Paylaş
İstanbul Başakşehir’de bir öğretmen, ders sırasında tuvalete gitmek için sınıftan çıkmak isteyen öğrencilere 'falçata' göstermiş; "Hocam ne oluyor, psikopat mısınız?' diyen çocuklara, "Evet ben psikopatım. Siz beni bu hale getirdiniz' demiş ya...
Facebook’un yaptığı son değişiklik işte bu olaya benzetilebilir:
Yalan haberler kurgulayan siyasi odaklar, ucuz içerikleriyle tık peşinde koşan yayıncılar ve suç niteliğindeki içeriklere bile dev platformlarda reklam veren veya mahremiyet nedir umursamadan kullanıcıların peşine düşüp onları bezdiren reklamverenler, Mark Zuckerberg’i 2017 boyunca öylesine yıldırdı ve Facebook markasına öyle büyük zarar verdi ki, o da bu sert tepkiyi gösterdi.
Fakat tepkinin anlaşılabilir olması, onun aynı zamanda akılcı olduğu anlamına gelmiyor.
Bu tepki akılcılıktan ziyade, mahalle maçında gol yiyince “Top benim, o zaman kimseyi oynatmam” diyen bir çocuğun duygusallığını hatırlatıyor.
Bu karar neden olgun ve akılcı değil?
Şu nedenle:
Yeni algoritma, yayıncıların ve markaların Facebook’un “haber akışından” büyük oranda dışlanması anlamına geliyor. Yani kuruluşların Facebook sayfalarından yapılan paylaşımlar yerine, eşinizin-dostunuzun şahsi paylaşımlarını daha çok göreceksiniz.
Facebook yeni algoritmada “anlamlı etkileşimi” esas alacağını söylerken, artık emoji gibi tepkiler ve düz paylaşımlardan çok, uzun yorumlar alan veya yorumlu bir şekilde paylaşılan haberleri öne çıkaracağını da belirtiyor.
Zuckerberg, Facebook’un duvarlarla çevrili bahçesini yeniden eş-dost-akrabaya özel bir alan haline getirirken, böylece onu aynı zamanda özüne döndüreceği iddiasında.
'ZARARINA İYİ NİYET' Mİ? UZUN VADELİ KÂR HIRSI MI?
Yayıncıların ve reklamverenlerin büyük tepkisini çeken, atom bombasına benzetilen yeni algoritma değişikliği nedeniyle Facebook hisselerinin birkaç puan düştüğü göz önüne alınırsa, Zuckerberg’in idealist bir tavır takındığı, kullanıcıların iyiliği için fedakarlık yaptığı bile düşünülebilir.
Bir yandan şu da unutulmamalı: Bu değişiklikle Facebook, şirketlerin kendisine para vermeden, viral içeriklerle artırdığı erişimi engelliyor ama reklam ücreti ödenen içeriklerin yeni algoritmadan etkilenmeyeceğini belirtiyor. Yani bir görüşe göre artık sadece parayı veren düdüğü çalacak ve Facebook son bir haftadır kaybettiği paranın katbekat fazlasını önümüzdeki dönemde kazanacak.
Belki de Zuckerberg gerçekten iyi niyetlidir; ama ne olursa olsun bu, aldığı kararın doğru olduğunu göstermiyor.
Facebook’un ilk yatırımcılarından olan ve Zuckerberg’in 2006’da Yahoo’dan aldığı milyar dolarlık teklifi reddedip şirketini daha da büyütmesini sağlayan akıl hocası Roger McNamee, Washington Monthly’nin son sayısında önemli bir yazı kaleme aldı.
Financial Times’ın cuma günü yayınlanan baş yazısını da okuyunca, bilinçli teknolojistlerin de, basiretli yayıncıların da, demokratik toplum için artık aynı safta yer almaya başladığını görüyorsunuz. Bu iki yazı, Zuckerberg’in son kararının neden yanlış olduğunu da anlamanızı sağlayabilir. Özetle:
1. Facebook dünyanın en büyük kamusal alanı haline gelmiştir. Kamusal alan, kamu yararını doğrudan etkilediğinden, sınırlarını belirlemede kamu söz sahibi olmalıdır. Sonuçta, Facebook’un iş modelinde reklamverenler müşteridir, kullanıcılar ise satılacak “üründür.” Bunun bir sömürü ilişkisine dönüşmemesi, vatandaşların Facebook’un sattığı kişisel verileriyle ilgili bilinç ve kontrolünün artmasına bağlıdır.
2. Gazeteler yüzyıllardır tüm içeriklerinden sorumlu tutulmuşlardır. Bir gazete, mesela bir haberi nedeniyle kendisine kamu davası açıldığında “Yaaa o sayfada yazılan beni bağlamaz, yazan şahsı bağlar” diye savunma yapamaz. Dolayısıyla Facebook, algoritma değişiklikleriyle bu sorumluluktan kurtulamaz. Regülasyon baskısı 2018’de de sürecek, tekelleşme karşıtı adımlar artacak, örneğin Facebook’un daha küçük şirketleri satın alarak yutması giderek zorlaştırılacaktır.
3. Facebook, son algoritma değişikliği ile kullanıcıların “anlamlı etkileşimlerle” geçirdiği zamanı artırmayı hedeflediğini söylüyor. Bu yüzden yayıncıları ve işletmeleri çemberin dışına itiyor. Oysa sosyal medyada süregiden suistimalden büyük oranda sosyal medya kullanıcıları (troller ve botlar) sorumludur. Sosyal medyanın eksikliğini çektiği şey, tanımlanması bile çok zor olan “anlam” kavramı değil, “şeffaflık” ve “hesap verebilirliktir.” Dijital hizmetlerde hem algoritmalar, hem kullanım şartnameleri şeffaf ve hesap verebilir olmalıdır.
PEKİ FACEBOOK NE YAPMALI(YDI)?
Bu üç neden, bize doğru yolu da gösteriyor aslında: Kamusal içerik alanında yüzyıllardır biriken deneyimden süzülen gazeteciliğin evrensel ilkeleri...
1. Eş-dost-akrabaya dönüş Facebook’u kurtarmaz, çünkü sorunun ta kendisi eş-dost-akraba. Kaçımız bazı yakınlarınızın aslında faşist veya cinsiyetçi olduğunu Facebook sayesinde keşfetmedi ki? Öyleyse bu kişilerin “yorum yaparak” yaptığı paylaşımları öne çıkarmak değil, aksine, “hakikat” ve “tarafsızlık” gibi gazetecilik ilkelerini uygulayan kurumları birer destinasyon olarak öne çıkarmak -ve onları tık avcılığına teşvik etmeyecek şekilde bunu yapmak- gerekiyor.
2. Facebook’un tüm hamlelerine rağmen platformunda olan bitenden daha fazla sorumlu tutulacağı (dünyada birçok ülkede seçimler yaklaşıyor) ortadayken, asıl yapması gereken, içeriklerin gerçekliğini ve “kamusal kalitesini” adil bir şekilde denetlemesidir. Eğer yapay zeka uygulamalarını onlarca farklı dilde bu işi yapabilecek kadar geliştiremedilerse, tek çareleri var: İçerik kalitesinden, yayın ilkelerinden ve yerel bağlamlardan çok iyi anlayan çok daha fazla insan (moderatör) işe alacaklar. Dünyanın dört bir yanında son 10 yılda işsiz kalan gazetecileri işe alarak başlayabilirler.
3. Yayıncıları deney ortamı olarak görmekten vazgeçip, tıpkı reklamverenler gibi onları da “ortak” olarak görmeleri ve artık oklarını yayıncılara değil, sorunun kaynağı olan trollere, botlara ve diğer kötü niyetli kullanıcılara çevirmeleri gerekiyor. Bu değerlendirmeyi yaparken gazeteciliğin “şeffaflık,” “hesap verebilirlik” ve “insanilik” ilkelerini uygulamaları yeterli (bunları 2016'dan beri yazıyorum).
Özetle, Zuckerberg falçatayı çekti, tamam, belki burasına kadar gelmişti; ama bulunduğu konum, toplumun yararı için başka bir tavır takınmasını gerektiriyordu.
Facebook’un, bu tavrın da sonuç vermediğini görüp 2018 bitmeden yeni bir yön arayışına girmesi gayet muhtemel.
Yayıncılar ise çoktan uygulamaları gereken bir stratejiye artık dört elle sarılacaktır: Erişimi artırmanın cazibesiyle en büyük platformları kıblen haline getirme, tüm yumurtalarını aynı sepete koyma ve en önemlisi; sana “bir yerlerde rastlayan” geçici kitlelere değil, “her yerde seni arayan” o sadık okura odaklan.
Paylaş