Deniz Bayramoğlu

Borsa ne diyor?

7 Aralık 2001
Borsanın son iki gündür söylediği şarkının ritmi değişti. Artık daha umutlu ama hala "bekledim de gelmedin" nakaratı üzerine kurulmuş bir şarkı dinliyoruz İstinye Sarayı'nın koridorlarında. Çarşamba günü bono piyasasında rekor işlem hacmi rakamı vardı. Bu paranın kaynağı İstinye Sarayı'ndaki şarkının bestesine büyük katkıda bulundu. Bir bakalım bu para nereden gelmiş. Çarşamba günü dolar kuru yaklaşık 20 bin lira kadar geriledi. Yani vatandaşımız, bankamız, elinde dolar tutan yatırımcımız bir miktar dolar sattı. Yeşil dolarları satıp ellerine geçen Türk Lirası'nın büyük bir kısmı ile bono alan bu güzide kalabalık, elerinde kalan TL'nin bir kısımını da "Yazık orası da sebeplensin" diye İstinye Sarayı'nın kapısından içeri taşıdı. Ayrıca dün piyasa uzmanları sarışınların da uzun bir aradan sonra bono piyasasında arz-ı endam ettiklerini belirtti.Bir yandan, az da olsa pek fazla mıncıklanmamış TL'nin piyasaya girdiğini gören, öte yandan sarışınların İstinye Sarayı'na komşu köşklerde gezindiğini işiten "bizimkiler" coşa geldi."Geçen sefer 12 bin puanın üstünden satış yapamamıştık, bu sefer Allah kerim" diyen İstinye Sarayı bezirganları, endeksi bir kere daha 12 bin puanın üzerine taşıdı. Yetmedi seans içinde 12 bin 500 puan seviyesi "hooop" denilerek aşıldı. Bu da yetmedi gün kapanışı 12 bin 687 puandan gerçekleşti.Çok değil daha 29 Kasım'da endeks 10,961 puandaydı. Bu perşembe yaşanılan yükselişle birlikte aybaşından bu yana (yani dört gün içinde) endeks yüzde 15 oranında değer kazanmış oldu. Şimdi sorulması gereken bir soru var. (Bu soruyu hiç sevmiyorum. Hatta bu sorudan nefret ediyorum ama nasıl olsa sorulacak. O nedenle elimi tez tutup önce ben sorayım bari:"Borsa nereye kadar yükselecek?"(Kişisel not: Bu sorunun cevabını bildiğini söyleyenlere inanmayın. Eğer iddia edenler bilselerdi emin olun size söyleyip kârlarını azaltmak yerine kendileri oynardı. Ben de bilmiyorum. Yapmaya çalıştığım şey beklentiyi aktarmak)Borsacılar diyor ki:. "Madem bu kadar iyi bir pozisyondayız, [Kıbrıs'ta durum iyi, ABD arkamızda, uzun zamandır ilk kez bir ABD dışişleri bakanı (Colin Powell) geçerken -ayıp olmasın diye- değil direkt Türkiye'ye geldi, AGSP (adı bile komik) "olayı" tamam, Hazine dışardan ne güzel borç buldu, Salı günkü ihale iyi geçti] o zaman endeks neden 13 bine çıkmasın ki!!!"Evet neden çıkmasın ki?Endeks büyük olasılıkla bu seviyelere çıkacak. Bunun bir nedeni de bizimkilerin sarışınlarla ticaret yapma hevesinin iyice azmış olması. Kolay değil o kadar uzun zamandır sarışın taklidi yapan bıyıklılarla flört ediliyordu ki... Taa 7000 puanlardan mal almış, elindeki bu malı kar, kış, soğuk, tipi, kriz, dolar demeden taşımış olan bizimkiler endeks 13 bin puanın üzerindeyken sarışınlara devretmek (piyasa deyimi ile itelemek) istiyor. Bunun için de yılbaşından sonrayı beklemelerinin şart olduğunu biliyorlar. Bu kadar uzun bir süre varken de acele etmeden yavaş yavaş 13 bine gitmeyi tasarlıyor. Aman dikkat hevesimiz kursağımızda kalmasın. Çünkü yabancının Haloween'i var, Noel Yortusu var Yılbaşı var... Tatili, Bahaması, Fiji Adaları var...O kadar koşturmacadan o kadar içkiden sonra 2 Ocak 2002 çarşamba sabahı kalkılacak. Bir aydır kapatılan pozisyonların hangilerinin yeniden açılacağı kararlaştırılacak. Bu arada 2002 yılı için de iç borcun çevrilebilirliği ve siyasi yapı riski taşıyan Türkiye'ye yatırım kararı verilecek...Biraz Nasrettin Hoca Fıkrası gibi değil mi?"Ölme borsacım ölme"Hürriyet Gazetesi'nde bir haber:"Rosenberg'ler suçsuzdu, asıl suçlu benim..."Bunu söyleyen Rosenbergler davasının baş tanığı, evli çifti idama gönderen ifadenin sahibi, Ethel Rosenberg'in öz kardeşi David Greenglass. "...Bir çift güvercin havalansaYanık yanık koksa karanfilDeğil bu unutulur şey değilApansız geliyor aklıma..."Mc Carthy rejimi ABD tarihinin kara sayfalarından biri. Binlerce insan Sovyet Casusu oldukları iddiası ile yargılandı. Sadece ABD için değil insanlık tarihi için de karanlık bir dönem olan bu dönem tarih sayfalarına "Cadı Avı" ismiyle geçti. "...Sevdiğim çiçek adları gibiSevdiğim sokak adları gibiSevdiklerimin adları gibiAdınız geliyor aklıma..."Rosenbergler suçsuzdu. Rejim muhalifi ve bu muhalefeti her uygar insan gibi ifade edecek alan aradılar. Komünisttiler ve komünist olmaları idama gönderilmeleri için yeterli sebep sayıldı. O kadar tanıdık bir hikaye ki...Bu binlerce yıldır kan la sulanan ama ne yazık ki kana doymayan bu coğrafyada o kadar çok Rosenberg ipe, sürgüne cezaevine gönderildi ki. "...Neredeyse gün doğacaktıHerkes gibi kalkacaktınızBelki daha uykunuz da vardıGeceniz geliyor aklıma.."McCarthy ölmedi. Bir gitti, dünyanın başka coğrafyalarında binlerce kere geldi. Zaten o da başka bir melanetin yeniden canlanmış hali değil miydi. İnsan ırkı "dünya evrenin merkezi değil" dediği için öldürülen aydınların kanını elinden hiç yıkayamadı ki. Ya şimdi yaşadığımız kriz. Hayır bu kriz kesinlikle siyasi-ekonomik bir kriz değil. 70 yıldır ödemekten kaçtığımız bedelleri ödeme zamanı. İnsanlık ailesi ile gelecekteki çocuklarımızla yüzleşme zamanımız yaklaşıyor. Alnımız ak çıkabilecek miyiz bu yüzleşmeye.Sizce?.."...Bir çift güvercin havalansa Yanık yanık koksa karanfil Değil bu unutulur şey değil Çaresiz geliyor aklıma..."
Yazının Devamını Oku

Hayırdır inşallah

6 Aralık 2001
O kadar çok iyi şey üst üste geldi ki, sonunda borsa da bu iyi gidişata kayıtsız kalmayı başaramadı. İMKB - 100 Endeksi 11.308 puandan başladığı çarşamba günü, adım adım yükselerek 11 bin 800 puana kadar çıktı. Ama 11.800 puan çarşamba için üst sınır olarak görülüyor. Çünkü buradan gelen satışların kesildiği yer 11.600 puan oldu. Böylelikle yeniden 11.500-12,000 bandına dönülmüş oldu. Zaten borsacılar da 11 bine kadar inen endeksin haksız bir düşüş yaşadığını iddia ediyordu. Cuma'dan bu yana bir bakalım neler yaşamışız.

  • S&P cuma günü bir açıklama yaparak ülkenin görünümünü negatiften durağana çevirdi.

  • Hafta sonunda AGSP sorunun Türkiye'nin hassasiyetlerine uygun biçimde çözüldüğü Başbakan Ecevit tarafından duyruldu.

  • Pazartesi günü Enflasyon rakamı (özellikle TÜFE) piyasaların betklentilerinin altında çıktı

  • Salı günü Kıbrıs sorunu ile ilgili çok önemli bir adım atıldı.

  • Çarşamba günü Hazine 500 milyon euroluk eurobond ihracını 300 milyon euro daha artırarak 800 milyon euroya çıkardığını ve maliyeti 50 baz puan düşürdüğünü açıkladı.

  • Afganistan konferansı devlet kuruluşu ile sona erdi.

  • ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell Ankara temaslarına başladı. Powell'ın özellikle Irak konusundaki açıklamaları merak ediliyor.

    Merak ediyorum. Acaba siz bu ortamı nasıl değerlendiriyorsunuz.
    Bir şeyler oluyor galiba.

    Bu zannımı güçlendiren bir başka etken de borsa oyuncularının yüzlerinin normalden fazla gülmeye başlaması.

    Borsanın önünde bu aralar rahatsız edici sıklıkta ve yüksek sesle gülen borsacıya rastlayabiliyorsunuz. Allah sizi inandırsın birkaç ay önce yüzlerinden düşen bin parça olan bu adamlar espri bile yapmaya başladı.
    Hele o "endeks yıl sonunda 13 bin aga" lafları yok mu...
    Du bakali n'olacak...

    (siz ne diyorsunuz merak ettim. Yazın bana, e-mail atın çokça...Görelim bakalım e-okuyucu ne düşünüyor) :)

    DIŞARDAN

    …Kanımca Türk Ordusu'nun insan gücünü de Avupa Birliği ülkelerinin orduları ile karşılaştırırsanız sütununuzda, tam bir "Scoop" yapmış olursunuz. Hepsi şu
    anda profesyonel ordulara geçmekteler ve ancak birkaç bin (ya da onbin)
    askerleri var AB ülkeleri ordularının!

    İyi çalışmalar
    Erdal Musoğlu, Elek. Y.Müh., Brüksel

    *****
    …Yaşım 72. Kıbrıs davasının Sedat Simavi zamanından beri Hürriyet gazetesinde ilk defa bir dava olduğunun bir kampanya ile kamuoyuna duyurulduğunu bilirim. Bu meseleye her vatandaş gibi ilgi gösterdiğimden bütün safahatini biliyorum. Rauf Denktaş'ı suçlayan yazarlar arası bir acaip koro var.

    Yazınızda milliyetçiler hak veriyor diye bir paragraf var. Bu meselede Denktaş'a hak vermek için milliyetçi olmak zorunlu değil, birazcık insaflı olmak kafidir. Menfi korodakiler bilgisizliklerinden değil, hayatında sıkıntı çekmemis, zadegan çoçukları olduğu için, eyvah rahatimız bozulacak kaygısıyla bağırmaktadırlar. Onlar hakiki milliyetçiligin ne olduğunu dahi bilmezler. Aynen Mustafa Kemal ve arkadaşları için kampanya başlatan, İstiklal Savaşı başındaki İstanbul gazetelerindeki malum yazarlar gibi. Onlar bu gibi davalarda yalnız negatif olurlar. Formasyonlari böyle çünkü.

    İyi günler dileğiyle
    Samim Türkkan
  • Yazının Devamını Oku

    Hayırdır inşallah

    6 Aralık 2001
    O kadar çok iyi şey üst üste geldi ki, sonunda borsa da bu iyi gidişata kayıtsız kalmayı başaramadı. İMKB - 100 Endeksi 11.308 puandan başladığı çarşamba günü, adım adım yükselerek 11 bin 800 puana kadar çıktı. Ama 11.800 puan çarşamba için üst sınır olarak görülüyor. Çünkü buradan gelen satışların kesildiği yer 11.600 puan oldu. Böylelikle yeniden 11.500-12,000 bandına dönülmüş oldu. Zaten borsacılar da 11 bine kadar inen endeksin haksız bir düşüş yaşadığını iddia ediyordu. Cuma'dan bu yana bir bakalım neler yaşamışız.

  • S&P cuma günü bir açıklama yaparak ülkenin görünümünü negatiften durağana çevirdi.

  • Hafta sonunda AGSP sorunun Türkiye'nin hassasiyetlerine uygun biçimde çözüldüğü Başbakan Ecevit tarafından duyruldu.

  • Pazartesi günü Enflasyon rakamı (özellikle TÜFE) piyasaların betklentilerinin altında çıktı

  • Salı günü Kıbrıs sorunu ile ilgili çok önemli bir adım atıldı.

  • Çarşamba günü Hazine 500 milyon euroluk eurobond ihracını 300 milyon euro daha artırarak 800 milyon euroya çıkardığını ve maliyeti 50 baz puan düşürdüğünü açıkladı.

  • Afganistan konferansı devlet kuruluşu ile sona erdi.

  • ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell Ankara temaslarına başladı. Powell'ın özellikle Irak konusundaki açıklamaları merak ediliyor.

    Merak ediyorum. Acaba siz bu ortamı nasıl değerlendiriyorsunuz.
    Bir şeyler oluyor galiba.

    Bu zannımı güçlendiren bir başka etken de borsa oyuncularının yüzlerinin normalden fazla gülmeye başlaması.

    Borsanın önünde bu aralar rahatsız edici sıklıkta ve yüksek sesle gülen borsacıya rastlayabiliyorsunuz. Allah sizi inandırsın birkaç ay önce yüzlerinden düşen bin parça olan bu adamlar espri bile yapmaya başladı.
    Hele o "endeks yıl sonunda 13 bin aga" lafları yok mu...
    Du bakali n'olacak...

    (siz ne diyorsunuz merak ettim. Yazın bana, e-mail atın çokça...Görelim bakalım e-okuyucu ne düşünüyor) :)
  • Yazının Devamını Oku

    Türk Dışişleri'nin başarısı

    5 Aralık 2001
    Kim ne derse desin, Dışişleri çok başarılı ve başarısını bir kez daha tescil etti. Daha bir hafta önce Türkiye, dış politika cephesinde tam anlamıyla köşeye sıkışmış durumdaydı. Ama birden bire son 100'e girilirken dış kulvardan beklenmedik bir atakla rakiplerinin bir kaç adım önüne geçiverdi. Bunda da tek etken Dışişleri'nin etkili çalışması. Tebrikler... <br> AGSP: Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası

    Adı bile bir garip. Her neyse... Geçen hafta sonuna kadar bu AGSP işinde ciddi sıkıntımız vardı. Avrupa kendi güvenliği için bir ordu kuracak, bu ordu NATO'nun imkanlarından yararlanacak ama AB üyesi olmayan ülkeler bu ordunun kararlarında etkili olamayacaktı.

    Tercümesi şu: Avrupa Birliği uluslararası sorunlara ABD gibi etkin bir biçimde müdahale etmek için bir orduya ihtiyaç duyuyor. Bu ordunun en önemli unsuru da kaçınılmaz olarak Türk ordusu olacak.

    Niye mi, çünkü günümüz çatışmaları Afganistan'da olduğu gibi lokal ve daha çok kontr-gerilla tarzı çatışmalar. Ya da moda deyimle asimetrik savaş... Türk ordusu da son 21 yılını tam da böyle bir savaş ile geçirdi. Yani mevcut durumu ile tarihinin en etkin ve güçlü dönemini yaşıyor.

    Avrupa bu orduyu isteyip Türkiye'yi karar mekanizması dışında bırakmaya çalışıyordu. Ama son adım ile AB ordusu NATO imkanlarını otomatik olarak kullanamayacak., Her seferinde izin almak zorunda kalacak. Ayrıca Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunlarda da taraf olamayacak. Üstelik Bu karar Yunan vetosu da yemeyecek gibi görünüyor.

    Kıbrıs'ta ihtiyatlı iyimserlik

    Kıbrıs konusunda eşbaşkan Kızıl Danny'nin sert çıkışı ve içerden yükselen muhalif sesler Türkiye'yi tehlikeli sulara doğru sürüklemeye başlamıştı. Ama burada da ince bir manevra ile hem görüşmelerden kaçma ve çözümsüzlük politikası izleme suçlamaları ortadan kalktı hem de Denktaş kelimenin tam anlamıyla Klerides'in "ayağına gelmesini" sağlayarak Avrupa'ya karşı önemli bir koz elde etti.

    Dışişleri Bakanı İsmail Cem durumu tanımlarken "İhtiyatlı iyimserlik" sözünü kullanıyor. Ben bir adım daha ileri gidip "Fazla iyimser olmaya gerek yok" diyorum. Kıbrıs sorunu (en azından bu süreçte) çözülmeyecek.

    Bu iş daha çok tartışılacak. Kıbrıs konusundaki bu son adım Dışişleri'nin benim kısa gazetecilik hayatımda gördüğüm en başarılı ve en kıvrak manevrasıydı. Ama Türkiye de, Yunanistan da bu sorunun bu kadar kolay çözülmesini istemez. Çünkü son 40 yılın politikacıları -amiyane tabirle- Kıbrıs meselesinden çok ekmek yedi. Bu yağlı kapıyı da çok kolay bırakmak istemezler. Zaten ABD'li yetkililer de şöyle bir dilekte bulunuyor.

    "Umarız sadece görüşme olsun diye değil, çözüm için bir araya geliyorlardır. Çünkü zaman azalıyor."

    Zaman Kıbrıs Rum kesiminin AB üyeliği için azalıyor. ABD çözümün Kıbrıs Rum kesiminin AB üyeliği öncesine yetişmesini istiyor. Türkiye ise mümkün olduğunca oyalamak...

    Enis Berberoğlu çarşamba sabahı bana "Gazetecilik hayatımı Kıbrıs ile geçirdim" diyordu. Aynı saptamayı daha bir çok kıdemli gazeteci de yapıyor. Ama bana kalırsa ben de bir 15 yıl sonra "Gazetecilik hayatımın önemli kısmını Kıbrıs'la geçirdim" diyeceğim. Yani bu işten biz gazeteciler de daha çok ekmek yiyeceğiz gibi görünüyor (tabii son bir yıl içinde işsiz kalan binlerce meslektaşımız gibi krize kurban gitmezsek.).

    NOT: Bu arada Kıbrıs konusunda sadece Denktaş'ı suçlayanlar ya dış politika konusunda pek bir şey bilmiyor ya da milliyetçi kanadın iddia ettiği gibi hakikaten "niyetli" davranıyor.

    Sarışınlar da temkinli iyimser

    Bu arada bu sabah iyi bir haber daha ulaştı. Hazine eurobond ihracında gelen talep üzerine miktarın artırılarak 800 milyon euroya çıkarıldığını belirtti. Ayrıca bu son ihracın maliyeti de 50 baz puan indi.

    Kesinlikle iyi bir haber ama Kıbrıs soruunda olduğu gibi çok çok iyimser olmak fazla safdillik olacatk. Çünkü yabancı basın da bu konuyu önemli kabul ederek gündemine almış durumda. Ama haberlerin içinde şöyle cümlelere de rastlayabiliyorsunuz:

    "Türkiye kağıtları son bir iki haftadır çok iyi performans gösterdi. Üstelik bu aralar eurobond piyasasıda büyük montanlı para bulmak zor. Ama yine de uluslararası yatırımcılar Türkiye'nin ekonomide reform çabalarını temkinli bir şekilde izliyor."

    Bu arada bu bono ile ilgili bir bilgi daha verelim. Yüzde 48'lik kısmı Almanya'ya satılmış. Türkiye, çoğunluğu bankalar tarafından olmak üzere yüzde 20'lik bir bölümü almış. İngiltere ve İsviçre yüzde 6, Yunanistan ve İtalya yüzde 4 ve Hollanda yüzde 2'lik bölümü satın almış.

    Sonuç...
    1- Türkiye köşeye sıkıştığında iyi manevralarla kurtulmayı becerebiliyor.

    2- Ama kimse kendini kandırmasın biz değişmedik, kolay kolay da değişmeyiz

    3- Yabancılar türkiye'ye gelme eğilimi içinde. Ama siyasete ve 2002'nin en moda tartışması olamaya aday görünen "kamunun küçülmesi" sorunun çözülebileceğine ilişkin güven en alt seviyede.

    4- Borsada hala para yok. Yabancı bekleniyor.

    5- Yabancı ne zaman gelir, bkz madde 3.
    Yazının Devamını Oku

    Yılın son ayı hareketli geçecek

    4 Aralık 2001
    Son iki haftadır işim çok kolay değildi. Piyasaları etkileyecek çok fazla yeni şey yoktu ve ben de yatırımcılara alternatif bakış açıları sunmak için kılı kırk yarmak zorunda kalıyordum. Çok şükür artık rahatlamış durumdayım. IMF bir yandan, Hamas militanları öbür yandan; en az bir haftalık yazı malzemesi çıktı. <br> Kasım ayının son işlem günü yani geçen hafta cuma günü piyasalardaki havanın birden değişmeye başladığını hissettik. Önce Standard & Poor's açıklaması geldi ve ülke görünümü negatiften durağana çevrildi. Ardından reel sektör kurtarma paketi açıklandı. Sonra da hafta sonu Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası (AGSP) sorunu (en azından şimdilik) çözüme kavuşturuldu. Pazartesi gününden itibarense gündem listemize adeta başlık yağmaya başladı. Çok ama çok yoğun bir aralık ayına giriyoruz galiba...

    AJANDA...

  • Bu haftanın en önemli iç gündem beklentisi elbette ki Kasım ayı enflasyon rakamları.

  • Uluslararası Para Fonu (IMF) heyeti Pazartesi'den itibaren Türkiye'de çalışmalara başlayacak. Juha Kahkonen başkanılığındaki heyetin gündem maddesi ise 18. stand-by anlaşması olacak.

  • Salı günü Kıbrıs sorunu ile ilgili çok önemli bir gelişme mevcut. Kuzey kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ile Kıbrıs Rum kesimi lideri Glafkos Klerides uzun bir aradan sonra görüşme masasına oturacak.

  • ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell bu kritik görüşmenin hemen ardından Türkiye'deki temaslarına başlayacak.

  • Ortadoğu sıkıntı yaratmaya başladı. Hafta sonunda İsrail'de yaşanan intihar saldırıları bölgede tansiyonu artıracağı için İMKB üzerinde de baskı oluşturuyor.

  • Ve 90'lı yıların başından bu yana kurtulamadığımız sorun Irak. ABD'nin teröre karşı savaşında vurulma sırasının Irak'a geldiğinin konuşulması biraz can sıkıyor. Hatırlayacaksınız 11 Eylül saldırısından bu yana sıcak çatışmanın sınırlarımıza yaklaşması ölçüsünde piyasaların stresinin artacağını vurguluyoruz.

  • Piyasalar için asıl önemli nokta reel sektörün durumu. Nihayet İstanbul-Londra yaklaşımı sonuca bağlandı. TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu cuma günü dört bakanın da yer alıdğı bir toplantı ile reel sektöre destek paketini açıkladı. Sonuç olarak varlık yönetim şirketi kurulacak. Kemal Derviş bu şirkete kamunun kaynak aktarmayacağını belirtiyor.

  • Bütçe görüşmeleri de hayırlısı ile başladı. Görüşmeler 12 Aralık'a kadar sürecek. Bütçe milletvekillerine anlatılacak, muhalefet itiraz edecek, sonuç olarak bütçe kabul edilecek.

  • Arjantin'i unutmamak lazım.

    Bunlar en önemli gündem maddeleri ve hepimiz ay boyunca bu konuları konuşacağız.
  • Yazının Devamını Oku

    Sarışınlar diyor ki...

    30 Kasım 2001
    Son günlerde ister istemez yazı konuları sarışınlara ilgili. Sadece naçizane kulunuz değil, saygıdeğer büyüklerimiz de sarışınların neler yaptığını, neler düşündüğünü, çeşitli konularda nasıl bir tavır izleyeceğini tartışıyor, araştırıyor.<br> Saygıdeğer büyüklerimizin konu edindiği sarışınlar daha çok Kıbrıs, AB ve Irak meseleleri üzerine konuşup fikir beyan ediyor. Kanaat önderlerimiz ise bu icraat ve beyanlar üzerine fikirlerini bizimle paylaşıyor. Borsa, döviz ya da dolar ancak çok hızlı hareketler sergilediğinde bu yüce fikir tartışmalarının içinde yer bulabiliyor.

    Oysa biz, yatırımcılara borsa ve diğer piyasaların tavrını "içerden" birileri olarak aktarmaya kalkıyorken, haddimiz olmayarak bazı yüce meselelere de temas etmek durumunda kalıyoruz. O zaman da saygıdeğer büyüklerimiz haddimizi bildiriyor. "Siz kendi sarışınlarınızla, ilgilenin. Bizim sarışınlar size bir kaç boy büyük gelir" diyerek durmamız gereken sınırı bir güzel gösteriyorlar.

    Madem öyle, boyunun ölçüsünü almış bir yeniyetme olarak ben de, bizim sarışınlardan bir grubun Türkiye ve dünya piyasaları ile ilgili yayımladığı bir raporu aktarayım dedim.

    BCA Research, uluslararası bir portföy yönetim şirketi. Tüm dünya çapında yatırım yapıyor. Ve tüm irili ufaklı sermaye piyasası kurumunun yaptığı gibi her ay istihdam ettiği analistlere yatırım yaptığı alanlarla ilgili bir rapor hazırlatıp, müşterilerine veya ilgilenenlere (bu arada bazı basın kuruluşlarına da) gönderiyor.

    Bu ve benzeri kuruluşların hazırladığı raporlar iki açıdan önemli.

  • Öncelikle işin ucunda kazanılacak ya da kaybedilecek para olduğundan bu raporlar gayet titizlikle ve ciddiyetle hazırlanıyor. Bu nedenle her zaman yatırımcılar ve basın kuruluşları tarafından fazlasıyla önemseniyor.

  • Bu raporlar çok fazla dikkate alındığı için kimi piyasa analistleri yönlendirmeye açık olduklarını iddia ediyor. Hatta kimi zaman gayet saygın kuruluşlar bile bu raporlar aracılığı ile piyasayı yönlendirdikleri suçlamalarına maruz kalabiliyor.

    Bu iki nedenin de fazlasıyla subjektif olduğunun farkındayım. Reel bir da olanakları yok. Sadece eğilimler ve kanaetleri yansıtıyor. Ama yine de bu tarz bir raporu aktarmadan önce bu fikirlerin de bilinmesi gerektiğini düşünüyorum.

    Geçelim BCA Research raporuna...

    BCA Research'e göre orta vadede tüm dünya borsalarındaki yükselme eğilimi sona ermedi. Kuruluş son iki ay içinde gelişmekte olan piyasalarda yaşanan hızlı yükseliş sonrası bir miktar kar realizasonu gelebileceğini de belirtiyor ama buna rağmen küresel anlamda yönün yukarı olduğunu ifade ediyor.

    Kuruluş, yatırımcılara gelişmekte olan piyasalara portföylerinde ayırdıkları payın normal ortalamanın üzerinde tutulması önerisini de yaparak şöyle bir tespitte bulunuyor:

    "Genellikle gelişmekte olan piyasalarda yükseliş yönünde istikrar sağlandığı vakit, getirinin üçte ikilik kısmı ilk 6 ila 9 aylık dönemde gerçekleşir."

    Yani, gelişmekte olan piyasalar yükselişe yeni başladı ve 6-9 aylık bir dönem içinde yükselme eğilimi devam ediyor.

    BCA, borsaların her ölçekte, ekonomilerin barometresi olduğu gerçeğinin bir çok analist tarafından göz ardı edildiğini belirtiyor ve bu çerçevede dünya ekonomisine yönelik bir başka tespitte daha bulunuyor:

    "Mevcut borsa hareketleri gösteriyor ki küresel resesyon korkuları yavaş yavaş ortadan kalkıyor."

    BCA'nın raporunda Türkiye'ye ayrılan bölümün başlığı ise hayli ilginç:
    "Türk Lirası alınır mı?"

    Kuruluş 25 Eylül tarihli raporlarında yatırımcılarına Türk eurobondlarını alma tavsiyesinde bulunduklarını ve bu kağıtların faizinin o tarihten bu yana 250 baz puan gerilediğini belirterek alım yönündeki tavsiyelerinin devam ettiğini ifade ediyor.

    Ayrıca Türk lirasındaki düşüş eğiliminin durmasının yeni bir kazanç fırsatı yarattığını da belirten BCA, yakın vadede TL'nin değer kazanabileceğini bu nedenle TL yatırımı tavsiye ettiklerini de ifade ediyor.

    Kuruluş Türkiye'nin mevcut durumdaki avantaj ve dezavantajlarını ise şöyle sıralıyor:

  • ABD hükümeti terörizme karşı savaş sürecinde diğer müslüman ülkelerin desteğini almak için Türkiye'yi destekleyecek. Olası mali sıkıntalara karşı Türkiye'ye finansman desteği sunacak.

  • 2002 mali açığını kapatmak için IMF Türkiye'ye 10 milyar dolarlık yardımı onayladı.

  • Yapısal düzenlemeler konusunda önemli adımlar atıldı. Bankaların likidite sıkıntısı çözülürken bir çok da yasal düzenleme getirildi.

  • Hükümet bütçe harcamalarını kısmayı başardı ve GSMH'nin yüzde 6.3'ü kadar bir faiz dışı fazla vermeyi başardı.

  • Gelişmekte olan piyasalardaki borç çöküşü korkusu azaldı, Türkiye'nin iç borcunu çeviremeyeceği korkusu dindi. Böylelikle ülkenin 2002 yılı için planladığı 3 milyar euroluk eurobond ihracının önü açılmış oldu. Bu durum iç borç faizinin aşağı çekilmesini kolaylaştıracak.

  • Ucuz bir kur rakamı cari işlemler dengesinin en önemli yardımcısı. Halihazırda ihracattaki artış nedeniyle cari işlemler dengesi fazla veriyor.

  • Ama temel olarak siyaset hala en önemli risk unsuru.

  • Ekonomi ciddi bir küçülme yaşadı

  • Halkın hükümete güveni iyice azalmış durumda. Hükümetin kredibilitesinin azalmasının yakın vadede bir erken seçime yol açabileceği söylentileri mevcut.

  • Bu olasılıklar gerçekleşirse Türkiye'nin riski yeniden yükselir.
    Gelişmeleri bu şetkilde özetleyen BCA, TL almasını tavsiye ettiği yatırımcılara stop-loss (kaybı durdurmak için satış seviyesi) seviyesi olarak da 1.550 bin lirayı öneriyor.

    Bu arada söylemeyi unuttum galiba. "Sarışın"ı merak ettiniz değil mi? Borsacılar yabancılara sarışın demeye başladı da...

    KAFAMA TAKILAN BİR SORU

    Halis Toprak ile ilgili yazdığım yazıda gayrimenkul satışından girecek para hevesinin, borsada grup hisselerini coşturduğunu belirtmiştim. Ama kafama takıldı. 441 adet gayrimenkul satılacak. Bunların toplam değeri 36 trilyon, kriz nedeniyle 21 trilyona inmiş.

    Acaba bunlar nerelerde? Ekspertizini kim yapmış? Bana 36 trilyon ya da krizdeki değeri ile 21 biraz "az" gibi göründü de. Hele de Londra'daki ev geçen yıl 50 milyon dolara satılmayıp bu yıl 30 milyon dolara satılıyorken... Hatırlatalım 36 trilyon lira 1 milyon 500 bin liralık tahmini kurdan 24 milyon dolar ediyor.
    Sayın Toprak, kamuoyu cevap bekliyor...

    DIŞARDAN...

    Bir tane Türkiye Cumhuriyeti vardır ve doğal olarak da Türkiye'yi ilgilendiren bir konuda tek ve resmi bir görüş belirtilir, resmi kurumların da bu görüşü benimsemeleri ve ona göre hareket etmeleri beklenir. Aksi hareket ederseniz çizmeyi aşmışsınız demektir ve bunun faturası Türk Milletine çıkar. O yüzden bu günlerde herkesin ağzından çıkan laflara çok dikkat etmesi gerekmektedir. İşte tam bu noktada Kamran İnan'in söylediği şu cümle çok anlamlıdır
    "...Ama bunun için (Kıbrıs sorununu çözümü) yurtseverlik konusunda Yunanlılar kadar az fire vermek zorundayız."

    Ben bir Türk vatandaşı olarak, TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan'ı söylediklerinden dolayı kınıyor ve sorumlu davranmaya davet ediyorum.

    Koray Bilgin.

    Halis Toprak gidip İngiltere'de 50 milyon dolara ev alacağına, Türkiye içinde daha çok ihracaat ağırlıklı yatırım yapsaydı, bugün içinde bulunduğumuz ekonomik zorluğa da düşmezdik.

    Hatta ve hatta bu para ile gidip Kuzey Kıbrıs'a da yatırım yapabilirdi. Böylelikle Kuzey Kıbrıs'taki gençlik te ekonomik zorluklar neticesinde göç etmezdi. Hem Türkiye hem de onun yavrusu Kuzey Kıbrıs ekonomik açıdan zorluğa düşmeyeceği gibi dıştan gelen tehlikelere de daha çok karşı koyma ihtimali gösterirdi.

    Niyaji Suzuki

    Tokyo'dan (Mail'de imza kısmında aynen buyle yazıyor)
  • Yazının Devamını Oku

    Bu sefer işimiz daha zor

    29 Kasım 2001
    İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana yaşadığımız en ağır ekonomik krizin birinci yılını tamamladık. Aslına bakılırsa Türkiye ekonomisi son 20 yıldır kriz olmasa da krize yakın bir noktada seyrediyordu. Artık bu gidişi sürdürecek güç kalmadı. Kırk yamalı bohça patlak verdi, takke düştü kel göründü. Sadece ekonomik krizle de kalmadık üstelik. Bugün artık siyaset kurumumuzun temel dayanakları da sorgulanmaya başladı. Bu da yetmedi, son 50 yıldır uluslararası planda en temel dış politika konularımız da, mesela Kıbrıs sorunu, mesela Avrupa Birliği sorgulanmaya başladı.

    (İyi de bunların borsa ile ne ilgisi var demeyin. Elbette ki var. Az sabır lütfen.)

    Türkiye halkının büyük (ama çok çok büyük bir kısmı) hiç ilgilenmese de bir çok alanda Türkiye'nin durumu pek iç açıcı ufuklara doğru gitmiyor. Gazetelerde sanki sözleşilmişçesine üst üste çıkmaya başlayan açıklamalar da bu durumu daha kesin bir biçimde ortalya koyuyor.

    Pazartesi gününden başlayalım. Neşe Düzel'in MHP Genel Başkan Yardımcısı Şevket Bülent Yahnici ile yaptığı röportajdan bir kaç paragrafı alıntıladım. Parantez içleri şahsıma ait açıklama ve değerlendirmelerdir. Arz olunur. Buyrun bakalım:

    AVRUPA BİRLİĞİ

  • Türkiye AB'nin bütün kriterlerini yerine getirse biz yine işkence yaparız, işkence kriterinden yatarız, Ruhumuza işlemiş bu... (Türk Milleti zekidir, Türk Milleti çalışkandır, Türk Milleti işkencecidir... )

  • Türkiye'de insan hakları kısıtlaması özel olarak Kürde karşı yok, herkese var. (Tamam o zaman. Bakın nasıl da eşitlikçiyiz)

  • Hem AB'ye girmek için acelemiz de yok zaten. Şunu bilmek gerek AB'nin de acelesi yok. (Alan razı satan razı . Niye uğraşıyoruz o zaman)

  • Türkiye ekonomik manada AB'ye hazır değil. (Ne anlamda hazır ki)

  • Hem ben AB olsam Türkiye'yi bu ekonomik kriterlerle içime almam. (Nasıl yani)

  • (Uyuşturucu trafiği konusunda) Devletin içinden bazı kişilerin bu işe katılıdığı bir vakıa. Ama Türkiye resmi iradesiyle uyuşturucu işinin içinde değil. (Olsaydı bir de)

  • ("Hakimiyet kayıtsız şartsız miletindir. K. Atatürk" üzerine) O ayrı bir şey. Şu anda Türkiye'de temsili demokrasi işliyor. (70 milyon insan parlamentoya dolamazdı zaten)

  • Paranın milliyeti olmaz. (Sayın Koray Aydın da öyle düşünüyor sanırım)

  • Türkiye AB'ye girme mecburiyetinde. (Buna bir şey bulamadım)

  • AB için yapabileceğimiz budur. Adım Hıdır elimden gelen budur.

    Yukarıdaki alıntılar biraz absürd ve karışık gibi görünebilir. Ama aslında röportaja hakim olan hava genelde bir kafa karışıklığını ortaya koyuyor. Sayın Yahnici milliyetçi hareketin en önemli ideologlarından biridir. Eğer o bile kafa karışıklığından bu kadar muzdaripse bizim durumumuz zor.

    Salı günkü gazeteler ise daha ilginç.

    KIBRIS SORUNU

    Mesela, TÜSİAD Başkanı Tuncay Özilhan'ın yaptığı açıklama:

  • Kıbrıs ile Türkiye'nin AB üyeliği arasında bağ kurulmasını doğru bulmuyoruz. (ama kurulmuş bir kere)

  • Öte yandan Türkiye Denktaş'ın uzlaşmaz tutumunu desteklemesini de doğru bulmuyoruz. (Denktaş'ın kendine ait uzlaşmaz politikası yok ki. Biz ne dersek onu yapıyor.)

  • Kıbrıs stratejik özelliği olan bir aday olabilir. Ama diğer taraftan 65 milyonluk Türkiye'nin AB'ye üye olup, yaşam standardını yükseltmek, zengin bir ülke haline gelmek ve medeni toplum arasında olma hedefi vardır. Bir Kıbrıs'la bunu kaybetmemek gerekir. (İlle de birinden birini seçmemiz mi gerekli? Ben anlamadım)

    Tuncay Özilhan'ın konuşması özellikle de son bölümü Türk insanının AB'ye bakışını ve neden yıllardır hep nüfusun en az yüzde 70'inin AB üyeliğini desteklediğini çok iyi özetliyor:

    "AB'ye girip zengin olacağız, rahat yaşayacağız, medeni olacağız."
    Yok öyle bir şey!

    AB diyor ki, "ekonomini düzelt, kendini düzelt, sorununu çöz, eşitim olarak gelebiliyorsan gel." AB, siyasi ve ekonomik alanda bir sürü kriter koymuş. Almanya'nın bile bütçe açığı ile ilgilenen AB, bizim ekonomimizi elbette ki sorgulayacak. Kuralları belli bir oyun oynuyoruz. Mızıkçılığın faydası yok. Bunu becerirsek ne ala. Özellikle de kendimiz için kendi başımıza becerirsek... Yoksa Yahnici'nin dediği gibi AB'nin acelesi yok.

    VERGİ AFFI

    ANAP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mesut Yılmaz, Sabah Gazetesi Başyazarı Sayın Güngör Mengi ile görüşmüş. Ekonomiyi canlandırmak için daha önce mevcut IMF programını yeni program olarak sunan ANAP Genel Başkanı, bu kez de mucidi merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal olan bir teklif paketi ile karşımızda:
    Sabah Gazetesi'nin başlığı ile "İşte ANAP'ın önerileri"

  • Stok affı: Sanayici ve tüccar aylar önce faturasız sattığı malı satmamış da stoğa atmış gibi gösterip vergi kaçırıyor. Bu kişiler faturasız sattıkları maları toptan hesaplasın yüzde 5 vergi versin. Biz de bu satışları resmileştirelim.

  • Servet affı: Dışardaki para (kara-ak-gri) dışardaki yüzde 2-3 faize tenezzül etmesin. içeriye yüzde 2-3 vergi vererek girip, buradaki yüzde 11-15 faizden yararlansın.

  • Matrah affı: Son 5 yıldır vergi ödemeyen, (bir sürü affa rağmen) serbest meslek mensubu, bu dönemdeki vergi matrahlarını yüzde 5-10 artırarak ödesin. Bunlara geriye dönük vergi incelemesi yapılmasın.

  • Sicil affı: Mali ve ticari suçlar nedeniyle yasaklı duruma düşenler affedilsin. (kimler acaba)

    Bence az olmuş. Şöyle eklemeler yapalım.

  • Vergi kaçırana her bordrolu çalışan maaşının yüzde 25'ini direkt olarak hediye etsin.

  • Karapara için yüksek faizli özel hesaplar açalım.

  • Vergi ödeyenlerin tüm mal varlıklarına el koyalım

  • Bürokrat ve siyasetçi olmak için mali suçtan dolayı sabıka kaydı olmasını şart koşalım.

    Bu arada TOBB da kurumun yayın organı Forum Dergisi, oda ve borsa başkanları ile
    yaptığı bir ankette iş dünyasının tüm sektörlerde vergi indirimi ve vergi sisteminde köklü değişiklik istediğini yazdı. İndirim istenen sektörler ise sırasıyla, gıda, tekstil inşaat ve sağlık.

    Acaba vergi indirimi isteyenlerin vergi sicilleri nasıl. Şahsen ben merak ediyorum.

    Para geliyor tamam ama bakalım Türkiye'yi son 20 yıldır bir adım bile ileriye götüremeyen, hatta ileri attığı her adımı itina ile engelleyen ve hala eski düzeni sürdürmeye çalışan bu zihniyet gidecek mi?

    DIŞARDAN...

    Sizin bahsettiğiniz 'Borsa'ya yabancı yatırımcıların girişi' tamamen hayal ürünü. Olsa olsa off-shore vergi cennetleri yoluyla işlem yapan Türk kaynaklı spekülatif girişlerdir bunlar.Yabancı ülkelerin borsalarında ve özellikle TMT, yani Teknoloji, Medya,Telekom sektörlerinde yaşanan muazzam düşüşlerden sonra bir sürü piyasada kelepir fiyatında şirket ortaya çıktı.

    Yabancı fonların ve yatırımcıların kendi ülkesinde böyle firsatlar varken Türkiye gibi tonlarca sorunu olan, stabiliteden yoksun, manipülasyona son derece uygun, icraatının ne olduğu belli olmayan basiretsiz bir hükümetle yönetilen bir ülkeye yönelmesi olanaksızdır.Yapsa yapsa bunu ancak kronik mazoşistler yapar, akli başında olan yabancılar değil.

    Ercan Argunhan Londra
  • Yazının Devamını Oku

    Bu sefer işimiz daha zor

    29 Kasım 2001
    İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana yaşadığımız en ağır ekonomik krizin birinci yılını tamamladık. Aslına bakılırsa Türkiye ekonomisi son 20 yıldır kriz olmasa da krize yakın bir noktada seyrediyordu. Artık bu gidişi sürdürecek güç kalmadı. Kırk yamalı bohça patlak verdi, takke düştü kel göründü. Sadece ekonomik krizle de kalmadık üstelik. Bugün artık siyaset kurumumuzun temel dayanakları da sorgulanmaya başladı. Bu da yetmedi, son 50 yıldır uluslararası planda en temel dış politika konularımız da, mesela Kıbrıs sorunu, mesela Avrupa Birliği sorgulanmaya başladı. (İyi de bunların borsa ile ne ilgisi var demeyin. Elbette ki var. Az sabır lütfen.)Türkiye halkının büyük (ama çok çok büyük bir kısmı) hiç ilgilenmese de bir çok alanda Türkiye'nin durumu pek iç açıcı ufuklara doğru gitmiyor. Gazetelerde sanki sözleşilmişçesine üst üste çıkmaya başlayan açıklamalar da bu durumu daha kesin bir biçimde ortalya koyuyor. Pazartesi gününden başlayalım. Neşe Düzel'in MHP Genel Başkan Yardımcısı Şevket Bülent Yahnici ile yaptığı röportajdan bir kaç paragrafı alıntıladım. Parantez içleri şahsıma ait açıklama ve değerlendirmelerdir. Arz olunur. Buyrun bakalım:AVRUPA BİRLİĞİTürkiye AB'nin bütün kriterlerini yerine getirse biz yine işkence yaparız, işkence kriterinden yatarız, Ruhumuza işlemiş bu... (Türk Milleti zekidir, Türk Milleti çalışkandır, Türk Milleti işkencecidir... ) Türkiye'de insan hakları kısıtlaması özel olarak Kürde karşı yok, herkese var. (Tamam o zaman. Bakın nasıl da eşitlikçiyiz)Hem AB'ye girmek için acelemiz de yok zaten. Şunu bilmek gerek AB'nin de acelesi yok. (Alan razı satan razı . Niye uğraşıyoruz o zaman)Türkiye ekonomik manada AB'ye hazır değil. (Ne anlamda hazır ki)Hem ben AB olsam Türkiye'yi bu ekonomik kriterlerle içime almam. (Nasıl yani)(Uyuşturucu trafiği konusunda) Devletin içinden bazı kişilerin bu işe katılıdığı bir vakıa. Ama Türkiye resmi iradesiyle uyuşturucu işinin içinde değil. (Olsaydı bir de)("Hakimiyet kayıtsız şartsız miletindir. K. Atatürk" üzerine) O ayrı bir şey. Şu anda Türkiye'de temsili demokrasi işliyor. (70 milyon insan parlamentoya dolamazdı zaten)Paranın milliyeti olmaz. (Sayın Koray Aydın da öyle düşünüyor sanırım)Türkiye AB'ye girme mecburiyetinde. (Buna bir şey bulamadım)AB için yapabileceğimiz budur. Adım Hıdır elimden gelen budur. Yukarıdaki alıntılar biraz absürd ve karışık gibi görünebilir. Ama aslında röportaja hakim olan hava genelde bir kafa karışıklığını ortaya koyuyor. Sayın Yahnici milliyetçi hareketin en önemli ideologlarından biridir. Eğer o bile kafa karışıklığından bu kadar muzdaripse bizim durumumuz zor. Salı günkü gazeteler ise daha ilginç.KIBRIS SORUNUMesela, TÜSİAD Başkanı Tuncay Özilhan'ın yaptığı açıklama:Kıbrıs ile Türkiye'nin AB üyeliği arasında bağ kurulmasını doğru bulmuyoruz. (ama kurulmuş bir kere)Öte yandan Türkiye Denktaş'ın uzlaşmaz tutumunu desteklemesini de doğru bulmuyoruz. (Denktaş'ın kendine ait uzlaşmaz politikası yok ki. Biz ne dersek onu yapıyor.)Kıbrıs stratejik özelliği olan bir aday olabilir. Ama diğer taraftan 65 milyonluk Türkiye'nin AB'ye üye olup, yaşam standardını yükseltmek, zengin bir ülke haline gelmek ve medeni toplum arasında olma hedefi vardır. Bir Kıbrıs'la bunu kaybetmemek gerekir. (İlle de birinden birini seçmemiz mi gerekli? Ben anlamadım)Tuncay Özilhan'ın konuşması özellikle de son bölümü Türk insanının AB'ye bakışını ve neden yıllardır hep nüfusun en az yüzde 70'inin AB üyeliğini desteklediğini çok iyi özetliyor:"AB'ye girip zengin olacağız, rahat yaşayacağız, medeni olacağız." Yok öyle bir şey!AB diyor ki, "ekonomini düzelt, kendini düzelt, sorununu çöz, eşitim olarak gelebiliyorsan gel." AB, siyasi ve ekonomik alanda bir sürü kriter koymuş. Almanya'nın bile bütçe açığı ile ilgilenen AB, bizim ekonomimizi elbette ki sorgulayacak. Kuralları belli bir oyun oynuyoruz. Mızıkçılığın faydası yok. Bunu becerirsek ne ala. Özellikle de kendimiz için kendi başımıza becerirsek... Yoksa Yahnici'nin dediği gibi AB'nin acelesi yok. VERGİ AFFIANAP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mesut Yılmaz, Sabah Gazetesi Başyazarı Sayın Güngör Mengi ile görüşmüş. Ekonomiyi canlandırmak için daha önce mevcut IMF programını yeni program olarak sunan ANAP Genel Başkanı, bu kez de mucidi merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal olan bir teklif paketi ile karşımızda: Sabah Gazetesi'nin başlığı ile "İşte ANAP'ın önerileri"Stok affı: Sanayici ve tüccar aylar önce faturasız sattığı malı satmamış da stoğa atmış gibi gösterip vergi kaçırıyor. Bu kişiler faturasız sattıkları maları toptan hesaplasın yüzde 5 vergi versin. Biz de bu satışları resmileştirelim. Servet affı: Dışardaki para (kara-ak-gri) dışardaki yüzde 2-3 faize tenezzül etmesin. içeriye yüzde 2-3 vergi vererek girip, buradaki yüzde 11-15 faizden yararlansın. Matrah affı: Son 5 yıldır vergi ödemeyen, (bir sürü affa rağmen) serbest meslek mensubu, bu dönemdeki vergi matrahlarını yüzde 5-10 artırarak ödesin. Bunlara geriye dönük vergi incelemesi yapılmasın. Sicil affı: Mali ve ticari suçlar nedeniyle yasaklı duruma düşenler affedilsin. (kimler acaba) Bence az olmuş. Şöyle eklemeler yapalım.Vergi kaçırana her bordrolu çalışan maaşının yüzde 25'ini direkt olarak hediye etsin.Karapara için yüksek faizli özel hesaplar açalım.Vergi ödeyenlerin tüm mal varlıklarına el koyalımBürokrat ve siyasetçi olmak için mali suçtan dolayı sabıka kaydı olmasını şart koşalım.Bu arada TOBB da kurumun yayın organı Forum Dergisi, oda ve borsa başkanları ile yaptığı bir ankette iş dünyasının tüm sektörlerde vergi indirimi ve vergi sisteminde köklü değişiklik istediğini yazdı. İndirim istenen sektörler ise sırasıyla, gıda, tekstil inşaat ve sağlık. Acaba vergi indirimi isteyenlerin vergi sicilleri nasıl. Şahsen ben merak ediyorum. Para geliyor tamam ama bakalım Türkiye'yi son 20 yıldır bir adım bile ileriye götüremeyen, hatta ileri attığı her adımı itina ile engelleyen ve hala eski düzeni sürdürmeye çalışan bu zihniyet gidecek mi? DIŞARDAN...Sizin bahsettiğiniz 'Borsa'ya yabancı yatırımcıların girişi' tamamen hayal ürünü. Olsa olsa off-shore vergi cennetleri yoluyla işlem yapan Türk kaynaklı spekülatif girişlerdir bunlar.Yabancı ülkelerin borsalarında ve özellikle TMT, yani Teknoloji, Medya,Telekom sektörlerinde yaşanan muazzam düşüşlerden sonra bir sürü piyasada kelepir fiyatında şirket ortaya çıktı. Yabancı fonların ve yatırımcıların kendi ülkesinde böyle firsatlar varken Türkiye gibi tonlarca sorunu olan, stabiliteden yoksun, manipülasyona son derece uygun, icraatının ne olduğu belli olmayan basiretsiz bir hükümetle yönetilen bir ülkeye yönelmesi olanaksızdır.Yapsa yapsa bunu ancak kronik mazoşistler yapar, akli başında olan yabancılar değil.Ercan Argunhan Londra
    Yazının Devamını Oku