Bilim ve üniversite

ON gün kadar önce, birkaç gazeteci arkadaş ile birlikte, Koç Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Umran İnan ile sohbet etme şansını yakaladım.

Haberin Devamı

Prof. İnan 36 yıldır ABD’nin en saygın üniversitelerinden Stanford’da uzay fiziği dalında çalışmış. Sohbetin hemen başında İnan’ın “normal yurdum insanı” bir profesör olmadığı belli oldu. İzah etmesi zor ama o “Türk gibi” düşünmüyor. Sanırım, Anglosakson tarzı düşünce üretme geleneği geçtiğimiz 36 yılda İnan’ın düşünce sistematiğini analitik sorgulayan, dolayısı ile kesin hüküm vermekten kaçınan ama düşündüğünü söylemekten çekinmeyen bir yapıda şekillendirmiş. İyi de yapmış.
Bu tip insanlar yeni tanıştıkları insanları çabuk rahatlatırlar. Samimi tavırları insanları kolay kaynaştırır. Nitekim, o gün de öyle oldu. Hepimiz kendimizi ifade etmekten, Umran İnan’a aklımıza gelen her türlü soruyu sormaktan hiç çekinmedik.
İleriki yıllarda uluslararası başarılara imza atacağına iman ettiğim Türk üniversiteleri arasında yer alan Koç Üniversitesi, o gün inandım ki, Prof. İnan ile birlikte bilimin ana maddesi insan kaynağına (gerçek bilim adamına) daha da fazla yatırım yapacaktır.
* * *
Türkiye’deki üniversiteler yakın geçmişe kadar bilgi üretmek yerine bilgi nakletmeyi tercih eden bir yaklaşımı benimsediler. Araştırma&geliştirmeye, Türk sanayisi gibi, onlar da fazla önem vermediler. Bilgi üretme zaafının nedenleri dar finans kaynaklarında aranacağı gibi bilim üretme geleneği zayıf Türkiye ikliminde de aranmalıdır.
Üniversiteler gibi sanayi de, kolaycı bir yaklaşımla, hazır bilgiyi tüketmeyi şiar edinince Türkiye uzun yıllar kopya-sanayi ürünleri ile yetindi.
Prof. Dr. Umran İnan bu durumun son yıllarda değişmeye başladığını söylüyor. Bilgi üretmenin ekonomik değerini doğru değerlendirecek sanayi ve üniversite yöneticileri birlikte bilimde uluslararası rekabete açık bir Türkiye yaratabilirler.
* * *
Benim üniversitelerimizden daha basit bir isteğim var:
Türkiye’de önemleri kendinden menkul insanlar “Bilimsel olarak...” tiradı ile başlayan cümleler kurmaya bayılıyorlar. “Tek gerçek”ten bahsetmekten utanmadan gerçeğin tek ve sadece kendi tekellerinde olduğunu ilan etmeye bayılıyorlar.
Basit bir örnek vereyim. Bir bilim adamı savunduğunun gerçekliğini herkesin anlayacağı basit bir fizik kuralı ile anlatmaya çalışırken “Söylediklerim suyun 100 derece C’de kaynaması gibi doğrudur” diyebiliyor.
Halbuki, ortaokulda öğrendiğimiz suyun kaynama derecesini anlatan fizik bilgisi suyun sadece NTP (normal sıcaklık derecesi ve basınç) koşullarında 100 derecede kaynadığını söyler. Su farklı fiziki koşullarda pekâlâ farklı derecelerde de kaynayabilir.
* * *
Meramım basit:
Bilim yuvası adı altında gençlerimizi üniversitelerde yetiştiriyoruz ama onlara neyin bilgi olduğunu, neyin bilimsel olduğunu öğretmiyoruz.
Onlar derya içinde yoğruluyorlar ama deryanın ne olduğunu öğrenmiyorlar.
Önerim şu:
Acaba tüm bilim dallarında öğrencilere bilim felsefesi ve bilim metodolojisi dersleri üniversiteye giriş dersi olarak öğretilemez mi?
Kastım temel kavramların kazandırılmasıdır.
Belki, okumuşlarımız zaman içinde “bilim” kelimesini daha dikkatli kullanmayı öğrenirler.
Bilimin ne olduğunu bilmeyenler bilgi değil dogma üretirler.

Haberin Devamı

Not: Her yıl ağustos başı izne ayrılıyorum. Yazılarıma 17 Ağustos 2010 Salı günü tekrar başlayacağım.

Yazarın Tüm Yazıları