Paylaş
Türkiye’de engelli imajını değiştirmek için hiçbir şekilde bağış kabul etmeyen TEKSEM, tersine engelli kız çocuklarına yürüme cihazı kazandırıyor, burs veriyor. Yıllar önce, kazanmasına rağmen Güzel Sanatlar Tiyatro Bölümü’ne ‘engelli’ diye alınmayan Elibol da pek engel tanır biri değil. Yürüyebiliyor, sadece ‘normal’ insanlar gibi düz değil, biraz yan yatarak... Ve hayat hikayesi engelin asıl nerede olduğunu gözler önüne seriyor. Elibol, Hürriyet Aile İçi Şiddete Son! Kampanyası desteğiyle 9 Mart’ta oynayacakları “Cebimden Kocam Düştü” oyununda kel kafalı göbekli kocayı canlandırıyor. Yine gazete sayfasına sığdıramadığım haliyle, buyrun:
MUTLU EV Gamze Elibol, genç anne babası, sırdaş anneannesi ve dayılarının elinde, sevgiyle büyüyen mutlu bir çocuktu. 1982’de gayet sağlıklı doğmuştu; bir gün ateşlenip doktora götürülene kadar da öyleydi. Penisilin iğnesini test yapmadan uygulayan doktor, küçük Gamze’nin önce ayaklarındaki damarların, sonra da hayatının büzülmesine neden oldu.
Doktordan eve geldiklerinde yarı baygın olan Gamze uyuyakalmış, anne babası saatlerce başında onu seyretmişlerdi. Sabah kopacak kıyametten hiçbirinin haberi yoktu henüz. “Belki de aileme sorulsa o gecenin sessizliğinden ayrılmak istemezler.” Sabah kahvaltısını hazırlayan annesi, oyunlarıyla oynamadığını görünce, “Kedilerini görmek ister misin?” diye sordu, “Kedi mi? Hiç sanmıyorum, gelemem…”
Aldığı ekmekle eve doğru yürüyen babası sokağın başından duydu evdeki çığlıkları. Gamze’nin iki bacağı birden sallanıyordu. “Neden böyleyim diye defalarca sormuşum. Hiçbirine cevap alamadan uykuya dalmışım … “ Aile büyükleri toplandığında herkeste gözyaşı, şaşkınlık… Kimsede böyle engelli çocuk yok ki, fısıldamaları… Eee şimdi ne olacak konuşmaları. Günlerce ulaşılamayan doktorun sonunda bulunması, “Bunun adı çocuk felci, yapacağımız hiçbir şey yok” demesi... Ellerinde kanıt bile olmayan aile için zor, yorucu, yıpratıcı “hastane yılları”… “O günden tek hatırladığım babamın evde kırdığı vavienler… Karanlıkta kalmıştık.”
HASTANE Zorlu ilk ameliyatını olduğu gün babası yine oyuncaklarla gelmişti. Doktor amcalar “balon vereceğiz” diye kandırıp bayılttıklarında 2 yaşındaydı. “Halen balonlara zaafım vardır.” Babasının hastaneye gelmesi hep bir kavga konusuydu. Çünkü diğer yataktaki erkek çocuk, kendi babası gelmediğinden olacak “Senin babam çok çirkin” derdi, delirtirdi onu. Hastane kokusu dışında hatırladığı en net şey buydu. Bir de 3 sandalyeyi birleştirip uyuyan annesi için elinden bir şey gelmemesine üzülmesi; parmak ucundan koltuk altına kadar alçıdaydı, “gel sen yat” diyemiyordu.
EVE DÖNÜŞ Dört yorucu ameliyat sonrası artık eve dönmüştü. Komşuların hazırladığı balonlu, pastalı parti güzeldi de bu halatlar da neyin nesiydi? Yatak odası camından oturma odasına, oturma odasından mutfağa uzanıyordu. Oyun gibiydi, oleyy’di. Ama onlarla yürümek zorunda olduğunu öğrenince gülücükleri yere inecekti. “Nasıl yani? Alçılar çıkınca yürüyemeyecek miyim?” Ama babası kararlı ve inatçıydı, onun inadı yüzünden hiç koltuk değneği olmadı. Yeri geldi, tüm mahallede emekledi, babası yine de “Gamze yürüyecek” dedi.
İLK ADIM “Bu benim anneannem. Bana en çok o üzüldü. Hemşirecilik oynardık, canı yansa da ses çıkarmazdı. Ayakkabıcılar geçerdi sokaklardan, sadece ben istiyorum diye her hafta bir rugan ayakkabı alırdı bana.” Her renk rugan ayakkabısı oldu, hiçbirini giyemese de. “Hadi gel, yemek hazır” dedi anneannesi bir gün, “Tamam” diyerek ilk adımını attığında 9 yaşındaydı. O gün evde bayram vardı. “Sadece sağ ayak, olsun bu bir ilk. Babamı ilk defa ağlarken gördüm.”
İLKOKUL İlkokul yılları da kolay değildi. Arkadaşlarının kabul etmesi çok kısa sürmüştü, iki yanında babasının almadığı koltuk değneğiydiler ama öğretmeni? O kabul etmedi. “Kim yapacak bu problemi? Sen otur, sakatsın zaten, nasıl duracaksın tahtada!” gibi şeyler söylüyordu hep. “Sakat mı? Bizim evimizde hiç geçmezdi bu söz. Öğretmenimden öğrendim, sağolsun!”
Ama bu, ilkokuldan sonra bir daha okula gitmemesine neden oldu. Ama okumamasına değil; Açık Öğrenim diye bir şey vardı. Artık 12 yaşındaydı ve desteksiz, tek başına yürüyebiliyordu. Ortaokul, lise derken, üniversite sınavlarını kazandığı gün, sadece yürümüyor, mutluluktan uçuyordu: Hem de çok istediği bölüm, tiyatro… Anneannesinin kaş göz burun çizerek seyirci haline getirdiği koltuklarından alkış bekleyerek büyümüştü.
ÜNİVERSİTE Kayıt için otobüs durağından koşarak gittiği okulun öğrenci işlerinde, ağzında sakız olan orta yaşta bir kadın karşıladı onu. Heyecanlı açıklamalarını sakin sakin dinleyip, buz gibi bir sesle tarihi binayı kafasına yıkıverdi: “Çok güzel de tiyatro bölümüne engelli alınmıyor ki.” Avukatlar, başvurular, davalar… işe yaramadı. “Kimse benim gibi engelli olup bu bölüm için başvurmamıştı. Tek görme engelli biri vardı, onu da bulmama izin vermediler.” Yıkılmasına yıkıldı ama babasına çekmişti, inatçıydı. Spora başladı, 4 erkek arasında tek kız olarak tekerlekli sandalyede basketbol oynadı. Beşiktaş engelliler spor kulübüne gitmek için İstanbul’da 3 otobüs değiştirmesi gerekse de... Kısa süre sonra, sırayla anneannesini ve babasını kaybetti. Gamze 18, kardeşi 7 yaşındaydı. Ev kiraydı ve sadece babasının emekli maaşıyla geçiniyorlardı. Yani, kolları sıvama zamanıydı.
Bir yıl boyunca her gün üç işte çalıştı; McDonals’ta 8 saat, sonra iş yerlerinde arkası masaj yapan tarak pazarlaması, akşam radyoda haber spikerliği … Ve aşık oldu; babasını kaybettikten sonra bıraktığı basketbol turnuvasında tanıştığı İzmirli’ye… Engelli olmadığı için ailesi kabul etmedi, oysa onların da diğer çocukları engelliydi. Dinlemeyip evlendiler.
Çocuk yaşta babası tarafından hortumla dövülmüş biriydi evlendiği adam. İlk tokadını Atatürk için yedi. Savunduğu fikirler yüzünde patlamıştı. Son olmadı. Ailesini özlemek bile dayak nedeniydi. Dayak yerken kendini savunamıyor ama artık karnını kapatıyordu, kızını korumak için… Bebeği 40 günlükken ayrıldı ama kurtulmak o kadar kolay olmayacaktı.
YİNE ÜNİVERSİTE Yeniden Açık Öğretim günleri; İşletme bölümünü bitiriş, sayısız kurslar, Koç Üniversitesi tiyatro bölümünde iki yıl misafir öğrencilik, sahnelenen minik minik oyunlar… Ve hukuk savaşını duyan dönemin Kültür Bakanı Atilla Koç’un desteğiyle Devlet Tiyatrosu’nun desteklediği tek “engelliler tiyatro ekibi” TEKSEM’in kuruluşu… Ama adı bu değil; “Biz engelliyiz ama ismimiz Engelsiz Sanatçılar Merkezi.” Doğrusu da bu.
TEKSEM, tiyatro yapmak isteyen herkesi kabul ediyor. Tiyatro engellilere kapılarını nedendir bilinmez kapamış ama TEKSEM engelli olmayanlara da açık. En önemli özelliği, yardım, bağış almadan çalışması. “Engellilerin imajını değiştirmek bizim ellerimizde.” Yardım almadığı gibi tersine engelli kız çocuklarına destek oluyor, şu an 121’ine burs veriyorlar. Ayrıca her oyun sonunda, belli bir sayıda engelli kız çocuğu için yürüme cihazı alıyorlar. “Babamın bulunmadığı pazar kahvaltılarında düşünmeye başlamıştım, kız çocuklarının babasız kahvaltı etmemesi için ne yapabilirim diye. Benim babam kullandığım yürüme cihazını temin etmek için ek iş yapar, bu yüzden kahvaltılarda bizimle olamazdı. Günlüğümde ilerde iyi bir iş kadını olursam bu cihazları karşılamak için söz vermişim. 7 yıldır bu sözü tutuyorum… Kızlar okusun ve kimseye muhtaç olmadan yaşasın diye…”
SON OYUN Ekibin Sanat Yönetmeni Gamze Elibol. Kendileri yazıp kendileri oynuyorlar; oyunlarıyla Türkiye’yi geziyorlar. Bugüne kadar 40 şehirde 8 oyun sergilediler: Cimri, Tek Başına, Rahmetli de Sollardı, Ah Bir Kadın Olsam, İlk Yardım Kazası, Kazamız Mübarek Olaaa ve Adını Sen Koy.
Cimri ve Tek Başına, iş kazalarındaki sorunları ele alan bir komediydi. Rahmetli de Sollardı, İlk Yardım Kazası, Kazamız Mübarek Olaaa oyunları ise ilk yardım ve emniyet kemerinin önemini anlatmak içindi. Ah Bir Kadın Olsam ise aile içi şiddetle ilgiliydi. Her iki konu da Türkiye’de önemli oranda engelli kalma sebebi…
“Sosyal sorumluluk çalışmalarını sanatla birleştirmek harika… İnsanlara engellilerin de harika işler yapacağını tiyatroyla anlatmak süper bir duygu, özellikle engelli görüp kafasını çeviren insanlar 1.5 saat boyunca bizi izlemek zorunda kalıyor.”
BU HİKAYEDEKİ ENGELLİYİ BULUN 9 Mart’ta İstanbul Devlet Tiyatrosu Cevahir Sahnesi’nde oynanacak oyunu Hürriyet Aile İçi Şiddete Son! Kampanyası destekliyor. Oyunun adı: Cebimden Kocam Düştü… 5 kadının gerçek hikayelerinden uyarlanan oyunda, cepten düşen kel kafalı göbekli kocayı Gamze Elibol oynuyor. O kendine engelli deyip duruyor ama yürüyebiliyor, sadece ‘normal’ insanlar gibi düz değil, biraz yan yatarak... Hikayesinden de anlaşılabileceği gibi pek engel mengel de tanımıyor. Engelin sadece ‘engelli olmayan’ insanların kafasında olduğunu yüzümüze çarpıyor sadece.
Paylaş