Paylaş
Ama hatırlayacaksınız 4 ekim sabahı ve o hafta piyasaların yönünün ne olacığına ilişkin kesin bir şöy söylemekten uzun süre herkes kaçındı.
Ben ise yazılarımda, (tabii ancak 3 ekime iyice yaklaşıldığında) 3 ekim sonrası kısa vadeli bir rallinin başlayacağını ama hem piyasanın lokomotif şirktelerinin bir çoğunun hedef değerlere ulaşmış olması hem de bazı sıkıntılar nedeniyle bu yükselişin 35 bin seviyesinde kesileceğini belirtmiştim. Arkasından da eklemiştim; yılsonu hedefi ise 40 bin puan.
Şimdi bir bakalım. 3 ekim’den bu yana geçen 10 günlük süre içinde piyasalarda neler olmuş.
Öncelikle İMKB 100 endeksi’nin 4 ekim’de 35 bin 809 puan seviyesine kadar çıkarak tarihinin en yüksek seviyesini gördüğünü ama o günden bu yana da yönünü hafif aşağı çevirerek kar satışlarının gelmeye başladığını izledik.
Bugün piyasalara baktığımızda ise genel durumu ancak “beklentisizlik” sözü le açıklayabildiğimizi görüyoruz. Aslında bu sözü “olumlu beklenti eksikliği” olarak düzeltmek gerek. Şöyle ki; önümüzde iki temel sorun var ve piyasalar şimdilik bunları pek fazla görmemeye çalışıyor, tedbir almayı ihmal etmeden ama...
İlk önemli sorun Türk Telekom ihalesinin iptaline ilişkin açılan davada Danıştay’ın ne karar vereceği ile ilgili. Gerçi telekom sektörü uzmanları ve özelleştirme yetkilileri bu satışın yasalar çerçevesinde gerçekleştiğini ve sorun çıkmayacağını ifade ediyor ama tıpkı Tüpraş’ın daha önceki ihalesinde olduğu gibi telekomda da “kamu yararı” gerekçesi ile bir iptal kararı gelebileceğinden endişe ediliyor. Böyle bir durum şu ana kadar göreceli başarılı devam eden özelleştirme ihalelerinin önünü keseceğinden Türkiye sermaye piyasalarına yönelik fon akışının önünü kesebilir.
İkinci ve daha önemli olan sıkıntı ise IMF ile ilişkiler. Yeni stand-by anlaşmasının birinci gözden geçirmesi tamamlanmadı ve IMF heyeti de bugün yeniden Türkiye’ye geliyor. Büyük olasılıkla birinci ve ikinci gözden geçirmeler birleştirilecek. Fakat bu piyasaların derdine derman değil. Çünkü IMF’nin istediği bankalar yasası ve sosyal sigortalar yasası ile ilgili henüz net bir gelişme yok. Bu alandaki her gecikme de Türkiye’nin kredibilitesini azalttığı için piyasalar açısından yıkıcı oluyor.
Piyasalar işte bu iki gelişmeyi izliyor. Tabii ki içerde yeni bir hareket olmayınca gözler ister istemez yurtdışı gelişmelere çevriliyor ki bu gelişmelerin de önemli bir kısmının Türkiye’ye pek yaramadığını görüyoruz.
Ama hep söylüyoruz ya; Türkiye’nin durumunu Brezilya ya da Arjantin örneklerine bakarak değerlendirmek mümkün değil. Türkiye’nin kendine has özellikleri var. Yani eğer yukarda bahsettiğimiz bu iki sorunda umut verici bir çözüme ulaşılırsa, hatta çözüme bile gerek yok bu yönde işaretler alınırsa piyasaların 40 bin hedefini engelleyecek hiç bir sıkıntı kalmayacak.
Paylaş