Doğan Uluç

Putin parayı nereden buldu?

22 Ekim 2013
Hukukçu, yazar, sanat aşığı, Miami sosyetesinde popüler Daniel Novela’nın son yıllarda başlıca tutkusu saat koleksiyonculuğu. Klasik ve antika saatleri internet üzerinden pazarlayan bir şirketin patronlarının ricasını kıramayan Novela kuşe kağıda134 sayfalık ‘‘Haute Time’’dergisinde devlet başkanlarının saat merakı görüntüleriyle magazine taşıdı.

Liste Başkan Eisenhower’den başlayıp Obama’ya uzanıyor. Aralarında Sarkozy, Berlusconi, Tony Blair, Vladimir Putin gibi yabancılar da var. Novela yakınlarda Rusya’ya gitmeye kalksa giriş-çıkışlarda sanırım başı ağrıyacak. Listeden bir tutam şöyle:

VLADİMİR PUTİN :

Rus Devlet Başkanı, eski casus örgütü KGB ajanı. Koleksiyon yaptığı İsviçre saatlerine düşkün. Seçildikten sonra adet olduğu üzere ülkesinde başkanlara verilen Rus imalatı Poljot saatini bileğine takmadı. Çoğu zaman 59 bin 500 dolar değerinde deri kayışlı, ay ve takvimli 18 karat altın Patek Philippee takıyor. Koleksiyonunda en pahalısı A. Lange and Sohne’nin platin liyakat modeli. Turbograf modeli saat 500 bin dolar ama, kimse çıkıp’’ Yıllık maaşınız 112 bin dolar. Bu koleksiyonu nasıl başardınız?’’diye sorgulamak cesaretini gösteremiyor. Koleksiyonda Blancpain (46 bin ve 11 bin dolar), Lange-Sohne (15,500 dolar) üreticilerin pahalı saatleri var.

SİLVİO BERLUSCONİ:

Skandallarıyla ünlü eski İtalyan başbakanı listede en zengin koleksiyonuna sahip lider. Hiç durmadan işleyen 540 bin dolarlık Vacherone Constantin’le çarşı-pazarda gezinirken çevresine toplananlara saatiyle gösteriş yapması iflaş eşiğindeki vatandaşlarını öfkelendiriyor.

NİCOLAS SARKOZY:

Geçen yıl Mayıs’ta görevinden ayrılan eski Fransız Cumhurbaşkanı’nın koleksiyonunda 12 bin dolarlık paslanmaz çelik Rolex Daytona, siyah mineli, 66 bin dolarlık beyaz altın Patek Philippe, model eşi Carla Bruni’nin hediyesi (40 bin dolar) Breguet bulunuyor.

TONY BLAİR:

Yazının Devamını Oku

Heyecan için cinayet

15 Ekim 2013
Oklahomalı detektif bir kez daha alnında birikmiş teri sildi. Beyaz mendili ıslaklığı kaldıramaz olmuştu. Yeni baştan ifade almaya başladı. ‘’Adın ne?’’, ‘’James Edwards’’, ‘’Yaşın kaç?’’, ‘’Herhalde 15.’’ Sonra annesinin acı kesici ilaç reçetesi kullandığı için hapiste olduğunu, babası dahil çevresindekilerin ‘’Senden adam olmaz’’ diye kendisini aşağıladıklarını söyledi. James iş başvurusunda kimlik soruşturmasına oturmuş gibi yanıt veriyordu. Beğenmediği sorulara cevap vermiyordu.

‘’Bug’’(böcek) lakaplı Edwards başarılı bir güreşçiydi. Bunalıma girdiğinde 20 kiloluk ağırlık ceketini sırtlayıp kırlıkta 4-5 km.lik egzersize çıkardı. En iyi arkadaşları Chancy Luna (16) ile Michael Jones (17) idi.

Bu 3 çocuk tek ebeveynli aileden geliyorlardı. Poliste hırsızlık, darp, ehliyetsiz silah suçlarıyla tevkif kayıtları vardı. FBİ’ın dahi baş edemediği Crisp çetesine girme çabası sürdürürken parmak işaretleriyle anlaşırlardı. Günlerini video oyunları, marihuana kullanmayla geçiriyorlardı.

Detektif ‘’Nasıl oldu? Christopher’i tanır mısın?’’ diyerek ana konuya girdi: ’’Böcek olumsuz yanıt verdi. ’Peki, kim öldürdü Chris’i?’’ 15 yaşındaki zenci çocuk dudak bükerek cevapladı: ‘’Ben vurdum.’’ “Niye?” ‘’Canımız sıkılıyordu. Heyecan ve zevk arıyorduk. Koşucu yanımızdan geçiyordu. Tabancamı çekip tetikledim. Tek kurşunla vurdum. Arkasından.’’

Avustralyalı Chris Lane, Amerikalı kız arkadaşı Sarah Harper’i görmek için Oklahoma’ya gelmişti. Olay günü 22 yaşındaki Chris kız arkadaşının evi çevresinde koşuya çıkmıştı. ‘Böcek’in 22 kalibrelik silahının kurşunu iki ciğer ve nefes borusunu delip geçti. Ambulans geldiğinde amatör beyzbolcu can vermişti. Edwards, Jones ve Luna aynı gün evlerinde ele geçtiler. Polis Şefi Dan Ford ‘’Yeni av peşinde hazırlık yapıyorlardı’’ dedi.

İkisi zenci biri beyaz 3 gangster özentisinin işlediği anlamsız cinayet Amerika’dan Uzakdoğu’ya tüm kürede yankılar yapı. Avusturalya eski başbakan yardımcısı Tim Fischer ‘’İş veya turistik nedenlerle Amerika’ya gitmeyin. Silahlarla kaynayan bu ülkede cinayet hedefi olma oranı Avustralya’ya kıyasla 15 misli fazla’’ diyerek vatandaşlarını uyardı.

Amerika’nın en yakın müttefiklerinden Avustralya’nın yazılı-görüntülü basını konuyu hala canlı tutuyor. Resmi-özel kurumlar silah yasalarını bir kez daha politika gündemine taşırken yeni istatistikler yayımlanıyor.

Amerika’da sivillerin elinde askeri olmayan 270 milyon silah var. Silahlı olayların sayısı 478 bin 400, silahla ölümler ise 15 bin. Yılda kaza kurşununa kurban giden çocuklar 500.

Yazının Devamını Oku

Çocuk kadınlar

9 Ekim 2013
Biri derginin sağ, diğeri sol sayfasında iki resim. İki modelin kömür siyahı gözleri kameralarda odaklanmış. Resimler kusursuz. İncecik bacaklar, mükemmel makyaj, son moda stiletto iskarpinler. Her şey uyum içinde. Gene de bir yerde yanlışlık var. Önümdeki bir Fransız moda dergisi. Giyim, kıyafet, takı, aksesuar sunumu yapanlar ise Fransız senatosunun modelliğini yasakladığı ‘‘Çocuk Kadınlar.’’

Modaevleri konunun ciddiyetini anlamışa benzemiyor. Bir ajans 16 yaş altındaki kızlara podyum yasağı getirildiğini bildiriyor. Aralarında 9-10 yaşında olanlar da varmış. Okul yaşına henüz girmiş model kızların ‘’Ekleme saçlar, takma mine dişler, vatkalı sütyenler, uzun süren makyajları takiben derileri bronza boyandıktan sonra stilettolarla podyuma çıktıklarını söylüyor.

Bir İngiliz gazetesinin ‘’Fransız Lolitaları’’ diye isimlendirdiği çocuk kadınlar cinsel konularda epey geniş yürekli olan Fransızları haylice öfkelendirdi. Dergilerde iç gıdıklayan resimleri görenler ‘’Çocuk yaşta model kızlarımızın cinselliği dışında pazarlanacak başka bir şeyimiz yok mu?’ ’diye modacılara çıkıştılar. Vogue, 10 yaşında bir modele aşırı makyaj ve seksi kıyafet içinde dergide yer verince okurlarından tepki gördü. Senato çok geçmeden Fransa’da 16 yaş altındaki kızların güzellik yarışmalarına da girmesini yasakladı. Sıra Amerika’ya geldi.

Çocuk güzellik yarışmaları birincisi JonBenet Ramsey 1996’da zemin katında ölü bulundu. Altı yaşındaki JonBenet’in ağzı burnu yapışkan bantla kapatılmış, kafatası kırılmış, telefon kordonuyla boğulmuştu. Saatler sonra annesi Patsy ‘’Kızım kayıp’’ diye polise telefon etti. Eve zorla giriş yoktu. Patsy 118 bin dolar istenen fidye notunu buldu. Meblağ, melek yüzlü kız çocuğunun babası John Ramsey’in aynı yıl aldığı iş ikramiyesine eşit idi. Fidye notu cinayetten sekiz saat önce evdeki kağıtlardan alınan 2,5 sayfaya yazılmıştı. Katil JonBenet’in öldüğünü biliyordu. Fidye konusu kapandı.

JonBenet davası hâlâ devam ediyor. Şüpheler, annesi Patsy, kısmen babası John’da. Colorado savcısı karı-koca Ramsey’leri günlerce soruşturmaya tabi tuttu. JonBenet’in üç yaş büyük erkek kardeşi Burke de jüri karşısında ifade verdi. Altı el yazısı uzmanı fidye notu için ‘’Patsy’nin yazısına benziyor’’ diye görüş sundular. Patsy’nin yatağını ıslattığı için kızını öldürdüğü şayiası yayıldı. Ramsey’ler Colorado polisine 80 milyon dolarlık iftira davası açtı. Dava mahkeme dışında kapatıldı. 2003’te DNA testleri Ramsey ailesini kısmen temize çıkardı.

2006’da Patsy kansere yenik düştü. Aynı yıl ‘’JonBenet’i ben öldürdüm’’ diyen bir öğretmeni FBI ajanları Bangkok’ta yakaladı. Gen türü tutmayınca serbest bıraktılar. Polis cinayet tarihinde Ramsey’lerin muhitinde yaptığı soruşturmada ev hırsızları, pedofilleri tespit etti, aralarında JonBenet cinayetine uygun suçlu bulamadı. Jürinin ‘’Yeterli delil yok’’ kanısıyla dava kapandı.

2008’de Colorado’nun yeni savcısı John Ramsey’e ‘’Epey acı çektiniz, Ramsey ailesinin hiçbir ferdi benim için sanık değildir’’şeklinde mesaj gönderdi. J. Ramsey Las Vegas’lı bir dulla evlendi, ‘’JonBenet’in babası’’ başlıklı kitabını yayımlattı. 2010’da polis yeniden dava açılması ve cinayet tarihinde 9 yaşında olan Burke’ün yeniden ifade vermesini istedi. 2013’de bir yerel gazeteciyle toplum savunucu örgütü geçenlerde Ramsey’leri suçlayan raporları jüriye vermediği gerekçesiyle savcılar aleyhinde dava açtılar. CNN’den Larry King şüpheli kişilerle düzineyi aşkın mülakat yaptı. Yüzlerce ödül sahibi minik güzellik kraliçesi cinayetinde sır perdesi hâlâ süregeliyor. JonBenet’i kim öldürdü?

Yazının Devamını Oku

İnekler niye çalınmıyor?

1 Ekim 2013

Chris Brown Las Vegas’ta ilgi görmeyen şovuna ‘yenilerle’ çıkıyor. Şarkılar, CD’ler, dansörler, müzik, kıyafetler hep yeni. Gene de paralı izleyici sayısı az, haftalar önceden yer ayırtmaya gerek yok. Hırslı rap’çi ne yapıyor derseniz cevabı var: Alkış toplamak için erkek striptizi.

Chris gömleğini yukarı, pantolonu aşağı çekerek yeni dövmelerini teşhir ediyor. Göğsü, kolu, göbek üstü, kalça üstü dövmeyle kaplı. Boynunun sağındakini davul temposu eşliğinde gösterirken klüpte ses kesiliyor. Dövmenin adı ‘’Dayak Yiyen Kadın.’’2009’da rap’çının dayağıyla gözleri kapanmış, ağzı-burnu kan içinde yanaklarına çürükler basmış pop şarkıcısı Rihanna’nın ikizi gibi. Salondakiler ‘yuha’ çekiyor, Brown gösteriyi kısa kesiyor.

Kadın milletini anlamak güç. Rap’çının kamyon çarpmışa benzettiği uzatmalı sevgilisi hala 4 yaş küçük sevgilisine toz kondurmuyor:‘’ Boynuna görüntümü kazıtarak ayrılmazlığımızı vurguluyor.Benim en büyük aşkım Chris.’’diyerek konuyu noktalıyor.

Dövme (tattoo) nin geçmişi bin yıl öncesine dayanıyor. Beş kıtanın her yerinde dövmecilik var. Tattoo, Polinezya (Ta- vurmak))ve Tahiti (Tatau) sözcüklerinden gelmiş. 1991’de İtalya ve Avusturya arasında dağda donmuş bulunan iki bin yıllık Buz Adam’ın vücudunda 57 dövmeye rastlandı. Japonlar, güney Asya yerlileri, Maori’ler, Kuzey Afrika’da Berber’ler, daha çok yüz dövmelerine meraklı.

Hristiyanlık öncesi Cermen ve Kelt’ler, Orta ve Kuzey Afrika kabileleri dövmelere ilgi göstermişler. Julius Ceasar araştırmaları kitap yaptırmış, Kral 5.inci George ile 7’inci Edward Orta Doğu seferine çıkarken kollarına ‘Kudüs Haç’ı kazıtmışlar.
Fransız doktor Maurice Benchon dövmenin sebeb olduğu tıp sorunları hakkında kitap yazdı, akabinde Fransa deniz ve kara kuvvetleri dövmeciliği yasakladı.

Deriye delik açarak desen yerleştirme Meksika ve Mayan uygarlığında cesaret sembolü idi. Çin’e ipek yolu kanalıyla yayıldı. Uzak Doğu yerlileri tahta oymacılığı daha sonra dövmeye taşıdılar, sanat eseri sayılan deri altı işlemeleri yaptılar. Hz. Musa yahudilerin Mısır’da özgürlüğünü vurgulamak için dövme yaptırmalarını önerdi. Sibirya’da 2,500 yıl öncesine ait mumyalarda dövmeler bulundu.

Yazının Devamını Oku

Anası da boynuzlattı, kızı da

27 Eylül 2013
Ağustos’un son günü. Kardashian’ların anası Kris, kocası olimpiyat şampiyonu Bruce’la görkemli malikanesinde yetişkin çocuklarına yemek daveti veriyor.

Davet sonunda Kris ortaya bir soru atıyor:‘’Size bir sürprizimiz var, bakalım ne diyeceksiniz?’’ Çocuklar meraklı, Kris boşa laf eden analardan değil. Fazla bekletmiyor Kardashian soyadlı çocuklarını: ‘’Bruce’la bir seks bandı yaptık. İlk defa bu gece açıklıyoruz.’’

İlk tepki Kris’in 3’üncü kızı Khloe’den geliyor. Üvey babası ile annesinin cinsel ilişkilerini banda çektiklerini öğrenen 26 yaşındaki kız’’Aman Tanrım.’’diye tepki gösteriyor. Kris’de cevap hazır: ‘’Kocanla ( basketbolcu Lamar Odom) aşkını alevlendirmek istiyorsan seks filmi çektirmeyi dışlama, sen de sevgilini (Scott Disick) nikah memuruna götüreceksen aynısını yap.’’

Derisi hayli kalın Kardashian’ların. Kris’in ilk kocası avukat Robert Kardashian’la evliliğinden 4 kızı var. Kris karizmatik bir kadın, aşırı şöhret ve servet düşkünü. Yakınları avukat kocasını olimpiyat şampiyonu Jenner’le boynuzlattığını açıkça söylüyorlar. 31 yaşındaki Khloe gerçek babasının da olimpiyat şampiyonu Jenner olduğunu resmen inkar etmiyor.

Olimpiyatçı Bruce, karısı Kris’le sevişmesinin ayrıntılarını 2007’den bu yana süregelen TV’de Kardashian dizisinin gelecek haftaki programına getirileceğini söylüyor. Üvey kızlarına ise ’Meraklanmayın, bandı imha ettim.’’diyor. Kimse fazlaca ses çıkarmıyor, Kardashian’lar anaerkil bir aile, Kris kızlarını sıfırdan milyonerler sınıfına yükseltmede benzeri ender görülen başarıyı gerçekleştirmiş. Özellikle Kim’i.

Hollywood çevreleri Kris-Bruce seks filminin 30 milyon dolar getireceğini, zamanı geldiğinde kopyaların piyasaya sürüleceğini belirtiyorlar. Ailenin para musluğunun arkasında Kim var.

Yazının Devamını Oku

Türkevi yükseklik yarışına girecek mi?

24 Eylül 2013
İlkin Amerikan bayrağını taşıyan üniformalı askerler geldi, ardından kara, hava, deniz kuvvetleri temsilcisi birlikler geçtiler.

Eteklik, kalpaklı giysileri içinde gayda’larını üfüren İskoç çalgıcıları takiben kadın, erkek, çocuklarıyla yüzlerce sivil ‘Ground Zero’ (Sıfır Noktası) da yerlerini aldılar.
Saati gelince çanlar çalındı, isimler okundu, göz yaşları silindi, birbirini ilk kez gören aileler kucaklaşıp keder paylaştılar. Çocuklar itfaiye ve polis babalarının resimlerini taşıdılar. Yetişkinler ellerini açıp dua etiler. Üstünde ‘’ Asla Unutmayacağız.’’yazılı kartonları kaldırıp defalarca ‘Asla’ dediler.

New York’lular Usame bin Ladin teroristlerinin intihar uçaklarıyla 3 bine yakın sivilin canını aldığı saldırının 12’inci yılında Kasım seçimlerine hazırlanan politikacılara konuşma frsatı vermedi.
Tarihin en büyük terör gösterisinin yaşandığı 11 Eylül saldırısı, şehrin güney ucunda bir dizi otel inşaatına yeşil ışık yaktı. Dünyanın borsa, banka ve finans merkezinde otel odası sayısı saldırı eyleminden bir gün önce 1475 iken şimdi 4100 odaya yükseldi. Oysa minik Manhattan adasının ortasında oda sayısı 50 bini aşıyor.

İkiz Kuleler’in erimesine yol açan saldırıyı takiben ‘Sıfır Noktası’nda yeniden yapılanma projesinde sekiz gökdelen bir diğeriyle prestij paylaşmaya hazırlanıyor.104 katlı ‘1 Dünya Ticaret Merkezi’ grubun en yüksek binası olacak. Beş yıl önce 11 milyar dolar bütçeyle ilk kazması vurulan projenin bütçesi şimdiden 15 milyar dolara yükseldi.

Yatırımcılar işlerin yavaş gitmesinden şikayetçi: ‘’New York’a yılda 52 milyon turist geliyor. Her keseye uygun otel istiyoruz. ‘’Erken yapılanma yeni otellerde konuklanma, lüks marka satımı ticaret kaybımız soluk verecek.’’diyorlar.
Bu projenin de gösterdiği gibi New York giderek yüksek binalar şehrine dönüşüyor. Değişik ölçülerde bina sayısı bir milyonun üstünde. Gökdelen sınıfına girenler 6 bine yakın. Oysa bu sağlıklı sınıflandırma değil. Belediye 19’uncu yüzyıl sonunda bir genelgeyle 12 kat’ı aşkın yapıların ‘gökdelen’ sayılacağını kararlaştırmış. Oturduğum apartman dahi 36 katlı. Ama bana gökdelen gibi gelmiyor.

Dışişleri Bakanlığı’mız geç kalınmış bir projeyi yeniden hayata geçirmek çabasında. Amaç B.M. karşısında en eski iki yabancı temsilcilik binasından biri olan ‘’Türkevi’’ni yıkarak yerine bir gökdelen dikmek. Türkiye’ye yakınlığı olan bir belediye başkanı yıllar önce 30 katı aşkın gökdelen inşasına izin vermişti. Tatsız söylentiler çıkınca Ankara projeyi askıya aldı.

Yazının Devamını Oku

İngiliz kadını baştan çıkaran erkek değil, ekmek

10 Eylül 2013
Güneş tepemde. Plaj şemsiyesi olmasa üç-beş dakikada kuzu kavurmasına döneceğim kesin.

Yalıkavak’ta rutubet yok ama sıcağına da diyecek yok. Birden başımın üstüne bulut boyutunu aratmayacak bir gölge düşüyor. Gözlerimi açıyorum, karşımda orta yaşlı bir kadın, çift parçalı mayosu karın nahiyesinden dışarı taşmış. Arkadaşlarıyla bu plajda buluşacağını söyleyerek yandaki şezlonga ilişiyor.

İri yapılı kadın hayli kilolu, tanımı şişman ile obez arası olmalı. İngiltere’de fen dersleri öğretmenliğinden emekliye ayrılmış. Yıllardır geldiği Bodrum için ‘’Aşığım bu yere ben.’’ Artık burada yaşayacağım,diyor. Margot iki yıl önce Yalıkavak’ta gördüğü bir evi satın almayı planlıyor: ‘’Zaten bu maksatla geldim bu sefer.’’ Emekli hoca, yakın arkadaşlarının da beğenisini aldığı takdirde Yalıkavak’ta şahane manzaralı bir eve sahip olacak. Bir araştırmadan Türkiye’de en fazla konut sahibi olan yabancıların İngiliz olduklarını öğrenmiş.

Margot geçiş hazırlığında yeni vatanı hakkında araştırmalarda ilginç buluşlarla karşılaşmış. ‘’Türkiye, yabancı kadınları baştan çıkarıyor.’’ Nasıl yani, çapkın Türk erkeklerinden mi bahsediyor?’ Hayır, erkek değil, ekmekten söz ediyor.’’ İlk geldiğimde elbiselerim 8 beden idi, şimdi 14. Artık eski kıyafetlerim içine sığamıyorum. Nedeni ise hamur işleri ve özellikle ekmek. Taze fırın ekmeği, francala, pide, simit ve hamur işlerine aşırı merak saldım. Londra’daki evime de minik bir fırın yaptırdım. Yalıkavak’taki mutfağımda da taş fırını olacak. Türk mutfağı enfes, ama benim tutkum ekmek. İştah açıcı kokusu dahi ekmeğe bağlılık için yeterli. Ekmek gurmesiyim ben.’’

Giyecek ölçülerinin tırmanışı Türk gıda ürünlerinin, Türk mutfağının cazibesinden caydırmıyor mu? Dudak bükerek yanıtlıyor:‘’Mutfak değil ekmek, beni baştan çıkaran. Artık eski kiloma dönüş yapmam kolay olmayacak. Buna rağmen pişman değilim.’’yanıtını veriyor.

Değişik açıdan bakarsak Türk insanının ekmek bağımlılığı gözardı edilmeyecek ölçüde gıda ihtiyacımızın temeline girmiş. 70 milyon nüfuslu ülkemizde günde 101 milyon somun ekmek üretiliyor. Türkiye’de günde 6 milyon, yılda 2.1 milyar somun ekmek harcanıyor. Yüzde 5.9’u hayvanlara gıda olarak veriliyor, gerisi çöpe atılıyor. Bu meblağ para değeriyle yılda 860 milyon dolar. Tüketim miktarı ise günde 95 milyon.
Dünyada gıda artıklarının dörtte biri önlense 870 milyon yoksul insan açlığın sebeb olduğu hastalıklardan kurtulur. Dünyada en çok ekmek tüketen ırk, kişi başına düşen ekmek hesabıyla Almanlar. Çinliler 80 kilo ile ikinci sırada.

Yazının Devamını Oku

Beatles’ın popüler resmi Florya’da mağaza vitrininde

4 Eylül 2013
Telefondaki arkadaşım heyecanla “İki adımlık yer, atla taksiye mutlaka git gör” diye üsteliyor. Hafta başında yemeğe çıktığım arkadaşımın ısrarla gitmemi istediği yer Florya’daki ‘İstanbul Akvaryum’ alışveriş merkezi.

Görmemi ısrar ettiği ise ‘Urbaks’ adlı mağaza. “Neyi göreceğim” diye soruyorum, fazla bilgi vermiyor: “Girerken görürsün.”

Çarşı kaldığım otele nerdeyse taş atımı mesafede. Yarım saat sonra modern çarşının ikinci katındayım. Bir koridor köşesine geliyorum, karşımda Urbaks. Kapısı geniş, iki yanında insan boyunu aşkın cam vitrinler. Arkada satış malları yerine kapının iki yan vitrinde siyah-beyaz aynı poz iki resim teşhir ediyorlar.

Aynı mesleği paylaştığım arkadaşımın niye ısrar ettiğini anlıyorum. Resimler gelmiş-geçmiş en ünlü pop grubu The Beatles’ın Londra’da Buckingham Sarayı’na giderken girişte hayranlarının yarattığı izdihamı gösteriyor.

Anı defterimden sayfalar açılıyor. Üniformalı polislerin kapıda insan duvarıyla kontrol almaya çalıştığı gurubun ortasında ben de varım. Darbe alıp düşmesin diye kolum havada yukardan görüntü almaya çalışıyorum.

The Beatles Saray’da Kraliçe Elizabeth’den MBE nişanını aldıktan sonra izdihamı önlemek için hileye başvurdular. Nişan törenine Rolls Royce ile gelen John, Paul, George ve Ringo fotoğrafçıları atlatmak için görkemli Rolls Royce yerine minibüsle Saray’ı terk ettiler. Taktik başarılı oldu, fotoğrafçıların çoğu boş yere lüks arabanın peşine takıldı.

Minibüs önümden geçerken kapısı aralandı, Ringo Starr “Atla içeri” diye bana seslendi. Aylar önce BBC’nin Lime Grove stüdyolarında röportaj yaptığım “Şahane Dörtlü” (Fab 4)
lakaplı grubun şakacı davulcusu azalan kalabalık arasında beni tanımıştı.

The Beatles’ın daha sonra nişan töreninde Saray tuvaletinde esrarlı sigara içtiklerini itiraf etmeleri de tüm dünyada yankılar yaptı. Buckingham kapılarında izdiham resmi başta ‘Life’ çeşitli dergilerde kapak olduğu gibi gazetelerde, The Beatles kasetlerinde de kullanıldı.

Yazının Devamını Oku