Yaşananlar

Haberin Devamı

Geçici süre

BURAK Yılmaz, hem e-mail göndermiş, gelmeme ihtimaline karşı da faks çekmiş.

Burak, Antalya'da yayın yapan Radiobox'ın müzik direktörlüğünü yapıyor. En büyük derdi; RTÜK...

Yedi ay içinde iki kez kapatılmış radyosu... Son kapatmaya yerel medyanın ilgi göstermemesine ise müthiş kızmış... Ve, şöyle yazmış bana; ‘‘Ulusal kanalların kapatılmasını köşelerinde, manşetlerine taşırken mangalda kül bırakmayan yerel medya yazarları, aynı olay yerel bir kanala uygulanınca susuyorlar. Üç maymunlar komedisi mi desek, çifte standart mı, seçim sizin...’’

Değil, değil, değil...

HABERİMİZ OLMADI

İnan sevgili Burak kardeşimiz, Radiobox'ın kapatılmasına sessiz kalmamızın nedenleri saydığın bu gerekçelerin hiçbiri değil... Ne biliyor musun?.. Haberimiz olmaması... İnan öyle... ‘‘Radyomuz kapatıldı’’ denmediği sürece, nereden bilebiliriz ki... RTÜK, bize şu kanalı kapattık diye bir yazı göndermiyor. Siz de söylemezseniz nereden bilelim.

Burak kardeşim bak; ye, iç, dua et... Hiç olmazsa bir ay kapatmışlar senin radyoyu... Ya, bir yıl kapatsalardı...

Geçenlerde Diyarbakır'da televizyon kanallarını karıştırırken gördüm. RTÜK, yerel kanal TV 21'i kapatmış... Hem de 365 gün... Onlar da ekrana şöyle bir yazı koymuş; RTÜK'ün, bilmem ne kanununun, bilmem ne bendi gereğince 365 gün süreyle geçici olarak kapatılmıştır.

Geçici olarakmış... 365 günün neresi geçici ise... Bir yıl nasıl geçer size soruyorum.

Komik ama maalesef durum böyle...

RTÜK'ün işini, ben pireye kızıp yorgan yakanlara benzetiyorum. Yorgan da bazen evi yakıyor. Ama, tamamen denetimsizliğe de karşıyım.

En iyi çözüm, hata yapan programı yayından kaldırmak. Veya, en güzeli para cezası...

Bize yakıştı

100'Üncü Yıl'da gördüğüm ilk gün dikkatimi çekmişti. Koca koca harflerle, ‘‘Meme-Guatr Ünitesi’’ yazan cerrahi merkezini dolaşmak ise yeni kısmet oldu.

Opr. Dr. Ali Zahmakıran ile Opr. Dr. Erol Akbulut'un rehberliğinde birkaç gazeteci arkadaşımızla birlikte merkezi gezdik. Türkiye'de aynı merkezden 4 tane varmış. Bir tanesi bizde... Antalya'da...

İçeri girdiğinizde burasının bir sağlık merkezi olduğunu anlamanız mümkün değil. Bir butik otelin lobisine benziyor. Her bir eşya özenle seçilmiş. Renk uyumu mükemmel, aksesuarlar ise modern iç mimarinin özelliklerini yansıtıyor. Lobideki o itina, renk uyumu ve özen, tek tek dolaştığımız odalarda da göze çarpıyor. Minik ama şirin odalar...

‘‘İç mimarınız kimdi?’’ dedim, Dr. Erol Akbulut atıldı; ‘‘Bendim. Gördüğünüz her şey benim seçimim.’’

ZORU BAŞARMIŞ

Hatta, inşaat aşamasında kendisi de tulumları giyip bir işçi gibi çalışmış... Zor bir işi başarmış anlayacağınız... Çünkü, Antalya'da bırakın öylesine bir merkezi, evinizi badana boya yaptırmak bile mesele... Adama kaporasını verir anlaşırsınız gelmez, gelir ama işi bitirmez, bitirir fakat istediğiniz gibi olmaz.

BEN DOKTORUM

Ama, o başarmış işte...

Hatta, bir keresinde, polis tarafından gözaltına alınmaktan son anda kurtulmuş. Merkezin tabelalarını nasıl olacağına karar veremeyince, keşfe çıkmış. Elinde, terzilerin mezurası, gece yarısı komşu binalardaki tabelalardan ölçü alırken, polis ensesine yapışmış. ‘‘Hooop hemşerim ne yapıyorsun?’’ diye... Bizimkinin başından kaynar sular dökülmüş tabii... ‘‘İnanın ben hırsız değil, doktorum’’ diye başlayan dert anlatma faslı yarım saat kadar sürmüş.

Sonuçta, 6 doktorun el emeği, göz nuru bir merkez yaratılmış. Hep birlikte, ‘‘Erken teşhis, etkin tedavi’’, ‘‘Konfor’’, ‘‘İlgi ve güleryüz’’, ‘‘Bilinçli takip’’ ve ‘‘Ciddiyet’’ sloganlarını rehber edinip yola çıkmışlar.

Önemli olan sloganların lafta kalmaması...

Hasta yatar SSK BATAR

Adı bende saklı bir SSK emeklisi dostum, 018757 sayılı yazıyla Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne sevkedilmiş.

Fakültede gerekli tahliller yapıldıktan bir kaç gün sonra, eline bir rapor verilerek tekrar SSK'ya yollanmış.

Rapora baktım. Şöyle ibareler var;

Sevk tarihi; 1 Mayıs 2000

Hastanın yatış tarihi; 2 Mayıs 2000 Hastanın çıkış tarihi; 5 Mayıs 2000

Bu rapora göre, hasta dostumuz hastanede 3 gün süreyle yatmış görünüyor. Raporu bana faksladıktan sonra telefonla da aradı. İnanılmaz üzgün... ‘‘Yahu, kafam yastığa bile değmedi. Odaya ayağımı bile atmadım. Nasıl olur da yattı gösteriliyorum.’’

Evet, nasıl oluyor?..

Bakan Yaşar Okuyan'ın dediği gibi, bir takım hikayeler mi var?..

SSK, bu işe bir baksın. Araştırsın, emeklisini dinlesin.

Yok, eğer, ‘‘Olur böyle vakalar, SSK kös kös bakar, sonra da bir güzel batar’’ diyorsanız o başka...

Ünlü sözler

‘‘İmkansızlık, yalnız sersemlerin sözlüklerinde bulunan bir kelimedir.’’ Napoleon

dgundogdu@hurriyet.com.tr

TELEFON: (0242) 340 38 38

Yazarın Tüm Yazıları