Kurumlar görevini yapmayınca

TÜRKİYE'deki kurumlar görevlerini zamanında ve layıkıyla yapsalardı, muhtemelen Yargıtay'ın dünkü kararının Türkiye'yi içine soktuğu büyük belirsizlikle karşılaşmamış olacaktık.

Siyasi Partiler Yasası'nın hükmü yeteri kadar açık. Yasaya göre, bir partinin seçime katılabilmesi için Türkiye'deki illerin (81) yarıdan bir fazlasında, yani 41 ilde örgütlenmesini tamamlamış olması gerekiyor.

Yasanın 10 ve 31 ve 33. maddeleri de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na, partilerin örgütlenme durumlarını düzenli bir şekilde inceleme ve araştırma görevini yüklüyor.

TBMM, 3 Kasım 2002'de seçime gitmeyi 31 Temmuz 2002 tarihli oturumunda kararlaştırmıştır. Türkiye'nin nasıl apar topar ve hazırlıksız bir şekilde seçime gittiği hatırlanmalıdır.

SAHTECİLİK SEÇİMDEN ÖNCE BİLİNİYORDU

Başsavcılık, ertesi günü (1 Ağustos) Yüksek Seçim Kurulu'na (YSK) -DEHAP'ın yaptığı bildirimleri esas alarak- bu partinin 63 ilde örgütlendiğini, seçime katılmasında bir sakınca olmadığını bildirmiştir.

YSK da 2 Ağustos'ta DEHAP'ın seçime katılabileceğine karar vermiştir.

Daha sonra gelen duyumlar üzerine DEHAP'ın örgütlenmesini incelemeye alan dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, 7 Ekim'de YSK'ya DEHAP'ın seçime katılması konusunda itirazda bulunmuştur.

Başsavcılık, bu itirazında, İçişleri Bakanlığı'na yaptırdığı araştırmadan yola çıkarak, DEHAP'ın yalnızca 22 ilde örgütünün bulunduğunu, dolayısıyla seçime katılma yeterliğini taşımadığını bildirmiştir.

Yargıtay'ın dünkü kararının gerekçesi ile Başsavcılığın bir yıl önceki itirazını dayandırdığı gerekçe birbirinin tıpatıp aynısıdır.

BAŞSAVCI MI SORUMLU YOKSA YSK MI?

Başsavcılık, bu incelemeyi ve uyarıyı daha erkenden yapamaz mıydı?

Kanadoğlu, ‘‘Toplam 81 ilin valiliğine ve emniyete yazı gönderip sorduk, yanıtları bekledik. Bu süreç zaman aldı’’ savunmasını getiriyor.

Başsavcılık, 7 Ekim'de DEHAP için itirazda bulunduğunda seçim takvimi kesinleşmiş, hatta gümrüklerde oy verme işlemi çoktan (2 Ekim) başlamıştı.

YSK, bir hafta sonra 15 Ekim tarihinde, seçim iş ve işlemlerinin kesinleştiği gerekçesiyle bu itirazı dikkate almaya gerek olmadığına karar vermiş ve DEHAP'ın seçime katılması kesinleşmiştir.

YSK üyeleri, bu kararı alırken DEHAP'ın seçime katılma yeterliğinin olmadığını kanıtlayan resmi belgeleri pekálá okumuşlardı.

Kanadoğlu, YSK'nın ret kararı üzerine, hemen ertesi günü (16 Ekim) DEHAP yöneticileri hakkında ‘‘resmi evrakta sahtecilik’’ suçu işledikleri iddiasıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunmuştur.

YAPTIRIM ZAMANINDA İŞLESEYDİ

Bu arada seçimler yapılmış, seçime sahtecilik yaparak katıldığı sonradan kesinleşecek olan DEHAP 1 milyon 960 bin vatandaşın oyunu (yüzde 6.22) alarak yüzde 10 barajının altında kalmıştır.

Seçime sahtecilik yaparak katıldığı dünkü Yargıtay kararıyla kesinleşen 1 milyon 960 bin oyun bugün itibarıyla hukuki değeri nedir?

DEHAP'ın sahteciliği zamanında yaptırıma bağlanarak seçime katılması yasaklansaydı, AKP sandıkta yine ezici bir çoğunluk sağlamakla birlikte baraj eşiği farklı işleyecek ve yüzde 9.54 ile baraj altında kalan DYP muhtemelen barajı rahatlıkla geçecekti.

Burada işlenmiş olan maddi suçun yargı kararıyla sonradan tespit edilmiş olması, 3 Kasım seçiminde TBMM'ye yansıyan milletvekili dağılımını etkilemeli midir?

Şu olgu inkár edilemez: Yaptırım zamanında işleseydi, TBMM'nin dağılımı bugünkünden farklı olacaktı.

HER SENARYODA SIKINTI VAR

Nereden bakarsak bakalım, hem hukuki hem de siyasi sonuçları açısından son derece sancılı bir durumla karşı karşıya olduğumuz inkár edilemez.

Şeçenekler bellidir.

A) YSK, DYP'nin yapacağı anlaşılan itirazı reddedebilir; ancak, bu takdirde TBMM'ye dönük ciddi bir meşruiyet tartışması patlak verir.

B) YSK, milletvekili dağılımının yeniden düzenlenmesine karar verebilir ve DYP, TBMM'ye girer. AKP hükümeti 44 kadar milletvekili kaybetse de yine emniyetli bir çoğunlukla yoluna devam eder.

C) Ya da hükümet bütün bu tartışmaları ortadan kaldırmak üzere erken seçime gitme kararı alır.

Hangi senaryo uygulanırsa uygulansın, sıkıntılı ve garip bir durumun yaşanacağı söylenebilir.

Çözüm, Türkiye bir hukuk devleti ise hukuka en uygun çözümün bulunması esastır.
Yazarın Tüm Yazıları