New York benzeri görülmemiş bir kış yaşıyor, soğuk çekilir gibi değil. Kanada’dan gelen buzullar New York’u çevreleyen nehirleri kuşatmış, meteoroloji ısının rüzgar desteğiyle eksi 28 dereceye düşeceğini bildiriyor. Evsiz adama yabancı bir gazeteci olduğumu açıkladıktan sonra rekor çıtasını açan soğuğa nasıl dayanacağını, geceyi nerede geçireceğini soruyorum.
Omuz silkiyor, sonra karşılıklı konuşmaya başlıyoruz. ’’Kat kat giysi var üstümde. Isıtıcı iç çamaşırı, çift gömlek, üç ceket, çifter çorap ve eldiven iki kaşkol, su geçirmeyen kar ayakkabısı, yün üstüne deri şapka. İş yerleri, mağazalar kapanınca karşıdaki inşaatın üstü kapalı girişine geçiyorum. Yere serili plastik kaplamaların üstünde beş battaniye ile uyuyorum.’’
Evsiz adam David 15 yıldır New York’un merkezinde lüks dükkanlar ortasında yaşadığını, gecelediği yüksek binaların inşası bittiğinde yeni yapılara ‘taşındığını’ söylüyor. ‘’İnşaat işçileriyle hiç sıkıntım olmuyor, kaldığım yerler yerleşime açılacağı zaman beni uyarıyorlar.’’
Gündüzleri Starbucks gibi kafelerde karnını doyurduğunu, tanındığı için sandviç, kahve ve kola içeceklerinden para almadıklarını övünerek anlatıyor. ‘’ Çok soğuk havalarda gene tanıdık kafelere girip ısınıncaya kadar oturuyorum. Beni tanıyanlar sıcak yemek getiriyor, gün sonunda önümdeki kutuya atılan parayla ihtiyaçlarımı sağlıyorum.’’
New York’ta ‘’Evsiz Hizmetler Kurumu’’ şehrin 60 bini aşkın evsiz vatandaşlara açtığı sığınaklarda yaşadıklarını bildiriyor. Esas sorun 3 bin 500 devamlı evsizde. 20 yıla yakın cadde, sokak, bina servis girişi, kilise kapılarını mesken tutmuş evsizler en soğuk havalarda dahi sığınaklarda gecelemek istemiyor.
David ‘’Sığınaklar tehlikeli. Yıllar önce ilk kez sığınağa gittiğimde yorgan paylaşmasından çıkan kavgada birisi bıçaklandı. İçerde hırsızlık vardı, can güvenliği yoktu. Sokaklar daha güvenliydi.’’ diyor. ‘’Evsiz Hizmetler Kurumu’’ rekor soğukta dahi sığınakta gecelemeye yalnızca 40 evsizi razı edebildi.
Sokağa nasıl düştüğünü anlatmaya ‘’Uzun hikaye benimki. Üstelik tanınmak istemem ailevi sebeplerle’’ yanaşmadı.
Gözüm iki sokak ötede mavilere bürünmüş ‘‘One 57’’ adresli gökdelene takılıyor. Mimari başarı cam kuleyi izliyorum. Görkemli kule New York’ta bir penthouse’un 100 milyon dolar satımıyla ‘’New York rekoru’’ başlığı günlerce gazetelerden düşmedi.
Ekrandan, gazeteden ülke içinde dışında olup bitenleri araştırırken aşina olduğumuz biri, TV akşam haberleri programcısı Brian Williams’la karşılaşıyoruz. Brian televizyonlarının en güvenilir sunucusu. Oysa bu kez haberci Williams’ın kendisi haber olmuş. Saygın NBC TV ağının temel direği ‘Asparagas’ haber ürettiği için işinden uzaklaştırılmış. Brian’ın öyküsü 2003 yılına kadar uzanıyor. Irak Harbi’ni izlemeye giden sunucu NBC’ye geçtiği ‘özel’ haberlerinde içinde bulunduğu helikopterin havan ateşi aldığını, mecburi iniş yaptıklarını, Irak’lı askerlerin elinden güçlükle kurtulduğunu bildiriyor. Yıllar sonra helikopter pilotunun ‘’Ben bu adamı hayatımda görmedim.’’ itirafıyla asparagas zinciri çözülmeye başlıyor. NBC’nin tahkikat bürosu popüler TV’cinin 2006’da İsrail’de helikopterle çatışmaları takip ederken Hizbullah roketlerinden şans eseri kurtulduğu haberinin de asılsızlığı tesbit ediliyor. Brian’ın bir diğer asparagası ise sel altında kalan New Orleans’da Katrina Kasırga’sını izleyicilerine otelinden aktarırken cesetlerin önünden geçtiğini söylemesiydi. Otel müdürü Brian’ı ‘’Otelimize ulaşan sel 10 santimi geçmedi.’’diyerek Amerikalıların gözde TV sunucusunun iddialarını çürüttü.
NBC Brian Williams’ı ücretsiz 6 ay işten uzaklaştırdı. Ek ödemeler dışında yıllık geliri 10 milyon dolar olan asparagasçının ülkenin en güvenilir kişisi anketinde yeri 23’üncü sıradan 835’e düştü. Bir gözlemci gene de ‘’Brian’ın ‘’Gece Haberleri’’nin reklam geliri 200 milyon dolar. Kolay dışlayamazlar onu. Geri gelebilir.’’ diyor.
‘’Dahi komik’’lakaplı hicivci Jon Stewart 17 yıldır sunuculuğunu yaptığı ‘’The Daily Show’dan ayrılacağını açıkladı.TV’den yıllık kazancı 30 milyon dolar olan Stewart nerede ve ne iş yapacağı sorusuna cevap vermiyor.
CBS’in ‘’60 Dakika’’ programı kıdemli harp muhabiri Bob Simon iş günü sonunda New York’ta özel servis arabasıyla evine giderken bir kazada can verdi. Vietnam, Körfez Harbi, Orta Doğu çatışmalarını izleyen Simon 25 meslek ödülü Emmy Award’a layık görülmüştü. Kızı da TV yapımcısıydı.
Porno kasedi ve aşırı boyutlu kalçasıyla şöhret yapan Kim Kardashian’ın üvey babası Bruce Jenner cinsiyet değiştirme arifesinde başı derde girdi. Basının ‘’Altın Çocuk’’diye isim taktığı 1976 Olimpiyatları’ şampiyonu Bruce paparazzi fotoğrafçılarından kaçmaya çalışırken aniden önünü kesen bir araca Cadillac arabasıyla arkadan yüklendi. Öndeki aracın sürücüsü kadın direksiyon başında hayatını kaybetti.
Çift cinsiyetli şampiyon atlet hastanede muayenesi yapılırken hemşirelerden göğüs büyülten ilaçlar hakkında bilgi aldı. Malibu polisi ilk tetkikler sonunda Bruce Jenner’in kazada suçlu görülmediğini bildirdi. Jenner’in Aralık’ta boşandığı Kim Kardashian’ın annesi Kris’ten iki çocuğu var. Ünlü atletin annesi Esther ‘’Oğlum çocuk yaşında iken elbise ve çamaşırlarımı giymeye özenirdi. Kadınlığa gireceğini söylediği için olimpiyat şampiyonluğu aldığından fazla gurur duydum’’diyor. Jenner Mayıs’ta yakın dostu eski ABC TV sunucusu Diane Sawyer’a kadınlığa geçişini anlatacak.
Türk basınında ‘Asparagas’ sözcüğüyle tanınan düzmece haberleri Amerikan toplumuna ulaştıran New York Times muhabiri Jayson Blair de aynı gazetede çalışan 30 kadar meslektaşının şikayeti sonunda kovuldu.
30 yıl önce Gambino ‘’Godfather’’ı Paul Castellano bir mafya buluşması için Sparks’a geldiğinde şoför ve koruması Bilotti’yle birlikte araçtan çıkarken Gotti’nin infaz takımının yaylım ateşiyle can verdiler. Sokak başında arabada bekleyen Gotti ve takviye tetikçileri Castellano’nun öldüğü işaretini alınca akşam trafiğini katılarak cinayet yerini terkettiler. Ertesi gün John Gotti Amerika’nın en güçlü mafya ailesinin başına geçtiğini ilan etti.
Cinayet, darb, haraç, uyuşturucu satışı suçlarından hüküm giyip cezaevinde ölümüne kadar onca yıl geçirmesine rağmen ‘Teflon’ lakaplı gangster halk arasında hala merak ve ilgi konusu.
Son bir haftada mafya Baba’sı Gotti’nin hayat hikayesi elektronik yazılım ve kağıt baskıyla piyasaya sürüldü. İlk kitabın yazarı Gotti Jr. Oğul Gotti babasının cezaevi ve dışında geçirdiği yıllarda yaşamını ilk elden gün ışığına çıkardığı kitabı annesi Victoria’nın şiddetli protestosu üzerine yayına hazırlanırken imha ettiğini itiraf ediyor. ‘’ Babamın bütün duruşmalarını annem takip etti. Dört kere kalp krizi geçirdi. Baskıya gitmekten vazgeçtim. 2010’da bir yayın evinin 750 bin dolar avansını geri verdim.’’
Savcıyla mafyanın ağır suçlarını açıklama karşılığında suçlu görüldüğü davaların düşürülme pazarlığıyla hapisten kurtulan Gotti’nin oğlu bir mafya döneğinin kitap yazdığını öğrenince yeniden kollarını sıvadı. Dönek, John Alite Junior’un çocukluk arkadaşı ve Gambino infaz takımı elemanıydı. John Jr. Queens ilçesinde bir meyhanede içki yarışında bir genci silahla öldürdü. İşler kötü gittiğinde yaptığı gibi Alite bu sefer de suçu üslendi, hapse gitti. ‘’John Alite ve Gotti Jr.un Hikayesi. Amerikan mafyasının Ölümü’’başlıklı kitabında Alite babasının cezaevinde ölümünü takiben Junior’un Gambino ailesinin başına geçtiğini söylüyor. Altı cinayet, 37 kurşunlama, haraç suçlarından14 yıl yatan, savcılıkla ceza indirimi pazarlığı yapan Alite ‘’Junior iri kaslı, kolları dövmeliydi. Sert erkek görünmek için puroyla göğsünü yakardı ama gerçekte
Sicilya pizzası gibi yumuşaktı. Helmsley Oteli’nde dügün davetine gelenler 350 bin dolar nakit para bıraktılar. FBİ, Junior’un evinde isim listesini buldu.New York’un beş mafya ailesinin açık kimliklerinin ele geçmesi gangsterleri çok kızdırdı. Gene de kimse Gotti’nin oğlunu eleştirmeye cesaret edemedi.
Gotti Jr. ‘’Babamın Gölgesinde’’ başlıklı kitabında 12 yaşındaki kardeşi Frankie’nın yakın komşusunun arabası altında kalarak öldüğünü belirtirken ‘’Babamın çatıya kapanıp ilk kez ağladığını gördüm. Haftalar sonra komşunun elbiselerinin nehir kıyısında bulunduğu haberi geldi. Ama kendisi bulunmadı.’’diyor.
Mafyanın kirli çamaşırlarının ortaya serdiği kitaplarda Gotti’nin sözde hastalık tedavisi için şerif refaketinde gönderildiği dişçide mahkum giysilerini takım elbiseyle değiştirip eşiyle ilişkiye girdiği, tetikçi takımının getirdiği 100’lerce doların gardiyanlara verilmesini takiben cezaevine dönmeden önce yarım kalmış bir cinayeti tamamladığı açıklanıyor. Dönek arkadaşını ‘’Sefil yaratık, pislik’’sıfatlarıyla karalayan Gotti Jr. uzun bir ameliyat dizisini takiben cezaevinde babasını ziyaretinde ‘Baba’ Gotti ‘Hatırlarmısın, uçuruma geldiğimizde beni takip edeceğini söylemiştin?’’diye sordu. Junior bekletmedi: ‘’Tabii, baba.’’ Bu son konuşmaları oldu.
İngiltere’de 1965 Dünya Güreş Şampiyonası’nı izlemek için Manchester’dayım. Kilosunda favori gösterilen Ahmet Ayık’la lobide röportaj yapacağım. Kameram odamda, oda anahtarımı almak için sabırsızlanıyorum.
Jayne el kol işaretiyle istediğim anahtarı verirken ‘’Sen asıl Mandy ile röportaj yap’’ diye sürekli konuşan genç kadını işaret ediyor. Çilli yanakları, hafifçe öne kalkık burnu dışında görünüm özelliği yok minili kadının. Jayne dudak büktüğümü görünce "Mandy Rice Davis o" diyor. En yakın arkadaşı Christine Keeler ile Mandy son yüzyılda İngiltere’de önde gelen Profumo seks skandalının kahramanı(!)
İngilizlerin 60 lı yıllarda TV’lerde, gazete sayfalarında görüntülerini ezberlediği, kaküllü saç modasını başlatan Mandy’ye hiç benzetemedim. Jayne’e "Öyleyse ben de Clark Gable’ım" dedim. Konuşmamıza kulak kabartan mini etekli kadın "Gel benimle" diyerek bileğimi kavradı. Birlikte yürüyerek koridor sonunda bir odaya geldik. İçeri girerken "Gözünü kapa, dön deyinceye kadar kapıda kal" dedi. Birkaç dakika sonra yanıma geldi. Şaşkınlıkla etrafıma bakınıyorum. Masa üstünde bir dizi peruka, maket başlara geçirilmiş, sıvı sabun, losyon şişeleri, makas, tarak, fırçalar, plastik kutularda kirpikler her yerde. Minili kadın edalı gülücükle poz veriyor. Kumral perukasının kakülü çift katlı takma kirpiklerine düşmüş. Ten kremi çillerini örtmüş, maskara boyası mavi gözlerini çerçevelemiş, "Mandy" diyorum, yanıtı "Evet".
Gece kulübü dansçısı Mandy ile part-time model kankası Christine, ‘soylu’ denilen İngiliz aristokratlarıyla kısa süreli ilişkiye girdiler. Sosyete doktoru Stephen Ward evini açtığı iki hayat kadınını ‘soylu’ lordlara pazarladı. Mandy ve Christine ev paylaşma yanısıra zengin, nüfuslu erkekleri de birlikte kullandılar. Harp Bakanı John Profumo 21 yaşındaki Christine’i metres tutunca istihbarat örgütü M15 hayat kadınının Sovyet deniz ataşesi Yevgeny İvanov’la da birlikteliğini açıkladı.
Film yapımcısı Sony Pictures açılışa bir hafta kala filmin gösterimden çekildiğini açıklarken izleyicilerin hayat tehlikesini sebep gösterdi.
44 milyon dolar bütçeli 'The İnterview' film kayıtları Hollywood stüdyosunda kasalara kilitlendi. Sokaktaki adamdan Beyaz Saray’a insan hakları, ifade özgürlüğü gerekçesiyle Amerika’yı ayaklandıran olayın arkasında Kuzey Kore olduğu ileri sürülüyor. Sony Pictures’ın elektronik haberleşme, mahrem yazışmalar ve özel bilgilerin siber saldırısıyla ele geçirildiği, bilgisayar depolarında önemli belgelerin silindirildiği bildiriliyor. Korsan saldırılarının yerkürenin muamma ülkesi Kuzey Kore’nin lideri Kim Jong-un emriyle gerçekleştirdiğine inanılıyor.
İş bu kadarla da bitmiyor. Sony Pictures zirve yönetimi kendilerini 'Barış Muhafızları' diye tanıtan gruptan "Filmi oynatırsanız sinemaları yakıp yıkacağız. 11 Eylül'e taş çıkaran eylemlere girişeceğiz" şeklinde tehditler almaya başladı. Beyaz Saray sözcüsünün "Ulusal güvenliğimiz tehlikede" açıklamasını takiben Sony 200 milyon doları aşkın hasılat beklediği filmi tek sinemada dahi göstermeden geri çekti.
Amerika’da iki yıl önce ifade özgürlüğü şantajına hedef oldu. Colorado’da James Holmes 'Karanlık Şövalye' filminden ilham alıp gösterildiği sinemada otomatik silahla 12 izleyiciyi öldürdü, 70’ini de yaraladı. Film aynı gün tüm sinemalardan çekildi.
'Kral' lakaplı James ‘Cambridge’ yazılı takım formasını sol eliyle tutuyor. Sağ eli beş aylık hamile Düşes’in omuzunda. Kate’in yanında geleceğin kralı Williams’ın çehresindeki ifade mutlu, oğlu George’un adını taşıyan minik jarse formayı çekiştirerek inceliyor.
Cleveland-Brooklyn maçı kısa arasında İngiltere kraliyet ailesinin seçkin iki mensubu LeBron James’in getirdiği özel hediyeleri alırken maç izleyicilerinin birlikte resim isteklerini de geri çevirmediler.
Özel New York gezisinde zenci mahallesi Harlem’e giden istikbalin kral ve eşi coşkuyla karşılandı. Gençler adını Will diye kısaltarak karşıladığı prensi, eşi Kate’i sevgiyle kucakladılar. Ziyaretin basına yansıyan görüntüleri anlamlıydı. Siyah derili New York’lular sıcak bir ‘Hoş geldiniz’ tablosu sergilediler. Oysa bu tablonu arkasında bir çelişki sezdim. Kendime "Acaba İngiliz kraliyet ailesinin asırlık tabuları yıkılıyor mu" diye sordum.
Yıllar önce Londra’da Kraliyet Dram Sanatları Akademisi’nde eğitim gören İzmirli bir kız öğrenci beni arayarak Kraliçe Elizabeth’in katılacağı mezuniyet törenine davet etti, en başarılı öğrenci olarak Kraliçe’yi karşılayacağını, bir çiçek buketi vereceğini söyledi. Tören sabahı akademide Türk öğrencisiyle buluştum, gerekli bilgileri aldıktan az sonra okulun giriş holü hareketlendi. Kraliçe kırmızı halıda yürüyüp okula girdi. Türk kızı dizini yere vurup ‘curtsy’ selamını yaptı, çiçek verdi. Akademi girişindeki hol küçüktü. 15 kadar direktör ve dekan yanyana sıralandılar. Hol, Kraliçe’yi görmek isteyen akademi personeliyle doldu. Kımıldayacak yer yoktu. Hepsi siyah kuyruklu jaketatay kıyafetinde üst yöneticiler sırası sonunda kaldım. Elizabeth, başı öne eğik,diğer uçtan yöneticilerinin elini sıkarak yürümeye başladı. Ortada akademi rektörüyle bir kaç laf etti. Sıra sonunda elini uzatırken bakışları üstümda odaklaştı. Karşılık verdiğim anda gözgöze geldik, beyaz eldivenli elini geri çekti. Elim havada kalmıştı. Herkes bize bakıyor sandım, rahatsız oldum.
Kadim dostumla hal-hatır soruşturmayı takiben eski günlere yelken açtık. Kabataş’tan lise arkadaşım, Bab’ı Ali’den meslektaşım Hidayet değişmemişti. Eleştiri merakı devam ediyordu. Memlekete son ne zaman gittiğini sorduğumda ‘’Geçen yaz’’ deyip devam etti. ‘’İstanbul daha da canlanmış, hayat pahalı gene de gazino, lokantalar tıklım tıklım dolu. Ama insanlarımız hep aynı, negatif.’’
‘’Hayrola, ne oldu ki?’’diyorum. Anlatıyor: ‘’Atatürk havaalanı Avrupa’dakiler gibi modern. Mimarisi güzel. Uçaktan inip pasaport kontrolu şeridine girdim. Önümde bir Amerikalı guruba bekletilmeden giriş yaptılar. Sıra bana geldi, pasaportumu görevliye verdim.Memur bilgisayar tuşlarıyla oynamaya başladı, bir yandan pasaport sayfalarını karıştırıyor. Beklemeye geçtim. Sert bakışları üstümde, sanki kaçak biriyim ben. Pasaportumun kapağında United States of America yazısına bir kez daha bakarken Türkçe milliyetimi sordu. ‘’I am American.’’yanıtını verdim. Dudak büktü:‘ ’Bay Hidayet, Amerikalıya hiç benzemiyorsunuz?’’ Aynı anda giriş damgasını vurdu.
Türkiye’de renkli fotoğrafçılığın öncülerinden Hidayet’in ten rengi kahverengi. Hollywood yapımlarından tanışığımız kovboy John Wayne, Tarzan Weismuller, dansçı Fred Astaire, aktris Betty Grable, yüzücü Esther Williams gibi Amerikalılar hep beyaz tenli. Kontrol görevlisi, Amerikalıların tümünü beyaz tenli, mavi gözlü olduğunu sanıyor herhalde.
Ortada yıllardır süregelen Kim Amerika’lı sorunu var. Konu beş asır öncesine uzanıyor.
1497-1503 arasında dört kez bu kıtaya gelen Floransa’lı kaşif Amerigo Vespucci ‘’Mundus Novus’’( Yeni Dünya) diye isimlendirmiş.
Bu tanım tutmuş olsaydı bugün 300 küsür milyon insan ‘’Ben Yeni Dünya’lıyım diyecekti.
Christopher Columbus 1492’de yeni arayışlar seferinde Hindistan sandığı Amerika’ya ayak bastı. Columbus sefer dönüşünde Avrupa'ya koyu derili yerlileri ‘’Hind’li’’ diye tanıttı. Nüfuzlu Alman haritacı Martin Waldseemüller 1492’de Christopher Columbus’un keşfini küçümseyerek kitabı Cosmographae’de yeni kıtayı ‘’America’ adıyla tanımladı.
Amerika’nın güney komşusu da Amerika’lı. Komşu halkına Güney Amerika’lı dersek ABD gibi Meksika ve Kanada halklarına Kuzey Amerika’lı dememiz gerekecek. Oysa Saskatchewan’lı David Draper:’’ Kuzey Amerika’da 25 milyon insan Amerika’lı kimliğini istemiyor ‘’Biz Kanadalı’yız.’’diyor. American sözcüğü ‘’Birleşik Devletler vatandaşı’’anlamına giriyor. Sözcüğün en popüler iki eş anlamlısı Yankee ve Gringo.
Paylaşılamayan 4K’in satış fiyatı 899 dolar. Amerika’nın Şükran Günü ertesinde ‘’Kara Cuma’’ için fiyatı yüzde 50 indirime geçmiş. Dev Target magazasında kelepir peşindeki müşteriler raflardaki eşyaları göz açıp kapanıncaya alıyorlar.
Amerika gene bir Kara Cuma çılgınlığını yaşıyor. Halk ev ve aile ihtiyaçları için alışverişlerinin çoğunluğunu, Aralık sonunda Noel bayramı hediyelerinin önemli kısmını Kara Cuma günü yapıyorlar. Nedeni ise bir günlük yüklü indirimler. İnsanlar dev mağaza önlerinde çadır kurup geceliyor, sabah açılışı için geceden kuyruğa giriyorlar. Amaç ucuz eşyalar tükenmeden ele geçirmek. Gene de başarmak kolay değil. Asaze Africa adlı genç, Air Jordan İnfra Red 6 modeli basketbol ayakkabısı almak için Şükran Günü gecesinde New York’ta Dr. Jay mağazası köşesinde kuyruğa girerek kaldırımda sabahladı. Gün ışığıyla mağazaya giren Asaze’ye raflarda aradığını bulamadı. Bir dükkan işçisi çok aranan modelin son 30 çiftinin 10 dakika içinde satıldığını söyledi. Asaze kuyruğa geç girmişti.
Ulusal Perakendeciler Federasyonu Başkanı Matthew Shay Şükran Günü ve Kara Cuma’yı içeren tatil dönemi ticaretinin yıl boyu sönük alışveriş açığını kapattığına dikkati çekerek ‘’Bu yıl yüzümüz gülecek. İlk tesbitlere göre satışlar rekor kıracak. Geçen yıla kıyasla satışlarda şimdiden yüzde 4.1 artış var.’’diye ekliyor.
Shay’ın bulgularına göre televizyon, elektronik aletler, video oyunları, oyuncaklar, keşmir kazaklar en fazla ilgi gören hediyeler.
Amerika tüketim lideri ülke. 2014 yılı beklentilerine göre Kasım sonu ve Aralık ayında perakende satışları 616.9 milyar dolar artış gösterecek. Bu meblağa tekerlekli araçlar, petrol ürünleri, lokanta satışları dahil değil. Sektörün bir yılda toplam perakende satışları ise astronomik 3.2 trilyon dolar.
Perakende kesiminde Kara Cuma günü ticareti çok taraflı. Dar gelirliler Best Buy, Target, Walmart, Home Depot, Toys ‘’R’’Us gibi alışveriş merkezlerinde yarı fiyatına aldıkları elektronik, televizyon, video oyunlarını gerçek fiyatıyla internet üzerinden satarak kazanç sağlıyorlar.
Michigan’lı bilgisayar teknisyeni Kevin Williams geçen yıl Kara Cuma’da Target’ten 385 dolar etiketli 40 inç’lik üç TV’ye beherine 199 dolar ödeyerek aldığını söylüyor. Kevin ‘’Bu yıl aynısını yapacağım. Fiyatı 119’a düşmüş, daha fazla kar edeceğim.’’diyor.