Belki de formül ikisi arasında dengeyi bulabilmek

ALMANYA onlarca yıldır mali muhafazakarlığın simgesi oldu.

Haberin Devamı

 

Borçlanmadan kaçındı, bütçe disipliniyle övündü, devasa teşvik paketlerinden uzak durdu. Ama artık işler değişiyor.

Avrupa’nın ekonomik motoru, şimdi direksiyonu başka bir yöne kırıyor. 500 milyar euroluk altyapı fonu kurarak; savunma harcamalarına da ekstra bütçe yaratacak.

Ve yatırımcıların gözünde Almanya, nihayet “durgunluktan çıkış” için ciddi bir adım atıyor.

Bu, Almanya için tarihi bir U dönüşü.

Ve belki de Almanya’nın mali doktrinini tamamen terk edişi.

Türkiye son yıllarda tam tersi bir yol izliyor.

Özellikle enflasyonla mücadele için sıkı mali politikalar devrede.

Faiz artışları, bütçe disiplinine dönüş ve parasal sıkılaşma ile enflasyon kontrol altına alınmaya çalışılıyor.

Kısa vadede enflasyonla mücadelede bu politikalar önemli.

Haberin Devamı

Ama bazı sektörlerde sıkıntılar büyüyor.

Özellikle tekstil temsilcileriyle konuştuğumda bu sorunları dile getiriyorlar.

Türkiye’nin ihracat lokomotiflerinden biri olan bu sektör, yükselen maliyetler, finansmana erişimde zorluklar ve küresel talepteki yavaşlama yüzünden sıkıntıda.

Almanya, ekonomik büyümeyi hızlandırmak için mali genişleme yoluna gidiyor.

Türkiye ise enflasyonla mücadele adına frene basıyor.

Tekstil gibi istihdam odaklı ve ihracata dayalı sektörler, belki Almanya gibi devasa kaynaklarla değil ama özel teşvikler, vergi indirimleri ve finansman kolaylıklarıyla desteklenmeli.

Çünkü unutmayalım...

Sıkı para politikaları geçici bir tedavi olabilir ama büyümeyi tamamen durdurursak, uzun vadede kayıpları telafi etmek zor olabilir.

Almanya büyümeyi tercih etti.

Türkiye mali disiplini önceliklendirdi.

Ama belki de formül, ikisi arasında doğru dengeyi bulabilmekte...

 

 

En büyük değişim tekstil

sektöründe yaşanıyor

 

TEKSTİL sektöründe köklü değişimler de yaşanıyor. 

Bir yandan talepte daralma var, bir yandan da pandemi sonrası değişen alışkanlıkların da etkisi görülüyor.

Haberin Devamı

Örneğin hayatı boyunca takım elbise giyen benim gibi insanlar bile takımları azaltmaya, spor şıklığı tercih etmeye başladı.

Daha önce gittiğim ve katılanların büyük titizlik gösterdikleri giyim alışkanlıklarında da değişimleri görüyorum.

Kravatlar çoktan çıktı; yakalara takılan mendiller ise renklendi.

Teknik kumaşlar arttı; seyahatler bile bu sayede kolaylaştı.

Eskiden kırışan ceketler, gömlekler vardı; şimdi daha az ütü isteyen ya da hiç istemeyen kumaşlar çıktı.

Tekstil sektörü o yüzden çok daha radikal bir değişim de yaşıyor.

Pandemi sonrası hibrit çalışma modelleri, evden çalışmalar da artınca; rahat ve spor giyim tercih edilmeye başlandı.

Ancak bu rahatlık, geleneksel anlamda “ev kıyafetleri” anlamına gelmiyor.

Haberin Devamı

Şimdi moda dünyasında yeni bir kategori var. Konforlu şıklık….

Görsel olarak profesyonel, ancak fiziksel olarak rahat hissettiren parçalar... Gömlek ve ceketler hala kullanılıyor ama kumaşlar esneklik, hafiflik ve işlevsellik üzerine tasarlanıyor.

Bu dönüşüm sadece giyim tarzında değil, üretim süreçlerinde de kendini gösteriyor.

Artık sürdürülebilirlik, moda dünyasının en büyük önceliklerinden biri haline geldi.

Su tüketimini azaltan kumaşlar, geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen giysiler, doğaya zarar vermeyen boyama teknikleri giderek daha fazla kullanılıyor.

Tekstil sektörü bugün büyük bir değişimin içinde.

Artık sadece estetik değil, aynı zamanda işlevsellik ve çevresel etkiler de belirleyici faktörler arasında.

Haberin Devamı

Bu değişim, sadece sektör profesyonellerini değil, aynı zamanda tüketicileri de dönüştürüyor.

O yüzden tekstil sektörünün daha fazla desteklenmeye ihtiyacı var.

 

 

Bir şey yapmalı...

 

ÇÜNKÜ bu kez gerçekten büyük bir değişimin eşiğindeyiz.

Endüstri devrimi fabrikalarla başlamıştı.

Dijital devrim, bilgisayarlarla ve internetle hayatımızı dönüştürdü.

Şimdi ise yapay zekâ, her şeyi kökten değiştiriyor.

Ve soru şu:

Türkiye olarak buna hazır mıyız?

Bakın Avrupa, yapay zekâyı yasalarla düzenlemeye hazırlanıyor.

ChatGPT, Google Gemini, Midjourney gibi sistemleri kapsayan PAI Uygulama Tüzüğü, AB’nin Yapay Zekâ Yasası ile uyumlu hale getirilmeye çalışılıyor.

Peki neden?

Haberin Devamı

Çünkü bu teknolojiler artık sadece yardımcı araçlar değil.

Yapay zekâ, içerik üretiminden ticari kararlara, eğitimden hukuka kadar birçok alanı etkilemeye başladı.

Şeffaflık, telif hakkı ve risk değerlendirmesi gibi konular masada.

Kim, hangi veriyi nasıl kullanıyor?

Hangi içerikler yapay zekâ tarafından üretiliyor?

Telif hakları ne olacak?

Bu soruların cevapları hala net değil.

Ve AB, bu alanı regüle etmeye çalışıyor.

Ancak bu süreç de sancılı.

Teknoloji şirketleri, getirilen kuralların yenilikçiliği kısıtladığını düşünüyor.

Hukukçular, telif hakkı ihlallerine karşı daha sert önlemler istiyor.

Demokrasi savunucuları ise yapay zekânın insan hakları açısından denetlenmesini talep ediyor.

Yani bu tartışma daha çok su kaldırır.

 

 

Türkiye her zaman

daha iyisini yapabilir

 

BUGÜN dünyada yapay zekâ yatırımları rekor seviyelere ulaştı.

Çin, ABD ve Avrupa Birliği bu alana milyarlarca dolar akıtıyor.

Yapay zekâ girişimleri, küresel ekonominin yeni lokomotifi haline geliyor.

Türkiye de yapay zekâ teknolojilerine yatırım yapıyor.

Henüz bu konuda kapsamlı bir yasal çerçeve oluşturmuş değiliz.

Telif hakları, veri güvenliği, yapay zekâ etiği gibi konular hala netleşmiş değil.

Bu alanda regülasyon olmadan ilerlersek, ya büyük fırsatlar kaçıracağız ya da kontrolsüz bir alanın içinde kaybolacağız.

Yapay zekâ, ekonominin her alanını etkileyecek bir dönüşümün kapısını açıyor.

Türkiye olarak bu süreci doğru yönetmezsek, tüketici konumunda kalıp, başkalarının ürettiği teknolojileri kullanmak zorunda kalacağız.

Şimdi kritik bir dönemdeyiz.

Avrupa, yasalarla önlem alıyor.

ABD, inovasyonla öncülük ediyor.

Çin, devlet destekli büyük projelerle geleceği şekillendiriyor.

Yapay zekâ, sanayi devrimi kadar büyük bir değişim yaratacak.

Bu dönüşüme hazır olmalıyız.

Türkiye her zaman daha iyisi yapabilir.

Yazarın Tüm Yazıları