Deniz Zeyrek

Kılıçdaroğlu erken seçim mi bekliyor?

12 Aralık 2017
“Bütçe hakkı” önemli bir vatandaşlık hakkıdır. Demokrasilerde yürütme organı, her yılın sonunda bir sonraki yılın bütçesini hazırlar ve denetime sunar. Denetim görevini vergi veren vatandaşlar adına TBMM yapar. Önce Plan Bütçe Komisyonu, ardından TBMM Genel Kurulu, Bakanlıklar tarafından hazırlanan bütçeleri görüşür ve TBMM onayının ardından devletin kaynaklarının nereye nasıl harcanacağı netleştirilir.

2018 bütçesinin komisyon görüşmeleri Kasım ayında yapılmıştı. TBMM, Genel Kurul sürecini de başlattı. Gazeteci olarak mümkün oldukça izlemeye çalışırım bütçe görüşmelerini. Dün bir çok meslektaşımla birlikte ben de TBMM’deydim.

Öncelikle şunu söyleyeyim:

Bugüne dek izlediğim en sönük Genel Kurul Bütçe görüşmelerinden biriydi.

NEREDE O ESKİ BÜTÇE GÖRÜŞMELERİ

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, konuşmasının sonuna doğru “adil ekonomik düzen” ve “ne ezen ne ezilen hakça bir düzen” sloganlarını cümle içinde kullanınca, merhum başbakanlarımız Necmettin Erbakan ile Bülent Ecevit’i anımsadım ister istemez.

Ecevit ve Erbakan demişken, dünkü görüşmelerde, onların günlerce hazırlandığı, rakamlarla birbirlerini köşeye sıkıştırmaya çalıştığı o  bütçe görüşmelerinden eser olmadığını da eklemek zorundayım.

Genel olarak herkeste bir “bitse de gitsek” havası vardı.

Kılıçdaroğlu bir saatlik konuşmasının sadece 20 dakikasını ekonomiye ayırdı ama o bölümde de 2018 bütçesiyle ilgili detayların yanından geçmedi. Geri kalan bölümde ise Zarrab davasını, Man Adası iddiasını, Filistin’i, dış politika konularını, Ataşehir Belediyesi’ni konuştu.

Yazının Devamını Oku

Lozan, neden şimdi?

9 Aralık 2017
ÖNCEKİ gün “Kudüs, neden şimdi” sorusunu sorarak ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs adımını irdelemiştim. Bugün de “Lozan, neden şimdi” sorusuyla Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Yunanistan ziyaretinde yaşanan Lozan tartışmasına mercek tutmak niyetindeyim.

Olayı kısaca hatırlayalım. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 65 yıl sonra Yunanistan’a giden ilk Türk Cumhurbaşkanı olarak, ziyaret öncesinde Yunanistan medyasına röportaj verdi ve Lozan Antlaşması’nın güncellenmesi gerektiğini söyledi. Erdoğan, Yunanistan temaslarına başladıktan sonra da hem Yunanistan Cumhurbaşkanı Prokopis Pavlopulos, hem de Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras ile kameraların önünde Lozan polemiği yaşadı.

Polemiğin özü “Lozan güncellenebilir mi güncellenemez mi?” sorusu.

Pavlopulos, hukukçu kimliği ile “Güncellenemez” diyor. Erdoğan “siyasetçi” kimliği ile “Güncellenebilir” diyor. Çipras ise “İmzacı taraflar hemfikir olursa güncellenebilir” diyor.

Dün iki Türk büyükelçiye şu soruları yönelttim:

1) “Türkiye, Lozan’ın güncellenmesi için bir kampanya mı başlatacak? Yoksa tartışma anlık mı gelişti?”

2) “Türkiye Lozan’ın neresini, neden güncellemek istiyor?”

İlk soruya şu yanıtı aldım:

“Türkiye de Yunanistan da Lozan’ı ‘kuruluş senedi’ olarak görüyor. Ancak, Türkiye Ege adaları ve Batı Trakya Türklerinin haklarıyla ilgili değişen koşullara göre yeni düzenlemeler yapılması gerektiğine inanıyor. Ancak, Atina’da gördüğümüz tartışma, anlık gelişmiştir. Şu anda Türkiye’nin ‘Lozan’ı güncelleme’ gibi bir  gündemi yok. Tartışma, Yunan Cumhurbaşkanı’nın konuyu kameraların önünde açmasından kaynaklandı.”

Yazının Devamını Oku

Trump belki de bunu istiyor!

8 Aralık 2017
SABAH güne anlamsız bir trafik sorunu ile başladım. Kullandığım yol tek yöndü ama karşıdan da sıra sıra araçlar geliyordu. 100 metreyi 10 dakikada geçtim.

Birkaç gündür bitmeyen asfalt çalışmasına bağlayıp, “Yeni Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı’na söylemek lazım, dört gündür TBMM’nin çevresinde 1 km yola asfalt atamadılar” diye homurdandım.

Durumu, Atatürk Bulvarı’na çıkabildiğimizde anladım. Araçlar, gitmeleri gereken  yol kapatıldığı için ters yöne girmişti. Üstelik, yol çalışmasına dair hiçbir iz yoktu. Biraz ilerleyince durum netleşti. ABD Büyükelçiliği’nin önünden geçen cadde tamamen trafiğe kapatılmıştı.

İşyerine geldiğimde zap yaparken CNN International kanalına takıldım. Altyazıda “ABD büyükelçiliklerinde protesto önlemleri” yazıyordu. Birçok başkentte ABD büyükelçiliğinin önünde Trump’ın kararını protesto gösterileri beklendiği rapor ediliyordu.

‘CEHENNEMİN KAPILARI AÇILDI’

Evet, bugün cuma. Birçok Müslüman ülkede de cuma namazı sonrası büyük gösteriler yapılacak. En önemli çıkış da Hamas’tan bekleniyor. Hamas’ın Trump’ın açıklamasıyla ilgili ilk tepkisi “Cehennemin kapılarını açtı” diye yansımıştı. Örgütün lideri İsmail Haniye, dün “Siyonist düşman karşısında, yeni intifada (ayaklanma) başlatmak için çalışma çağrısında bulunmalıyız” dedi. 8 Aralık’ı “Öfke Günü” ilan eden Haniye, halk direnişi ile Gazze’den sonra Kudüs ve Batı Şeria’nın da özgürleştirilebileceğini vurguladı. Dolayısıyla dünden itibaren Filistinliler ile İsrail askerleri karşı karşıya gelmeye başladı. Bölgedeki meslektaşlarımızın aktardığına göre dün gösterilerde 40’tan fazla yaralı vardı. Bugünden itibaren Gazze’de ve Batı Şeria’da Filistinlilerin yeni bir “intifada” başlatması, bölgede sıcak çatışmaların artması kaçınılmaz görünüyor.

TRUMP VE NETANYAHU’NUN OYUN PLANI

Trump’ın Kudüs manevrasına dünyadan çok büyük bir destek gelmedi. Tersine eleştiri açıklamaları çok fazlaydı. ABD’deki Yahudi toplumunun kanaat önderleri bile bu adımın bölgenin yararına olmadığına dair açıklamalar yaptılar. New York Times gazetesinde yayınlanan bir makalede, ABD’deki Yahudi toplumundan Trump’ın kararına övgüden çok tepki ve uyarı geldiği vurgulanıyordu.

Diğer taraftan, dün itibariyle Çek Cumhuriyeti büyükelçiliğini Kudüs’e taşıyacağını açıklayarak ABD’nin yanında yer aldı. Çek Cumhuriyeti’nin bu tavrı üye olduğu Avrupa Birliği’nin ortak dış politikasına aykırı olduğu halde dün AB’den Prag’a yönelik bir tepki gelmedi. Kudüs’ü başkent kabul edecek başka ülkelerin de çıkabileceği beklentisine giren Trump yönetimi, AB’nin Prag karşısındaki umursamazlığından umutlandı.

Yazının Devamını Oku

Kudüs, neden şimdi?

7 Aralık 2017
1947 tarihli BM kararı çerçevesinde İsrail’in başkenti olarak Tel Aviv tanınıyor ve bütün yabancı Büyükelçilikler bu kentte bulunuyor.

1995’te ABD Kongresi “Kudüs Yasası”nı çıkardı ve Amerikan Başkanı’na İsrail’in Başkenti olarak Kudüs’ü tanımasını, ABD Büyükelçiliğini de Kudüs’e taşımasını tavsiye etti. Ancak, Donald Trump başkan oluncaya dek geçen 20 yılda hiçbir ABD Başkanı bu tavsiyeye uymadı.

TRUMP VAADİNİ YERİNE GETİRDİ

Trump ise kendisinden önceki demokrat ve cumhuriyetçi başkanların aksine, seçim kampanyası boyunca bu tavsiyeye uyacağını dile getirdi. Amacı Yahudi Lobisinin ve sermayesinin desteğini alabilmekti.

Trump, dün Beyaz Saray’da bütün uluslararası tepkileri görmezden gelerek ABD Büyükelçiliği’nin Kudüs’e taşınması için işletilecek süreci başlattı. İsrail’in başkenti olarak Kudüs’ü tanıyacaklarını dünyaya ilan etti.

KOLTUĞU KURTARMA VE FIRSATI DEĞERLENDİRME ÇABASI

Şimdi herkes şu soruya yanıt arıyor: “Trump vaadini neden 6 ay, bir yıl sonra değil de şimdi hayata geçirmeye karar verdi?”

Bu soruyu, İsrail-Filistin meselesini çok iyi bilen bir diplomata sordum. Birçok gerekçe sıraladı ama şu ikisi çok önemliydi:

- Trump içeride çok sıkıştı ve iç politikada girdiği çıkmazı, bir “dış politika başarı hikayesi” ile aşmak istiyor. Hem İsrail-Filistin barış görüşmelerini canlandırmak, hem ABD’deki Yahudi Lobisini arkasına alarak, aleyhine dönen kamuoyu desteğini yeniden kazanmak, Amerikan devletinin kendisi etrafındaki kuşatmasını kırmak ve koltuğunu sağlamlaştırmak istiyor.

Yazının Devamını Oku

Kılıçdaroğlu’nun ikinci cephesi: Kongreler

4 Aralık 2017
CHP ile AK Parti arasında “Havale Polemiği” devam ediyor. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, 28 Kasım’da TBMM Grup Toplantısında açıkladığı dekontları ve SWIFT belgelerini 30 Kasım Perşembe günü kamuoyu ile paylaştı. CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, Kılıçdaroğlu’nun yarınki grup toplantısında yeni bir iddia ile gündeme geleceğinin sinyallerini verdi.

AK Parti, Kılıçdaroğlu’nun iddiaları kesin olarak çürütülmüş gibi bir söylem kullanıyor.  Polemikte AK Parti cenahından öyle gür bir ses çıkıyor ki CHP tarafının sesi duyulmuyor gibi.

Neden mi?

Çünkü AK Parti adeta yek vücut olmuş “sathı müdafa” yapıyor. “Hatta en iyi savunma saldırıdır” düşüncesiyle savunmanın ötesine geçip CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu köşeye sıkıştırmaya çalışıyor.

Peki CHP ne yapıyor?

Kılıçdaroğlu ve parti yönetimindeki bazı isimler dışında kimse konuyu sahiplenmiyor. Tersine, 2018’in ilk yarısında yapılacak Büyük Kurultay’ın delegelerinin belirlendiği şu günlerde durumu fırsata çevirmeye çalışıyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, bu fotoğrafa dair bilgiler almış olacak ki Muş’ta yaptığı konuşmada, Kılıçdaroğlu’nun iddialarına inananların parti içinde küçük bir “klik” olduğunu söyledi. Hatta, CHP’nin 2019 seçimlerine Kılıçdaroğlu’nun değil, başka bir ismin liderliğinde gitmesi için bir arayış olduğunu ima etti.

CHP’nin devam eden ilçe ve il kongrelerinin gidişatına bakıldığında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı haklı çıkaracak gelişmeler yaşandığı da anlaşılıyor.

 

İSTANBUL KONGRELERİ NEDEN ERTELENDİ

Yazının Devamını Oku

İran’a uygulanan ambargo ve Zarrab’ın konumu

2 Aralık 2017
ABD’nin New York kentinde görülmeye başlanan Zarrab davası hakkında çok yorum yapılıyor ama davanın çıkış kaynağı olan “İran ambargosu” konusu hiç konuşulmuyor.

Oysa ABD yargısının suçlamalarını anlayabilmek için konuyu iyi bilmek gerekiyor.

İran’a ambargolar, “BM Güvenlik Konseyi’nin ambargoları” ve “BM dışı ambargolar” olarak ikiye ayrılıyor.

BMGK AMBARGOLARI

BM Güvenlik Konseyi’nin İran aleyhine aldığı ilk karar 1696 sayılı (31 Temmuz 2006) karardı. İran’a bütün uranyum zenginleştirme programını askıya alması çağrısı yapılan kararda, aksi takdirde ambargo uygulanacağı bildiriliyordu. İran işbirliği yapmayınca BM GK bu kez 23 Aralık 2006’da 1737 sayılı kararı aldı ve İran’a nükleer çalışmalarda kullanılabilecek her türlü malzeme ve teknolojinin transferinin yasaklanmasını kararlaştırdı. Aynı zamanda nükleer çalışmalarla ilgili kritik kurum ve kişilerin mal varlığına da el konulması öngörülmüştü. 2007’de 1747, 2008’de 1803, 2010’da 1929 sayılı BM GK kararlarıyla mal varlıkları dondurulan kurum ve kişilerin sayısı artarken, İran’ın bankacılık faaliyetleri, petrol ticareti ve gemicilik sektörüyle ilgili sigortacılık faaliyetleri de ambargo kapsamına alındı. Üye ülkelere, İran nükleer programları ile ilgili kişilerin, bankacılık ve finans kuruluşlarının, gemi ve uçakların izlenmesi, incelenmesi yetkisi verildi. BM’nin İran ambargoları 2016’da sona erdi.

BM DIŞI AMBARGOLAR

ABD ve Avrupa Birliği (AB), BM kararlarıyla yetinmeyip İran’a daha geniş kapsamlı ambargo uyguladı. ABD ambargosunun kaynağı 28 Ekim 1977’de ABD Kongresi’nde kabul edilen “Uluslararası Acil Ekonomik Güç Yasası”ydı. İlk kez 1979’da İran’a karşı kullanılan yasa, ABD Başkanı’na, ülke dışından beklenmedik bir tehdit geldiğinde ticari düzenlemeler yapma yetkisi veriyordu. Söz konusu yasa, 1995’ten itibaren bir kez daha İran aleyhine kullanılmaya başlandı ve kapsamı çok genişletildi. Örneğin, 14 Aralık 2011’den itibaren, İran’ın uluslararası finans sisteminden izole olmasına neden olacak “topyekûn” bir ambargo başlatıldı. Şubat 2012’de İran ile iş yapan şirketlere bile ambargo uygulanmaya başlandı. İran Merkez Bankası’nın ve İran finans kuruluşlarının bütün varlıkları donduruldu. 6 Şubat 2013’te ise çok sayıda İran kuruluşunun ve vatandaşının bulunduğu bir “kara liste” yayınlandı. AB ise 2012’den itibaren ABD’nin uyguladığı bütün ambargoları kendi mevzuatı haline getirerek uygulamaya başladı. Hatta Mart 2012’de ambargo kapsamındaki İran bankaları ve kurumlarının dünyanın elektronik finans transfer noktası sayılan SWIFT’ten bağlantısı kesildi.

AMBARGONUN İNSANİ SONUÇLARI VE TÜRKİYE’NİN TAVRI

İran halkı, bu ambargoların acısını çok çekti. Ülke büyük bir petrol ve doğalgaz rezervinin üzerinde oturduğu halde halk açlık sınırında bir yaşama maruz bırakıldı. İlaç ve gıda ambargo kapsamında değildi ama ülke finans sistemi dünyadan izole edildiği için insanlar kanser başta olmak üzere birçok hastalığın ilaçlarına ulaşmakta zorlanıyordu. Dünya çapında insan hakları savunucuları ambargolara karşı çıkıyordu. Tahran Petrol Üniversitesi’nden Dr.

Yazının Devamını Oku

ABD ve AB o faydayı sunuyor mu?

1 Aralık 2017
ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, Wilson Center’de “ABD ve Avrupa: Batı İttifaklarını Güçlendirmek” başlıklı bir konuşma yaptı. Türkiye’ye de bir bölüm ayıran Tillerson, şöyle konuştu:

“NATO müttefiki olarak Türkiye’den, NATO müttefiklerinin ortak savunmasına öncelik vermesini istiyoruz. İran ve Rusya, Türk halkına, Batı ülkeleri camiasına üye olmanın sağladığı ekonomik ve siyasi faydaları sunamaz.”

Birinci cümle bir temenni. Türkiye’nin NATO müttefiklerinin ortak savunmasına öncelik vermesini istemeleri gayet normal.

Ancak ikinci cümle bir tespit. Hem de çok iddialı bir tespit. Türkiye Cumhuriyeti’nin geride kalan 94 yılını hesaba katıp son 3-4 yılda yaşananları görmezden gelirsek hak verebileceğimiz bir cümle. Sadece Avrupa Birliği ile ilişkilerde AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 sonundan 2007’nin sonuna dek yaşananlara, buna paralel olarak Türkiye ekonomisinde ve demokrasisindeki ilerlemelere baktığımızda bile Tillerson’a katılabiliriz. Türkiye’nin dış ticaret rakamlarında AB ülkelerin olumlu katkısı, Türkiye’deki doğrudan yabancı yatırımların durumu da Tillerson’ı haklı çıkarır nitelikte. 

DURUM DEĞİŞİYOR MU?

Ancak, şu günlerde hem Türkiye-ABD ilişkilerinde, hem Türkiye AB/NATO ilişkilerinde Tillerson’ın kurduğu cümleleri boşa çıkaracak gelişmeler yaşanıyor. ABD’nin ve AB’nin Türk halkına sunabileceği halde sunmadığı faydaları anlatmak için size onlarca örnek verebilirim.

Bakın, turizm alanındaki değişimden örnek vereyim:

Türkiye’ye gelen yabancı turist sayısı bakımından bugün ilk sırada Rusya var. İkinci sırada Almanya, üçüncü sırada ise İran.

Diyeceksiniz ki

Yazının Devamını Oku

Kılıçdaroğlu’nun çıkışının etki analizi

30 Kasım 2017
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bazı yakınlarının yurt dışına para havale ettikleri iddiasını 21 Kasım 2017 günü, TBMM’deki CHP Grup Toplantısı’nda ortaya atmıştı.

Kılıçdaroğlu’na yanıtı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bizzat vermişti ve yurt dışında tek kuruşunun olduğunun ispatı halinde görevi bırakacağını söyleyerek çıtayı çok yükseğe koymuştu.

Erdoğan’ın bu net duruşu, “Kılıçdaroğlu’nun elinde kayda değer bir şey yok mu” düşüncesine neden olmuştu. Hatta, CHP tabanında ve örgütünde ciddi bir kaygı yaratmıştı.

CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, 27 Kasım 2017 günü TBMM’de yaptığı basın toplantısında, Kılıçdaroğlu’nun bir gün sonraki Grup Toplantısında önemli açıklamalar yapacağını duyurarak CHP tabanındaki kaygıyı biraz olsun yatıştırmıştı. Özel’in bu açıklamayı bizzat Kılıçdaroğlu’nun talimatıyla yapması da parti grubuna moral vermişti.

TEDİRGİN, GERGİN BEKLEYİŞ

Bu yüzden 28 Kasım 2017 günü, bütün gözler TBMM’deki CHP Grup Toplantısı’na kilitlendi. Konuşmayı dinlemek için bir grup gazeteciyle birlikte salonuna gittim. Kılıçdaroğlu konuşmasına başladı. Salonda ilginç bir hava vardı. Kılıçdaroğlu herkesin beklediği konuya gelmeden önceki konu başlıklarını uzattıkça, milletvekilleri, grup yöneticileri dahil bütün salonda bir gerginlik, tedirginlik kendisini göstermeye başladı. Kılıçdaroğlu’nun esprileri bile kalabalıktan yayılan “umutsuzluk” hissini azaltamıyordu.

Genel beklenti, daha önce bilgisayar korsanlarının dünya genelinde yaydığı belgelerden birinin açıklanmasıydı.

AK Partililerin Kılıçdaroğlu’nun konuşmasının öncesinde yaptığı konuşmalar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararlı istifa resti, AK Parti cephesinin kendisinden son derece emin olduğu algısı yaratmıştı ve bu algı CHP’lilerden yansıyan bu umutsuzluk ve tedirginliğin temel kaynağıydı.

DEKONTLAR DURUMU DEĞİŞTİRDİ

Yazının Devamını Oku