Paylaş
Müthiş cevap !
ANTALYA'ya kıymayın diye iki satır yazı kaleme aldık, sayfalar dolusu cevap geldi.
TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy, ekleriyle birlikte 13 sayfa yazıyı hazırlamak için herhalde bir gününü harcamış olmalı.
Gönderilen yazı çorba gibi olduğundan, meseleye, ‘‘Ben ne dedim?’’, ‘‘Muhterem, ne cevap verdi?’’ faslından bakarsak daha kolay anlaşılır.
Önce, ben ne dedim;
‘‘ANFAŞ, İstanbul'daki EMİTT'i düzenleyen Ekin Yazım Merkezi ile 22-26 Kasım 2000'de Antalya'da turizm fuarı yapmak için sözleşme imzalıyor. TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy, Antalya'yı arayarak, ‘Nasıl böyle bir işe girersiniz?.. Ekin-Yazım ile bu fuarı düzenlemeyin her türlü engellemeyi yaparım' diyor. Aracılar gönderiyor, ‘Expo Center'ı kiraya vermeyin' diyor. Bir de, ortalıkta sağa sola, ‘Bu fuara katılmayın' diye yazılar gönderildiği yolunda söylentiler dolaşıyor.’’
ULUSOY'UN CEVABI
Peki, muhterem, bu iddialara ne cevap vermiş, ona bakalım...
‘‘.......’’
Tırnak içinde, bir sürü nokta, nokta, nokta...
Yani, bu şu demek; 13 sayfalık faksta, bu konuda tek satır cevap yok demek...
Gelelim, yine ben ne dedime;
‘‘TÜRSAB, ANFAŞ'ın yüzde bir ortağı... Fakat, her ne hikmetse, bu mini ortak, Antalya'yı pek sevmiyor. İlk belirtiler, ANFAŞ'ın İstanbul'daki Lütfü Kırdar Salonu ile işbirliği görüşmelerinde ortaya çıkıyor. Başaran Ulusoy, toplantıdaki sözleriyle resmen işi bozuyor. Antalya grubu, bu toplantıdan eli boş dönüyor.’’
İşte, Ulusoy'un, bu iddiaya verdiği müthiş cevap;
‘‘.......’’
Yani, yine tek kelime cevap yok... İnanın, satır satır taradım, yok, yok, yok...
Ben ne dedimden, başka bir fasıl daha geçeyim;
‘‘Ulusoy, tüm çabalarına rağmen, fuarın gerçekleşeceğini anlayınca, bu kez bir başka yönteme başvuruyor. Birlik üyeleri için bir Kıbrıs gezisi düzenliyor. Hem de 24-26 Kasım tarihlerinde... Yani, fuarın olduğu günlerde...’’
Buna cevap var mı diye faksa bakıyorum... Evet, nihayet bir cevap var;
‘‘Bu gezi, eylül ayı içerisinde Kıbrıs'taki meslektaşlarımızın ülkemize yapmış oldukları ziyaret esnasında tarihi kesinleştirilmiş bir organizasyondur. Buna katılıp katılmamak kişilerin kendi tercihleridir. Bunun ötesinde başka bir mana aramak, kanımızca ne insanlığa, ne de profesyonelliğe sığar.’’
YİNE SORUYORUM
Şimdiiii... Sayın Ulusoy, size sormak isterim. Antalya'daki fuarın 23-25 Kasım tarihlerinde yapılacağı Ağustos ayında belli olduğuna göre, Kıbrıs gezisine niçin Eylül ayında, ‘Evet’’ dediniz... Bu geziyi üç kez ertelediğinizi söylüyorsunuz, bir kez de Antalya için neden bunu yapmadınız?..
Ve, ben ne dedimin bir diğer cümlesi ile konuya devam edelim;
‘‘Antalya'daki Fuarı organize eden Ekin Yazım'ın sahibi Halim Bulutoğlu, internet üzerinden turizm pazarlaması işine giriyor. Kendisini de gizliden gizleye bu işe girmenin hazırlığını yapan Ulusoy, TURSAB'ın başkanı olduktan sonra Ekin-Yazım'a savaş açıyor.’’
Ulusoy, bu konuya epey geniş yer vermiş cevabında... Ama, bu cümlelerin özeti, daha doğrusu Türkçe meal-i şu;
‘‘Bu sistem, ben başkan olmadan önce birlik bünyesinde yürütülüyormuş. Sonradan bir şirket kurulup bu sistem birlik bünyesinden çıkarılmış. Yeni şirketin ortakları arasında Halim Bulutoğlu'da var. TÜRSAB'ın bünyesinde başlatılan çalışmayı sahiplenmek, daha da ileri giderek bununla ilgili şirket kurmak ve ortaklığını almak ne derece doğrudur?’’
BUNDA HAKLI
Ulusoy bunda haklı... Çünkü, bence de, yapılan doğru değil...
Amaaaa, iş dünyası bu... Daha doğrusu, ‘Ne yapalım, serbest piyasa ekonomisi gereği', ‘Kurtlar sofrasındayız', ‘Gemisini kurtaran kaptan beyim', ‘Üzümünü ye, bağını sorma, o kadar', ‘Devletin malı deniz, yemeyen domuz' felsefelerini kendilerine ticari ilke edinenlerin memleketinde bu normaldir.
Ben ne dedimde son cümlelere gelirsek;
‘‘Ekin-Yazım'ın birlik adına çıkardığı GUİDE'ı başka bir isimle başka firmaya veriyor. Ardından, Ekin-Yazım adına birliğin dergisini çıkaran Fehmi Köfteoğlu'nu TÜRSAB'tan kovuyor.’’
Muhteremin bu iki buçuk satıra verdiği cevap tam bir sayfa... Onun için, ne kadar ekmek, o kadar köfte hesabından yola çıkıp, ben de cevabın iki buçuk satırına yer vereceğim;
‘‘Ekin-Yazım ile tabiri caizse kavgamız, TÜRSAB'ın ve üyelerinin maddi- manevi menfaatleri içindir. Köfteoğlu hakkında ise çağrıya rağmen göreve gelmediğinden işlem yapılmıştır.’’
İyi de, bu 13 sayfa faksta başka ne var derseniz... Benim yazmadıklarıma verilen cevaplar var... Önce cevapları verip, sonra iddialarını yazmak adetten olmadığına göre, onlara değinmeyeceğim...
Eğer, onları da yazsaydım, eminim ki, sizler benim hakkımda, ‘‘Kafa karıştırmak’’, ‘‘Yazı okumaktan insanı soğutmak’’ suçlarından dava açabilirdiniz.
Ve, benden kurtulmak isteyenlere tüyo; halen o şansınız var.
Temiz'e vur Pisliğe dur
Hırsızlığı yapan, komiseri bıçaklayan resmen bir ‘‘Pislik'... Bunun haberini yapan ise bizim, ‘‘Temiz’’... DHA Serik muhabiri Kadir Temiz...
Gazetecilere saldırmak, onları tehdit etmek her zaman modaydı, şimdi de öyle... Herşeyin modası değişir, bir tek gazeteci dövme hariç...
Kadir, bir pisliğin haberini yaptı diye, başka bir pisliğin bıçaklı saldırısına uğradı. Adam, elinde kocaman bir bıçakla saldırmış Kadir'e... Kafası kıyak olduğundan hedefi şaşırmış. Bıçağı indirse, Kadir gitti... Ama, pisliğin düşündüğü olmadı.
Bu pislik, öldürmeye tam teşebbüsten yargılanacağına, serbest bırakılmış. Kadir'e bir daha saldırsın veya başkalarının başına bela olsun diye herhalde...
Şimdi, o pislik gazete alıp okumaz da... Beni sevmeyenlerden biri, pislik yapıp bu yazıyı o pisliklerden birine okursa, aldık başımıza belayı...
Ünlü sözler
‘‘Barışı korumanın en iyi yolu, savaşa hazır olmaktır.’’ Washington
dgundogdu@hurriyet.com.tr
TELEFON: (0242) 340 38 38
Paylaş