Önceleri, birkaç saatliğine bile olsa ondan ayrı kalmak, en büyük korkumuzdur.
Nereye gidersek gidelim, ne yaparsak yapalım, mutlaka annemiz olsun isteriz yanımızda. Okula giderken o da bizimle derse girsin, işe giderken bizi de yanında götürsün... O bilir eğriyi doğruyu. Bize ne yapmamız gerektiğini o söyler ve elbette daima haklı çıkar söylediklerinde. Hayatın çömezlik aşamasında ‘anneciyizdir’ her şeyden çok. Sonra boyumuz uzar biraz, arkadaşlarımızın sayısı artar, kendimizi sadece annemizin yanında güvende hissetmediğimizi farkederiz aniden. Evet, annemiz pek çok konuda haklıdır ama bizim de bir bildiğimiz vardır artık. O güne kadar sadece annemize söylediğimiz şeyleri dostlarımızın kulağına fısıldamaya başlarız. O zamana kadar alışveriş yaparken akıl danıştığımız yegane kişi olan annemizin o kadar da zevkli olmadığını düşünürüz yavaştan. Makyajı fazla, eteği demode, yemeği yağlı gelmeye başlar. Ergenliğin ilk döneminde, içinden çıktığı yumurtanın kabuğunu beğenmeyen civcivlere dönüşürüz adeta. Gençlik yılları ailemizden ayrı kalabildiğimizi, onlarsız da olabildiğimizi ıspatlama çabasıyla geçer. Düşük yoğunluklu bir savaş dönemidir bu dönem adeta. Annemiz hep haksızdır, biz de her şeyin en doğrusunu biliriz. Annemizin ‘yap’ dediklerini yapmamaya, ‘yapma’ dediklerini ise yapmaya büyük özen gösterir, ona her konuda itiraz ederiz. Çocukluk yıllarında karakterimizi oluşturmak için neredeyse her hareketini taklit ettiğimiz annemizle farklı olabilmek, en önemli hedefe dönüşür bu dönemde. Kendi kişiliğimizi bulabilmek için annemizden farklı olmamız gereklidir ve bu dönem bolca isyan, yüksek düzeyde gerilim ve annemizin sabrıyla atlatılır. Sonra okullar biter, iş güç, ev bark telaşı başlar. Yetişkin hayata adım atarken annemizi yine yanımızda istediğimizi fark ederiz. Kendi evi olan herkesin annesi düşer sık sık aklına. Tabak çanak alışverişine anneyle çıkılır, canlı telefon bağlantısıyla ondan pilav tarifi alınır, elekrik süpürgesinin torbası olduğu gerçeği anneden öğrenilir. Sonra bir bakarsınız, yapıyor diye annenize kızdığınız her şeyi siz de yapmaya başlamışsınız. Çamaşır makinesini çalıştırıp öyle çıkarsınız gece gezmelerine, emek zahmet yaptığınız yemeği dökmeye kıyamayıp saklama kaplarına koyarsınız, akşamları evde otururken ‘bir çay mı koysak?’ diye geçer aklınızdan. Bu dönemde arkadaş olunur annelerle. Eskiden itina ile gizli tutulan sevgililer hakkında dertleşilmeye, babaların komik huyları tatlı tatlı çekiştirilmeye, beraberce keyif yapmaya başlanır. Alışveriş azap olmaktan çıkar keyfe dönüşür, sinema kaçamakları yapılır, karşılıklı Türk kahvesi içilir, ‘eskilerden’ konuşulur. Yaş iyice ilerleyince, gün gelir çocuklar annelerin akıl hocası olurlar. ‘Sıkı giyin de üşütme’ demek de, ilacını hatırlatmak da, kendine bakmasını tembihlemek de çocuklara düşer. Roller değişilir, değişmeyen bir tek şey kalır geriye... O da annemizle aramızdaki hiç kopmayacak bağ, büyük sevgi ve bağlılıktır. Zaman da, mesafeler de eksiltemez çünkü o karşılıksız sevgiyi. Biliriz ki gerçekten yanımızda olmasa da o hep yanımızda, en yakınımızdadır. Anneler Günü, annelerimize bizim için ne kadar değerli olduklarını göstermek için bir bahane, değerlendirilmesi gereken bir fırsat. Bence ufak da olsa mutlaka bir sürpriz yapın, bir hediye, bir çiçek ya da bir öpücük verin annenize. Bütün annelerin Anneler Günü kutlu olsun!