Paylaş
İyilik derken yalnızca büyük bağışları ya da gönüllü projeleri kastetmiyorum. Günlük yaşamda yapılan küçük yardım davranışları da buna dahil: Yaşlı komşunuza bir torba taşımak, bir arkadaşınıza zaman ayırmak, minik bir teşekkür ya da içten bir tebessüm...
GÖNÜLLÜLÜĞÜN MUCİZESİ
KISA süreli deneylerin yanı sıra, uzun yıllar süren kapsamlı gözlemsel çalışmalar da gönüllülüğün insan sağlığı üzerindeki koruyucu etkilerini açıkça ortaya koyuyor. Harvard Halk Sağlığı Okulu’ndan Prof. Dr. Laura Kubzansky, on binlerce kişinin uzun vadeli verilerini inceleyerek dikkat çekici sonuçlara ulaştı.
Düzenli olarak gönüllülük yapan, bağışta bulunan ya da başkalarına zaman ayıran bireylerde...
- Kalp-damar hastalıkları daha az görülüyor.
- Bilişsel gerileme (bunama, hafıza kaybı) daha geç başlıyor.
- Kronik ağrı daha seyrek yaşanıyor.
- Depresyon ve yalnızlık daha az görülüyor.
- Ve en önemlisi, ölüm oranları daha düşük çıkıyor.
Dahası, sadece fiilen yardım etmek değil, bu niyeti taşımak bile fark yaratıyor. Yardım etmeye yatkın bireylerde -daha yardımsever bir yaşam tarzını benimsemeye açık olanlarda- yıllar sonra bile daha iyi sağlık sonuçları görülüyor. Bu da psikolojik eğilimlerin uzun vadeli sağlık üzerinde doğrudan etkili olabileceğini gösteriyor.
Üstelik araştırmalar, bu etkilerin bir doz-yanıt ilişkisi gösterdiğini ortaya koyuyor. Yani ne kadar sık yardım ederseniz, o kadar fazla sağlık faydası elde ediyorsunuz.
VEREN EL ALAN ELDEN SAĞLIKLIDIR
BİRİNE yardım ettiğinizde, sadece onun gününü güzelleştirmekle kalmazsınız, kendi sağlığınıza da yatırım yapmış olursunuz. Yardım etmenin, bağış yapmanın ve gönüllü olmanın, insan bedeninde ölçülebilir değişiklikler yarattığını gösteren pek çok bilimsel çalışma var. Harvard Üniversitesi’nden davranış bilimci Prof. Ashley Whillans, bu etkiyi çok özgün bir deneyle ortaya koydu. Yüksek tansiyon (hipertansiyon) hastası yaşlı bireyler üzerinde yapılan bu deneyde, katılımcılara altı hafta boyunca küçük miktarlarda para verildi. Ancak bu paralar alışılmış biçimde değil, ilaç şişeleri içinde teslim edildi. Bu detay, yardım etmenin bir tür “ilaç” gibi işleyebileceği fikrini bilinçaltına taşıyordu.
Katılımcılar iki gruba ayrıldı: Bir grup parayı kendi ihtiyaçları için harcadı. Diğer grup ise bu parayı başkalarına yardım etmek (küçük bir hediye, yardım kuruluşuna
bağış) amacıyla kullandı.
Üç hafta sonra tansiyon değerleri yeniden ölçüldüğünde çarpıcı bir fark ortaya çıktı. Başkalarına para harcayan grubun tansiyonu, kendileri için harcayanlara göre anlamlı derecede düşmüştü. Bu düşüşün boyutu, haftalık düzenli egzersizle sağlanan tansiyon kontrolüne eşdeğerdi. Başka bir deyişle: İyilik, egzersiz kadar etkiliydi.
Üstelik bu sadece fizyolojik bir etkiyle sınırlı değildi. Başkalarına yardım eden kişiler, daha mutlu, daha sosyal ve daha az stresli hissediyordu. Özellikle yardım ettikleri kişinin mutluluğunu doğrudan görebilenlerde, örneğin hasta bir çocuğa oyuncak alanlarda bu olumlu duygular çok daha yoğundu.
YAŞAMINIZA İYİLİK KATACAK 7 ÖNERİ
İYİLİĞİN gücünden yararlanmak için küçük adımlar atabiliriz. İşte günlük yaşamınıza iyilik katacak bazı basit öneriler:
- Sosyal medyada geçirdiğin zamanı sınırlandır, arkadaşlarına ve ailene daha çok zaman ayır.
- Her gün 5 dakikalık iyilik seansları düzenle.
- Doğada daha fazla vakit geçirmeye çalış.
- Her akşam, o gün seni kızdıran birini affet.
- Her gece, o gün için şükredecek üç şey bul ve bunları düşün.
-Ayda bir gün gönüllülük projelerine katıl.
- Sahip olduğun maddi kazançlarının bir kısmını düzenli olarak ihtiyacı olanlarla paylaş.
ROSETO ETKİSİ, BAĞ KURMANIN KORUYUCU GÜCÜ
SOSYAL ilişkiler, sağlığımız için şaşırtıcı derecede önemlidir. Yalnızlık, günde 15 sigara içmek kadar zararlı kabul ediliyor. Yapılan araştırmalar, uzun süreli yalnızlığın erken ölüm riskini yüzde 32 oranında artırdığını ortaya koyuyor. Buna karşın güçlü sosyal bağlara sahip bireylerin daha uzun yaşadığı, daha az hastalandığı defalarca gösterildi.
Bu durumun çarpıcı bir örneği 1960’larda ABD’nin Pennsylvania eyaletindeki küçük bir İtalyan-Amerikan kasabası olan Roseto’da görüldü. Kasabanın sakinleri yüksek oranda doymuş yağ tüketiyor, az egzersiz yapıyor, bol bol sigara içiyordu. Ancak buna rağmen kalp krizi oranları bölge ortalamasının çok altındaydı. Uzakta yaşayan akrabalarında bu koruma yoktu, genetik de değildi. Bilim insanları bu durumu uzun süre araştırdı ve sonunda bir açıklamaya ulaştı: Roseto halkı birbirine sıkı sıkıya bağlıydı. Çok güçlü aile ve komşuluk bağları, yüksek sosyal destek ve topluluk bilinci içindeydiler. Yani sağlıklarının sırrı; beslenme, egzersiz ya da ilaçlarda değil, sosyal bağlarda gizliydi. İşte bu izole fenomen, literatüre “Roseto Etkisi” olarak geçti.
Bu örnek bize şunu gösteriyor: İnsan yalnızlaş tıkça sadece ruhu değil, bedeni de zayıflıyor. Ama bağ kurdukça, yardım ettikçe, bir topluluğun parçası oldukça güçleniyor, iyileşiyor, uzun yaşıyor.
İYİLİK TERCİH DEĞİL ALIŞKANLIK OLMALI
İYİLİK sadece bireysel bir tercih değil, toplumsal olarak da teşvik edilmesi gereken bir alışkanlık olmalı. Bazı şirketler çalı[1]şanlarına gönüllü işler için ücretli izin veriyor, bazı okullarda çocuk[1]lara küçük yaşta sosyal sorumluluk alışkanlıkları kazandırılıyor. Bu tür yapısal destekler, iyiliği hayatın doğal bir parçası hâline getirebilir. Üstelik bizim kadim dayanışma kültürümüz bize bu konuda çokça avantaj sağlıyor. Sonuç olarak iyilik yapmak yalnızca ahlaki bir tercih değil; aynı zamanda bilimsel olarak kanıtlanmış bir sağlık reçetesi. Daha sağlıklı, daha uzun ve daha anlamlı bir hayat istiyorsak, işe en basitinden başlamalıyız: Birine yardım ederek. Bugünden itibaren kendinize sadece “Ne yedim, kaç adım attım?” diye sormakla kalmayın... “Bugün birine iyilik yaptım mı?” sorusunu da sorun
Paylaş