Paylaş
Bunu çok değerli buluyorum.
Konu; İzmir’in, Ege bölgesinin geleceğiydi. Tabii Türkiye’nin gündemi her şeyin önünde...
Yani çok sade bir dille söylersek, bu insanlar “kendi şehirleri için ne yapabiliriz?” diye kafa kafaya veriyor.
İzmir’in dört bir yanından gelen sanayi, tarım, ticaret temsilcileri...
Kimisi ticaretten, kimisi tarımdan, kimisi lojistikten, sanayiden konuştu.
Ama hepsi aslında aynı şeyi yaptı; ortak akıl çalıştırdı.
Bu ülkede hep bir şeyin eksikliğini çektik.
“Ortak akıl.”
Eğer şu an Türkiye’nin bir numaralı ihtiyacı ne diye sorsanız, ekonomi dersinden önce, hukuk reformundan önce, güvenlik stratejilerinden de önce bunu yazarım.
Ortak akıl...
Ve bu kavram İzmir’de sadece kitaplarda, konuşmalarda değil, hayatın içinde yaşıyor.
Toplantının ev sahipleri, İzmir Ticaret Odası, Ege Bölgesi Sanayi Odası ve İzmir Ticaret Borsası.
Mahmut Özgener, Ender Yorgancılar, Işınsu Kestelli...
Her biri uzun zamandır taşın altına elini değil, gövdesini koymuş isimler.
Dikkatimi çeken nokta şu.
Konuşmalar siyasi değil. Polemiğe değil, üretime odaklı.
Tartışma yok, tartı var. Farklı görüşler var ama çatışma yok.
İzmir modeli bu.
EBSO Başkanı Yorgancılar diyor ki:
“Farklı düşüncelerimiz olabilir. Ama ortak zeminde buluşmak zorundayız. Ayrışmak değil, birleşmek zorundayız.”
Bu bir dilek değil, bir uyarı.
Çünkü bugün ülkede ekonomik üretimi hedef alan tepkiler yükseliyor. Bu çıkmaz sokaktır.
İTB Başkanı Kestelli’nin sözleri de bir o kadar net:
“Geleneksel yöntemlerle rekabet edemeyiz. Zamanın ruhuna uymazsak üstünlük kaybolur.”
Bu cümle aslında sadece İzmir değil, Türkiye’nin tamamı için bir uyarı metnidir.
İnovasyonsuz ekonomi, yarına ulaşmaz.
İZTO Başkanı Mahmut Özgener diyor ki:
“İş dünyası olarak ülkemizde ve dünyada yaşanan gelişmelerden etkilenmemizi işimizin doğasında olduğunu hepimiz biliyoruz. Zaman zaman bu durum bizi karamsarlığa sürükleyebiliyor. Hep birlikte sağduyu ile bu süreci atlatacağımıza ve 2026 yılına daha iyi bir tabloyla başlayacağımıza inancım tam...”
Bir şehir düşünün...
Tarımı konuşuyor, lojistiği konuşuyor, sanayiyi konuşuyor.
Ama kavga etmiyor.
Birbirini suçlamıyor.
“Biz ne yapabiliriz?” diye soruyor.
Bugün Türkiye’de eksik olan tam da bu…
İzmir’de yön belli.
Kent için, üretim için, ortak gelecek için birleşmek.
Keşke Türkiye’yi yöneten siyaset de aynı masada oturup, bu şehre baksalar.
İzmir’in bu yönetim biçimi, bu dayanışması, bu sağduyusu onlara çok şey öğretir.
Turizmde bugünün kazancı
yarının krizi olabilir
“TURİST istemiyoruz” diyen bir İspanya var. Biz ne diyoruz?
Evet, biz daha çok turist istiyoruz.
Haklıyız da...
Çünkü Türkiye bir turizm ülkesi.
Otellerimiz yepyeni. Hizmet sektörümüz hızlıca toparlandı. İstanbul, Antalya, Bodrum, Kapadokya, Çeşme; dünya markası olmuş destinasyonlarımız var. Yani ev sahibiyiz, hazırız, gönüllüyüz.
Ama bir de İspanya var.
Artık turist istemiyor.
Barselona sokaklarında, “Airbnb’yi mahallelerimizden çıkarın” diye bağıran insanlar vardı.
Tenerife’de insanlar açlık grevi yaptı. Su tabancalarıyla turist kovaladılar. “Otel yapmayın” dediler. “Artık bıktık” dediler.
Neden mi?
Çünkü konut fiyatları uçtu. Yerli halk ev bulamaz oldu. Kimi arabasında, kimi mağarada uyuyor.
Kocaman ekonomide turizm büyürken, yerel halk küçüldü.
Şimdi bu yazıyı niye yazıyorum?
İspanya’nın düştüğü hataya düşmeden büyüyelim.
Bugün turistten şikayet eden İspanya, dün “daha fazlasını istiyoruz” diyordu.
Şimdi bakın... Yüz binlerce kişi sokakta. Barselona belediyesi turist dairesi ruhsatlarını tamamen iptal ediyor. Hükümet yabancıya ev satışını yasaklamayı düşünüyor. Ve halk isyanda.
Yani mesele şu; sadece turist çekmek yetmiyor.
Plan lazım. Strateji lazım. Dengeli kalkınma lazım.
Evet, Türkiye güzel bir ülke. Cennet gibi koylarımız, yüzyıllık kültürlerimiz, misafirperver insanlarımız var. Bu turizm potansiyeli ziyan edilmesin.
Bugün “Hoş geldiniz” derken, yarın “Yetti artık” dememek için bugünden ders almalıyız.
Turizmi halkla birlikte, halk için planlamazsak...
Bugünün kazancı, yarının krizi olur.
Tıpkı İspanya gibi...
Biz bu hatayı
aslında Alaçatı’da yaptık
ASLINDA bu hatayı biz daha önce yaptık.
Nerede mi?
Alaçatı’da.
Bir zamanlar herkes Alaçatı’ya hayrandı.
Taş evleriyle, sokaklarıyla, havasıyla, ruhuyla bambaşka bir yerdi.
Sonra?
İstanbul’dan, Ankara’dan insanlar akın akın gelip ev aldı. Kimisi sadece yazın geldi. Kimisi yıl boyu yaşamaya başladı.
Ama kısa sürede Alaçatı, Türkiye’nin herhangi bir turistik ilçesine döndü.
Gürültü arttı. Trafik patladı. Mekanlar zincirleşti. Taş evlerin yanına apartman ruhlu butik oteller dikildi. Alaçatı’nın eski haliyle uzaktan yakından alakası kalmadı.
Alaçatılılar da artık, “Bu kadar turizm fazla” diyor.
“Eski Alaçatı kalmadı” diyor.
“Çöpümüz toplanmıyor, suyumuz yetmiyor, gürültüden uyuyamıyoruz” diyor.
Yani?
Tıpkı Barselona gibi...
Tıpkı Tenerife gibi...
Tıpkı İspanya gibi...
Turizm yanlış yönetilirse, yerli halkla turist karşı karşıya gelir.
Ve bir yerde çatışma başlar.
Ekonomik kazanç kısa vadede tatmin eder ama uzun vadede sosyal huzuru bozar.
İşte İspanya, şimdi bu bedeli ödüyor.
Halk, “Yeter artık” diye bağırıyor.
Hükümet turist evi ruhsatlarını iptal ediyor.
Yabancılara ev satışını yasaklamayı düşünüyor.
Turizm çalışanları grev tehdidinde...
Biz bu hatayı aslında Alaçatı’da yaptık.
Paylaş