Hata payı da dikkate alınırsa Türkiye’de aktif sosyal medya kullanıcı sayısı aslında azalmış bile olabilir.
Mesajlaşma, video, oyun ve bankacılık gibi alanlarda ülkemizde mobil internet kullanımı katlanarak artmaya devam ederken, sosyal medyada büyümenin durması manidar.
2017’de bu köşede “Amazon, Apple, Facebook, Microsoft ve Google'dan tek tek vazgeçmek zorunda bırakılsanız, hangi sırayla seçerdiniz?” diye sormuştum.
O gün gelen yanıtlara göre Facebook’tan ve sahip olduğu Instagram’dan hemen hemen kimse vazgeçemiyordu --ki bu ikisi Türkiye’deki en yaygın sosyal medya ağları...
Gazetecilik öğrencileri, iletişimcilik profesyonelleri ve akademisyenlerle oluşturduğumuz Yeni Medya İletişim Ağı'nda geçtiğimiz günlerde aynı soruyu tekrar tartıştık.
Bugün çoğunluk en kolay vazgeçebileceği platform olarak Amazon’u görüyor ama bu şirket Türkiye’ye yeni yeni girdiği ve önemli ürünlerini (Echo, Kindle, vs.) henüz getirmediği için şimdilik tam bir not almış sayılmaz.
Asıl çarpıcı olan, Amazon’dan hemen sonra, ağırlıklı olarak Facebook’un isminin “silinebilecekler” listesinde anılmaya başlaması.
Henüz iki yıl önce Facebook’un vazgeçilmez görüldüğü Türkiye’de bugün ilk olarak onun feda edilmesi, şirketin kullanıcılar gözünde nasıl hızla değersizleştiğinin göstergesi sayılabilir.
Bugün Uber'in yatırımcılarda giderek hayal kırıklığına dönüştüğü gibi yorumlar da dikkate alınırsa, efsanevi startup kurucularının başarı öyküleri acaba kendi dönemlerine mi özgüydü?
Yoksa aynı stratejiler ve taktiklerle işe 2019’da başlasalar yine başarılı olurlar mıydı? Mesela Hoffman'ın "blitzscaling" dediği dijital şirket büyütme metodolojisi veya daha da yaygın olan "lean startup" yaklaşımı bugün de geçerliliğini koruyor mu?
Bu konuları, 2001 yılında kurduğu Yemeksepeti’ni uluslararası bir marka haline getirdikten sonra 2015’te 589 milyon dolara Delivery Hero’ya satarak Türkiye’de hala kırılamayan bir rekora imza atan Nevzat Aydın’a sordum.
2016’da Hürriyet’e verdiği röportajda “Bugün olsa satamazdık. Girişimciler için zor günler” diyen Aydın, iki yıl sonra bu kez tüm dünyada startuplar için daha sorunlu bir ortam oluştuğu dikkate alındığında özellikle yeni girişimler ve küçük yatırımcılar açısından işlerin zorlaştığını düşünüyor mu?
Öyle ya, birçok sektörde köşeleri güçlü oyuncuların kapması, hem iş hem de teknoloji inovasyonunda başlayan kısırlaşma, artan regülasyon ve yatırımcıların kâra geçmek konusunda artık daha sabırsız olması gibi gerçekler son birkaç aydır ABD ve Avrupa medyasında daha fazla yazılıp çiziliyor.
Geçen yılın ikinci yarısında dev teknoloji şirketlerinin hisseleri çok sert düştü, The Economist “Teknoloji endüstrisi hapşırsa tüm ekonomi hasta olur” diye yazdı. Apple satış hedeflerini tutturamayınca Tim Cook geçenlerde yayınladığı mesajın satır arasında Çin ekonomisindeki zorlanmaya dikkat çekti, yani küresel bir sıkıntı söz konusu.
Hal böyleyken, işte sorular ve Nevzat Aydın’ın yanıtları (kaliteli içeriğin önemini vurguladığı son cevaba da dikkat):
“Lean startup” veya “blitzscaling” gibi iş/ürün geliştirme metodolojileri bugün hâlâ geçerli olan evrensel yöntemler mi sunuyor? Yoksa son dönemdeki gelişmeler bunları kısmen de olsa kadük mü kıldı?
Malum; madenlerde zehirli gaz sızıntısı var mı diye kontrol etmek için eskiden kanaryalar kullanılırmış.
Dünya reklam endüstrisinde bilhassa son iki yılda yaşanan çarpıcı değişim, dijital dönüşümün küresel ekonomiyi tüm sektörleriyle ne kadar derinden etkilediğinin de göstergesi.
Pazarlama iletişiminin reklam veren tarafında 2019’a bakışını anlamak için, geçen ay bu köşede önde gelen CMO’ların görüşlerini aktarmıştık.
Elbette bu ne yeni bir konu, ne de Türkiye’ye özgü bir mesele…
UNESCO ta 2005 yılında bazı üye devletlerin talebi üzerine “gazetecilikte model bir müfredat” başlıklı bir çalışma yayınlamıştı. Georgia Üniversitesi’nden Amanda Bright’ın bu yıl yayınladığı akademik bir makalede de, son dönemde müfredatlarını dijital medyaya uyumlu hale getirdiğini ilan eden gazetecilik ve iletişim programları kıyaslanıyordu.
Türkiye’de ise bu alanda ara sıra gözlenen iyi niyetli çabalar bireysel girişimlerden ibaret kaldığından sorunlar yumak gibi büyüdü. Günümüz gazeteciliği için önemli bilgi ve becerilere odaklanan bazı dersler birçok ülkede müfredatlara çoktan girse de, bizde bugün bile neredeyse hiçbir üniversitede okutulmuyor.
Sağlam bir temel gazetecilik formasyonu üstüne eklenmesi şartıyla ideal bir iletişim müfredatında mesela şu dersler (bazıları seçmeli de olsa) yer almalı bence: Veri analitiği, mobil gazetecilik, yaratıcı yazarlık, multimedya hikaye anlatımı, kodlamaya giriş, dijital reklam teknolojileri, abonelik modelleri ve sadakat, medyada ürün yönetimi ve kullanıcı deneyimi, görsel iletişim tasarımı, veri gazeteciliği, etkileşimli içerikler, dijital kanal yönetimi, videografi ve sosyal video, dijital güvenlik, karşılaştırmalı dünya medya tarihi, dijital etik…
Gazetecilik öğrencileri, iletişimcilik profesyonelleri ve akademisyenlerle oluşturduğumuz Yeni Medya İletişim Ağı'nda son günlerde bu konuda hararetli bir tartışma, daha doğrusu görüş alışverişi yaşandı.
Elbette ağdaki bir akademisyenin de belirttiği gibi üniversiteler, yüksek okulların aksine meslek edinme değil, katma değerli bilgi üretme yeridir. Ve bu müfredat nasıl değişirse değişsin, onu kimin, kime ve nasıl bir ortamda aktardığı, başarılı mezunlar yetiştirebilmek için çok daha önemlidir. Örneğin “medyada inovasyon ve girişimcilik” dersi faydalı olabilir, ama onu bir tekstil uzmanının vermesi ancak zaman ve kaynak israfıdır.
Ağa gelen çok sayıda görüş, Türkiye’nin dört bir yanındaki üniversitelerde, internetin yeni yeni yaygınlaştığı 1990’ların sonunda mezun olanların da, bugün hala okul sıralarında bulunanların da müfredattan şikayetçi olduğunu gösteriyor.
Bu görüşlerden çıkan yorumlar şöyle özetlenebilir:
Bu geç başlangıcın yanı sıra bizde dijital dönüşüm ile ilgili kamuoyuna yansıyan araştırmalar ve tartışmalar daha dar bir alana, özellikle medya üzerindeki etkilerine yoğunlaşıyor.
Oysa dönüşüm, bilhassa reklam-pazarlama alanındaki etkileri nedeniyle neredeyse tüm iş kollarını ve organizasyonların hemen hemen bütün faaliyet alanlarını derinden etkiliyor.
Geçen ay başlayıp bu ay devam eden, aralarında Hürriyet’in sponsorlar arasında bulunduğu CMO Summit 2018’in de yer aldığı bir dizi pazarlama etkinliğinde bu yüzden yine başlıca konu dijitaldi.
Özellikle büyük veri, makine öğrenme, yapay zeka ve kişiselleştirme alanlarındaki baş döndürücü ilerlemeler, sesli asistanlar gibi yeni mecralar ve Z kuşağı gibi gümbür gümbür gelen demografik değişimler…
Farklı sektörlerdeki önde gelen şirketlerin pazarlamanın dijital dönüşümünde 2018 yılında neler yaşandığını ve 2019’da hangi trendlerin öngörüldüğünü, Fortune Türkiye tarafından geçen ay “en etkin 50 CMO” arasında gösterilen pazarlama yöneticilerine sordum.
Veri analizi, sosyal medya fenomenlerinin marka güvenliği üzerinde yarattığı riskler; “glokalleşme,” “çok kanallılık” ve “Nesnelerin İnterneti” gibi bir süredir irdelenen kavramların daha da öne çıkması, videonun geçmişteki etkisini yitiriyor görünmesi ve aşırı içerik üretimi ile gelen iletişim kirliliği gibi konular, 2019’da pazarlama yöneticilerinin gündemine damga vuracak gibi görünüyor.
Gelen yanıtlar özetle şöyle:
Tunç Berkman (Vestel Pazarlama ve Mobil Ürünler Satış Genel Müdür Yardımcısı): Bugün dünyadaki sanayi devlerinin en önemli gündem maddelerinden biri Nesnelerin İnterneti ve Endüstri 4.0. Endüstri 4.0 dönüşümü, üretim yapan bütün sektörler için rekabette kalabilmenin temel şartı olarak karşımıza çıkıyor. Son günlerin trend konusu ise veriye dayalı pazarlama. Dijital dönüşümü en iyi yapan şirketler ‘veri’yi iyi kullanan şirketler olacak. Diğer bir önemli trend ise müşterinin ayak izini takip etmek. Perakendenin yakın geleceği internet dünyasında yatıyor.
Çünkü ilkokuldan üniversiteye her dönemde, birçok farklı alanda derslerde ve genel olarak hayatta başarıyı artırabilecek birçok oyun var.
Bazı oyunlar özellikle ileri yaşlarda beynin bilişsel yeteneklerin korunması konusunda da yardımcı olabiliyor.
Bu özellikleri taşıdığını düşündüğüm birkaç oyunu; gazetecilik öğrencileri, iletişimcilik profesyonelleri ve akademisyenlerle oluşturduğumuz Yeni Medya İletişim Ağı'ndan gelen önerileri de listeye ekleyerek paylaşmak istedim:
1) Capitalism Lab
İlk olarak 1990’ların ortasında CD’de oynadığım Capitalism’in Harvard Business School dahil dünyanın önemli işletme bölümlerinde ders malzemesi olarak kullanıldığını sonradan öğrendim. Oyunda bir şirket kurup farklı alanlarda ürün ve faaliyetlerle rakipleri alt etmeye çalışıyorsunuz. Bu arada bilanço okuma, fiyatlama, tedarik zinciri, borsanın işleyişi gibi konuları farkında olmadan öğreniyorsunuz. Serinin son versiyonu olan Capitalism Lab’i tavsiye ederim. Çünkü ilk oyundaki bazı eksikleri tamamlıyor, örneğin artık teknolojiyi de şirketler için bir “gayrimaddi aktif” sayıyor ki böylece AR-GE’nin üründen bağımsız maddi bir değeri oluyor. Özellikle işletme öğrencileri oynayabilir. Bu oyunun alternatifi bence yok.
2) Command Ops 2
Kimisi yazıyla ilgili kendi yorumunu paylaşmak amacıyla, kimisi de gazetecilik öğrencileri, iletişimcilik profesyonelleri ve akademisyenlerle oluşturduğumuz Yeni Medya İletişim Ağı'na katılmak için mesaj atmıştı.
Bir yüksek lisans ve bir doktora öğrencisi ise başladıkları tez ve araştırmalar için görüş almak istediklerini söylediler.
Bu mesajlar üzerine merak ettiğim bir konuyu buradan tüm iletişim/gazetecilik öğrencilerine ve mezunlarına sormak isterim:
Haber veya haber dışı alanlarda siz neler üretiyorsunuz?
En azından üniversitelerinizin ajansları için çalışıyor, bir blog yazıyor, kendi imkânlarınızla video habercilikle uğraşıyor veya başka formatlarda ürettiklerinizi paylaşıyor musunuz?
Hele ki büyük şehirlerden uzaktaysanız bugünlerde okulunuzda, mahallenizde sokaktaki vatandaşın gündemi ne?
Bu konuları araştırıyor, bu alanlarda yeni bir şeyler söylüyor veya en azından yeni söyleyiş yolları bulmaya çabalıyor musunuz?
Cevaplarınızı bana yazın, hatta son yıllarda ara sıra üniversitelerin ev sahipliğinde yaptığımız gibi, belki bir gün bir araya gelir, yüz yüze konuşuruz: ekizilkaya@hurriyet.com.tr
Duyarsızlıkla ve cehaletle suçlanan o kuşak bu süreçte dünya medyası tarafından sinema sektöründen mayoneze kadar o kadar çok şeyi “öldürmekle” itham edildi ki, internette epey popüler bir “meme” bile yayıldı.. (“Millenials are killing” diye ararsanız bulabilirsiniz)
İçerikten gıdaya, modadan otomotive her alanı dönüştürecek Z kuşağı ise arkadan sessiz sedasız geliyor.
Genel kabule göre 1990’ların ortalarından bugüne dek doğanları kapsayan bu kuşak, bir öncekinden oldukça farklı.
Ipsos’un geçtiğimiz günlerde yayınladığı "360’ Teens Pulse" Gençleri Anlama Kılavuzu’na göre Türkiye’de 12-19 yaş arası gençler toplam nüfusun yüzde 13’ünü oluşturuyor.
Birden fazla eylemi aynı anda yapmaya alışık, dış görünüşlerine daha fazla önem veren, yerli markaları beğenen, AVM’lerde sosyalleşen bir kuşak bu.
Rapora göre Z kuşağı, “60’lara ve 70’lere mi dönüyoruz” dedirtecek kadar güçlü aile bağlarıyla da Y kuşağından ayrışıyor.
Sosyal medyada da Y kuşağının aksine daha içe dönükler. Örneğin Ipsos’a göre bu gençlerin yüzde 74’ü Instagram’da gizli hesap kullanıyor, mahremiyetini korumak istiyor.
Rapor yayınlandıktan sonra Ipsos’a Z kuşağının içerik tercihleriyle ilgili hangi saptamaları yaptıklarını sordum.