Paylaş
TSK’nın açık bilgilendirme kanalları ve bu bilgileri gün gün paylaşan medya sayesinde Zeytin Dalı harekâtındaki gelişmeleri yakından takip edebiliyoruz. Bu sayede hepimiz, TSK’nın, bütün zorluklarına rağmen başarılı bir operasyon yürüttüğünü ve Kilis’ten başlayıp Hatay’ın Reyhanlı ilçesine dek uzanan sınır bölgesinde, derinliği zaman zaman 10 kilometreyi bulan hilal şeklinde bir “güvenlik kuşağı” oluşturduğunu biliyoruz.
Peki Afrin operasyonunun ilk günü olan 20 Ocak 2018’den itibaren, rejim ile muhalifler arasındaki çatışmalarda harita nasıl değişti?
Durumu daha iyi anlamanız için söze gerek yok, şu iki haritaya bakmanız yeterli:
İlk harita 19 Ocak 2018 günündeki durumu gösteriyor. İkinci harita ise 2 Mart 2018 tarihli. Gördüğünüz gibi, aradan geçen 42 günde Esad’ın ordusu da boş durmamış. Kuzeyde Halep’ten güneyde Hama’ya uzanan hattın doğusunda kalan her yeri kontrolü altına almış. Bölgedeki IŞİD varlığını da, Suriyeli muhalif grupları da tasfiye etmiş. En önemlisi Abu Duhur havaalanını ele geçirmiş ve sınırlarını Türkiye’nin Astana süreci çerçevesinde ateşkes gözlem istasyonları kurduğu noktalara kadar genişletmiş.
Esad ordusu, bundan sonra Türkiye’nin kurduğu gözlem istasyonlarının batısına geçmektense Rusya ve İran’ın desteğiyle güneyden İdlib’e doğru saldırmayı tercih edecektir.
RUSYA İLE ABD, SURİYE’DE KALICI
Biliyorsunuz, Esad’ın ordusu geride kalan 42 günde bununla da yetinmedi. Şam’ın kuzeydoğusundaki Guta bölgesinde de kanlı bir katliama girişti. Muhaliflerin elindeki en stratejik nokta olan Guta’da, yoğun bir hava bombardımanı var. Sivil can kayıpları çok fazla. Esad’ın hamisi durumundaki Rusya, katliamlara karşı kayıtsız. ABD ise Birleşmiş Milletler’in göstermelik ateşkes kararını desteklediğini açıklasa da etkili bir ateşkes için kılını kıpırdatmıyor. Çünkü, ABD ve Rusya, dünya huzurunda uzun menzilli füzelerini yarıştırsalar da atmosferin dışında bir savaştan söz etmeye başlasalar da Suriye’de gizli bir anlaşmaya varmış görünüyorlar. Ülkeyi adeta paylaşmışlar. Birbirlerinin ayağına basmamaya özen gösteriyorlar. Ne zaman gelir bilmem ama belli ki “kalıcı barış” geldikten sonra da Suriye’den ayrılmayacaklar.
Türkiye’nin IŞİD’e yönelik Fırat Kalkanı harekâtı ile YPG’ye yönelik Zeytin Dalı harekâtı, gelecekte ortaya çıkacak bir terör tehdidini bertaraf etmekle kalmadı, biraz önce sözünü ettiğim ABD-Rusya gizli anlaşmasına da çomak soktu.
Türkiye’nin iki harekâtla ÖSO’ya ve diğer muhaliflere verdiği destek, Fırat’ın doğusunda sadece Esad’ın hâkim olmasını isteyen Rusya’nın planlarını suya düşürdü. Ankara’nın YPG konusundaki ısrarlı baskısı da ABD’yi sıkıntıya soktu. Bu durum bugüne dek ABD’ye karşı Rusya ile işbirliğini arttırarak bir denge tutturmayı başaran Ankara’nın önüne yeni bir zorluk çıkarabilir. Bugüne dek işbirliği içinde olunan Rusya, bundan sonra Esad nedeniyle Türkiye ile çıkar çatışması yaşayabilir.
Böyle bir durumda ABD ile ilişkilerin düzelmesi önem kazanacaktır. Bu çerçevede Ankara’da bir üst düzey ABD’li yetkilinin büyük ihtimalle Washington talimatıyla yaptığı “Menbiç’in güvenliğini YPG sağlayacak diye bir şart yok” açıklamasını yabana atmamak gerek.
Peki bu açıklama, yoğunlaşan diplomatik trafik sayesinde ortaya çıkan olumlu bir sinyal olabilir mi? Diplomatlara sorarsanız...
“Belki...”
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın dış politika alanındaki başdanışmanlarından İlnur Çevik’in 2 Mart 2018 tarihli yazısının finaline bakarsanız:
“...ABD’nin bu işi tatlıya bağlamaya hiç niyeti yok...”
Doğrusu ne?
Yakında yaşayarak göreceğiz.
Paylaş