rağmen üretimi Avrupa’ya kaydıracağını açıkladı. İşte bu noktada Anadolu Grubu Otomotiv Grup Başkanı Bora Koçak’ın sosyal medyadan paylaştığı, “Harley Davidson yatırımını Türkiye ye çekmenin bir yolunu bulmak lazım. İhracat yaptığı pazarların lokasyonu buna çok uygun” mesajını çok önemsedim. Koçak, bu mesajı Anadolu Grubu adına değil kişisel görüşü olarak paylaşmış ama gerçekten önemli bir noktaya parmak basmış. Neden olmasın? Aynı şekilde, ek vergilerden dolayı hem ABD’de üretimde hem de ihracatta zorlanacak Avrupalı dev otomotiv markaları da üretim planlarında zorunlu değişiklikler yapacak. İşte seçim belirsizliğinden çıkan Türkiye elini hızlı tutup, bu fırsatı değerlendirecek hamleler yapmalı. Bu sayede Amerikan markalar Harley Davidson ve Jeep’i veya Avrupalı markaları Türkiye’ye çekebiliriz. Kaliteli ve ucuz iş gücümüz var, otomotiv işini çok iyi biliyoruz. Yeter ki, doğru teşvikleri verebilelim.
TÜRKİYE’nin en çok satan markaları arasında olmasına rağmen yıllardır bir türlü yatırıma ikna edilmeyen Alman Volkswagen’in (VW) doğrudan olmasa da dolaylı olarak üretim yapabileceği sinyali 1 yıl içinde ikinci kez geldi. VW üretime ilişkin ilk sinyali geçtiğimiz yıl ağustos ayında vermişti. Hatırlayanlar vardır, VW’nin Fiat Chrysler Grubu (FCA) ile ticari araç üretimi konusunda işbirliği yapacağına ilişkin açıklamalar yapılmıştı. Bende bunun üzerine böyle bir işbirliğinde Volkswagen’in hafif ticari araç modeli Caddy’i, FCA’nın hafif ticari araç üssü olan Tofaş’ın üretebileceğini yazmıştım. Çünkü Tofaş bugün Doblo ve bir küçüğü olan Fiorino üretimiyle çok markaya üretim yapan bir şirket konumunda. Düşünün Doblo’yu RAM markasıyla ABD’ye bile ihraç ediyorlar. Bu yüzden olası bir işbirliğinde Caddy’yi üretme şansları fazlaydı.
Ancak aradan geçen 10 ay sonunda bu konuda bir gelişme yaşanmadı, işbirliği olasılığı ortadan kalktı.
Geçen hafta ise VW’nin ticari araç konusunda bu kez yönünü Amerikan Ford’a çevirdiği haberleri geldi. Hatta otomotiv endüstrisinin iki devi rekabetçi ürünler geliştirmek ve üretim maliyetlerini azaltmak için birlikte çalışmak üzere ön mutabakat metnini imzaladıklarını duyurdu. Yani bu kez işbirliği resmiyet kazandı.
Sonuçta bu anlaşma da Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor, çünkü nasıl Tofaş, Fiat’ın önemli ticari araç üssüyse, Ford Otosan’da Amerikan Ford’un Avrupa’daki ticari araç üretim merkezi konumunda. Yani bu durumda küçük Caddy’yi Koç Grubu’nun bünyesindeki Tofaş’ın değil de Ford Otosan’ın üretme ihtimali belirdi.
Ayrıca atılan imzalarla birlikte Ford’u ticari araç satışlarında Avrupa’da zirveye taşıyan Ford Otosan sadece Caddy modeliyle kalmaz VW’nin Transporter ve Crafter modellerini bile üretebilir. Çünkü Gölcük ve Yeniköy’de Ford Otosan aynı sınıfta yer alan Transit ailesini ve küçük ticari sınıfta Tourneo Courier modelini üretiyor.
Bu işbirliği haberinin ardından hemen konuyu Ford Otosan Genel Müdürü Haydar Yenigün’e sordum. Yenigün, VW modellerinin Türkiye’de üretimine ilişkin, “Görüşmeler daha çok yakın zamanda başladı. Önümüzdeki aylarda detaylar belli olur” demekle yetindi. Sonuç ne olur, Türkiye’ye rol verilir mi bilinmez, ama Ford’u Avrupa’da zirveye taşıyan Ford Otosan’a üretim verilirse, kazanan Volkswagen olacaktır.
12 YILDIR HEP GÜNDEMDE
Ekonomist ve ulaşım uzmanları aslında otonom araçların sunacağı ucuz ulaşım, güvenlik, mobilite, verimlilik ve temiz havanın, oluşacak olumsuzluklardan daha fazla avantaj sağlayacağına inanıyor. Ben de bu görüşe katılıyorum.
Zaten geçtiğimiz hafta yayınlanan bir rapor da bunu ekonomik olarak net olarak ortaya koymuş durumda.
ŞİMDİDEN ÖNLEM ALIYOR
Yapılan hesaplamalara göre otonom araçların yaratacağı katma değer yani sağlayacağı faydanın 2050 yılına kadar 800 milyar doları bulması bekleniyor.
Trafik kazalarının ve trafik sıkışıklığının azalması, sürücülerin araç kullanmak yerine zamanlarını daha verimli kullanmasıyla otonom araçların kümülatif etkisinin ise 6.3 trilyon doları bulması bekleniyor.
Kuşkusuz sürücüsüz otomobillerin her konuda büyük katkı sağlayacağı bir gerçek ama şu an için yapılan hesaplamalar tabi ki biraz afaki. Çünkü bu tip araçların potansiyelini belirlemek için henüz erken olduğuna da inanılıyor.
Ama özellikle Amerika şimdiden istihdam konusundaki olası olumsuzluklara karşı gelecekte yeni beceriler gerektiren yeni iş kollarını geçiş için herkesin kendisini hazırlamasını öneriyor.
Rapora göre sürücüsüz otomobillerin 2030 yılına kadar istihdama etkisinin yüzde 0.06, orta vadede ise yüzde 0.13 oranında olması bekleniyor. Yani öyle büyük oranlar değil. Tabii buna karşı sağlayacağı faydaların ise bu etkinin çok üstünde olacağı da belirtiliyor.