Dr. Gündüz Tezmen

Alkolü azaltmanız gerekiyor

6 Şubat 2003
<B>BİR süreden beri tansiyonum ara sıra yükseliyor. 19-20'ye kadar çıkabiliyor. Küçük tansiyonum da 10 civarında. Gittiğim doktor birçok tahlil yaptırdıktan sonra önemli bir şey bulamadı, ama 38 yaşında biri için tansiyonun yüksek olduğunu da belirtti.

Ben sık sık alkol kullanırım. Alkol kullanmamın tansiyonla bir ilişkisi var mı?

Yüksek tansiyonun kesin bir tedavisi var mı? Ne gibi ilaçlar kullanmam gerekiyor?

K.BİLİCAN/İSTANBUL

Yüksek tansiyon, her zaman bir hastalığa bağlı olmayabilir. Tıp dilinde esansiyel hipertansiyon denilen şekilde, herhangi bir hastalığa bağlı olmaksızın tansiyonun yüksek olduğu görülür.

Yüksek tansiyon sorununun kesin tedavisi için zeminde yatan hastalığın tedavi edilmesi gerekir. Yani yüksek tansiyon bir hastalığa bağlı olarak ortaya çıkmışsa, bu hastalık tümüyle tedavi edilebiliyorsa, hastalık iyileştikten sonra yüksek tansiyon da ortadan kalkacaktır.

Biraz önceki sözlerime dikkat ettiyseniz, esansiyel hipertansiyonun, başka bir hastalığa bağlı olmaksızın ortaya çıktığını belirtmiştim. Böyle olunca esansiyel hipertansiyonun kesin bir tedavisinin olmadığı da anlaşılır. Ancak yüksek tansiyonu kontrol altında tutmak mümkün olabilir. Bunun için de diyet ve tansiyon düşürücü ilaçların sürekli olarak uygulanması gerekir. Bu konuda sıklıkla yapılan bir hata, diyeti ve tansiyon düşürücü ilaçları bir süre uygulayıp tansiyon normale inince, son vermektir. Oysa ilaç kesildiği zaman tansiyon tekrar yükselecektir. Bu nedenle uygun bir ilaç ve doz belirleyip, doktorun başka bir önerisi oluncaya kadar sürekli olarak kullanmak gerekmektedir.

Alkolle ilgili sorunuza gelince, alkolün fazla miktarda alınmasının tansiyon yükselmesine neden olacağını bilmeniz gerekiyor. Bunun gibi, fazla kilolu olmak, fazla tuz kullanmak, sigara içmek, hareketsiz bir yaşam sürdürmek ve strese maruz kalmak gibi etkenler de tansiyon yükselmesinde rol oynamaktadır. Özellikle son zamanlarda yapılan çalışmalar, sigarayı bırakmak, fazla kilolardan kurtulmak, günlük tuz tüketimini önemli ölçüde azaltmak, stresten uzak kalmak, alkol tüketimini azaltmak ve düzenli olarak spor yapmak ile hafif ve orta dereceli tansiyon yüksekliği sorunlarında ilaca gereksinimi ortadan kaldırmak ya da en azından daha düşük ilaç dozlarıyla tansiyonu kontrol altına almak imkánı yarattığını belirlemiştir. Eğer siz de alkolü azaltmak ve varsa diğer risk faktörlerini ortadan kaldırmak yoluna giderseniz, tansiyonunuzu belki de ilaç kullanmadan kontrol altında tutma olanağına kavuşabilirsiniz.

İlaç tavsiyesine gelince, bunu mutlaka sizi muayene eden doktorun planlaması gerekmektedir.
Yazının Devamını Oku

Gıda katkıları gerekli midir?

5 Şubat 2003
<B>DÜNKÜ </B>yazımda gıda katkılarının neler olduğunu ve gıdaları hangi yönden etkilediğini anlatmıştım. Tarih boyunca tuzdan baharata birçok katkı maddesi gıda üretiminde kullanıldı. Ancak devreye kimyasal maddeler girmeye başlayınca sorular ve tepkiler belirmeye başladı. Gıda katkısı kullanılmasa ne olur? Gıda katkılarının kullanılması şart değil. Eğer siz kendi çiftliğinizde ya da bir çiftliğin hemen yakınında yaşıyorsanız; tüm tarım ürünlerini dalından toplayıp kısa sürede tüketiyorsanız; sütü sağıldıktan, eti hayvan kesildikten hemen sonra tüketebiliyorsanız; ekmeğinizi, makarnanızı, kurabiyenizi, değirmenden aldığınız unla kendiniz üretiyorsanız; yoğurdunuzu, peynirinizi kendi beslendiğiniz hayvanların sütüyle taze olarak üretiyorsanız; şişeli meşrubat, kola içmeyip, kendi bahçenizin meyvelerini sıkıp suyunu taze içiyor ya da bu meyvelerden hazırladığınız şerbetleri tüketiyorsanız; dışarıda yemek yemeyip sadece kendi hazırladığınız yiyeceklerle besleniyorsanız, gıda katkılarından uzak yaşayabilirsiniz.

Gıda katkıları, yukarıda da belirtildiği gibi, tarih boyunca kullanılmıştır. Eski dönemlerle mukayese edildiğinde, katkılar üzerindeki kontrolün son zamanlarda çok daha fazla olduğu görülür. Sanayinin sınırları aşması, ithalat ve ihracat gibi ticaret türleri, birçok alanda uluslararası standartların konulmasına yol açıyor. Nitekim geçtiğimiz günlerde Avrupa ülkelerine ihraç edilen birçok ürünün uygun olmadığı için geri gönderilmesi ya da imha edilmesi, dolaylı olarak denetlenme konusuna bir örnek oluşturuyor. Ayrıca her ülke bir diğerinin deneyimlerinden yararlanıyor. Gıda ve sağlık alanında en sıkı kuralları uygulayan Amerika Birleşik Devletleri, gıda katkıları üzerindeki ilk resmi kurallarını 1958 yılında yayınlamış. Benzer şekilde tüm dünya ülkeleri bu alanda kurallar koyuyor. Bilim adamları bir yandan yeni katkılar geliştirirken ve mevcut katkıların güvenliği üzerinde yoğun çalışmalar sürdürürken, diğer yandan da yetkililer kurallara uyulması konusunda denetimler uyguluyorlar. Çok az maddenin üzerinde bu denli denetim yapılıyor. Ciddi ve güvenilir firmaların üretimlerindeki katkı maddeleri konusunda kaygı duymaya gerek olmadığı kanısındayım.


İstanbul'daki hasta okulu eğitimleri sürüyor


DAHA önceki yazılarımda da değindiğim, İstanbul Üniversitesi'nin, kronik hastalıkları olan hastaları eğitim çalışmaları sürüyor. 5 Şubat Çarşamba günü (bugün) Çapa'daki İstanbul Tıp Fakültesi'nde Prostat Problemi Olan Hastalar, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde İşitme Engelli Hastalar konuları ele alınacak. Ücretsiz olan bu uygulamalara isteyen herkes katılabiliyor.
Yazının Devamını Oku

Gıda katkıları nedir?

4 Şubat 2003
<B>GIDA </B>katkıları konusunda toplumda yaygın kaygılar var. Bunların bazıları haklı olmakla beraber, doğrularla yanlışlar birbirine karıştığı için kaygılar giderek artıyor. Bu konuda sorular çok olduğu için, bir süre önceki bu yazıyı tekrar yayınlıyorum. Gıda katkısı denildiğinde, gıda maddesi üretimi sırasında, gıdayı oluşturan temel maddenin içine katılan tüm maddeler akla gelir. Bu açıdan bakıldığında, bilerek, isteyerek katılan maddelerle, istenmeden karışan maddeler olarak başlıca iki grupta nitelendirilebilir. Bilerek katılanlar arasında vitaminler, mineraller, proteinler, yağlar, kokulandırıcı, renklendirici, kıvamlandırıcı, tatlandırıcı, oksitlenmeyi önleyici (antioksidan) maddeler örnek olarak gösterilebilir. İstenmeden karışanlar arasında ise gıdada temel maddelerin üretimi sırasında kullanılan tarım ilaçları, gübreler gibi maddelerle, gıdanın rafinasyon ve benzeri sistemlerle işlenmesi sırasında gıdaya karışan maddelerdir. Gıda katkıları konusundaki uluslararası kurallar, bilerek katılan maddelerin yüzde biri aşmaması, istemeden karışan maddelerin oranının bundan da az olması şeklindedir. Hazır gıda sanayiinin giderek büyümesi üzerine, katkılı gıda maddelerinin sayısı da giderek artıyor. Acaba bunlar gıdalarımızı nasıl etkiliyor?

KATKI MADDELERİ GIDALARI NASIL ETKİLER?

Gıda katkıları, gıda maddelerine, lezzetini artırmak ve rengini, görünüşünü zenginleştirerek albeni yaratmanın yanı sıra, dayanma süresini uzatmak amacıyla konulmaktadır. Bazı katkılar ise üretim aşamasında, kolayca bozulmasını önleyerek sağlıklı olmasını sağlamak ve taze görüntüsünü uzun süre sürdürmek amaçlı olarak da katılmaktadır. Aslında gıda katkıları tarih öncesi çağlardan beri kullanılıyor. Etleri tütsülemek, bozulmasını önlemek kadar lezzetini artırmak amaçlı olarak kullanılmış ve halen de kullanılmakta. Sucuk ve pastırma gibi yiyeceklerde baharat katkısı, hem lezzeti artırmak hem de etlerin bozulmasını önlemek için kullanılıyor. Tuz katkısıyla üretilen turşular, sebzeleri mevsimi dışında da kullanmayı, tuza basılmış balıklar da korunmayı ve her istenildiğinde tüketilmeyi sağlıyor. Bilim ilerledikçe katkılar arasına kimyasal maddeler de karıştı. Kullanılan katkı maddelerinin sayısı arttıkça insanların kafasında da kaygılar da artıyor; acaba bu katkılar sağlık açısından ne kadar güvenli?

Devam edecek
Yazının Devamını Oku

Kabızlık ilacı alışkanlık yapar mı?

3 Şubat 2003
<B>S. ÇAPAK/İSTANBUL<br><br>KABIZLIĞIN </B>tedavisi için kullandığınız ilaç, lifli yapısı nedeniyle bağırsakta dolgunluk yaratarak dışkılama refleksini başlatmayı amaçlamaktadır. İlaç kana karışmadığı için herhangi bir sistemik yan etkisi olmadığı gibi lokal etkiler açısından bu güne kadar belirlenmiş bir yan etkisi de bulunmamaktadır. Eğer bol miktarda sebze, meyve, kepekli tahıl ürünleri yiyerek gıdalarla daha fazla posa almayı başarırsanız bir süre sonra bu ilacı almaya ihtiyacınız kalmayabilir.


Tiroid tedavisi yaptırın

A.AYDAN/İSTANBUL

KİLO
kaybetmenizin geçirdiğiniz trafik kazası ile bir bağlantısının olduğunu sanmıyorum. Doktorunuz yaptığı tahlillerden sonra tiroid bezinizin hızlı çalıştığını belirlemiş. Ancak 3.5 yıldan beri tedavi olduğunuzu ve bir sonuç alınmadığını belirtiyorsunuz. Eğer siz sadece kilo alamamak açısından tedaviyi değerlendiriyorsanız bu doğru olmayabilir. Tiroid bezinizin çalışması normale dönmüş olabilir, ancak başka nedenlerle kilo alamıyor olabilirsiniz. Eğer 3.5 yıldan beri ilaca devam etmeniz ve kontrolde doktorunuzun hálá ilaca devam etme önerisinde bulunmasını kriter alıyorsanız bu durumda başka bir merkeze başvurarak tetkik ve tedavinizi kontrol ettirebilirsiniz.

Çapa veya Cerrahpaşa'daki tıp fakültelerinden birini düşündüğünüze göre bu fakültelerden birinin endokrinoloji (hormon bilimi) polikliniğine başvurabilirsiniz. Bu başvuru sırasında elinizde daha önceki tetkik ve tedavilere ait belgeler varsa onları da götürmenizde yarar olacaktır.


Tedavi edemediler


Rumuz:ÇARE /ALMANYA

HALEN
4 yaşında olan kızınızın konuşmayı başaramaması ve son zamanlarda aniden yere düşerek titremeye başlaması beyniyle ilgili bir sorununun olduğunu düşündürüyor.

Aniden yere düşerek titremeye başlaması halk arasında ‘‘sara’’ olarak adlandırılan epilepsi nöbetine benziyor. Bu da beyinle ilgili bir sorun bulunduğunun kanıtı.

Almanya'da çeşitli doktorlara başvurduğunuzu ve verimli bir sonuç alamadığınızı belirtiyorsunuz. ‘‘Verimli’’ sözcüğü ile eğer yapılan tedavilere rağmen çocuğunuzun iyileşmediğini anlatmak istiyorsanız, beyinle ilgili ve özellikle kalıtsal birçok hastalığın kesin tedavisinin olmadığını belirtmek isterim.

Eğer yapılan tetkiklere rağmen doktorlar çocuğunuzda ne hastalık olduğunu aydınlatamamışlarsa bu farklı bir durum.

Mektubunuzda doktorların koydukları teşhis ve uyguladıkları tedavilerle ilgili bilgi vermediğiniz için daha fazla yardımcı olamıyorum. Elinizde bununla ilgili raporlar varsa, bunların fotokopilerini gönderdiğiniz takdirde daha fazla yardımcı olma imkánına kavuşurum.

Eğer çocuğunuzu bir de Türkiye'de tetkik ettirmek istiyorsanız, genellikle üniversite hastanelerinde bulunan Çocuk Nörolojisi merkezlerinden birine başvurabilirsiniz.
Yazının Devamını Oku

Bünyem az mı yakıyor?

31 Ocak 2003
<B>‘KABAHAT altın kaftan bile olsa kimse üstüne almak istemez’ </B>diye bir söz vardır. Bünyemizle ilgili bir olumsuzlukla karşılaştığımızda, başkalarını suçlama olanağımız yoksa, ya strese, ya kalıtıma, ya da hormonlara bağlamak gibi bir eğilimimiz var. ‘‘Ben hiçbir şey yemiyorum ama su içsem yarıyor’’ ya da ‘‘ben bir şey yemiyorum ama benimki hormonlardan’’ veya ‘‘doktorla konuştum, stres metabolizmamı bozmuş’’ gibi sözleri kilo fazlası olanların çoğundan duyarsınız. ‘‘Ben yemek yemeyi seviyorum, ciddi bir diyet uygulayamadığım için kilo veremiyorum’’ diyenler parmakla gösterilecek kadar az.

‘‘Ben bir şey yemiyorum’’ diyenlerin sözlerinde gerçek payı var ancak bu sözleri, ‘‘ben dikkat etmesem bunların kat kat fazlasını yerim’’ şeklinde tercüme etmek şartıyla.

Şişmanlığı hormonlara ve özellikle tiroid bezinin az çalışmasına bağlamak eğilimi yaygın. Gerçekten de tiroid bezi, salgıladığı hormonlarla, metabolizmayı düzenlemekle görevlidir. Tiroid hormonlarının aşırı salgılandığı hallerde kilo verme eğilimi, gereğinden az salgılandığı hallerde ise kilo alma eğilimi olabilir.

Tiroid bezinin az çalışmasına tıp dilinde hipotiroidi adı verilir. Hipotiroidinin tek belirtisi kilo almak değildir. İleri derecede halsizlik, sürekli üşüme, kabızlık, ciltte ve saçlarda kuruluk gibi belirtiler görülür. Alınan kiloların çoğu, ödem denilen şekilde sıvı birikmesine bağlıdır.

Bu belirtiler olmaksızın sadece daha kolay kilo almak nedeniyle hipotiroidi teşhisi koymak doğru değil. Bu tür belirtileri olanların ise bir doktora başvurarak kandaki tiroid hormonu düzeylerini ölçtürmeleri gerekiyor.

Kilo almada böbreküstü bezlerinin faaliyeti de önemli. Böbreküstü bezlerinin aşırı kortizol salgılaması durumunda da kilo alma, ciltte çatlaklar, sırtın üst kısmında yağ birikmesi ve kıllanma gibi belirtiler görülebilir. Bu da sık görülen bir durum değil ancak bu tür belirtileri olanların bir doktora başvurmaları yararlı.

Gerek böbreküstü bezinin çok, gerekse tiroid bezinin az hormon sagılamasına bağlı olan hormonal şişmanlıklar çok nadir görülüyor. Kilo fazlası olanların tarafsız bir gözle kendilerini incelemelerinde ve bir beslenme uzmanının denetiminde beslenmelerini düzenlemelerinde yarar var.
Yazının Devamını Oku

Fazla demir almayın

30 Ocak 2003
<B>İNSAN </B>bünyesiyle ilgili olarak her yazdığım yazıda, yararlı olan maddelerin de fazlasının zarar verebileceğini belirtmiştim. Demirle ilgili olarak yapılan bir araştırma, bu sözlerin doğruluğunu bir kez daha kanıtladı. Demir, güç ve kuvvet sembolü haline gelmiş bir elementtir. Hatta, Temel Reis çizgi filmi de bu tema üzerine kurulmuştur. Gerçekten de, kanın oksijen taşıma görevini yapması, kasların kasılabilmesi için demire ihtiyaç vardır. Demir eksikliği, kansızlık ve güçsüzlüğe neden olur, bu eksikliğin ortadan kaldırılması ile bu belirtiler de ortadan kalkar, ancak daha fazla demir alarak belirli bir sınırdan daha fazla yarar elde etmek mümkün olamaz. Demir için ihtiyaç miktarı ve yedek demir stoklama kapasitesi bellidir. Bunun üzerine çıkıldığında zararlı etkiler belirmeye başlar.

DEMİR KAYNAĞI ET

Kime sorarsanız, en önemli demir kaynağı olarak ıspanağı gösterir. Ispanak sebzeler arasında, demir yoğunluğu en yüksek gıda olmasına karşın, en önemli demir kaynağının et ürünleri olduğunu unutmamak gerekir.

İhtiyaçtan daha fazla et ürünü yiyenlerde vücuttaki demir oranının yükselmesi kaçınılmazdır. Özellikle Batı Avrupa ve Kuzey Amerika'da, ciğer, sosis, biftek tüketimi çok yüksek boyutlardadır. Bunun sonuçları 40-60 yaşlar arasında ortaya çıkıyor.

FERRİTİN'İN ÖNEMİ

Finlandiya'da yapılan bir araştırmada, vücuttaki demir stoklarının göstergesi olan Ferritin adlı maddenin kandaki düzeyi temel olarak alındı. 40 ile 60 yaşları arasındaki 2000 erkeğin kanındaki ferritin düzeyleri 5 yıl boyunca takip edildi. Bu takip süresinde, ferritin düzeyi yüksek olarak bulunanlardan 51 tanesi enfarktüs geçirdi.

Araştırmacı Salonen, kandaki demir düzeyinin yüksekliğinin, kalp ve damar sistemi açısından, kolesterol ve yüksek tansiyondan daha önemli bir risk faktörü olduğunu öne sürüyor. Araştırmacıya göre, sadece sigara içiyor olmak, demir yüksekliğinden daha önemli bir risk faktörü.

Yapılan arastırmalar, demir yüksekliğinin, damar içinde plak ve pıhtı oluşmasını hızlandırdığını ortaya koydu. Bu metal, aynı zamanda zincirleme bir reaksiyon yaparak, bir kalp krizi atağı sırasında, kalp kası hücrelerini toplu ölüme de götürüyor.

KADINLAR KORUNUYOR

Kadınlarda menopoz öncesi kalp krizinin çok seyrek olması da bu metalin etkisiyle açıklanabilir. Adet kanamalarıyla, her ay kaybedilen kan ile, vücuttan bir miktar demir kaybedilmiş oluyor. Kandan kaybedilen demir, karaciğer gibi organlarda bulunan demir stoklarından karşılanıyor, böylece fazla demir dengelenmiş oluyor.

Araştıramacıların çalışmaları devam ediyor. Bu yönde daha fazla bilgi elde edilirse, sık sık kan bağışında bulunarak, kalp krizinden korunmak mümkün olabilecek.
Yazının Devamını Oku

Meme kanseri riskim var mı?

29 Ocak 2003
<B>R.KOÇER/ANKARA<br><br> MEME </B>kanseri konusunda yapılan son çalışmalar, oluşumunda genlerin rolünün bulunduğunu ortaya koydu. Yazılarımı sürekli okuyorsanız, kanserin başka türlerinde de genlerin ilgisinin olduğunu görmüş olmalısınız. Kanserle genlerin ilgisi olmakla beraber, oluşumunda başka faktörler de gerekli. Yani ailesinde kanser bulunan herkesin mutlaka kanser olması şart değil. Ancak riskin diğer kişilere oranla daha yüksek olduğu bilinciyle belirli aralıklarla kontrol yaptırmakta yarar var.

Annenizin meme kanserinden vefat etmiş olması nedeniyle sizin titiz davranmanıza hak veriyorum. Ádetlerinizdeki düzensizlik nedeniyle hormon kullanmanız önerildiğine göre, öncelikle mamografi denilen meme röntgeni çektirmenizi tavsiye ederim. Bu mamografi, şu andaki durumunuzu ortaya koyup hormon tedavisi açısından yol gösterici olacağı gibi, ilerideki kontrol mamografilerinde mukayese açısından önemli bir belge oluşturacaktır. Eğer çekilen mamografide risk taşıyan herhangi bir oluşum yoksa, düşük dozlu östrojen ve ayrıca progesteron da içeren bir hormon ilacı kullanılabilir. Eğer memede, ileride risk yaratabilecek bazı oluşumlar varsa, ádet düzensizliğinin değerlendirilmesi için kanınızdaki hormon düzeyleri tahlil edilmeli ve çıkacak sonuca göre, hormon tedavisi yapılıp yapılmamasına karar verilmelidir.

Kemik yoğunluğu ölçümünün kanser riskiyle bir ilişkisi yok. Menopoz döneminde eksilen hormonlara bağlı olarak kemik metabolizması bozulması sonucu osteoporoz denilen kemik zayıflığının ortaya çıkıp çıkmayacağının takibi için yapılmaktadır. Bu konu için yaşınız henüz genç. Gıdanıza süt ve süt ürünleri eklemek, hafif sporlar ve güneş banyosu yapmakla kemiklerinizin daha güçlü olmasını sağlayarak menopoza, kemikleriniz açısından daha iyi bir durumda girebilirsiniz.

Fıtık tekrarlayacak mı?

D.YILMAZ/TRABZON

DAHA
önce fıtık ameliyatı geçirmiş olmanız, karın kaslarınızın zayıf olduğunu düşündürür. Fıtık, karın duvarının zayıf yerlerinden oluşur ki, karın duvarının en önemli tabakalarından biri kas kitlesidir. Sizin de düşündüğünüz gibi, ağır bir şey kaldırdığınızda ağrı hissetmeniz, kaslarınızın zayıf olduğunu gösterir. Düzenli ve bilinçli egzersizlerle bu kaslarınızı güçlendirmelisiniz. Aksi takdirde fıtık olayları tekrarlayacaktır. Ancak karın kaslarınızı güçlendirmek için uygulayacağınız egzersizleri bilinçsiz yaparsanız, zorlanma nedeniyle yeniden fıtık olma riskinizin bulunduğunu unutmayın. Bu nedenle, yapmanız gerekenleri fizikoterapistlerden öğrenmelisiniz.
Yazının Devamını Oku

Alkolü, ilaç gibi kullanmayın

28 Ocak 2003
BEN oldukça yoğun bir tempoda çalışıyorum. İşim de stresli. Yorgun bir günün arkasından aldığım birkaç kadeh alkol beni rahatlatıyor. Ancak her akşam buna ihtiyaç duyuyorum. Ben buna devam mı edeyim? İlaç kullanmak istemiyorum, ama eşim de benim giderek alkolik olacağımı söylüyor. Ne yapayım?

Ahmet K./İSTANBUL

ALKOLÜN sakinleştirici etkisi bazılarının alkolü tercih etmelerine yol açıyor. Kaygı belirtileri olan heyecanlanma, çarpıntı ve gerginlik hallerinde alkol kullanımı sakinleştirici etki yaratabiliyor. Ancak yapılan araştırmalar, böyle durumların geçiştirilmesi için alkol kullananlarda, alkol bağımlılığı oranının yüksek olduğunu ortaya koyuyor. Eğer nedene yönelik herhangi bir önlem alınmaz ve sistemli bir tedavi uygulanmazsa, alkol sadece geçici süreler için rahatlatıcı olabiliyor. Uzmanlar böyle durumda olanları, psikiyatrlara başvurarak sistemli tedavi olmaları yönünde uyarıyor.

Sizin durumunuzu da ele aldığımızda, nedeni ne olursa olsun, akşamları mutlaka alkol almak zorunda hissetmeniz bir anlamda bağımlılık yolunun başı gibi gözüküyor. Bu açıdan bakıldığında, eşinizin kaygılarına hak vermemek elde değil. Rahatlama, stresi giderme yolunda başkaca çok önlem var. Bir psikologla görüşerek bu konuda yardımcı olmasını istemenizi öneririm.

SİGARA, KADINLARA DAHA ÇOK ZARAR VERİYOR

Alkolden bahsetmişken sigaranın zararlarını hatırlatmadan olmaz.

Özellikle büyük şehirlere bakıldığında sigara içen kadınların oranının giderek arttığını görüyoruz. Oysa sigara, kadınlara daha çok zarar veriyor. Belki çevrenizde sigara nedeniyle rahatsız olan erkeklerin daha çok olduğunu görürüsünüz ama bunun nedeni erkeklerin daha uzun yıllar boyunca ve daha çok miktarda sigara içmesine bağlıdır. Norveç'te yapılan geniş bir araştırmada, günde içilen sigara miktarı ve sigara içilen yıl süresi eşitlendiği zaman, öksürük, balgam ve nefes darlığı gibi, sigara içimine bağlı olarak gelişen şikáyetlerin erkeklere oranla kadınlarda yaklaşık iki kat daha fazla olduğu belirlendi. Uzmanlar bunun, kadın ciğer kapasitesinin erkeklerdekine oranla daha küçük olmasına bağlı olarak geliştiğini düşünüyorlar. Erkeklerle her konuda eşit olmaya çalışan kadınlara, sigara içme konusunda eşitlik peşinde koşmamalarını tavsiye ediyoruz.
Yazının Devamını Oku