Oyumu açıklıyorum!

Bertaraf edilmemek için:
12 Eylül’e daha 3 hafta ver ama ben tedbirimi şimdiden alıyorum ve bitaraf olmadığımı göstermek için referandumda kullanacağım oyu şimdiden açıklıyorum:Hayır!

Haberin Devamı

“Hayır” oyu kullanan, görev tarifini çocuklara “İster asar, ister kesersin” diye öğreten Başbakan tarafından bertaraf edilmekten kurtulur mu bilemiyorum ama ben yine de önlemimi alayım.

Benim de bir sürü “hayır”cı gibi çok basit bir mantığım var. Bana göre:

1) Anayasa Mahkemesi ve HSYK ile ilgili değişiklikler diğer maddelerdeki değişikliklerden çok daha önemli ve kalıcı etki yaratacaklar.

Yerleştiğini keyifle izlediğim “sivil vesayet” tabirinin sahibi olarak söyleyeyim:

Askeri vesayetten kaçarken sivil vesayete tutulmak istemiyorum!

* * *

2) HSYK’da gördüğüm en temel mesele Adalet Bakanı ve Müsteşarı’nın Kurul’a üye olmalarının devam etmesi. Bu düzenleme yargının bağımsızlığı ile zaten bağdaşmıyor. Bakan’ın HSYK’ya başkanlık etmesi 12 Eylül Anayasası ile getirildi, 1961 Anayasası’nda ise HSYK Başkanı Kurul içinden seçiliyordu.
Halihazırda, HSYK’yı toplantıya çağırma, gündemi oluşturma yetkisi Adalet Bakanlığı’nda. Müsteşar toplantıya katılmazsa Kurul toplanamıyor. Yargıçlık mesleğine girebilmek için gereken sözlü sınavı da Adalet Bakanlığı yapıyor.

Anayasa değişiklikleri ile Adalet Bakanı’nın yetkileri beter genişliyor. Anayasa’ya, “HSYK’nın yönetim ve temsilinin Adalet Bakanı’na ait olduğu” yolunda bir cümle ekleniyor. Yargı erkinin yönetiminden yargı mensupları değil, Adalet Bakanı sorumlu olacak. Kurulacak sekretaryanın Genel Sekreteri’ni atama yetkisi de Adalet Bakanı’nda. Müfettişler HSYK’ya bağlanıyor ama Bakan’ın onayı olmadan soruşturma yapamıyorlar. Bunun yanında, 3 daire halinde çalışacak olan yeni HSYK’da dairelerin oluşumu ve işbölümünün kanunla düzenleneceği belirtiliyor. Böylelikle hükümet istediği düzenlemeleri yapma konusunda geniş yetkiye sahip oluyor.

AB normları çerçevesinde; HSYK’dan Adalet Bakanı ve müsteşar çıksa veya üyelikleri sembolik seviyeye indirilse idi, bu madde değişikliğine hiçbir itirazım olmazdı.

* * *

Haberin Devamı

2) Değişiklik ile birlikte Anayasa Mahkemesi üyelikleri de 11’den 17’ye çıkarılıyor. 17 üyenin 14’ü (4’ü doğrudan) cumhurbaşkanı tarafından atanıyor. 3 üye TBMM tarafından seçiliyor. Ancak, TBMM’nin seçimi salt çoğunlukla yapıyor, böylece Meclis’te çoğunluğa sahip iktidar 3 üyeyi belirliyor.

TBMM’nin seçeceği 3 üyeden 2’si Sayıştay’ın gösterdiği adaylar arasından seçilecek. Halihazırda Anayasa Mahkemesi’nde Sayıştay’dan sadece 1 üye var. Ayrıca, şimdiki Anayasa Mahkemesi’nde YÖK’ten seçilen 1 üye varken bu sayı 3’e çıkarılıyor.

Hem Sayıştay, hem YÖK, tesadüf eseri, Hükümet’e yakın kurumlar!

Cumhurbaşkanı’nın takdirine bırakılan üye sayısı da önce 3 iken şimdi 4’e çıkıyor.

Açıkça görülüyor ki; Anayasa Mahkemesi’nde 17 üyeden en az 10’unun iktidarın yanında olması garanti altına alınıyor!

(3 TBMM salt çoğunluğu - iktidar + 3 YÖK + 4 Cumhurbaşkanı)
Adayları kim gösterirse göstersin, eğer tüm Anayasa Mahkemesi üyeleri, Cumhurbaşkanı’nın veto hakkı baki kalmak kaydı ile, TBMM’nin salt çoğunluğu (1/2) yerine mutlak çoğunluğu (3/5) ile iktidar ve muhalefetin işbirliği ile seçilseydi, bu değişikliğe de hiçbir itirazım kalmazdı.

* * *

Haberin Devamı

Anayasa Değişikliği ile ilgili teknik ve detaylı bir analiz okumak isteyenler Rıza Türmen’in Milliyet’e 07-09-13-16 Ağustos 2010 günleri yayınlanmış yazılarına bakabilirler.

(Yarın devam edeceğim.)

Yazarın Tüm Yazıları