Topu tutma planı doğrultusunda defans, orta sahadan fazla topla oynuyorsa, uygulamada sorun var demektir.
Artık Fenerbahçeli futbolcular, ileri bölgede rahatça pas atabilecekleri pozisyonda arkadaşları varken bile geriye veya yana dönüyor.
Neden? Ya Aykut Kocaman’ın istediğini anlamıyorlar, mesajı yanlış yorumluyorlar (ki öyle olsa idi bir sene boyunca devam etmezdi), ya da ürküyorlar. Başarısız olma, hata yapma endişesi ile aralarında amaçsızca çevirmeyi tercih ediyorlar.
Ne yazık ki neredeyse tüm rakipler farkında. En alt seviyedeki takımlar bile stoperlere basmakla meşgul.
İkinci çıkmaz: Orta sahalar da gelip o topu almıyor. Neden? Onlar da mı kabına tıkılmayı riskli oyuna tercih ediyor? Arada derede kalıyor? İlerde yoklar, geride ilk topu çıkarmak için de yoklar, atakları erken kesmek için de doğru pozisyonda değiller.
Bu nedir biliyor musunuz? Virüs. Hızla yayılan, takımı solduran, yavaş yavaş ölüme götüren virüs.
Transferler ya da teknik direktör değiştirmenin işe yaramayacağı noktadır.
Geçen sezon insanüstü yük üstlendi Aykut Kocaman. Neredeyse kamuoyunun önündeki tek adamdı. 3 Temmuz’un uzantısı olarak kurgulanmış ligde TFF, hakemler ve medya ile uğraşan, püskürtüp takımını koruyan sadece oydu. Ne futbolcular ne de teknik direktörün bir sezon daha manevi ağırlığı taşıması beklenemez.
Durum şu: İlk resmi karşılaşmada (Vaslui) neredeyse geçen sezonki pek çok maçtan daha gergindiler.
Aykut Kocaman’ın ilk ve geçen sezonunun ilk yarısı da en büyük problemi kafasında taktiksel anlamda net olmamasıydı. Deniyor, istikrarı engelleyecek kadar fazla değişikliğe gidiyor, ama kimi zaman idealistliği gerçekçilikten uzaklaştığı için kağıt üstünde doğru görünenler sahada sonuçsuz kalıyordu. Bunları genelde ligin 2. yarılarında aştı. Ama şu an tekrar çıkmazda gibi. Sporcular, koçlarının fikirlerinde tereddüte düştüğünü hissederse onlar da aynı rüzgara kapılır. Emin olamaz, özgüvenini kaybeder, kaybettikçe risk almaya korkar, korktukça kendisini geri çeker, pasifleşir, paslarında-ileri çıkış ve geri dönüşlerinde-kaleye vuruşlarında kararsızlık yaşar. Topu ıskalar, boş kaleye atamaz, boş adama pası uzatamaz… Ne yapacağına karar vermekle uğraşırken rakip alıp topu gider. Özgüvenini yitiren bir takımın geriye düştüğü maçlarda ayağa kalkma karakteri sergilemesi imkansızdır. Maç içinde dönemsel baskılar kursa da skoru lehine çeviremezse süreklilik sağlayamaz. Her maçı, her dakikasında bıçağın ucundaymış gibi yaşar. Hatasını mimiklerle şikayet ederek kapatır, kendisine bahaneler üretip kolaya kaçar: Zemin, hava koşulları, sezon başı, takım arkadaşının hareketlenmemesi, vs… Bahaneler arttıkça sorumluluktan kaçma derecesi artar.
Bireysel performansların kötülüğü, sürekli aşağı gitmesi, sözde kondüsyon eksikliği, temposuzluk, ve benzerleri yukarıdaki sorunların ürettiği belalardır. Sunidir.
Risk almayan oyunculardan kurulu takım asla kazanamaz. Futbolcuları yönetmek neredeyse imkansızlaşır. Teknik direktör istediklerini uygulatamaz. Maç öncesi analizler, taktik konuşmalar, stratejiler bir kulaktan girip öbüründen çıkar. Saha içi hakimiyeti gittikçe zayıflar.
Fenerbahçeli futbolcular, son gece sınava çalışan öğrencinin ruh halinde. Vicdan azabı yüzünden kendisini uykusuzlukla cezalandıran, can havliyle konuları ezberlemeye çalışan; ama bunu yaparken çok iyi bildiği şeyleri dahi unutan öğrenci gibiler.
3 Temmuz mimarları eski taktiklere döndüler: Fenerbahçe geleneklerini kaşımak. Son bir kaç haftadır Aykut Kocaman aleyhine üretilen haberler, basın toplantılarında artan kışkırtıcı sorular, dedikodular... Tek çözüm teknik direktörü göndermekmiş kanaatini yerleştiriyor. Kamuoyu ikna ediliyor, yöneticiler de. Alıştırılıyorlar.
Ama çözüm değil. İspatı da futbol ve Fenerbahçe tarihidir. Değişimler anlık, öfke krizleriyle değil planlama ile sağlanır.
Fenerbahçe mevcut durumda, kendi içinde sorunu rahatlıkla çözebilecek noktada. Hem teknik ekibin hem de kadronun potansiyeli var. Madem Fenerbahçe, sırtından beslenen düzeni bozup dışına çıkmadı ve haksız rekabet ortamında debelenmeyi tercih etti, saha içinin esas mücadelesini kuvvetlendirecek araç olduğunu unutmamalı.
Elbette abluka derin. Ahtapot gibi sarıyorlar. Her noktadan. 3 Temmuz bitmedi. Yargıtay ayağına da yükleniyorlar. Bir yıl tutuklu kalan insanların toparlaması kolay değil. Üstelik ceza onanırsa tekrar hapise girme ihtimali var. Öte yandan operasyon amaçlarından birine ulaştı: İnsanları yönetici olmaktan kaçırmak, korkutmak, gözdağı.
Hepsini anlıyoruz. Ama Aykut Kocaman’ın üzerinden yükü alıp, kafasındaki tereddütleri gidermesi için nefes alanı yaratmalılar. Teknik ekip, futbolcular, yönetim, başkan herkes birbirini dürüstçe eleştirmeli. Görev alanlarını ihlal etmeden, gerçekçi olarak, medya palavralarına kanmadan!
Fenerbahçe yönetimi her şey normale dönmüş gibi davranamaz. 3 Temmuz’a hizmet eden medya ile ilişkilerini hiçbir şey olmamış gibi 2 Temmuz 2011’e çekemez. Stratejik olarak sabırlı ve soğukkanlı hareket etmek şart, ama yolu tamamen suskunluktan geçmiyor. Kamuoyu önünde sessiz kalarak, haklılığını ve mağduriyetini sansürleyen düzene meydanı bırakarak süreci tersine çeviremez.
3 Temmuz psikolojik harptir. Taraftar sokakta, hastane ve adliye önündeydi. Futbola ayırdığı zamanının neredeyse tamamını mahkeme, UEFA, CAS, iddianameye harcarken aniden hayatından bu kısım gitti. En azından yüzdesi çok azaldı. Boşlukta sarılacağı ilk şey de saha içi olacaktır. Bir yıldır öfke, acı biriktirdi. Nefreti boşaltacak yer olmadığı için odağı iç çekişmelerden uzaklaştırıp moral verilmez, takıma kusması engellenmezse o kusmuk denizi evladını yutar.