Doğan Hızlan

Mevsimin müziğini dinlemek

13 Ocak 2019
Mevsimler bestecileri etkilemiştir. Onları dinlerken, kendinizi bir kış gününde, bir yazın sıcağında, bir sonbaharın hafif serinliğinde hissedersiniz.

Piyanist Hyun Sook Tekin’in Franz Schubert’in Kış Sonatı’nı* (Winter Sonata) dinlerken pencereden karı seyrediyordum.

Sıcak bir odadan da dinleyebilirsiniz, karlarda dolaşırken de, ben evcil dinlemeleri tercih ettiğim için çalışma odamda kış çeşitlemelerini zihnimde çoğalttım.

Kitapçığın başında sanatçı “Schubert, ruhum için...” yazısında çaldığı bestecileri sıraladıktan sonra, niçin Schubert’i seçtiğini açıklıyor:

“Müzikte o kadar çok harikalar var ki... Schubert onların en önde gelenlerinden biri benim için. Aslında ben mi Schubert’i, yoka Schubert mi beni seçti emin değilim. 11 yaşındayken Schubert Impromptu ile ilk kayda değer yaşamımı kazandım.

Bitmemiş Senfoni benim için çocukluğumdan beri çok çekici ve tanıdıktı, çünkü babamın favorilerimden biriydi. Sık sık yapılan hayır konserlerinde, Ihlamur Ağacı ya da Serenad gibi eserlerde birçok şarkıya eşlik ettim.

Schubert’in müziği bizi belki kasvetli yapabilir, hatta kendimizi insanlığın sınırlarında hissedebiliriz.

Onun müziği benim için anları sonsuzlaştırır.

Yazının Devamını Oku

Yaşamında bulunduğu her yerin fotoğrafını çekti. Hastayken bile...

12 Ocak 2019
Mesleğine âşık olanlara hayranlığım sonsuzdur. Aramızdan ayrılan fotoğrafçı Ergun Çağatay da böyle biriydi. Eczacıbaşı Fotoğraf Sanatçıları Dizisi’nde fotoğraflarından seçmeler Merih Akoğul’un ‘Ergun Çağatay: Tüm Bir Yaşam’ yazısıyla yayımlandı.

Merih Akoğul’un da belirttiği gibi Ergun Çağatay, projelerin fotoğrafçısıydı, Ayaspaşa’da kapı komşuyduk. Hemen her sabah bana yeni bir projesini anlatmak için uğrardı.
Sanırım çalışmalarının başında kaynak kitap niteliğindeki ‘Türkçe Konuşanlar’ gelir. Türk dünyasının coğrafyasını, tarihini, kültürünü öğreten bir albümdü.
Yaşamında bulunduğu her yerin fotoğrafını çekti. Hastayken bile...
Paris’teki Orly Havaalanı katliamında elleri yanmış, aylarca tedavi görmüş, uzun süre de eldivenle dolaşmıştı. Ama mesleği onu her yerde işe götürüyordu, Paris’teki kliniğe gitti, oradakilerin de fotoğrafını çekti. O kitap için yazdım.
Son sergisini Beşiktaş’ta bir galeride açmıştı, sergiyi birlikte dolaştık.
Akoğul, yazısında fotoğrafçılık mesleğini tanımlıyor: “Dünyada en basitmiş gibi görünen, en çetin olan uğraş alanlarından biridir fotoğraf. Fotoğrafın en büyük zorluğu adanmışlıktır. Gerçek bir fotoğrafçı, bilinmeze çıkılan bu serüvende, tüm hayatını fotoğrafa adamak zorundadır.” ‘Ergun Çağatay’ın Dünyası’nda, onun için “Ergun Çağatay, ülkemizin, dünya meselelerini kendine dert edinmiş önemli bir gazeteciydi” diyor.

Yazının Devamını Oku

Talât Sait Halman Ödülü ve çevirmenlerin önemi

11 Ocak 2019
İKSV’nin düzenlediği Talât Sait Halman Çeviri Ödülü’nün sonuçları açıklandı.

Bu yıla özgü olarak daha önce jüri üyeliğinde bulunan, 2017’de kaybettiğimiz Ahmet Cemal için de özel bir ödül düzenlendi. Bu ödülün özelliği ise ilk çeviriye verilmesiydi.

Ödüle katılım sayısı her yıl biraz daha artıyor.

Türkiye’de böyle ödüllerin verilmesi, emeklerin değerlendirilmesi, hiç kuşkusuz teşvik konusunda yararlı oluyor.

Başkanlığını üstlendiğim jüri Sevin Okyay, Yiğit Bener, Ayşe Sarısayın, Kaya Genç’ten oluşuyor.

Bilinen üç dilde, İngilizce, Fransızca ve Almanca çeviriler değerlendiriliyor. Jüride yer alanlar bu üç dili bildiği için çalışma yöntemi daha hızlı yürüyor. Ne var ki, o dili bilen üyenin değerlendirmesi, ödül için yeterli sayılmıyor. Ön çalışmada tavsiye edilen kitap bütün jüri üyelerince tekrar tekrar okunuyor, ayrıca Almanca yayınlanmış bir kitabın İngilizce, Fransızca çevirileri varsa o da üyelerce okunuyor.

Jürinin koordinatörlüğünü Nilay Kartal yapıyor. Bence en yoğun çalışan koordinatörlerden biri.

Bu üç dil dışında başvurular olunca yoğun çalışma o zaman başlıyor. O dillerde kitabın çevirisi, o dilden çeviri yapanlara, akademisyenlere soruluyor, eğer onların da başka dilde çevirisi varsa o da okunuyor.

Koordinatörümüz hemen hemen yalnız Türkiye’de değil bütün dünyadaki çevirmen ve akademisyenlerin haritasını çıkardı.

Yazının Devamını Oku

Tan Oral’ın yeni sergisi

10 Ocak 2019
Yılın ilk karikatür sergisini Tan Oral açtı.

Schneidertempel Sanat Merkezi Galerisi’ndeki sergini adı: ‘Demokratik Tartışmalar’.

Tan Oral, 60 yıldır gazete, dergi, internet ve haber sitelerinde gündemi yorumluyor.

Dün açılıp 9 Şubat tarihine kadar devam edecek sergide, günü gününe verilmiş tepkilerden oluşan, siyah-beyaz 58 karikatürü yer alıyor.

Tan Oral, sergisi için şu açıklamayı yaptı:

“Demokratik tartışma sorun çözer. Mizah sorun çözmez, ama çözülmeyen sorunlara dikkat çeker, ilgi uyandırır. Belki ilgi duymayanı utandırabilir, sorunun sahibini ise kızdırabilir de. Bunların hepsi bir araya gelince de, bakarsın izleyenleri güldürebilir bile. Bu sergide geçmişten bu güne ulaşan bazı çizimler bir kez daha duvara çıkıyor ve izleyicileri ile yüz yüze gülümsemeye çalışıyor. Gülebilenlere aşkolsun.”

Dediğine göre bu çizimler on beş yaşında ya da daha yaşlı... Hepsi gününde yayınlanmış, bazıları daha sonra da birkaç kez. Çizgilerde konuşamama hali, tartışmadan kaçma, derdini anlatamama durumu sık sık fırçaya takılmış. Kimse kimseye neyin doğru olduğunu ve ne yapması gerektiğini söyleyemez. Evet ama neyi yanlış bulduğunu söyleyebilir, söylemelidir de. Televizyonlarda tartışma programlarında sık sık, ‘Bu konuyu tartışmayalım’ ya da ‘Arkadaşlar bizim burada konuşmamızın hiçbir anlamı yok’ gibi sözler duyuldukça çizimlerde de yerlerini bulmuş.

Sergideki yaşlı çizgilerin tazeliğini yitirmemiş olması ise başka bir ironi...

Sergilerini gezer, albümlerini okurum. İroninin çizgiye dönüşmüş hali onu seçkin bir karikatürist mertebesine çıkarmıştır.

Yazının Devamını Oku

Vakıflar ve Gülriz Sururi ile Engin Cezzar’ın anlamlı bağışı

8 Ocak 2019
Aramızdan ayrılanların eğer birinci dereceden mirasçıları yoksa, yapabilecekleri en doğru ve en hayırlı iş çok paraları varsa vakıf kurmak ya da bir vakfa bağışta bulunmaktır.

Kısa bir süre önce ebediyete göçen Gülriz Sururi, Gümüşsuyu’ndaki binalarını Nesin Vakfı’na bağışlamış.

Bağış tiyatro dünyasının iki büyük adını taşıyor:

Gülriz Sururi-Engin Cezzar.

Gülriz Sururi eşi Engin Cezzar ile isimlerini taşıyan bir tiyatro ödülünü İKSV ile birlikte organize ederek vermişti. Bu ödül de devam edecek.

Vakıf kurmayan ya da bir vakfa bağışta bulunmayanların, kitapları, resimleri, fotoğrafları, arşivi ortada kalıyor.

Üstelik eğer mirasçıları yoksa, onların adı da unutuluyor, toplum bu eserlerden mahrum kalıyor.

Birçok dostumun ne yazık ki bu yüzden adları anılmıyor, arşivi, eserleri de ziyan olup gidiyor.

Celâl Sılay

Yazının Devamını Oku

Çukurova Kitap Fuarı dün açıldı

6 Ocak 2019
ÇUKUROVA Kitap Fuarı 12 yıldır kitapseverler için kapılarını açıyor.

5 Ocak 2019’da başlayan fuar 13 Ocak 2019’da kapanacak.

TÜYAP’ın düzenlediği fuara, Türkiye Yayıncılar Birliği, ÇUFAŞ (Çukurova Fuarcılık AŞ), Adana Valiliği, Adana Büyükşehir Belediyesi katkıda bulunuyor.

Açıldığı yer: TÜYAP Adana Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi.

Çukurova’nın edebiyatımızda, sanatımızda ayrı bir yeri vardır. Verimli toprakların bölgesinde edebiyat da yeşerir.

Bazı yazarlar oralıdır ama önemli olan yapıtlarında orayı, oranın insanlarını anlatmalarıdır.

Hiç kuşkusuz iki büyük yazar, Yaşar Kemal ve Orhan Kemal, Çukurova’nın edebiyat tarihine geçmesini sağlamışlardır. Yılmaz Güney de sinemayı temsil ediyor.

Ayrıca Güzin Dino ve Abidin Dino da sürgünlük günlerini Adana’da geçirmişlerdir.

Yılın ilk kitap fuarına, 300 yayınevi ve sivil toplum kuruluşu katılıyor, panel, söyleşi, atölye çalışmaları ve çocuk etkinliklerinden oluşan 70 kültür etkinliği gerçekleştiriliyor, 500 yazar kitaplarını imzalıyor.

Yazının Devamını Oku

Divan şiirini öğrenmek

5 Ocak 2019
Yenilik şiirinin, yeni şiirin antolojileri, edebiyat/şiir tarihimiz üzerine yeterli bilgileri içeriyor, şairleri tanıtıyor. Bu dönemin antolojilerini elbet okumak, kitaplığımızda bulundurmak gerekiyor. Ancak bu antolojilerden önce divan şiiri antolojilerini okumanın şart olduğu kanısındayım. Çünkü divan şiiri konusunda bilginiz yoksa, yeni Türk şiirini anlamanız mümkün değil. Hele bir şair için imkânsız...

Divan şiiri antolojilerini önemsememin birkaç nedeni var. Diğer antolojilerde yer alan şairlerin tek tek kitaplarına yönelebilirsiniz, yeni okumalara gidebilirsiniz. Ama divan şiirinde bu tarz bir okuma, dil engeli açısından çok zordur. Muhammet Nur Doğan’ın ‘Şiiristan-İzahlı ve Şerhli Divan Şiiri Antolojisi’ni yazıp tavsiye etmem bu gerekçeden kaynaklanıyor.

Kitabın ithaf bölümü: “Benim ilk öğretmenim sevgili babam Kâmil Doğan ve şefkat timsali annem Taliha Doğan’ın temiz ruhlarına...”

‘Önsöz’de hem klâsik edebiyat hem de divan şiiri üzerine tespitlerde bulunuyor:

Bizi milli kültürümüzün kozmik odası olan Klâsik Türk Edebiyatı’nın bilgi, duygu ve estetik değerler dünyasından yeterince istifade etmekten alıkoyan bu sıkıntının birinci ayağı; tarihî süreç içerisinde ortaya çıkmış bulunan klâsik edebiyat metinlerini tam ve kâmil manada anlama çabası içine girme mevzuunda bilim ve edebiyat çevrelerinde gözlemlenen irade eksikliğidir.

Bizi klâsik Türk edebiyatının birikiminden yeterince istifade etmekten alıkoyan sıkıntının ikinci ayağı ise; Tanzimat’tan bu yana içine girdiğimiz  kültür inkılâbının başkalaştırıcı etkisi altında yaşadığımız, kelime, kavram ve nüanslarımızın dünyasına bizi yabancılaştıran, söz varlığımızla aramıza birkaç asırlık uçurumların girişine neden olan savrulmadır.

Kitap; XX. yüzyılın başlarına (Milâdî 1085’te vefat ettiği kabul edilen Kâşgarlı Mahmut’tan 1895’te vefat eden Osman Şems’e) kadar süren uzun bir zaman diliminde yaşamış 91 şaire ait 265 büyüklü küçüklü şiiri, bu şiirlerin günümüz diline aktarımını ve önemli bir kısmanın şerhini içermektedir.

Özelikle klâsik Türk edebiyatının lirizmi en yüksek şiirlerini seçmeye özen göstererek hazırladığım bu antolojiye, ’şiir ülkesi’ veya ‘şiir güllerinin açtığı bahçe’ anlamına gelen ‘Şiiristan’ adını verdim.”

Sayfa düzenlemesi şöyle:

Yazının Devamını Oku

Yazar Gülriz Sururi

4 Ocak 2019
GÜLRİZ SURURİ’nin birçok oyununu seyrettim, birçok yerde karşılaştık, sohbet ettik.

Yıllar önce Ayaspaşa’da otururken evin önünden bir keklik gibi geçip toplantılara, buluşmalara gidişini izlerdim.

Toplumsal yanı her zaman öne çıkardı.

‘Kıldan İnce Kılıçtan Keskince’de tiyatro sanatçılarından oluşan bir ailenin öyküsünü okursunuz.

O dönemde, bugünün olanakları da yok, seyircisi yok, turneler ayrı bir eziyet.

Genç yaşta kaybettiği annesi Suzan Lütfullah Hanım’ın ölüm haberi kitapta var.

Şimdi Süreyya Operası’nda onun heykelini görüyoruz.

Çocuk tiyatrosuna girişini anlattığı bölümler, bir tutkunun küçük yaşta başladığını ispatlıyor.

Babaannesi, “Bu kız sahneye çıkmayacak” diyor ama direnci kırılıyor.

Yazının Devamını Oku