Ancak köprülerin altından çok sular aktığını artık herkes görüyor.
Yılmaz, siyaset için oldukça rahat bir isim.
Sıkıntıdan pek hoşlanmadığını dün belli ediyordu.
Anlaşılan o ki, bundan sonra da sıkıntı çekmeye hiç niyetli değil.
Yüzde onluk bir partide, genel başkanlık gibi bir düşüncesinin olamayacağını buyurmuş.
Sözlerinden anlaşılıyor ki, baraj altına düşüreceği yeni bir parti arıyor.
Bu millet bu kadar da mı unutkan?
O zaman bir hatırlatma...
Anavatan’ı, hem de bugünkü Genel Başkanı Erkan Mumcu’nun canhıraş ikazlarına rağmen baraj altına düşüren kimdi?
Konuşmasından anlaşılan tarife gelince...
Bugün, bu tarife sadece Ak Parti uyuyor.
Orada ise, böyle bir talebin rüyasına bile izin vermezler...
* * *
Deniz Baykal, "Erdoğan, Köşk’e çıkamaz" demiş.
Baykal diyor ki, "Erdoğan şaibeli". O nedenle çıkamazmış.
Baykal’ın elinde bir "şaibe ölçer" olmalı.
Ve de oldukça ayrıntılı bir kullanım kılavuzu...
Hangi görev, ne kadar şaibeyi kaldırır...
Hangisi ne kadarı taşıyamaz diye.
Hatırlayın, CHP Genel Başkanlığı’na aday olan Mustafa Sarıgül için de gerekçesi aynıydı.
Oysa yapılması gereken son derece basit.
Deniz Baykal, Başbakan Erdoğan hakkında da, bir başka isim hakkında da bildiklerini delilleriyle birlikte adli mercilere aktarmak borcundadır.
Doğrudur; seçmen, Deniz Baykal’ı muhalefetle görevlendirmiştir.
Fakat muhalefet liderliği başkadır; hafiyelik ise bambaşka...
* * *
Rahşan Ecevit, ittifak için Ak Parti’ye de gideceğini söylemiş!
Bülent Ecevit’e saygıdan, kendisinin yaşına, başına ve hanımlığına hürmetten yüzüne karşı açıkça söylenemiyor olabilir.
Artık uygun bir lisanla anlatılmalı ve o da anlamalı ki, söz gümüşse sükût da altındır.
Zaten lafın tamamı da deliye söylenir...
* * *
Başbakan Erdoğan, kimin, hangi haberi, niçin yaptığını zamanı gelince açıklayacağım demiş.
Ve üç ay önceki örnekle devam etmiş.
"Meyve olgunlaşmadan koparılmaz..."
Tekrarladığı bu imayla, haberlerin arkasında bir grubun talepleri var demek istiyor.
Oysa bu üslupla bir grup hedef alınamaz.
Olsa olsa haber masasının etrafında oturan gazeteciler hedef alınır.
Onlar töhmet altında bırakılır.
"Gazete" ile "bülten"i bir diğerinden ayırır ve herhangi bir "bülten"i "gazete" kabul etmezsek, Başbakan biliyor olmalı ki, bütün gazetelerde, her bir haber, her gün tazelenen bir heyecan ve meslek ciddiyeti içinde masaya yatırılarak tartışılır ve ancak sonrasında sayfaya taşınır.
O nedenle, Başbakan Erdoğan’ın gazetecileri hedef alan bir kasıtla konuşmuş olabileceğini düşünemiyorum.
Sanırım birileri Başbakan’ı yanlış bilgilendiriyor.
O zaman birileri de, o masalarda haber seçiminin nasıl yapıldığını Başbakan Erdoğan’a anlatmalı.