1 TEMMUZ 2010 günü yazdığım yazının bir bölümünde AKP’nin “sağlık politikası”nı övmüştüm. 6 Temmuz’da yazdığım yazı ile de “Sağlık’ta Tam Gün Yasası”nın kaliteli hocaları üniversite dışına iterek tıp eğitiminin kalitesini düşüreceğini iddia ettim.
Bu iki yazı sayesinde bir haftadır, tıp alanı ile ilgilenen okurlardan çok sayıda mektup aldım. Benim için bu hafta “tıp haftası” oldu. Önemli bir alana el attığım inancı ile bugün kıymetli dostum Dr. Yaşar Yılmaz’ın benim yazımı eleştiren mektubunu yayınlıyorum. Amacım, görüşleri dengelemek: * * * “Sevgili Cüneyt Bey, 01.07.2010 tarihli yazınızda AKP’nin sağlık politikalarına ilişkin bölümünde iki ‘somut veri’den hareketle, AKP’nin sağlık hizmetlerini, 1) Üniversalleştirdiğini, 2) Toplumun her katmanına yaydığına söylüyorsunuz. Bu muazzam, ama hak edilmemiş övgünüzü de bir-iki kalem veriye dayandırıyorsunuz. Diyorsunuz ki, vatandaşın ortalama doktora başvurma sayısı 2.7’den 7’ye çıkmıştır. Öyleyse sağlık hizmeti 2.5 kat artmıştır. Ben de diyorum ki, - Doktora başvurmak = Sağlık hizmeti almak genellemesi yanlıştır; yanıltmacadır. - Önemli olan hizmetin, sizin deyiminizle doktora başvuru sayısının çok olması değil, kalitesidir. Üniversal boyutta bir hastanın muayenesi için minimum 25-30 dakika ayrılır. Acaba bu süre Türkiye’de kaçtır? Türkiye’de doktorların kaçta kaçı muayene esnasında gerçek bir ‘anamnez (özgeçmiş)’ alabilmektedir. Türkiye’de doktorların kaçta kaçı, Sağlık Bakanlığı tarafından işletilen sağlık kuruluşlarının doktorları dahil, muayene ettiği hastanın adını, soyadını ve yaşını sormaktadırlar. * * * Başka bir saptamanız da herkesin her hastaneye başvurabilmesidir. Eğer sağlık hizmetini ‘hastaneye veya doktora başvurmak’ olarak algılarsak, bu doğrudur. Ancak İzmir, İstanbul veya Ankara’da birkaç saatinizi bir büyük hastanenin koridorlarında geçirirseniz, o zaman görürsünüz ki bu bir sağlık hizmetinden çok, ‘hasta etme’ hizmetidir. İlaç fiyatlarının muazzam oranda düşmüş olmasına gelince, sağlık hizmetinin sadece ‘ilaçlarla tedavi’den ibaretmiş gibi algılandığı bir ülkede, maksimum kür için maksimum sürüm ve maksimum ucuzluk gerektiğini benden daha iyi bildiğinizden eminim. Üniversal düzey konusunda da diyeceğim şudur: İnsan sağlığının ‘pazar’ haline getirilerek sağlık hizmetinin alınıp satılır hale getirilmesi boyutunda evet, kesinlikle bir üniversalleşme vardır. Bizim bugün tartışmaya başladığımız ‘Batı tıbbının’ gölgede kalan taraflarını onlar on yıllardan beri tartışıyorlar. * * * Cüneyt Bey, bir de şunu söylemek isterim. Sorunun çözümü için teşhisi doğru koymak lazım. Sağlık sorunu Türkiye’nin en büyük sorunudur. Sorun ilaç, hastane, doktordan ibaret değildir. Sorun ‘sağlık’tan ne anladığımızdadır. Ne öncekiler, ne de AKP, sağlık sorununu tek başına çözemez, çözememişlerdir de. Son olarak, yazınızda AKP’ye haksız övgü, CHP’ye de haksız peşin hüküm var gibi geldi bana. Çünkü AKP’ye halihazırda verilmiş 8 yıllık kredinin hesabı sorulmadığı gibi, CHP’nin ise iktidara gelse bile başaramayacağı gibi bir ‘önfikir’ oluşmakta. Sağlık sorunu bir ulusal sorundur. İsterseniz bir platform oluşturalım, tartışalım. Bakalım bu işi çözmek tek başına bir bakanın, bir partinin, hatta bir hükümetin boyunu aşıyor muymuş, aşmıyor muymuş?”