Beşiktaş’ın umudu

Şu yazıya “Beşiktaş’ın Umut’u” diye başlık yazmak vardı ama güzel Türkçemizde sert sessizlerin yumuşaması kuralı olduğundan istediğim verimi alamazdım. Nerde “umutu” sözcüğünün yarattığı anlamsız tonlama, nerde “umudu” derken ki şahane vurgu. Sert sessizler boşa yumuşamıyor.

Haberin Devamı

 

Tamam, sadede gelmeye çabalıyorum ve fakat bakınız yine bir sert sessiz yumuşuyor. “Sadet” o sözcüğün kendisi esasen. Asıl konu, esas mevzu, gerçek mesele manasında. Şimdi “Sadete gel!” diye bir çıkış yapsanız on paralık etkisi olmaz mesela ama “Sadede gel!” deyince bakın nasıl hemen geliyorum. Mesele Umut Nayır.

Ne zamandır gözüm üzerinde. Ne zamandır usul usul gizli gizli korka korka izliyorum. Korkuyorum çünkü tiyatrocular bir konuda çok haklı. Tiyatroda “En iyi yazar ölü yazardır” diye bir durum vardır. Allah hepsine uzun ömürler versin ama hakikaten yaşayan yazar tiyatroda sıkıntıdır. Gelir provaya karışır, yönetmeni darlar, rejiyi beğenmez. Prova sürecinde ortada yoktur diyelim. Daha fenadır çünkü bu defa prömiyere patlamaya hazır bomba olarak gelecektir. İki taraf birbirinden habersiz yay gibi gerilecektir. Zaten o gün dünyanın en gergin insanı olmak tiyatro yönetmeni olmanın şanındandır, bir de üstüne yazar gelecektir. Oyuncuların da eli ayağına dolanacak, yönetmen yetmezmiş gibi şimdi bir de yazar devreye girecektir.

Haberin Devamı

 O gece yazar güzel güzel oyun seyretse bile gerginlik had safhada olur. Esasında olayın aşağı yukarı nereye varacağı başından bellidir. Yazarın metni yazarken kurduğu düşle yönetmenin rejiyi yaparken kurduğu düş birbirine tam olarak uymayacak, yazar olanı biteni hiç beğenmeyecektir. Hasılı, yaşayan oyun yazarının sahnelenen bir oyunundan mutlu ayrıldığı çok az görülmüştür. Tiyatro denen sanatın doğası budur zaten. Futbol gibi. Çok yaratıcı, çok bileşen, çok sorun. Yuvarlanıp gidilir böyle.

Spor yazarlığında da, en azından benim spor yazarlığımda da durum bence aynen bu şekilde.Yaşayan, hele hele aktif spor hayatı devam eden bir sporcuyla ya da genel olarak bir spor insanıyla ilgili bir şey yazmak dünyanın en riskli işlerinden biri. Dün çok beğendiğin, methiyeler dizdiğin bir futbolcu ertesi gün olmadık bir laf edebiliyor, en olmayacak hareketi yapabiliyor. Birinin spor ahlakını filan uzun uzun anlattığın bir yazıdan bir müddet sonra kendisini hakemin boğazına yapışık halde bulabiliyorsun. “Maşallah” dediğinin üç gün yaşamadığı bir mecra memleket sporu. Artık aramızda olmayanlar üzerine yazmakla hâlâ aramızda olanlar üzerine yazmak arasında dağlar kadar fark var. Onu diyorum.

Haberin Devamı

Fakat yine tutamayacağım kendimi bu riski Umut Nayır için de alacağım. Çünkü gerçekten umut. Çünkü gencecik, pırıl pırıl, su gibi. Çünkü Beşiktaş’ın da futbolun da memleketin de umudu Umut Nayır gibi gençlerde.

Diliyorum ki Umut Nayır’ın Hukuk Fakültesi’yle antrenmanlar arasındaki zorlu yolları su gibi aksın. Goller de atsın finallerden yüz de çaksın. Sert sessizle biten sözcüklere sesli harfle başlayan bir ek geldiğinde sert sessizler hemen yumuşasın.

 

Yazarın Tüm Yazıları