Paylaş
Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil, onlar kendi yolunu izleyen Hayat’ın oğulları ve kızları.
Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler
Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.
Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil.
Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır.
Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil.
Çünkü ruhları yarındadır,
Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz.
Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları
Kendiniz gibi olmaya zorlamayın.
Çünkü hayat geriye dönmez, dünle de bir alışverişi yoktur.
Siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar.
Okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görür
Ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar.
Okçunun önünde kıvançla eğilin
Çünkü okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadar
Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever
Halil Cibran
Halil Cibran’ın bu şiirini çoğunuz duymuş olabilirsiniz.
Kızımı yetiştirirken kendimi toparlamak için sık sık okuduğum bir şiir olarak bana rehber olmaya devam ediyor.
Neden mi kendini toparlamak? Çünkü çocuklarımızı yetiştirirken unuttuğumuz çok önemli bir nokta var: ‘Bizimle birlikte olsalar da bizim değiller, onlara sevgimizi verebiliriz, düşüncelerimizi değil, çünkü onların da kendi düşünceleri var.’
Etrafımdaki anne-babalara baktığımda da hem kendi anne-babamı hem de kendimi görüyorum;
Çocuklarını çok sevdiklerini ve sevgiden ne yapacaklarını şaşırdıklarını. Hepimiz çocuklarımızın sağlıklı, mutlu ve başarılı olmasını istiyoruz. Bunun için de gece gündüz çabalayıp duruyoruz.
ÇOCUKLARINIZI ESERİNİZ GİBİ GÖRMEYİN
Bu çabanın sonunda ‘eserimizden’ gurur duymak istiyoruz.
Buraya kadar bir sorun yok gibi görünüyor. Ama onları sadece ‘eserimiz’ gibi görürsek, gurur duyacağımız ürünler olarak ele alırsak, onların kendi düşüncelerini, mizaçlarını, isteklerini yok saymış oluyoruz.
Onlara yol gösterdiğimizi düşünürken, onları şekillendirmeye sokmaya çalışıyoruz. Spordan nefret eden çocuğu zorla spora yazdırıyor, bırakmak istediğinde olay çıkarıyoruz.
Yenidoğan bebeklerin davranışları üzerine araştırmalar yapan uzmanlar, bebeklerin, mizaç olarak tanımlanan bazı yapısal özellikler ile doğduğunu ve bu özelliklerin çevresindeki insanlarla ilişkisi üzerinde önemli rol olduğunu söylüyor. Bebeklerin mizaçları aşağıdaki şekilde sınıflandırılmış:
◊ Aktivite seviyesi:
Bazı kişilerin aktivite seviyesi her zaman yüksektir, yerinde duramaz, etraftaki hareketlilikten de rahatsız olmazlar. Bazı kişiler ise düşük aktivite, daha az ses, daha az hareket tercih ederler.
◊ Dikkatin dağılma seviyesi:
Yüksek oranda dikkat dağılma seviyesi olan kişiler, çok ufak bir uyarıcıdan bile rahatsız olabilirler.
Düşük seviyede dikkat dağılma seviyesi olan kişiler ise rahatsızlıkla daha kolay baş edebilir, aktiviteler sırasında sesten, başka görüntülerden rahatsız olmazlar.
◊ Yoğunluk:
Yüksek yoğunluğu olan kişiler olaylara karşı daha büyük tepkiler gösterirler. Düşük yoğunluğu olan kişilerin ise daha sessiz duygusal tepkileri vardır.
◊ Hassaslık:
Yüksek seviyede hassaslığı olan kişiler ses, tat, dokunuş, hava sıcaklığındaki değişiklikler, gıda gibi fiziksel uyarıcılara aşırı hassastır.
Diğer gruptakiler ise bu uyarıcıların hiçbirine karşı hassas değildir, her yerde kolayca uyur, değişik yemekleri kolayca deneyebilirler.
◊ Düzen:
Bazı kişilerin tahmin edilebilir bir uyku, yemek, tuvalet düzeni vardır, bazılarının ise bu ihtiyaç ve alışkanlıkları düzensizdir.
◊ Adapte olabilme:
Bazı kişiler her şeye daha kolay adapte olur, uyum sağlar. Bazıları ise yeni durumlara uyum sağlayabilmek için daha fazla zamana ihtiyaç duyar.
◊ Sebat/azim:
Zor durumlarda, azimli olma seviyesi ile ilgilidir. Bazıları böyle durumlarda azim gösterirken, bazıları kolay vazgeçer.
Paylaş