Cem Keçe

HORLAMA VE UYKU BOZUKLUKLARI SEKSİ ÖLDÜRÜYOR

4 Ağustos 2013
Son aylarda cinsel isteksizlik, sertleşme bozukluğu ve orgazm olamama sorunları yaşıyorsanız, çabuk sinirleniyorsanız, sabah yorgun uyanıyor, stres, unutkanlık ve konsantrasyon bozukluğundan sıkça yakınıyorsanız altında yatan neden bir uyku bozukluğu olabilir.

Cinsel işlev bozukluklarından depresyona, trafik kazasından iş kazasına, hipertansiyondan çarpıntıya kadar birçok şikâyetin temelini uyku bozuklukları oluşturabiliyor.

UYKU BOZUKLUKLARI YAYGINLAŞIYOR

Cinsel isteksizlikten ereksiyon problemlerine, trafik kazalarından iş hayatında başarısızlığa kadar yaşamın pek çok alanını olumsuz etkileyen uyku bozuklukları her geçen gün yaygınlaşıyor. Sağlıklı uykunun tanımının saat üzerinden yapılması yanlış bir uygulama gibi görünüyor. Çünkü bazı kişiler için 5–6 saatlik uyku yeterli olurken, bazı kişiler ise normalde 10–12 saat uyku uyuyabiliyorlar. Sağlıklı uyku etkin ve dinlendirici olan bir uyku olarak tarif ediliyor. Etkin uyuyan kişi uyandığında kendini cinsel olarak arzulu, zinde, formda ve yeni bir günü yaşamaya hazır hissedebiliyor. Bu açıdan bakıldığında her gece ortalama 8 saatlik (6 ila 9 saat arasında) bir uyku normal sınırlarda kabul ediliyor.

CİNSEL SORUNLARA YOL AÇIYOR

Uykusuzluk, horlama ve uyku apne sendromu adı verdiğimiz uykuda nefes almanın kısa aralıklarla durması durumlarında; başta cinsel isteksizlik, sertleşme bozukluğu, orgazm olamama olmak üzere cinsel işlev bozukluklarına sık rastlanıyor ve cinsel ilişkide başarıyı olumsuz etkiliyor. Ancak yumurta tavuk hikâyesinde olduğu gibi, cinsel sorunların da kafaya takılması kişide uykusuzluğa yol açabiliyor. Çünkü cinsel sorunlarla birlikte var olan uykusuzluk, bu sorunların çözümüne yönelik bir refleks mekanizması olarak karşımıza çıkıyor. Kişi kafasına takmadığını düşünse bile cinsel sorunlar, gün içinde farkında olunmadan zihni meşgul edebiliyor ve bu meşguliyet uykudan hemen önceki zamanda daha da büyüyor, sorunlar su yüzüne çıkıyor ve uykuyu olumsuz etkiliyor. Uykusuzluk, horlama ve uyku apne sendromu olanlarda kandaki oksijen seviyesi düşüyor. Kandaki oksijen seviyesinin düşmesi gün içinde halsizlik, konsantrasyon bozukluğu ve yorgunluk yaptığı gibi, cinsel fonksiyonların da yeterince yerine getirilememesine neden olabiliyor.

ALTIN ÖĞÜTLER

Uyku bozuklukları nedeniyle meydana gelen cinsel sorunlar kader değildir. Uyku bozukluklarıyla birlikte cinsel sorun yaşayanlar aşağıdaki önerilerime kulak verebilirler:

- Uykunuzu düzenli bir şekilde almaya çalışın.

Yazının Devamını Oku

Aldatan erkekler

28 Temmuz 2013
Uzun süren evliliklerde yaşanan ilişkisel sorunlar ve zamanla monotonlaşan bir cinsel hayat, uzun ömürlü birlikteliklerin baş düşmanıdır. Bu sürece giren erkekler, çok yanlış bir şekilde, toplumun da hoş görmesiyle eşlerini aldatabiliyor. Peki, aldatan erkeklerin cinsel hayatı nasıl?

Eşlerini aldatan erkekler çoğunlukla erken boşalma ve geçici iktidarsızlık gibi cinsel sorunlar yaşar. Bu yazımla meslek hayatım boyunca evlilik ve çift terapilerinde bana en çok sorulan “Aldatan erkeklerin cinsel hayatı nasıl?” sorusunun yanıtını masaya yatırmak istedim. “Evlilik dışı ilişki ve erkeklerde sadakatsizlik” gibi konuları içeren daha önce yapılmış birçok araştırmayı inceledim. Eşlerini aldatma, erkeklerde heyecan, suçluluk ve kabahatlilik hissine, strese ve performans anksiyetesi adı verilen başaramama korkusuna yol açabiliyor.

GEÇİCİ İKTİDARSIZLIK

Evlilik dışı ilişki yaşayan erkekler çoğunlukla erken boşalarak başarısız cinsel ilişkiler yaşarlar. Evlilik dışı ilişkilerde bayan partner genellikle erkeğin eşinden daha gençtir ve cinsel ilişki genellikle aşırı alkol ya da yiyecek tüketildikten sonra yaşanır. Aldatan erkek yeni partnerine kendini ispatlama ihtiyacı nedeniyle stresli ve gergin olur. Gizli ilişki vücutta artan bir adrenalin salgılanmasına neden olur. Adrenalin makat, yumurtalıklar ve kasıkları çevreleyen aşk kaslarında istemsiz kasılmalara yol açar. Aşk kaslarının istemsiz kasılmasına bağlı olarak da erken boşalma veya geçici iktidarsızlık gibi cinsel sorunlar yaşanabilir. Başaramama korkusu, suçluluk ve kabahatlilik hissinin yaratacağı psikolojik durum, hem cinsel sorunların ortaya çıkma riskini hem de kalp damar hastalıkları riskini artırır. Çünkü artan adrenalin salgısı tansiyonun yükselmesine ve kalp atışlarının hızlanmasına neden olur.

ORGAZM OLAMIYORLAR

Erkeğin eşini aldatması Türk aile kurumu için önemli bir sorundur. Yasak aşkların verdiği heyecan ve suçluluk duygusu erkeğin boşalmasını kontrol etmesini güçleştirir. Çapkın erkekler veya aldatan erkekler bu nedenle genellikle erken boşalırlar. Cinsel yaşamdan payına düşeni alamayan ve erken boşalan erkekler, kişiliklerini başka yönlerde yüceltmeye çalışırlar. Örneğin, eşlerini daha çok aldatabilirler, daha çok çapkın olduklarını göstermeye çalışabilirler, işlerine çok düşkün olabilirler, geçimsiz veya karamsar olabilirler. Çünkü boşalma ile orgazm olma aynı şey değildir. Boşalma bedensel bir rahatlamadır, orgazm ise bedensel rahatlamaya ruhsal rahatlamanın da eklendiği daha yoğun bir duygudur. Bir başka deyişle; orgazm çeşitli cinsel uyaranlarla beynin uyarılması ile başlayan ve uyaranların etkisiyle kişide hem bedensel hem de ruhsal olarak algılanan, çok kısa bir süre ve geçici olarak bilinç bulanıklığı yapan, cinsel yanıtın son aşamasındaki çok hoş bir histir. Erken boşalan erkek orgazm olamaz. Orgazm olmayan ve erken boşalan erkek; cinsel doyumsuzluğa bağlı ruhsal alanda yıkım yaşar, gerginleşir, işyerinde, sosyal ilişkilerinde, aile çevresinde rahat olamaz ve iş verimleri düşebilir.


Eşim çocuklarımı istemiyor

Bir süre önce ikinci evliliğimi yaptım fakat eşim ilk evliliğimden olan 2 küçük kızımı istemiyor. Nerdeyse bir aydır çocuklarımla görüşemiyorum. Bu durumda karımı ikna edebilmek için ne yapmalıyım? Lütfen yardımcı olun.

Yazının Devamını Oku

Hoşgörü

21 Temmuz 2013
Bu köşede sizlere cinsel sağlık konularında bilgi vermeye ve sorularınızı yanıtlamaya çalışıyoruz.

Ancak, bir süredir ülkemizde yaşananlar gösterdi ki, insanların birbirini daha iyi anlayabilmesi için empati ve hoşgörü kavramlarını özümseme ihtiyacımız var. Bu nedenle bu hafta hoşgörü üzerinde duruyoruz.
Sağlıklı ve erdemli bir insan davranışı olan hoşgörü; tahammül etme, katlanma, başkalarını eylem ve yargılarında serbest bırakma, farklılıklara saygı duyma, çoğunluğun görüş biçimine aykırı düşen görüşlere sabırla ve anlayışla katlanabilme demektir. Beşeri münasebetlerin temeli olan hoşgörü; kendini ifade etme hakkına saygı duyma, izin verme, aldırmama ve iyi karşılama anlamlarına da gelir.

KOŞULSUZ SEVGİYE İHTİYAÇ VAR

Evde, trafikte, sokakta, okulda, işyerinde, hayatın içinde, kısaca insanın olduğu her yerde hoşgörüye ve koşulsuz sevgiye ihtiyaç var. Çünkü hoşgörünün ve sevginin olmadığı yerde çatışma, bencillik, anlaşmazlık, güvensizlik, tartışma ve kavga gibi tüm olumsuzluklar yaşanır.
Düşmanını bile dost gözüyle gören ve düşmanlığı içindeki düşmanlık duygusuna karşı kullanmayı öğütleyen Mevlana’nın ve Yunus Emre’nin dünya tarafından takdir edilmelerinin ana nedeni insanları ayırt etmeden sevmeleri ve tüm insanları bir bütün olarak kucaklamalarıdır. Onlar farklı dinlere, farklı milliyetlere, farklı düşüncelere sahip olsalar da, insanların bir bütün olduğunu ve insanın her şeyin üstünde değeri olduğunu savunmuşlardır. Sadece sözleriyle değil, hayatlarıyla da bunu göstermişlerdir. İnsanlara her zaman hoşgörü ile yaklaşmışlar, insanları incitmekten ve kalplerini kırmaktan özenle kaçınmışlardır. Çünkü hoşgörünün esası farklı olana farklı bakmamak ve onu ötekileştirmemektir.

ZOR GÜNLERDEN GEÇİYORUZ…

Mevlana’nın “Kim olursan ol gel!”, Yunus Emre’nin “Sevelim, sevilelim, bu dünya kimse kalmaz!” gibi sözleri sevmek ve hoşgörü esasına dayanır. Bu nedenle onların öğretileri, insanları dostluğa ve kardeşliğe, birbirlerini anlamaya, birbirlerine zulmetmemeye, hoşgörüye, barışa ve sükûna çağırır. Hoşgörü ilkesiyle her dilden, her dinden, her renkten insanı kucaklayan, sevginin, barışın, kardeşliğin ve hoşgörünün sembolü olan Mevlana ve Yunus Emre her şeyden önce gönül insanlarıdır ve sevgi âşıklarıdır. Onları zor günlerimizde hatırlayıp, ilkelerini kendimize rehber edinmeliyiz. Çünkü gönül kırmayı büyük günah sayan Mevlana’sı ve Yunus Emre’siyle hoşgörünün başkenti olan güzel yurdumuzda, her şeye rağmen öfkede ölü gibi olmaya, tevazuda toprak gibi olmaya, sağduyuya ve hoşgörüye, birlik ve beraberliğe, farklılıklarımıza ve tercihlerimize saygı duymaya, inatlaşmadan uzlaşmaya, koşulsuz sevgiye ve saygıya ihtiyacımız var.

DÜNYA BİR OYUN SAHNESİDİR…

Yazının Devamını Oku

Ramazan'da cinsellik

14 Temmuz 2013
Her yıl, Ramazan ayında aynı tartışmalar yaşanır. “Ramazan ayında cinsellik olmalı mı?” “İftar sonrası hemen seks yapmak sakıncalı mı?” “Ramazan’da yaşanan cinsellik ayıp ya da yasak olarak değerlendirilmeli midir?” Bugün bu sorulara yanıt arıyoruz.

Doğadaki bütün canlılara şefkat ve merhamet esasının egemen olması gereken Ramazan ayı boyunca; sizlerin aşk, evlilik, yakın ilişkiler ve cinsellikle ilgili sorularınızı yanıtlamaya devam edeceğim. Çünkü insanın maddi ve manevi gelişmesinin yanı sıra ruh ve beden sağlığının korumasında önemli bir yer tutan cinsellik; İslam dini tarafından, insan doğasının en temel ihtiyaçlarından biri olarak görülmüştür. İnsanlar için cinsel arzu ve istekler; açlık, susuzluk gibi doğal olgulardır. Ancak buna rağmen, her yıl, Ramazan ayında aynı tartışmalar yaşanır: “Ramazan ayında cinsellik yaşanmalı mı?” “İftar sonrası hemen seks yapmak sakıncalı mı?” “Ramazan’da yaşanan cinsellik ayıp ya da yasak olarak değerlendirilmeli midir?”

KOŞULSUZ SEVGİYİ HAKİM KILALIM

Günümüzde, sahip olunan insanî değerler erozyona uğramaya yüz tuttu. Sınırsız hırslar ve talepler benliği kapladı. Cinsel sapkınlıklar, taciz, tecavüz, esnest gibi ülkemizi kasıp kavuran olumsuzluklar ve hak ihlalleri, cinsel ayrımcılık ve kadınları hedef alan şiddet, insanımızın geleceğe olan umutlarını zayıflattı. Şüphesiz bu olumsuzluklar, aşınan ve kaybolan değerler karşısında yapılması gereken; koşulsuz sevgiyi ve bilimin ışığını topluma hâkim kılmaktır. Ramazan ayı kaybedilen bu değerleri yeniden kazanmak, insanın özünde var olan iyilik ve insani duyguları fiiliyata geçirmek için önemli bir fırsattır.

CİNSELLİK BİR NİMETTİR

İslam inancına göre oruç tutmak, ruhu ve bedeni terbiye eder ve bu yönüyle daha derin bir anlayış ve yaşayış vaat eder. Oruç, kişinin sahip olduğu nimetlerden bir süre ayrı kalmasını gerektirir ve hep elinin altında hazır olarak bulduğu şeylerle arasına bir mesafe koyar. İftar vakti bu mesafe ortadan kalkar ve kişi orucunu tuttuğu her ne varsa, özlediği ve uzak düştüğü lezzetleri yeni bir heyecanla tadar ve yeniden keşfeder. Bu nedenle iftar, orucu tutulan cinselliği de güzelleştirebilir ve cinsel mutluluğun gelişimi için yeni bir fırsat sunabilir. Çünkü cinsellik ekmek gibi su gibi güzel bir nimettir; kadın ve erkeğin birbirlerine ruhlarını ve bedenlerini armağan ettikleri eşsiz bir sofradır. Bu sofradaki lezzetleri derinleştirmek, o sofraya oturmanın keyfini yine, yeni, yeniden yaşamak insanoğlunun hakkıdır.

ORUCU VARSA İFTARI DA OLMALIDIR

Ramazan ayında meşru cinselliği bir tür ayıp, yasak veya kaçamak saymak; orucu tutulan cinselliğin iftarının da gereksiz olduğu gibi çok yanlış bir algıya neden olabilir. Çiftleri birbirlerinden soğutabilir, zamanla ilişkilerini tekdüzeleştirebilir. Cinselliğin ruhsal ve duygusal boyutlarının ihmal edilmesine yol açabilir. Böylece çiftlerin birbirlerini duygusal ve ruhanî gevşemeden ve rahatlamadan yoksun bırakmalarına vesile olabilir. Oysa cinselliğin orucu varsa, iftarı olmalıdır. Ruhsal ve bedensel bir arınma yaşanması gereken Ramazan ayında cinselliği yasaklamak yerine; gönüller ve beyinler arındırılarak huzurlu ve dengeli bir ruh hali yaratılmaya çalışılmalıdır.

KİŞİ HUZURSUZ OLABİLİR

Yazının Devamını Oku

EVLİLİK VE İLİŞKİ TERAPİSİ

7 Temmuz 2013
Evlilik terapisi; birbiriyle çatışmada olan iki insanın etkileşimini değiştirmek için düzenlenmiş bir psikoterapi biçimi ve karı koca arasındaki sorunlar üzerinde yoğunlaşan bir terapi yaklaşımıdır.

Evlilik terapistleri, çeşitli taktikler kullanarak eşlerin adil bir şekilde duyarlı oldukları konuları tartışabilmelerini, kendilerini anlamalarını, yeni ilişki ve etkileşim becerileri kazanmalarını ve sorunları konusunda bir içgörü kazanmaları konusunda onlara yardım eder. Terapide genel amaç, eşler arasındaki çatışmaları azaltmak, çözmek ve aynı zamanda eşler arasında var olan etkileşim sisteminin dengesini değiştirmeye çalışmaktır.
Evlilik terapisi, çiftleri ve bireyleri etkileyen ilişki içindeki farklı ve zor konuları fark edip, düşünebilmelerinde yardımcı olur. Bağlılık, kıskançlık, öfke kontrol bozukluğu, güvensizlik, evlilik dışı ilişkiler, cinsel sorunlar, boşanma ve ayrılıklar, zayıf iletişim, aile içi kötü muamele vb. nedenlerin tümü, çiftler ya da bireyler için tartışma konusu olabilir. Çiftler bu tür bir sorunla başa çıkamadıklarında, nitelikli bir evlilik terapistinden yardım istemelidir.

İLK GÖRÜŞME VEYA DANIŞMA

İlk adımın en zor tarafı genellikle iletişim kurmaktır. Çiftler ve terapist arasındaki ilişki son derece önemlidir. Sürecin ilk adımında çiftin ihtiyaçları tartışılır. Bu ilk görüşme randevusu, çiftin endişelerini daha ayrıntılı bir şekilde tartışabilmek adına onlar için önemli bir fırsattır. Belirli bir terapistle çalışmak için karar vermeden önce, çiftin birden fazla terapist görmesi, doğru karar vermeleri açısından uygun olabilir.

DEĞERLENDİRME GÖRÜŞMELERİ

İlk seanslar değerlendirme oturumları şeklinde olacaktır. 5 görüşmeden oluşan bu seansların her biri 45 dakika sürer. İkisi erkekle, ikisi kadınla, beşincisi ise çiftle birlikte yapılır. Endişeler tartışılır, geleceğe dair birlikte nasıl bir çalışma yapılması gerektiği ve faydaları konuşulur. Bu karşılaşma, terapist ve çift için iyi bir fırsattır.

NEDEN TERAPİ İSTENİR

Evlilik terapisti genellikle bir kriz anında ya da umutsuzlukta aranmaktadır. Aslında normal bir ilişki gidişatı içinde, her hangi bir noktada, evlilik terapistinden yardım alınabilir. Eşle ya da partnerle konuşabilmek ya da bazı şeyleri düşünebilmek adına terapiye zaman ayırmak yaygın olarak görünen bir durumdur. Evlilik terapisi, daha mutlu ve olumlu bir çözüm için uygun olan bir adımdır.

Yazının Devamını Oku

AŞKIN YAŞI OLUR MU

30 Haziran 2013
Orta yaşa ulaşılmasıyla ortaya çıkan zihinsel fonksiyonlarda düşüş ve cinsel kapasitenin azalması, erkekler tarafından reddedilir. Bu durum kişiyi, kendisini çevreye ispat etme davranışına itebilir.

Günümüzde özellikle ünlüler dünyasında kadın, kendinden yaşça küçük bir erkekle evlenebiliyor. “Yaşa değil, aşka bakarız!”, “Önemli olan aşktır!”, “Yaş fakı sevdikten sonra sorun olmaz!” diyenler ve “Yaşlar yakın değilse mutlu mu olunur!”, “Birkaç yıl sonra, aşk bitince ne olacak!”, “Çocuğum dede mi desin!” gibi düşünceler nedeniyle kadın ve erkek ilişkilerinde yaş farkı son yıllarda en çok tartışılan konular arasında. Genel kanı olarak, karı koca arasındaki yaş farkının çok olmaması, diğer bir deyişle erkek ve kadının birbirine yakın yaşlarda olmasının tercih edilmesi bekleniyor.

40 YAŞ BUNALIMI

Orta yaşa ulaşılmasıyla yavaş yavaş belirginleşen zihinsel fonksiyonlarda düşüş, huysuzluk, kıskançlık ve çapkınlık gibi alışılmamış davranış ve tepkilerin dikkat çektiği bu durum orta yaş bunalımı olarak adlandırılabilir. Bu dönemde erkekliğin simgesi haline gelen seks dürtüsü ve kapasitesi de maalesef yavaş yavaş azalmaya başlar. Bu doğal ve normal süreç genellikle erkekler tarafından reddedilir ve bu “kabullenememe duygusu” kişiyi, kendini çevreye ispat etme davranışına itebilir. Hatta bazı erkeklerde bu durum işte başarı hırsına, bazılarında dine yönelmeye, sportif aktivitelere, yeni hobiler edinmeye sebep olabilir. Çünkü erkek bilinçdışı olarak cinsel dürtü ve başarı açısından eskisi gibi olduğunu ispat etmeye çalışır.

“AZGIN TEKE” SENDROMU

Kendini ispatın ülkemizde seçilen diğer bir yolu da daha genç yaştaki kadınlarla flört etmektir. Makul ölçülerde normal sayılabilecek bu durum bazen kontrolden çıkabilir. Seks gücü erkekler için güç simgesidir. Kendini ispat ve genç görülme kompleksi giyim tarzını, yeme alışkanlığını, sosyal davranış biçimini değiştirebilir. Bu şekilde orta yaş krizine giren, cinsel isteğinde yalancı bir artış yaşayan, yemeye içmeye düşen, evini, karısını, işini veya sosyal çevresini terk etmeye teşebbüs eden, kıskançlığı artan, çapkınlık yapan ve keyfine düşkün erkeklere halk arasında “azgın teke”, bu duruma “40’ından sonra azma” ya da azgın teke sendromu denir.

HOBİ EDİNMEK GEREKİYOR

Orta yaş bunalımından korunmak, ruh ve beden kapasitesini arttırmak, ileri yaşta düşünce, hafıza ve entelektüel fonksiyonları en üst düzeyde tutmak için kişinin kendisini ve çevresini olduğu gibi kabullenmesi, düzenli spor yapması, stresten uzak durması, iyi beslenmek, iş temposunu azaltmak, sık sık tatil yapmak, bol kitap okumak, müzik dinlemek, resim veya el sanatları gibi hobilerle uğraşmak işe yarayabilir.

SERTLEŞME PROBLEMİNE TERAPİ İLE TEDAVİ

Yazının Devamını Oku

Aldatma trafik kazası gibidir

23 Haziran 2013
“Aldatma yuvayı dağıtır mı?”, “En çok erkekler mi aldatır?”, “Duygusal aldatma olur mu?” Bunlar ilişkilerde şüphesiz tarafların aklında dönüp dolaşan endişelerden bazıları.

Aldatılmak, kadının da erkeğin de korkulu rüyası. Bu hazin olguya dair kulaktan kulağa yayılan “mitler”e evlilik ve ilişki uzmanlarının bakış açısı nedir? Neden aldatılıyoruz? Aldatma veya aldatılma korkusu, şüphesiz yakın ilişkilerde tarafların en büyük kâbusu. Bu kadar çok kaygı veren bir durum da ister istemez bu olgu hakkında kulaktan kulağa yayılan mitlere ve efsanelere neden oluyor.
Aldatma bir trafik kazasına benzer. Bu kazanın oluşmasının altında yatan bir hikâye vardır. Bu hikâyede aldatan kadar aldatılanın da payı vardır. Önemli olan bu kazayı yaptıktan sonra aldatan da aldatılan da bu kazadaki kişisel sorumluluklarını gözden geçirmeli ve “Neden aldattım?” ve “Neden aldatıldım?” sorularını kendi kendine sormalıdır. Her iki taraf da bu kazada kendine düşen payın muhasebesini yapmalı, daha çok bu konuya odaklanmalıdır.

İLİŞKİDE BALANS AYARI

Terapistler, aldatmaya doğru veya yanlış, ahlaklı veya ahlaksız diye bakmazlar, bir hikâye olarak bakarlar. Karı-koca arasında yaşanan ilişki aldatmayı meydana getirebilir. Kadın anne olduktan sonra kocasını ihmal etmiş olabilir. Erkek, eşini doğumundan sonra ‘kutsal anne’ gibi görüp cinselliği başka biriyle yaşamayı tercih edebilir. İhmal edilme veya aşırı derecede işgal edilme, çok fazla miktarda duygusal şiddete maruz kalma, karı-koca ilişkilerinde aldatmayı meydana getirebilir. Özellikle Borderline ve Narsisistik yapıdaki kişiliklerin aldatma olasılığı çok yüksektir. Çünkü yakınlaşma ve ayrışma problemi olan bu kişiler, aldatarak diğer kişiyle aralarında güvenli, duygusal bir mesafe yaratmak isterler. Bir nevi ilişkide balans ayarı yaparlar. Aldatmak, bir bakıma yakınlaşma korkusunu ya da yutulma, boğulma veya terk edilme korkularını kişinin kontrol altına almasıdır. Buna bir nevi aldatarak partneri ile arasındaki mesafeyi ayarlıyor da diyebiliriz.

ALDATILAN NE YAPMALI

Aldatılan kişi ilişkisini veya evliliğini bitireceği gibi devam da ettirebilir. Her aldatma boşanmayla bitmez. Unutmayın ki aldatılma ve sonrasında yaşanan sorunlar çözülebilen durumlardır. Aldatmalar travma etkisi yaratsa da, bazen aldatma olayından sonra evliliklerin daha sağlıklı yürümeye başladığı, bağlılık duygusunun arttığı, sorunların bu tip travmadan sonra netleşip çözüm için ortak hareket edildiği yeni bir süreç başlayabilir. Zor bir süreç olan bu dönemde aldatılan kişi, bazen utanç, bazen öfke, bazen de intikam ve aşağılanma duygusuna kapılabilir ve zamanla kimliğini kaybedebilir. Özel bir insan olduğuna dair inancı azalabilir ve kendine olan saygısını da yitirebilir. Ayrıca dünyanın güvenilmez bir yer olduğunu düşünmeye başlayabilir, tehlikeli olan da budur. Çünkü kendilerini en çok seven insanlar bunu yaparsa, bu dünyada kime ve nasıl güvenebileceklerini şaşırmaları da doğaldır. Aldatılanda öfke, yas süreci, üzüntü, sıkıntı, uykusuzluk, onur ve gurur yaralanması, tedirginlik, özgüven sarsılması ve depresyon dönemi başlayabilir. Bu dönemde bir evlilik veya çift terapistine başvurulması gerekir. Çünkü kurulu bir düzeni yıkmak zordur ve aldatılan kişinin partneriyle bir araya gelerek sadece karşı taraftan değil kendisinden kaynaklanan sorunları çözmek için de adım atması uygun olur. Eşin sadakatsizliğinde evliliği hemen bitirmek yerine, “Eşim beni sevmediği için mi yoksa insani bir zaaftan dolayı mı aldattı?” sorusuna bir evlilik terapistinin nezaretinde yanıt aramak ve kar zarar analizi yapmak doğru bir yol olacaktır. Çünkü sevgiyi, güveni ve saygıyı artırıcı çözümler bulmak o kadar da zor değildir. Evlilik terapisi sürecini yaşayan çiftler evliliklerini yeniden yapılandırabilir ve tekrar mutlu olabilirler.

Cinsel birleşme yasak değildir

19 yaşındayım ve 6 aydır süregelen bir ilişkim var. Erkek arkadaşım benimle evlenmek istediğini ve ciddi düşündüğünü söylüyor. Bunun için de benimle cinsel ilişki yaşamak istiyor. Benim ailem cinselliğin ayıp ve günah olduğunu söyledi. Bu nedenle seks yapmak istemiyorum. İşin içinde cinsellik olduğu için de evlenmekten korkuyorum. Ne yapacağımı bilmiyorum.

Yazının Devamını Oku

Sadakat sevgiyle olur

16 Haziran 2013
Kıskançlık insanın doğasında var olan bir duygudur ve yitirilmek istenmeyen bir kişinin ya da bir ilişkinin yitirileceği ya da tehdit altında olduğu sanısıyla yaşanan bunaltı ve sıkıntı veren karmaşık bir ruhsal yaşantıdır.

Bazen kişiye dayanılmaz bir acı verebilir. Genel olarak bakıldığında çocukluğunda ihanete uğramış, terk edilmiş, reddedilmiş, düş kırıklığına uğramış, küçük düşürülmüş ya da tecrit edilmiş kişilerin veya kendisini yetersiz ve değersiz gören ya da değerlilik duyguları dış etkilerden çok kolay etkilenen kişilerin daha kıskanç oldukları görülmektedir. Bazen kıskançlık aşırı boyutlarda olabilir. Kıskançlıklarla zedelenen evlilik ilişkisinde sevgi, saygı ve güven azalmaya başladığı için cinsel yaşam sekteye uğrayabilir. Bunun sonucunda kadınlarda en sık cinsel isteksizlik ve orgazm sorunları, erkekte ise sertleşme sorunları ve erken boşalma görülür; sözü edilen sorunlardan dolayı ilişki içinden çıkılmaz bir hal alabilir. Yani kıskançlık cinsel sorunlara yol açabilir.

TADI KAÇMAMALI

Eşleri bir arada tutmaya yarayan, evlilik bağlarını güçlendiren, patolojik olmayan ve tadında bırakılan kıskançlık ilişki için yararlı olabilir. Çünkü tadında bir kıskançlık; ilişkiyi canlı tutabilir, kişileri birbirine bağlayabilir, ilişkinin korunmasını sağlayabilir, kişiye önemli ve değerli olduğunu hissettirebilir, çifte kaybetme duygusunu hatırlatabilir, çiftin birbirine emek vermesine yol açabilir, ilişkide var olan duyguları güçlendirebilir, aşkın ateşlenmesini sağlayabilir ve sevişmeleri daha ihtiraslı kılabilir. Ancak, kıskançlığın tadı kaçırılırsa, ilgiden, sevgiden yoksun kalma kaygısı çok ciddi düzeylere ulaşırsa, bu hem çifte hem de ilişkilerine zarar verebilir. Kıskançlık çoğu zaman kıskanan kişinin iç dünyasından kaynaklanan nedenlerle abartılı ve çarpıtılmış algılardan ve yorumlamalardan kaynaklanmaktadır.

YARALARI ONARIN

Kadın ve erkeklerin kıskançlık duygusu ile baş etme yöntemlerinde büyük farklılıklar bulunur. Kadınlar genel olarak kendi hak ve isteklerinden vazgeçen ve alttan alan bir yaklaşım göstermekteyken; erkekler genellikle tehdit ederek ya da kaba kuvvet kullanarak sonuç elde etmeye çalışırlar. Oysa kıskançlık duygusu ile mücadelede ilk adım geçmişin yaralarını onarmak ve onları bugünün ilişkisinde iyileştirmektir. İkinci adım güven duygusunun onarılmasıdır. Güven duygusunu zayıflatan en önemli etken açık iletişimin olmamasıdır. Bu nedenle imalı sözlerden, üstü kapalı eleştirilerden ve küskünlüklerden kaçınmak gerekir. Kişi kıskançlığının altında yatan duygu ve düşüncelere ulaşmalı, kıskançlık duyduğu anlardaki düşüncelerini incelemeli ve kıskançlıktan önce gelen duyguları fark etmelidir. Bu duygu ve düşüncelerin farkına varmak, onları ayrı ayrı ele almaya ve mantıklı olup olmadıklarına daha tarafsız bakmayı sağlar.

SEVGİYİ PAYLAŞIN

Kıskançlık yaşayan kişilerin özellikle başarmak zorunda oldukları şey ilişkiyi korumak ve sürdürmektir. Sadakat tehditle değil sevgiyle sağlanmalıdır. Çift sevgisini birbirine ne kadar çok verirse, o kadar çoğu geri dönecektir, çift kullandığı ölçüyle ölçülecektir. Çoğu insan sevginin sadece bir duygu olduğunu sanır, oysa sevgi duygudan ziyade bir mevcudiyet biçimidir. Sevgiyi paylaşmak ve göstermek bir tercihtir. Olgun sevgi eşlerin birbirlerine dikkat, kabul, takdir, şefkat sunması ve kendileri olmakta özgürlük tanınması üzerine inşa edilebilir ve içinde patolojik kıskançlığın barınmasına izin vermez.

Ön sevişme çok önemli

Yazının Devamını Oku