28 Temmuz 2003
<B>SAĞLIKLI </B>yaşayabilmek için vücudumuzun bazı minerallere ihtiyacı olduğunu hepimiz biliyoruz. Gerekli mineralleri gıda yoluyla sağlamak elbette mümkün. Ama bazen besinler yeterli olmuyor, ayrıca takviye yapmak gerekiyor. Vücut için gerekli minerallerden demirin eksikliği, özellikle kadınları ve çocukları etkiliyor. NEYE YARIYOR
Demir, vücutta proteinle birleşip ‘‘hemoglobin’’ adıyla bilinen bir madde yaratır. Alyuvarlara kırmızı rengi veren ve kanın oksijen taşımasını sağlayan, hemoglobindir. Akciğerlerden vücuda giren oksijen, hemoglobine bağlanarak damarlardan dokulara ulaşır. Kaslarda bulunan ve de hemoglobinin yapısına benzer bir yapıya sahip olan miyoglobin adlı madde de oksijenin kaslarda kullanılmasını sağlar. Oksijenin bu seyri, sağlıklı yaşamanın temel kuralları arasındadır.
NE KADARI GEREKLİ
Kişilerin demir ihtiyacını tek rakamla belirtmek imkansız. Bir ailenin bireyleri arasında bile demir ihtiyacı farklılıklar gösterir. Örneğin yetişkin bir erkek için, ter, idrar ve de ölü deri hücreleri yüzünden kaybettiği demire karşılık günde 1 miligram demir alması yeterli olabilir. Ama menopoz döneminden önce, bir kadının yetişkin erkekten iki misli fazla demire ihtiyacı olur. Çünkü kadın her ádet döneminde 15-30 miligram demir kaybına uğrar. Menopoz dönemine girdikten sonra ise kadının demir ihtiyacı erkeğinkine eşit olur. Hamile bir kadının günde 2 miligram demir alması gerekir.
NEREDEN SAĞLANMALI
Öncelikle doğal yollardan demir eksikliğini gidermeyi denemekte yarar var. Karaciğer, yürek, böbrek gibi sakatat ürünleri, yağsız etler ve yumurta sarısı, demir bakımından zengin olan besinlerdir. Hayvansal besinlerin dışında kuru fasulye, kuru yemişler, fındık fıstık türleri, yeşil yapraklı sebzeler ve tahıl ürünleri demir yararlı olur. Besin maddeleri arasında demir bakımından en fakir olan süttür. Bu nedenle çocuklara sütün yanı sıra demir bakımından zengin olan yiyecekler verilmelidir.
ZARARLARI NELERDİR
Öncelikle gün içinde sürekli hareket halinde olan kadınlara ve çocuklara bir çift sözümüz olacak: Aşırı enerji kaybı vücuttaki demir depolarını boşaltır. Daha önce de belirttiğimiz gibi, demir, kanın vücuttaki tüm dokulara oksijen taşıyabilmesini sağlar. Yeterli miktarda demir almadığımız zaman kırmızı kan hücrelerinin hemoglobin ve bunun sonucu olarak dokulara gerekli oksijen taşıması azalır. Buna tıp dilinde ‘‘demir eksikliği anemisi’’ adı verilir. Yorgunluk, ciltte ve dudaklarda solgunlaşma, soluk almada zorlanma demir eksikliğinin belli başlı göstergeleridir. Ayrıca demir eksikliği vücudun bağışıklık sistemini de zayıflatır.
Ne yapıp ne yapmamalı?
C vitamini bol olan besinler alınmalı. Asitli besinler, demir almayı hızlandırır. Her gün bir bardak portakal suyu içmek ya da sabahları yarım greyfurt yemek son derece yararlıdır.
Demir ile kalsiyum birbiriyle asla karıştırılmamalı. Yani bol miktarda kalsiyum içeren süt ürünleri gibi bir besinle birlikte demir içeren bir besini tüketmek yanlış olur. Bu iki madde aslında birbiriyle tam bir rekabet halindedir. Rakip güçleri aynı anda kullanmak ikisinin de etkisini azaltır. Kalsiyumlu yiyeceklerle demir içeren yiyecekleri uzun aralarla yemelisiniz. Aradan hiç değilse üç saat geçmeli. Çay ve kahve gibi içeceklerin kandaki demir miktarını azalttığını da hatırlatalım.
SORULAR, CEVAPLAR
GÖZ KAPAKLARI AÇILMIYOR
Dedem 67 yaşında ve astım bronşit hastası. Bunun dışında son 2 yıldır kendisini asıl rahatsız eden göz kapaklarındaki problem. Gözleri çok net görmesine rağmen göz kapaklarını açmakta zorluk çekiyor. Bu nedenle yolda yürümekte bile zorlanıyor. Daha önce gidilen göz mütehassısı da gözlerinde problem olmadığını ve rahatsızlığının kendi alanına girmediğini söyledi. Son yıllarda gözle görülür derecede el titremeleri var. Ne yapmalıyız?
İLKNUR ŞEN
Göz kapaklarının açılmasını kaslar sağlar. Bu kasların çalışması da beyindeki ilgili merkezden gelen komutların ilgili sinir aracılığıyla uyarı gelmesine ve bunun sonucunda kasların kasılmasına bağlıdır. Bu mekanizma göz ve görme ile ilgili olmadığı için, göz hastalıkları uzmanlarının ilgi alanına girmemesi çok doğal. Bu konu ile nöroloji uzmanları ilgilenmektedir. İlgili sinir sistemi ya da kas-sinir iletisi sistemini ilgilendiren Miyastenia Gravis gibi hastalıklarda ya da ellerinde titreme nedeniyle daha fazla ihtimal alanına giren Parkinson gibi hastalıklarda bu tür sorunlar görülebilir. Dedenizi bir nöroloji uzmanına muayene ettirirseniz olay aydınlığa kavuşacaktır.
VOCUTTA NİYE SU BİRİKİR?
Vücutta biriken su atılamayınca bileklerde şişme olur mu? Vücudun su toplamasının nedenleri ve ilaçsız doğal yollardan nasıl atılır?
T.Nazlı Baykal
Vücuttaki fazla suyun atılamayıp birikmesi haline tıp dilinde ‘‘ödem’’ adı verilmektedir. Eğer bir kişinin böbrekleri sağlıklı değilse zararlı maddeleri ve suyu atamadığı içi ödem oluşabilir. Yeterli miktarda sıvı almayan kişilerde de tuz ve benzeri maddeler vücutta biriktiği için ödem oluşabilir. Bunların dışında varis ya da kalp yetersizliği gibi tablolara bağlı olarak dolaşım yavaşlaması hallerinde de özellikle vücudun alt kısımlarında ödemler görülebilir. Ödemle baş edebilmek için öncelikle altta yatan nedenin bilinmesi ve ortadan kaldırılması gerekir. Ayrıca gıdalarla alınan tuzu azaltmak ve bol su içmek de olumlu etkiler yaratacaktır.
Yazının Devamını Oku 23 Temmuz 2003
Bu sıcak yaz günlerinde çoğumuz yorgunluktan, enerjimizin kalmadığından yakınıyoruz. Enerji kaynağımız karbonhidratları kullanılabilir enerjiye çevirebilmek için protein, mineral ve vitaminlere ihtiyacımız var. Bunları almanın yolu bol bol sebze ve meyve yemekten geçiyor.
Her yiyeceğin kendine göre enerji potansiyeli var, ancak bu konuda en faydalı olan taze, az pişmiş ya da çiğ yenen sebze ve meyveler. Bunlardaki enzim, vitamin, mineral, aminoasit, antioksidan, lif ve faydalı yağ asitleri bize zihinsel ve fiziksel enerji sağlıyorlar.
Her meyve sebzenin etkisi farklı. Kalorisi en yüksek meyveler avokado ve hindistan cevizi. Yağ oranlarının yüksekliği beyin hücreleri arasındaki iletişimi güçlendiriyor ve vücudun dayanıklılığını arttırıyor. Karbonhidratı yüksekler ise muz, üzüm, mısır, patates, bezelye ve kuru incir. Bunların çoğu vücudun biyolojik fonksiyonlarında etkili olan ve enerji üretiminde rol oynayan B vitamini içeriyor.
ZİHİNSEL ENERJİ VERİYOR
Kahvaltıda yenen meyvelerin vitaminlere ek olarak bir de temizleyici etkisi var. Meyvelerin çoğunun asiditesi dokulardaki artık maddeleri çözerek vücuttan atılmalarını sağlıyor. Sabah saatlerinde metabolizmayı harekete geçirecek olan en iyi meyve elmadan başkası değil. Dünya üzerinde 7.000 farklı türü bulunan elmada bulunan pektin maddesi, yediğimiz yiyeceklerin vücut tarafından en faydalı şekilde değerlendirilmesini sağlıyor.
Kahvaltıda meyve yemek zihinsel enerji de veriyor. Tüm gecenin açlığı ile kan şekeri düşen vücut, doğal şekeri hemen enerjiye dönüşen meyve tüketimiyle, hemen kendini toparlıyor.
Yaşamın farklı dönemlerinde farklı meyve yemek gerekebiliyor. Örneğin ağır bir adet dönemi geçiren kadınlardaki demir eksikliğine karşı, yapraklı yeşil sebzeler ve kurutulmuş meyveler tavsiye ediliyor.
NASIL YEMELİ?
Meyve ve sebze yeme konusunda en önemli kriterlerden biri de taze olmaları. Raflarda uzun süre ve satın alındıktan sonra da buzdolabında bekletilen sebze ve meyvelerin faydadan çok zararı oluyor.
Sebzeler söz konusu olduğunda pişirme yöntemleri de önem kazanıyor. Pişirme sırasında sebzelerin yapısı bozulmaya başlıyor. Yumuşamalarının nedeni de bu zaten. Bitki özündeki su ve diğer çözünürlerin kaybı nedeniyle besin değeri düşüyor. Örneğin brokoli pişirildiğinde folik asit kayboluyor. Her sebzeyi çiğ tüketmek gibi bir şey söz konusu olamayacağından günlük öğünlere birkaç çiğ sebze eklemekte fayda var. Bunların en besleyici olanları hiç kuşkusuz çiğ yenen filizler. Güneşin enerjisini saklayan ve onu klorofile çeviren filizler vücudun her hücresi için son derece besleyici oluyor. Filizler gelişme dönemindeki bitkiler olarak yüksek miktarlarda protein, vitamin, mineral, enzim, RNA, DNA ve T hücresi içeriyorlar. Kaba yonca (alfalfa), soya filizi ve turp otu gibi çiğ sebzeler tam birer enerji kaynağı.
Derleyen: Ömür GEDİK
Yazının Devamını Oku 21 Temmuz 2003
Ultrasonografik görüntülemenin fizik temeli ‘‘ultra ses dalgası-eko’’ prensibine dayanır. Kısaca ‘‘prob’’ olarak adlandırılan ve cihazın hasta ile temas eden parçasında üretilen ultra ses dalgası, incelenen kişinin cildi üzerinden vücudunun içerisine doğru gönderilir. Vücudun değişik dokuları, organları arasında yayılan ses dalgasının bir bölümü, dokularda yankılanır (eko) ve prob'a geri döner. Cihazın bilgisayarı tarafından sesin insan vücudu içerisinde yayılım ve yankılanımına göre görüntü oluşturulur.
BÖBREK içerisindeki bir taşı örnek olarak verelim. Taş yapısı itibari ile ses dalgalarını çok güçlü geriye yansıtacağından ekranda bir parlamaya neden olur. Karaciğer içerisindeki bir kist ise yine yapısı itibari ile sesi kolayca geçirir ve bu yüzden çok az yankıya neden olur.
IŞINLA ÇALIŞMAZ
Ultrasonografi, X-ışınları ile çalışmadığından radyasyonun zararlı etkilerinden hiçbirisine neden olmaz. Bu yüzden ana rahmindeki fetus bile güvenlidir. Böylelikle bebeğe ve anneye herhangi bir zarar verilmeden gebeliğin normal seyri çok rahatlıkla takip edilmekte ve anormal durumlar belirlenerek uygun önlemlerin alınması sağlanabilmektedir.
KADIN HASTALIKLARI
Ultrasonografi kadın hastalılarının incelenmesinde de temel tanı yöntemidir. Özellikle rahim ve yumurtalıklara ait hastalıkların teşhisinde ve kısırlık araştırılmasında en önemli yardımcısıdır. Bu tip durumlarda karın üzerinden (transabdominal) veya vajen yolu ile (transvajinal) olmak üzere iki türlü kullanılabilir. Bu iki farklı yaklaşım için cihazların üzerinde yapı olarak farklı problar bulunmaktadır.
ACI VE ZARAR YOK
Ultrasonografi ile çok verimli bir şekilde tetkik edilen diğer organlar arasında ise karaciğer, dalak, böbrekler, pankreas ve safra kesesi sayılabilir.Bu organların birçok sorunu hastaya hiçbir acı ve zarar vermeksizin ve kesin bir şekilde teşhis edilebilir.
İnsan vücudunda deriye daha yakın olan yapılar, örneğin tiroid bezi, tükrük bezleri, lenf düğümleri ve meme yüksek frakanslı ses dalgaları yayan ‘‘yüzeyel prob’’ yardımı ile incelenir. Bayanlarda memenin temel inceleme yöntemi mamografi olsa da ultrasonografi genç hastalarda daha önce uygulanarak radyasyon riskinin azaltılmasını sağlar. Bu yüzden tarama yöntemi olarak çok faydalıdır.
DAMARLAR VE URLAR
Ultrasonografinin bir diğer uygulama alanı ise vücudun dolaşım sistemi yani damarlardır. ‘‘Doppler kayması’’ adı verilen teknik yardımıyla damarların hepsi incelenebilir ve darlıklar ya da tıkanıklıklar görüntülenebilir. Doppler özelliği olan bu tip cihazları ile kitlesel lezyonların damarlanma yapıları da incelenerek selim-habis ayrımı yapılabilmektedir.
KEMİKLER İNCELENMEZ
Ses dalgaları için kemik ve hava engel oluşturduğundan kemiklerle, akciğer ve mide-bağırsak gibi içerisi boş organlar ultrasonografi ile değerlendirilemezler. Kafatası nedeniyle erişkinde beyin de incelenemez. Ancak bebeklerde kemikleşmemiş bıngıldak, ses dalgalarını geçirdiğinden ultrasonografik incelemeye imkan tanır.
Mide ve bağırsaklarda kullanılamamakla beraber içerisinde hava olmayan barsak kısımlarına ait hadiseler örneğin barsak boşluğunu tıkayan bir tümör ve akut apandisit de US ile saptanabilir.
Ultrasonografi biyopsilerde kılavuz yöntem olarak da kullanılmaktadır. Deneyimli bir hekim ultrason kılavuzluğunda hastalıklı bölgeyi rahatlıkla tespit ederek doğru tedavinin seçilmesini sağlayacak doku parçasını yani biyopsi materyalini özel iğneler ile alır.
Hazırlayan: Rad. Dr. Mehmet Ertürk
Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Radyoloji Kliniği
Yazının Devamını Oku 16 Temmuz 2003
İçilen sulardan yiyeceklere, diş macunlarından çaya kadar pek çok yerden aldığımız flor sanıldığı gibi sadece faydalı bir madde değil. Flor, özellikle dozu kaçtığında vücut için çok zararlı ola-biliyor. Bu nedenle, diş macununu yutma eğilimi olan çocuklara dikkat etmek gerekiyor.
Flor dünyanın çeşitli bölgelerinde doğal olarak bulunan bir madde. İçme sularında flor doğal olarak bulunabildiği gibi pek çok ülke de sularına flor katıyor. Ancak son bulgular flor konusunun bir kez daha masaya yatırılmasına neden oldu. Bazı ülkeler yıllardır yaptıkları uygulamalardan vazgeçerek sudan floru çekme kararı aldılar. Bazıları ise bu konuda kararsızlığını sürdürüyor.
Yapılan bazı araştırmalar suya flor eklenen yerlerde yaşayanlar arasında diş çürümelerinin azaldığını gösteriyor. Ancak Amerika'nın bazı bölgelerinde yapılan farklı araştırmalarda, böyle bir bulguya rastlanmadı. İsviçre 40 yıl sonra suya flor karıştırmama kararı aldı. Bu ülkedeki uzmanlar, florun faydalarının kanıtlanmadığını ve hatta fazlasının çocukların kemiklerine zarar verebileceğini belirtiyorlar. Dahası, bazı araştırmacılar florun diş çürüklerini önlemek şöyle dursun, tam aksine çürüğe neden olduğunu bile iddia ediyor.
Diş bozuklukları: Diş minesinin oluşumunda meydana gelen bozukluk, dişlerin lekelenmesine neden oluyor. Bunun geri dönüşü yok ve bu lekeler hayat boyu kalıyor.
İskeletteki bozukluklar: İlk belirtiler arasında sırtın sertleşmesi, kemik ve eklemlerde ağrı, yanma hissi, kol ve bacaklarda karıncalanma, kas zayıflaması, kronik yorgunluk, mide-bağırsak bozuklukları ve iştah azalması sayılabilir. Daha sonraki devrelerde uzun kemiklerde osteoporoz görülebiliyor.
Bağışıklık sistemi bozuklukları: Yapılan araştırmalar, florlu bölgelerde yaşayan insanların kanlarında bulunan flor miktarının, akyuvarların dolaşım hızını azaltarak bağışıklık sistemini olumsuz etkilediğini ortaya çıkardı.
Kanser: Amerika'nın floru bol bölgeleriyle diğerleri karşılaştırdığında, ilginç bir sonuç ortaya çıktı. Florlu bölgelerde son 16 yılda kanser vakalarında yüzde 17'lik bir artış görüldü, diğer bölgelerde ise böyle bir artışa rastlanmadı. Florlu bölgelerde 20 yaşın altındaki erkeklerde kemik kanseri ve osteosarcoma görüldü.
Derleyen: Ömür GEDİK
NE KADAR FLOR ALMALI
Normal olarak kabul edilen günlük flor miktarı 1 ppm. Bu, içilen her bir litre su için 1 mg flor anlamına geliyor. Tabii ki flor sadece suda bulunmuyor. Floru bol olan bölgelerde üretilen içecekler ve işlenmiş yiyeceklerde de yüksek seviyelerde flor var. Bitkiler de doğadan flor alabiliyorlar ve bunları özellikle yapraklarında barındırıyorlar. Çayda 160-660 ppm flor bulunuyor. Bu da her altı fincan için 1 mg demek. Ekinlerin üzerine serpilen böcek öldürücü ilaçlar da flor içeriyor. Yüksek miktarlarda flor içeren diş macunları (1.000 ppm) ve jellerin (13.000 ppm) yutulması, bu nedenle çok sakıncalı. Özellikle çocukların bu konuda sıkı bir denetim altında tutulmaları gerekiyor.
HAFTANIN KİTABI
'Sağlık' demek, ruhsal ve bedensel iyilik hali demektir.
Prof.Dr. Özcan Köknel'in yazdığı Günlük Hayatta Ruh Sağlığı isimli kitap, ruh sağlığı tanımından başlayıp, ruhsal bozukluk durumları ve bunların tedavileri konusunda değerli bilgiler sunuyor.
Bu kitap bir hafta süreyle tüm D&R mağazalarında yüzde 15 indirimli
SORULAR-SORUNLAR
Ben 34 yaşında menopozu yaşadım. Şu anda 41 yaşındayım. Doktorum bana hormon içeren bant verdi. Ben bunu o zamandan beri kullanıyorum. Çıkan haberler üzerine nasıl bir yol izleyeceğimi şaşırdım. Bu kadar uzun sure bant kullanmamın bir mahsuru var mı? Yeter Güven
Menopozda hormon kullanımı konusunda sonuçları geçen yıl yayınlanan çalışmalardan sonra kafalar karıştı. Östrojen ve progesteron karışımlı hormon takviye tedavisi uygulanan kadınlarda meme kanseri ve damarda pıhtılaşma riskinin artması, bir çok doktoru hormon tavsiye etmekten uzaklaştırdı. Öte yandan da hormon kullanımının getirdiği avantajlar da var. Bir grup doktor da, bunların hastanın yaşam kalitesindeki önemine bakarak hormon kullanımına devam edilmesini öneriyor.
Yazının Devamını Oku 14 Temmuz 2003
Cleveland Kliniği'nde yapılan bir araştırmanın sonuçları, antioksidan vitaminlerin sanıldığının aksine zararlı bile olabileceğini ortaya koydu. DAMAR sertliğinden ve bunun sonucunda gelişen kalp ve damar sistemi hastalıklarından korunmada, klinik deneylerde ispat edilmemiş olsa da, ayrı ayrı ya da birlikte kullanılan E vitamini ve Beta-karoten gibi antioksidan vitaminlerin önemli yararlarının olduğu öne sürülür ve bu vitaminler yaygın olarak kullanılır. Oysa Cleveland Kliniği araştırmacılarının yürüttüğü geniş çaplı araştırmada antioksidan olarak E vitamini verilen hastalar ile bu vitamini almayan kontrol grubu arasında ölüm oranı açısından bir fark bulunamadı. Bir başka antioksidan vitamin olan Beta-karoten verilen grubun ölüm oranı ise bu vitamini almayan kontrol grubundan daha fazlaydı. Yapılan bu son araştırma, Beta-karoten içeren vitaminlerin kullanılmasının riskli olduğunu, E vitaminin ise bir fayda sağlamadığını ortaya koydu. Beta Karoten ile yapılan bir başka çalışma, sigara içenlerde ve yakın bir süre içinde bırakmış olanlarda, akciğer kanseri riskinin az da olsa arttığını göstermişti.
Görme kaybı engelleniyor
Genellikle ileri yaşlarda ortaya çıkan ve görme kaybına yol açan ‘‘Sarı Leke’’ hastalığının tedavisi konusunda önemli gelişmeler sağlanıyor. Sarı Leke, gözmerceğinin tam karşısında yer alan ve keskin görmeyi sağlayan retina tabakasının adı. Yaşın ilerlemesiyle bu tabakanın dejenere olması, öncelikle bakılan kısmın orta bölümünün görülememesine ve zamanla da görülemeyen alanların giderek genişlemesine yol açıyor. Tıpta makula dejenerasyonu olarak adlandırılan bu hastalığın tedavisinde çok değişik yöntemler denenmesine rağmen önemli başarılar elde edilemiyordu.
Cleveland Kliniği'nin göz araştırma ve tedavi merkezi olan Cole Enstitüsü uzmanları, yaptıkları çalışmalarla bu hastalığın ilerlemesini engelleme, hatta kaybolan görmenin kısmen de olsa geri getirilmesinde umut verici başarılar elde ettiler. Geliştirilen tedavi yöntemi, retina tabakasında dejenerasyona yol açan birikmelerin erken dönemde tespit edilmesi, bu tabakanın derinliğinin ölçülmesi, sorunlu olan kısmın gözün sağlam olan kısımlarına kaydırılması ve lazerle yeni damar oluşumlarının engellenmesi gibi teknikleri kapsıyor. Enstitünün uzmanlarından Dr. Sears, herkese göz sağlığının korunması konusunda da tavsiyelerde bulunuyor. Her gün düzenli olarak, 500 mg Vitamin C, 400 IU Vitamin E ,15 mg Beta-karoten, 80 mg çinko, 2 mg bakır (bakır oksit) alacak şekilde vitamin ve mineral kullanılmasının, makula dejenerasyonu kadar, aralarında gece körlüğünün de yer aldığı bir çok göz sorunundan korumada yararlı olduğunu belirtiyor. Dr. Sears, sigara içmekte ya da henüz bırakmış olan kişileri, bu karışımda yer alan Beta-karoten'in akciğer kanserine yakalanma riskini az da olsa arttırabileceği konusunda uyarıyor.
Yazının Devamını Oku 9 Temmuz 2003
<B>K</B>oltukaltı ve avuç içleri aşırı terleyenler, bu sorunları nedeniyle sosyal hayattan kaçmayı tercih ederler. Dysport adlı ilaç ile bu sorundan en azından 6 ay süreyle kurtulmak mümkün olabiliyor. Önemli bir toplantıya katılacaksınız ama çok şık elbisenizin koltuk altları terden sırılsıklam bir hale gelmiş. Önemli bir kişiyle tanışacaksınız, el sıkıştığınızda karşınızdakinin bile elleri ıslanıyor. Tuttuğunuz kağıtlar ıslandığı için mürekkepleri birbirine karışıyor ya da telefon ıslandığı için elinizden kayarak düşüyor.
Tıp dilinde fokal hiperhidrozis olarak adlandırılan tabloda, vücudun belirli bölgeleri aşırı derecede terler. Bu tabloyu yaşayanlar sıkıntısını bilir. Terleme nedeniyle sıkıntı yaşadıkça sinirleri gerilir ve terleme daha da artar. Çünkü terleme, deri altında yer alan ter bezlerinin çalışmasını kontrol eden otonom sinir sistemi tarafından kontrol edilir. Bu sistemin aşırı uyarılması da aşırı terleme sonucunu yaratır.
Bu mekanizma bilindiği için aşırı terlemenin tedavinde de farklı yöntemler denendi. Terlemeyi önleyici (antiperspiran) deodorantlar, iontoforez adı verilen elektrik uygulamaları, sakinleştirici ilaçlar, salgı azaltıcılar çok kullanılmış bazıları yeterli etki yaratmazken bazılarında da istenmeyen yan etkiler önem kazanmıştır. Sinirlerin kesilmesi ya da ter bezlerinin çıkartılması gibi cerrahi yöntemler de denenmiş ama bu yöntemlerde de akciğerin zarar görmesi, kesilen sinirlere bağlı şiddetli ağrılar ve kalan ter bezlerinin yeniden aşırı faaliyeti gibi sorunlarla da karşılaşılmıştır.
Avusturya ve ABD'de iki ayrı merkezde yapılan çalışmalarda koltukaltı ve avuç içi gibi aşırı terlemenin sorun yarattığı vücut kısımlarına zerk edilen Dysport ile 6-8 ay kadar süreyle kuruluk sağlamanın mümkün olabildiği gösterildi.
Nörologların ve plastik cerrahların istenmeyen kas spazmlarını gidermek için kullandığı Botulinum toksinin güçlü bir formu olan Dysport, zerk edildiği alanlarda ter bezlerinin sinir-kas iletimini bloke ederek terlemeyi durduruyor.
Ortalama 6-8 ay süren etki kaybolduğunda ilacın yeniden zerk edilmesi mümkün olabiliyor.
SORULAR-SORUNLAR
Düzgün yürüyebilecek mi?
1945 doğumlu doğuştan tek taraflı kalça çıkığı olan annem için 6 sene önce doktorlar operasyon yapılabileceğini fakat topallamanın yine de kalacağını söylediler. Şu anda önemli ağrıları olmadığı halde normal yürüyebilmesi için tanıdık vasıtası ile Belçika'da bu operasyonu yapan doktora filmlerini gösterdik. Doktor kendinden emin olarak ve örnekler vererek operasyondan 2 sene sonra kesin şekilde topallamanın biteceğini söyledi. Acaba mümkün müdür ve Türkiye'de aynı sonucu alabilir miyiz?
Yıldıray Oymak/İsviçre
Kalça çıkıklıklarında topallama şu anda ağrı yapmıyorsa da vücudun statik dengesini bozduğu için, bazı eklemlerin ve kasların gereğinden fazla yüklenmesine yol açmaktadır. Bu da zaman içinde eklemlerde aşınmalara yol açabilir. Bu açıdan annenizin topallamasının olabildiğince azaltılmasında yarar olduğu kanısındayım.
Doğuştan kalça çıkığı sorununun tedavisinde çok farklı teknikler uygulanabiliyor. Bütün bu yöntemler çok başarılı olarak Türkiye'deki ortopedi uzmanları tarafından uygulanabilmektedir.
Seçilecek yöntemin, hastanın yaşına da bağlı olduğunu unutmamak gerekiyor. Annenize şu anda muhtemelen total kalça protezi öneriliyor. Bu uygulamalar genellikle belirli yaşa ulaşmış hastalarda tercih edilmektedir. Ancak anneniz için en uygun olan yöntemin hangisi olduğunu belirlemek, sadece bu bilgilerle mümkün değil.
Size önerim, annenizi Türkiye'deki ortopedi uzmanlarından birkaçına muayene ettirmeniz. Alacağınız bilgilere göre son kararı verirsiniz.
HAFTANIN KİTABI
Alkol, toplumumuzun günlük yaşantısı içinde giderek daha sık yer almaya başladı. Çeşitli vesilelerle, sosyal içicilik şeklinde alkol, çok genç yaştakiler tarafından tüketiliyor. Hiçbir alkol bağımlısı, bir gün alkol bağımlısı haline gelebileceği düşüncesi ile alkole başlamamıştır. Sosyal içicilik kavramının nasıl yanlış anlaşıldığı ve genç insanların bilinçsizce alışkanlığa ve daha sonra bağımlılığa doğru nasıl yol aldıklarını öğrenmeleri gerekir. Alkolün problem haline gelmemesi için onu iyi tanımak gerekir. Prof.Dr.İlkay Kasatura, Alkol ve Arkadaşları isimli bu kitabında bilgi birikimini, deneyimlerini ve gözlemlerini aktarıyor.
Not: Bu kitap bir hafta süreyle tüm D&R mağazalarında %15 indirimli.
Yazının Devamını Oku 7 Temmuz 2003
Yakın bir zaman öncesine kadar, kimsenin üzerinde konuşup çare aramaya cesaret bile edemediği cinsel güç eksikliği, ‘‘küçük mavi haplar’’ın sayesinde sorun olmaktan çıkmıştı. Bayer firmasındaki bilim adamları, yaptıkları çalışmalar sonucunda, ‘‘küçük mavi haplar’’ın karşısına ‘‘portakal renkli’’ güçlü bir rakip çıkardılar: ‘‘Levitra.’’ BAYER firmasının ürettiği ve ‘‘vardenafil’’ adlı maddeyi içeren ilaç, piyasada ‘‘Levitra’’ adıyla satılmaya başlandı. Avrupa Komisyonu'ndan bu yılın mart ayı başında ruhsat alan ilacın, Bayer ve Glaxo Smith Kline ilaç firmalarının işbirliği ile önümüzdeki yılın başlarında Türkiye'de de piyasaya verilmesi bekleniyor.
Cinsel Güçsüzlük Oldukça Yaygın
- Cinsel güç azalması ya da iktidarsızlık olarak da adlandırılan erektil disfonksiyon (ED) üzerinde, Avrupa ve Amerika'daki 8 ülkeyi kapsayan araştırmalarda, 20 ile 75 yaş grubunu kapsayan erkeklerin yüzde 16'lık kısmında bu sorunun var olduğu belirlendi. 1995 yılında dünya üzerinde 152 milyon erkeği ilgilendiren bu sorunun, 2025 yılında 322 milyon kişinin sorunu haline geleceği öngörülüyor.
TEDAVİSİ MÜMKÜN
Erektil disfonksiyon nedir?
- Tatmin edici bir cinsel birleşmeyi başlatmaya ya da sürdürmeye yetecek derecede penis sertleşmesinin, geçici veya kalıcı olarak sağlanamaması demek olan erektil disfonksiyon (ED) yaşın ilerlemesinin doğal bir sonucu değildir. Sigara içmek ve aşırı alkol tüketimi, şeker hastalığı, yüksek tansiyon, kalp hastalığı, yüksek kolesterol, depresyon ve prostat ameliyatı yapılması gibi sağlık sorunlarının yanı sıra, yüksek tansiyon, alerji, kalp hastalığı ve bazı sinir sistemi hastalıklarının tedavisinde kullanılan bir kısım ilaç da ED oluşumuna yol açmaktadır.
ED tedavi edilebilir
- Penis, cinsel uyarı karşısında, kan getiren damarların genişlemesi ve kan götüren damarların daralması sonucunda, süngersi dokusuna kan birikmesi ile sertleşir (ereksiyon). Damar sertliği sonucu daralan damarların cerrahi girişimle açılması sonucu kalıcı çareler aranmakla birlikte, cinsel birleşme öncesi penise iğne yapılması, idrar kanalının içine tablet yerleştirilmesi ya da ağızdan ilaç alınması şeklindeki yöntemlerle çözüm bulunmaya çalışılmaktadır. Bu yöntemlerin çare olmadığı hallerde, halk arasında ‘‘mutluluk çubuğu’’ olarak adlandırılan penis protezleri de kullanılmaktadır.
TÜM GECE ETKİLİ
Levitra ne getiriyor?
- Etkili maddesi ‘‘Vardenafil’’ olan Levitra, Viagra ile aynı mekanizmalar üzerinden etki ediyor. 10 ve 20 mg'lık tabletler halinde satışa sunulan Levitra, 15 dakika kadar bir süre içinde hızlı etki göstermesine karşın emilim özelliği nedeniyle tüm gece (8-12 saat) boyunca etkisi devam ediyor. Bu grup ilaçlardaki ortak yan etki olan baş ağrısı, sıcak basması, burunda dolgunluk gibi haller bu ilaçta hafif derecede görülüyor. Levitra'yı da Viagra'da olduğu gibi, koroner kalp damarı hastalığının tedavisinde bazen kullanılan nitrat içeren ilaçlarla aynı zamanda kullanmamak gerekiyor.
SAĞLIK SORUNLARI
Aile hekimliği için ilk adım
Sağlık hizmetlerinin gelişmiş olduğu ülkelerde ‘‘birinci basamak hekimliği’’ denilen bir sistem uygulanmaktadır. Bu sistemde herkes kendisine bir hekim seçer. ‘‘Aile hekimi’’, ‘‘ev doktoru’’ ya da ‘‘genel pratisyen’’ (GP) gibi adlarla anılan bu doktorlar, hasta ile ilgili tüm kayıtları tutarlar. Kişi herhangi bir sağlık sorunu ile karşılaştığında bu doktora gider. Aile hekimi, muayene ve gereken tetkikleri yaptıktan sonra, teşhisini koyarak gereken tedaviyi yapar. Eğer hastalık başka bir hekimi, belirli bir uzmanlık dalını ilgilendiren özellikteyse, aile hekimi yaptığı ön tetkikleri de ekleyerek hastayı sevk eder. Kendisine sevk yapılan uzman da, işini bitirdiği zaman, yaptığı tetkikleri ve uyguladığı tedavileri bir raporla aile hekimine geri bildirir. Bu sayede hasta ile ilgili tüm sağlık kayıtları aile hekiminde toplanır. Bir kişinin tüm sağlık kayıtlarının tutulması, kişi için bazen hayati derecede önem taşır.
Ülkemizde maalesef, bilinçli ve meraklı bazı kişilerin dışında çoğu kişinin sistemli bir sağlık kaydı bulunmuyor. Bu da çoğu zaman gereksiz birçok tetkike, zaman zaman da sağlık riskine yol açabiliyor.
Ülkemizdeki bir başka sorun da, herkesin kendisine bir ön teşhis koyup o konuda uzman bir doktora gitmesidir. Ön tetkikin bir hekim tarafında yapılması ve kime gidilmesi gerektiğinin bu hekim tarafından belirlenmesi, hem sağlık tesislerinin verimli çalışmasını sağlayacak, hem de hastalar kısa zamanda doğru tedaviye ulaşma olanağı olacaktır. Sağlık Bakanlığı'nın geçtiğimiz günlerde başlattığı uygulama, bu yolun öncüsü olması nedeniyle büyük önem taşıyor. SSK hastalarına da devlet hastanelerinin kapısını açan uygulama, medyada, hastanelere gidebilmek için sağlık ocaklarından sevk alınması gerektiği şeklinde yer aldı. Oysa bu uygulamanın doğrusu, bundan sonra hasta tedavisinin sağlık ocaklarında başlayacağı şeklindedir. Hastalar öncelikle sağlık ocaklarına başvuracak, eğer tedavisinin burada yapılması mümkünse tedavi yapılacak, değilse, hangi uzmanlık dalını ilgilendiren bir sorun olduğu belirlenerek hasta sevki alınacak. Bu şekliyle bile hastanelerin gereksiz yükten kurtulmasını sağlamanın yanı sıra hastaların işlerini daha kolay çözmesini de sağlayacak. ‘‘Öncelikle sağlık ocağına başvurma’’ sisteminin işlerlik kazanmasının ardından ‘‘aile hekimliği’’ sistemine bir an önce geçilmesi, bir yandan kolay ve etkili tedavi ile halk sağlığına hizmet edecek diğer yandan da gereksiz uygulamaları kaldırarak sağlık harcamalarını azaltacaktır.
Yazının Devamını Oku 2 Temmuz 2003
Pazartesi günkü köşemizde, Dünya Menopoz Derneği Başkanı Prof. Dr. Hermann Scheider ile menapoz dönemindeki kadınlarda hormon destek tedavisinin kalp krizi ve meme kanseri riskini artırdığı yolundaki haberler üzerine yaptığımız görüşmenin ilk bölümünü yayınlamıştık. Bu gün de röportajın geri kalan kısmını yayınlıyoruz.
Hormon destek tedavisinin (HRT) faydaları nelerdir?
Sıcak basmaları, osteoporoz, osteoporoza bağlı kırıkların ilerlemesi ve Alzheimer hastalığının ilerlemesinden korur.
Kadınlar HRT tedavisinden ne bekliyor?
45-75 yaşlarındaki kadınların HRT'ye başlama nedenleri, sıcak basmaları, genel iyilik halinin oluşması ve osteoporozdan korunmak. Tedaviden vazgeçmelerinin ana nedenleri ise menopoza bağlı belirtilerin yok olması, meme kanseri korkusu ve kilo artışı.
Aynı HRT tedavisi her hasta için uygun mudur?
Hayır. Menopoz tedavisinde verdiğimiz östrojenler ve progesteronlar biyolojik olarak farklı etkilere sahip. Örneğin, sözkonusu araştırmada kullanılan progesteron (yumurtalıkların salgıladığı bir hormon-medroksipropesteron asetat) tromboz yapma ve meme kanseri hücrelerini çoğaltma özelliği taşır. Bunun aksine doğal progesteronlar meme üzerinde koruyucu etkilere sahiptir. Bu nedenle kişiye özgü HRT tedavisi uygulanmalıdır.
65 YAŞINDAN SONRA ÖNERİLMİYOR
Prof. Dr. Notolovitz'e göre, 65 yaşın üstündeki kadınlarda HRT'ye başlanması önerilmiyor.
Ancak bunun tek istisnası var. İleri yaş grubunda vajinada kuruluk ve enfeksiyon riski varsa HRT kullanılabilir. ABD'de araştırmadan sonra HRT kullanımı yüzde 30 dolayında azaldı.
Bu arada HRT'ye alternatifler de var. Kalp hastalıklarından ve osteoporozdan korunmak için egzersiz yapmak, diyet, sigara içmemek öneriliyor.
NEDEN HORMON TEDAVİSİ OLUYORLAR
Yüzde 69 sıcak basmalarının tedavisi.
Yüzde 67 genel iyilik halinin oluşması.
Yüzde 56 osteoporozdan korunma.
Yüzde 45 depresif durum, aşırı duyarlılık ve aşırı endişenin düzeltilmesi.
Yüzde 31 vajinal kuruluğun tedavisi.
Yüzde 30 rahim ve yumurtalıkların ameliyatla alınması.
Yüzde 30 kalp hastalığından korunma.
Yüzde 24 adet düzeninin normale döndürülmesi.
Yüzde 18 menopoza bağlı idrar yolları şikayetlerinin tedavisi.
HAFTANIN KİTABI
Yüksek tansiyon
İnsanlığın sinsi düşmanı yüksek tansiyon, çok sayıdaki kişiyi etkileyen bir sağlık sorunu. Genellikle yaşam boyu süren bu sorunla, eğer bilinçli bir şekilde başa çıkılamazsa yaşamı tehdit eden bir çok sağlık sorunu ile karşılaşılabilir. Sorular ve Cevaplarla Yüksek Tansiyon isimli bu kitapta, yüksek tansiyonu olan kişiler tarafından sorulmuş 300'den fazla soruya uzmanlar tarafından verilmiş yanıtları bulacaksınız.
Bu kitap bir hafta süreyle tüm D&R mağazalarında yüzde 15 indirimli
Yazının Devamını Oku