Sergi mekânına girer girmez ilk aklıma düşen söz, sanatla zanaatı sanatçının usta bir biçimde kaynaştırması.
Çekirdek benim için birçok çağrışımı barındırır, insanın yaradılışına dair sırlar çekirdeğin içindedir. O çekirdeğin içinde, resimlerin de gizinde yalnız resim sanatının değil edebiyata dair de alıntılar vardır. Kimi zaman bunu sıradan bir ziyaretçi anlamadan geçer ama dikkatli bir sanatsever sanatın insanoğluna vermek istediği birçok düşünceyi içerdiğini fark eder.
Sanatçının birey olarak varoluşunun öyküsünü ben onun resimlerinde bulurum.
Resimlerin yanı sıra heykellere dikkat etmenizi istiyorum. Mekân olarak da büyük çalışmaların yer aldığı heykeller bir başka açıdan bana neyi hatırlattı biliyor musunuz?
Çekirdek kavramı, imgesi resimde nasıl sanata getirilir, resimdeki yaratıya baktığımda biçimsel boyut anlayışı, yorumu türde de bir başka yorumu getiriyor.
Resimle heykellerin bir aradalığı FatmaTülin’in yaratma yoğunluğundaki türe sığmayış anlayışını açıklıyor.
Çalışmanın her zaman her yerde yapılması bir sanatçının gerçekten de her an yaratma sürecini yaşamasından kaynaklanır. Bir sözü çok hoşuma gitti konuşmasında: “
Huzur’un başında Ahmet Hamdi Tanpınar’ın biyografisini okudum.
İçindekiler şöyle sıralanıyor:
- Yayıncının Notu
- Sunuş
- Birinci Bölüm İhsan
- İkinci Bölüm Nuran
- Üçüncü Bölüm Suat
- Dördüncü Bölüm Mümtaz
Çoğunluğun beğendiğine elbette hepimiz göz atarız ama zevkimizle ne kadar uyuşur... Herkes bir mukayeseyi yapmalıdır. Çünkü bu nesnel sonuçlar kadar öznel sonuçları da canlandırır.
Ünlü Fransız yazarı Andre Gide’in bir sözü belleğimde yer etti: “O kitabı sevmem, okuyanı çoktur.”
Hadi edebiyattaki çok satanı hoşgörelim ama müziğe gelince biraz titiz davranmalıyız. Şimdi dijital kaynakların da eşliğinde çok dinlenen parçaların listesi yapılıyor.
Önce şunu belirteyim ki, listelere giren müzik türü ile pek ilgim yok.
Her iki türün de klasiklerini severim.
Cumhuriyet’in ilanından sonra çok sesli müzik üzerine çalışmalar başladı, konservatuvarlar kuruldu. Birçok genç yurtdışına eğitime gönderildi. Bu girişime iki örnek verilir, fotoğrafları sık sık gazete sayfalarında görülür.
İnönü
Eğer onu tanıdıysanız; bir yanını, özel hayatına dair bazı gerçekleri de öğrenmiş olursunuz. İkisini zaman zaman karıştırabilirsiniz, ‘Bence en iyi yaklaşım ikisini ayrı tutmak’ diyenlerin sözü herkes için geçerli değildir. Birçok yazarın hayatı eserinin varoluş gerekçeleri arasında yer alır.
Alper Çeker’in yayına hazırladığı; ‘Hayat Üzerimizden Dalgalar Gibi Geçecek: Bülent Ecevit’ten Tunç Yalman’a Mektuplar’ı okurken de aynı değerlendirme bunalımını yaşadım.
Tunç Yalman’la kısaca tanıştım. ‘Othello’yu sahneye koymuştu, onu seyretmeye gittiğimde tanışmıştım.
Çeker’in ‘Takdim’ yazısı, gerçekten kitabın okunması gerektiğini yeterince kanıtlıyor.
Arkadaşlar arası yakınlık, dostluk sadece önemli bir kişinin değil, onların yaşadığı dönem hakkında da bilgi veriyor.
Kürsülerden, meydanlardan tanıdığınız Bülent Ecevit’i bu kitaptan tanımak da size yorum zenginliği katacaktır.
Hiçbir siyasetçi için yorum, değerlendirme yapmadığımdan bu kuralı
“Eşim, insan dostum Yücel Dağlı’nın anısına.”
Uzun bir teşekkür listesi var.
Giriş, Prof. Dr. Süheyl Ünver’in sözüyle başlıyor:
“Mutfak deyip geçmemeli.”
Tıp doktoru Prof. Dr. Süheyl Ünver (1898-1986) Türkiye’nin ilk tıp tarihi enstitüsü ve ilk tıp tarihi ve deontoloji kürsüsünü kuran kişi olarak tanınmaktan başka, Türk kültürü ve sanatının her yönüyle ilgili eserler yayımlayan, önemini anlayan ve bu alanda araştırma yapan ilk kişi olarak hatırlanıyor.
Osmanlı mutfak kültürü ile ilgilenenlerin çoğu gibi ilk bilgilerime Prof. Dr. Süheyl Ünver’in ‘Tarihte 50 Türk Yemeği’ ve ‘Fatih Devri Yemekleri’ atlı kitabı öncülük etti.
- Kullanılan Kaynaklar
- Kapsam
Konuların içinde müzik de yer alıyor. Elbette ben müzik konusunda bağımsız bir çalışmanın yapılmasını bekliyorum.
Özellikle Türk bestecileri hakkında bir kitap hazırlanmalı, Türk opera bestecilerinin yapıtları sahnelenmeli.
Yabancı opera dünyasının birçoğu sahneleniyor, beğeniliyor ama bu bizim müzik evrimimiz konusunda yeterli bilgiyi öğrenmemizi sağlamıyor. Başta Türk Beşleri olmak üzere cumhuriyet döneminin bütün müzisyenlerinin eserleri bir dizi kayıt halinde dinleyiciye sunulmalı.
Sadece opera bestecilerinin değil birçok bestecinin de eserleri kayda alınıp yayımlanmalı.
Cumhuriyet devrimlerinin başında müzik gelir, Atatürk’ün çalışmaları söz konusu olduğunda müzik ön plana geçiyor. Adnan Saygun ilk yerli operayı Atatürk’ün siparişi üzerine besteliyor.
Birçok sanatçı Cumhuriyet’in ilanından sonra yurtdışına gidiyor; harika çocuklar dönemini unutmayalım...
CD ve LP biçiminde kayıtlar satışa sunulmalı. Devlet Opera ve Balesi’nin böyle bir çalışma içinde olduğunu umuyorum. Genç sanatçılar için de önemli, unutulmaz bir çalışmanın süreci başlatılmış olur.
Türk ses sanatçılarının yurtdışından topladığımız CD’lerinin burada basılmasını öneriyorum. Çünkü meraklısı bunları dinleyemez.
Kitap kime ithaf edilmiş:
“Değerli dostum ve ağabeyim Prof. Dr. Zafer Toprak’a”
Kitap, Nâzım Hikmet’in ‘Kuvayi Milliye’ şiirinden dizelerle başlıyor.
Kitabın serüvenini Fahri Özdemir’le konuştum:
- Bu kitabı yapmaya nasıl karar verdin, ilk çalışmalar nasıl başladı? Belgelerin niteliği oluşum süreci. Ne kadar zamanda hazırlandı?
Fahri Özdemir
Bu kitap Cumhuriyet’in 100. yılında açtığımız ‘Karanlıkta
İnci Çayırlı ve Melihat Gülses.
İnci Çayırlı’nın CD’sinin adı:
‘Birtanem’
Çayırlı 1935’te İstanbul’da doğdu, 31 Ağustos 2021’de aramızdan ayrıldı.
Dayısı bestekâr Fahri Kopuz’un teşviki ile müziğe başladı. İstanbul Radyosu’nda solist ve koro şefi olarak çalıştı. Avrupa’nın birçok kentinde konserler verdi.
Rakım Elkutlu, Suphi Zile Özbekkan ve Sadettin Kaynak’ın eserlerini CD’ye okudu.
Birtanem’deki besteler: