DEĞERLİ basketbolcu kardeşlerim... Bugün basketbol kariyerinizin en önemli turnuvasına başlıyorsunuz. ‘Önemli’ deme nedenim çok açık.
Yaşadığımız bu gezegenin en iyisi ortaya çıkacak. Ve bu şampiyona bizim ülkemizde yapılacak. Sanırım bir daha Türkiye’de yapıldığında bir kısmımız hayatta bile olamayacağız. Sizlerin bu turnuvaya 45-50 gündür hazırlandığınız söyleniyor. YANILIYORLAR. Sizler bu şampiyonaya basketbola başladığınız ilk günden beri hazırlanıyorsunuz. 7-8 yaşında yanaklarından makas alınacak yaşta bir çocuk olarak adım attığınız bu parkelerde, bugün 20’li, 30’lu yaşlarda DEV adamlar olarak ülkenizi temsil etmektesiniz. Bu uzun hazırlık döneminin nasıl yorucu, nasıl zorlu ve ne denli fedakarlık gerektirdiğini en iyi bilenlerdenim. Bu süreci sizlerle birlikte 1974 yılından beri yaşadım. Ne cumartesi ne de pazar gününüz oldu, Dini, resmi tatil nedir bilmediniz. Yılbaşı ve bir yakınınızın en mutlu gününde veya cenazesinde bulunamadınız. Yaz tatilinde tüm arkadaşlarınız denizin keyfini çıkarırken, sizler tonlarca ağırlık kaldırıp, kilometrelerce koştunuz. İşte bu nedenle ‘hayatınızın en önemli turnuvası ve basketboldaki ilk gününüzden beri bu şampiyonaya hazırlanmaktasınız’ diyorum. Sizlere teknik bir şey söylememe gerek yok, koçlarınız var. Ama yine sizlerle birlikte böylesi bir şampiyona yaşamış bir ağabeyiniz olarak bir kaç tavsiyem olacak...
Önce TAKIM sonra BEN
DÜRÜST olmak gerekirse ‘kötü’ bir hazırlık dönemi geçirdiniz, zaman zaman iyi gözükse de genel olarak yetersiz diyebilirim. Sizleri tek tek çok iyi tanıyan biri olarak karar verdiğinizde neler yapabileciğinizi çok net biliyorum. İlk tavsiyem, sadece oyuncular olarak kaptanın odasında bir toplantı yapın ve gözlerinizin içine baka baka söz verin. ‘Savunmada geçildiğinde korkma ben varım’ deyin. Arkadaşlarınıza ‘başarısızlıkta bir adım öne çıkacağınızı, başarıda bir adım geri çekileceğinizi’ anlatın. ‘Önce TAKIM sonra BEN’ dediğinizi bütün arkadaşlarınız duysun. Çember altını sonuna kadar koruyacağınıza söz verin. Dahasını sizler benden iyi bilirsiniz. O odaya 12 basketbolcu olarak girin ve BİR TAKIM gibi çıkın.
Gözyaşınızdan utanmayın
BİR de maç öncesi soyunma odası atmosferi için 1-2 şey söylemek istiyorum. Yavaş yavaş giyinirken kendinize zaman ayırın ve düşünün... Minik, küçük, genç ve önceki takımlardaki arkadaşlarınızı ve size emeği geçen antrenörlerinizi düşünün. Basketbola ilk başladığınız günü, annenizi, babanızı, eşinizi, çocuğunuzu, yakınlarınızı düşünün. Gittiğiniz berberi, oto tamircinizi ve restorandaki ‘Hoşgeldin abi’ diyen garsonu düşünün. Sizlere bu ülkeyi sevdiren Tarih, Edebiyat ve diğer öğretmenlerinizi düşünün. Sevgili çocuklar, bu süreç biraz zorlu olur. Burnunuzun direğini taaa dibinden sızlatır. Gözleriniz buğulanır. Ama hiç korkmayın ve gözyaşınızdan utanmayın. Onlar size DİRENÇ, HIRS, KARARLILIK ve KONSANTRASYON olarak geri döner. ‘Her şey iyi hoşta ya yenilirsek’ diye sormayın. Ben bu tavsiyemi sizler ‘yenilmeyin’ diye yazmıyorum, ‘yapabileceğinizin en iyisini yapın’ diye yazıyorum. Ayrıca unutmayın Türk basketbol seyircisi, başkalarına benzemez. ‘Fedakarca oynayan, bir top için yerden yere atlayan ve top paylaşan takımlarını, maç kaybetseler de ŞAMPİYON gibi alkışlar. Bunu 2001’de fazlasıyla gösterdiler. Sevgili kardeşlerim, fiziksel olarak olmasa bile, yüreğim sizlerle o soyunma odasında olacak. Yolunuz açık olsun, canı gönülden başarılar dilerim.... Çetin abiniz...