Paylaş
Elazığ'da kaldıkları yurttan kaçan devlet korumasındaki dört kız çocuğu jandarma tarafından bulunduğunda ortaya çıktı: 6 yıl süren cinsel istismardan kaçıyorlardı. Sadece onları korumakla görevlendirilenler tarafından istismar edilmeleri değildi acıtan; yurdun, hatta bağlı olduğu il müdürlüğünün olaydan haberdar olması ve bir şey yapmamasıydı da aynı zamanda.
“Erkeklere emanet, emanete hıyanet” diyelim anlayın siz gerisini. Üstelik çığlık da atmışlardı!
Üçüncü halkada ise şehir halkının kahve muhabbetleri vardı. Meğer söylentileri epeydir aralarında konuşup ‘duruyorlar’dı. Şimdi de ilçelerinin böyle bir olayla anılmasından üzüntü duyuyorlardı, yazık!
Bakanlık açıklama yaptı: “Soruşturma başlatıldı, gereği yapılacak” dedi.
Bunu 10 yıl önce de öyle söylemişti, 20 yıl önce de…
Bakanlıklar bunu hep söylerdi.
1997’de dönemin bakanı, Bahçelievler yetiştirme yurdundan kaçtıktan sonra bekaret kontrolüne zorlandıkları için toplu intihara kalkışan 6 genç kız üzerinden şevkatini dile getirmiş, “Yetiştirme yurdunda güvenli, mutlu ve sevgi dolu koşulları yeniden oluşturacağız" demişti. Bir yıl sonra aynı ilçedeki çocuk yuvasının müdürü, konuşma-duyma engelli ve kalp hastası çocukları sopa ve “çok köşeli pencere pervazıyla” dövmekten suçlu bulundu.
2001’de Antalya yetiştirme yurdunda işkence gördüğü iddia edilen 14 yaşındaki kız çocuğu tedavi gördüğü hastanede öldü. Yurt görevlileri tarafından dövülüp ceza olarak soğuk ve karanlık bir odaya kapatıldığı söylendi.
Ama Türkiye en çok Malatya olayından etkilendi. 2005 Kasımı’nda Malatya Çocuk Yuvası’ndaki 0-6 yaş arası çocukların yaşadığı işkence görüntüleri medyaya sızınca… Hamam tasıyla, terlikle, sopayla dövülen, yere, duvara, koltuğa fırlatılan çocukların tamamına yakınında, yara bere, yanık izleri vardı. Yataklarının uzun süredir değiştirilmediği ve ağır idrar kokusu yaydığı tespit edilmişti.
Görüntüler yayınlanıp gazetelere haber olmasa, yine bir şey olacağı yoktu. Çünkü yine herkesin bildiği bir sırdı, aylar önce Ankara’ya da bildirilmiş, üstelik gelen müfettişler ağlayarak geri dönmüştü, yaa...
Televizyonda görmeden önce dedikodusunu yapanlar, yuvanın önünde toplanıp protesto ettiler. Soruşturmalar açıldı, görevliler açığa alındı, tutuklandı, olanlara “insanlık dışı” diyen Valiyi de başka bir yetkili suçladı, genelgeler yayınlandı. Bakanlık, aynı cümleyi kurdu. Ama bir de “kurumlara artık eğitimli eleman alınacak” sözü verdi. O eğitimli elemanları bugün Elazığ’da gördük.
Malatya olayı patladığı sıralarda Mardin’de bir devlet yuvasında da dört aylık bir bebeğin balkondan atılarak öldürüldüğü, “gizlice toprağa verildiği” ortaya çıktı. Erzurum’da bir yuvada 5 kız çocuğu intihar girişiminde bulundu. Bandırma’da kurum yöneticilerinden biri 10-11 yaşındaki çocuklara masaj yaptırmaktan açığa alındı.
Yine aynı yıl, Niğde’de yurt yemeklerini yapan taşeron firma görevlisi, denetim yaparken “tas kebabında niye et yok?” diye soran valiye sandalye fırlattı. Hakkında 6 kez olumsuz tutanak tutulmuştu ama hala çocukların yemekleri ona emanetti. Aynı yıl 6 kızın intihara kalkıştığı, 7 kızın da kaçtığı Şanlıurfa’daki yetiştirme yurduyla ilgili haberlere yayın yasağı kondu. Ardından 4 kız daha firar etti.
2007’de Sakarya yetiştirme yurdunun imamı hakkında, iki genç kıza cinsel tacizde bulunduğu iddiasıyla inceleme başlatıldı. 2009’da Bor’da bir masaj skandalı daha ortaya çıktı, bu kez müdür çocukları evine götürüyordu. Adapazarı’ndaki Kız Yetiştirme Yurdu'nda çıkan yangında iki çocuk öldü. Üç katlı yurdun yangın merdiveni girişi ve çıkışı kilitliydi.
2010’da Uşak’ta bir yatılı ilköğretim bölge okulunda kız öğrencilere cinsel istismarda bulunmakla suçlanan müdür yardımcısı ve temizlik görevlisi tutuklandı. Antalya’da zihinsel ve bedensel engelli kız tecavüze uğradı. Yöneticiler suçu gizleme telaşıyla kızı Kars’a getirdiler. Ancak dönemin bakanı Kars’a gelince Siirt’e kaçırmaya karar verdiler. Bütün bunlar yolda kaza geçirmeleriyle ortaya çıktı.
Evet, “Malatya olayı Türkiye’yi uyandırmıştı.”
Sevgi Evleri projesi bu olaydan sonra gelişti. Daha sonra koruyucu aile projesi başlatıldı. 2014 verilerine göre, devletin koruması altında 14 bin 986 çocuk vardı. Bunların 2 bin 523’ü yetiştirme yurtlarında, 8 bin 963’ü sevgi evlerinde, 3 bin 500’ü de koruyucu ailelerin yanında kalıyordu. Sevgi evlerinin sayısının artıp yetiştirme yurtlarının azalmasıyla övünülüyordu. İçlerinde gerçekten sevgi ve uzmanlık barındıranlar vardı mutlaka ama çocukların emanet edildiği personel konusunda gerekenin yapılmadığı son olayla kimbilir kaçıncı kez netleşti. Zaten kadroların, görevlendirmelerin nasıl oluşturulduğu da hiçbir zaman sır değildi.
Nitekim 2011’de Manisa Sevgi Evi’nde 4.5 aylık bir bebek yatağında ölü bulundu. Adana Sevgi Evi’nde iki bakıcı anne, bir erkek çocuğun “bedenine kızgın çatal batırmak” gerekçesiyle görevden uzaklaştırıldı. Benzer bir nedenle İskenderun Sevgi Evi’nde de 3 bakıcı annenin işine son verildi. Sivas ise cinsel istismar iddialarıyla çalkalandı. Çalkalandı denmesine bakmayın, bu olayın da yetkililerce bilindiği öne sürüldü.
Türkiye uyandıktan hemen sonra yine uyumaya geçmişti.
Ezcümle, devletin koruması altındaki çocukların başına hep bir şeyler geliyor. Devlet her seferinde, medyada haber olunca öğreniyor ya da yeni öğrenmiş gibi yapıyor. Hep “gereğini yapacağım” diyor, bir sonraki olay patladığında aynı cümleyi kurana kadar da çoğunlukla yapmıyor. Kamuoyuna gelince… o da her seferinde, sanki ilk kez böyle bir olay görüyormuş gibi şaşkınlıktan şaşkınlığa düşmesiyle ünlü.
Malatya olayından sonra TBMM araştırma komisyonu bile kurulmuştu. Raporunda pek çok vahim ayrıntının yanısıra, “personelin nicelik ve niteliksel olarak yetersiz olduğu” belirtilmişti. Sadece yetersizlik mi, yuvanın öğretmenlerden biri, bir önceki görev yeri olan yetiştirme yurdunda, cinsel istismar, uyuşturucu kullanımı, ölüm olayları olunca “ağır görev ihmali” nedeniyle görevden alınmış, buraya atanmıştı. İl müdürü ve yuva müdürünün sicilleri de cezalarla doluydu. Bahçelievler’deki “Yuva Müdürü”, daha önce Din ve Ahlak Bilgisi öğretmenliği yapmış, belediyede Basın ve Halkla İlişkiler ve Su Ürünleri bölümlerinde çalışmıştı. Yani konuyla hiç alakası yoktu.
Ve cezalar… Sadece iki örnek: Malatya olayından 8 yıl sonra 15 bakıcıdan üçü ceza aldı. Yöneticilerine hiçbir şey olmadı. Bahçelievler vakasında ise müfettiş raporunda şiddetin sistematik olduğunun belirtilmesine rağmen, savcılık davayı “terbiye hakkını kötüye kullanma”dan açtı.
Başka olaylarda da kendini gösteren bu ‘personel, terbiye ve sorun çözme politikası’nı son olarak Elazığ olayında bir daha yaşadık. Ama merak etmeyin, “soruşturma açıldı, sorumlular en ağır şekilde cezalandırılacak.”
Paylaş