Hepinize iyi bayramlar diliyorum...
Bu konuyu yazmamaya gerçekten vicdanım el vermiyor.
Tarih boyunca yaşadığımız döngünün içinde her daim bilinç günden güne daha fazla yükselmeye devam ediyor.
Artık insanların tercihlerinin genetik faktörlerden dolayı olduğunu ve insana dair hepimizin bilmediğimiz sayısız gerçeklerin olduğunu her gün daha fazla görüyoruz.
Yaşadığımız dönemde her gün insanların farkındalığının çok daha fazla yükseldiğini görmek ışığa doğru ilerlediğimize dair inancımı kat kat arttırıyor.
Sanat güneşimiz Zeki Müren’i , Divamız Bülent Ersoy’u herkes çok seviyor ve sahip çıkıyor. Zamanında Bülent Ersoy’un çektiği acıları bütün Türkiye biliyor. Ne mutlu ki artık o günler geride kaldı. Devlet büyüklerimiz de Bülent Hanımı çok seviyorlar.
Türkiye’nin pek çok sevdiği önde gelen ismini de herkes zaten biliyor.
Birçoğumuzun giydiği kıyafetleri, moda desenlerini yaratanlar ve dünyanın en büyük markalarının kurucuları eşcinsel.
Her ailenin ve her zamanın kendi içinde bir şifa gücü ve hediyeleri vardır.
Hayatta evrensel sistemin akışında herşeyin bir amacı vardır.
Bayramlar insanları bir araya getiren, herkesin birbirini affetmesi, pozitife yönelmesi, küslüklerin bitmesi için muhteşem bir vesile olabilir...
Ego'nun yönetimi altında mı kalacaksın? Yoksa kalbinin sesini mi dinleyeceksin?
Bütün atalarını onurlandırabileceğin, herkesi affedebileceğin harika bir şansa şu an sahipsin.
Bayramın enerjisinden faydalanın. Sadece tatil yapmanın ötesinde küs olduğunuz veya aranızda sorun olan insanları affedin.
Kalbinizi kıran insanları siz arayın ve barışın.
Ayşe Aral gerçek anlamda iyilik için yaşayan, sahici, dobra ve haylaz kalpli bir melek benim için...
Ayşe Hanım ile defalarca konuştum. Hurriyet.com.tr’de köşe yazısı yazmaya başlamam ile beraber bana son derece iyi niyetli ve sevgi dolu tavsiyeleri ile yanımda oldu.
Hurriyet.com.tr’deki sürecime başlangıcımda bana ablalık yaptı. İnsana verdiği güven ve içtenlik telefondaki kısacık konuşmalarda bile adeta zihnime işledi.
Hürriyet gazetesinin Kelebek ekindeki ilk röportajımda yine kendisini aradım, röportaj ile ilgili ondan tavsiyeler aldım. Bana tüm samimiyeti, iyi niyeti ile zaman ayırıp, sevgi ile, iyiliği isteyerek yaklaştı.
Bana o kadar güzel şeyler söylediki onun sayesinde yüreklendim, cesaret buldum. Ona gerçekten ne kadar çok teşekkür etsem azdır.
“Cancım hurriyet.com.tr’de yazmak çok özeldir. Rahat ol keyifini çıkararak yaz” demesini unutamıyorum.
Bana hissettirdiği ve öğrettiği, insanın keyfini çıkararak ve severek işini yapmasının ne kadar kıymetli olduğunu anladım.
En son telefon konuşmamızda köşe yazarlığı arkadaşlığımızın yanında aynı yayın evinde olacağımızı öğrendim. Ve açıkcası çok sevindim.
Hayatımızda hepimizin sevdiğimiz, sevmediğimiz, kızdığımız ve affedemediğimiz insanlar var.
Affetmemek gerçekten insanın hayatını çok olumsuz yönde etkileyen ve yaşamının her anını adeta yıpratan bir etken.
Tabi affetme eylemi için bir çok insan “bunu nasıl yapacağım, affediyorum demekle oluyor mu?” diye soruyorlar.
Elbette sadece bir kere affediyorum demekle olmuyor. Lakin her gün eğer bir kişi günde bir kaç kez “Kendimi herkesi ve herşeyi tamamen affediyorum.” diye hissederek ve sesli olarak söylerse, gerçek anlamda mucizeler yaşanabilir.
Bunu neye dayanarak söylüyorsun diye soranlara çok büyük mutlulukla şunu söylemek istiyorum; Ben yaşadım, uyguladım ve mucizelerini hala yaşıyorum.
Elbette her şey katman katman ve affetmenin de boyutları var. Hayatımızda yaşadığımız yeni şeylerin içinde tekrar ve tekrar aynı affetme deneyimi ile yüzleşebiliyoruz.
Ve her seferinde başarı elde etmek ile beraber yeni ve çok daha mucizevi deneyimler hayatımıza giriyor.
Peki neden affetmek bu kadar önemli? Çünkü affetmediğimiz insanlar, olaylar, zamanlar ve bilinç hali ile bağlantıda kalıyoruz. Ta ki biz onu çözene kadar farklı şekillerde karşımıza çıkıyor.
Suyun hepimizin hayatında inanılmaz önemli bir yeri var. Hava hariç bir çok besinsiz kalarak yaşayabilme süremiz, susuz kalmaya oranla daha uzun.
Su olmazsa yaşayamayız. Doğadaki bütün canlılar susuz yaşayamaz. Su yaşam demektir. Ve su hayatın ta kendisidir.
Bitkiler ve hayvanların yaşamını devam ettirmesi de suya bağlıdır. Eminim bunun herkes farkındadır.
Gerçi insanlara sahip oldukları ve hayatları, her daim olan şeylerin yokluğunu yaşamadıkları sürece çok önemli gelmiyor.
Yaşadığımız şehrin içinde sokakta yaşayan pek çok kedinin ve köpeğin de yaşamları bütün dünyadaki canlıların olduğu gibi suya bağlı.
Sokaklarımız da farelerin çoğalmasına, bir çok hastalıktan korunmamıza ve yaşadığımız ortamlarda sevginin her yerde olmasına hizmet eden bu güzen canlıların hayatta kalabilmeleri bir kap suya bağlı.
Herhangi bir kabı temizleyip, durulayıp içinde kimyasal bir şey olmadan, bir yoğurt kabının içine bile, koyacağınız su bir çok canlıyı kurtaracaktır.
Sokakta yeni doğmuş bebek kediler ve yavru köpekler var. Annelerinin onlara süt verebilmesi onlara bakabilmesi için suya ihtiyacı var.
Günümüzde insanlar başkalarının eksik yada olumsuz yanlarını bularak onları aşağılamaktan, eleştirmekten ve karalamaktan adeta zevk alıyorlar.
Bunu yapan insanlar aslında içlerinde kendileri, geçmişleri ve tüm yaşamla barışık olmadıkları için bunu yapıyorlar.
Aslında başkalarına saldırıp aşağıladıkları veya eleştirdikleri zaman, dikkati oraya yönlendirerek, kendilerinde mutsuz oldukları her ne ise onu unutmaya ve unutturmaya çalışıyorlar.
Sosyal medyada özellikle hemen her şeyden bir şikayet, her şeyi bir eleştirme hali en büyük moda olmuş durumda...
Dün bir arkadaşım ile beraber Bağdat Caddesine gittik. Ve tabi herkesten aylardır duyduğum o meşhur cümleyi duydum. “Burada ki inşaatlar burayı mahvetti, kamyonlar trafiği mahvetti, burada yaşanmaz artık!”
Ne yapsın insanlar evleri yenileniyor, kamyonların başka bir çaresi var mı? Gece çalışsalar ses oluyor, gündüz çalışsalar trafik oluyor. Sokakların planından dolayı trafik oluyor tabi ama o sokakların planı da 100 yıl içinde gelişmiş bir durumda sonuç olarak birilerini suçlamaya çalışmak çok gereksiz.
Bir de her şeyden mutsuz olacak bir şeyler bulmaya çalışmak çok yanlış bir tutum. Zaten kimsenin kimseye tahammülü yok, araplara insanlar söyleniyor, turistlere söyleniyorlar ve herkesten bir şikayet durumu...
Tamam herşey mükemmel demiyorum. Lakin olumsuzun içinde bile biraz olumlu olabilmek, her şeyde iyiyi ve güzeli görebilmek zamanımızda büyük erdem...
Hepimiz hayatımızın içinde devamlı sevgiden bahsediyor ve başkalarını sevdiğimizi anlatıyoruz.
Anneler ve babalar çocuklarını ne kadar sevdiklerini uzun uzun anlatıyorlar.
Sevgililer ve evli çiftler birbirlerini ne kadar sevdiklerini tüm dünyaya haykırıyorlar.
İnsanlar arkadaşları, dostları, akrabaları veya hayran oldukları insanlar için hissettikleri sevgiyi her daim ifade ediyor ve o sevgide olduklarını göstermeye çalışıyorlar.
Bütün şarkılar, şiirler, filmler ve diziler sevgi ilişkilerini anlatıyor ve sevgi temasını uzun uzun işliyorlar.
Peki bir anne ve baba, çocukları onların dediğini yapmadığı zaman yada onlardan uzaklaştıkları zaman üzüntüye, kızgınlığa ve hayal kırıklığına düştüklerinde, orada sevgi var mı?
Sevgililer ve eşler karşılarındaki insanın işleri kötü gidince, fiziksel olarak değiştiklerinde, kilo aldıklarında veya yaşlandıkları zaman eski heyecanla birbirlerine yaklaşmadıklarında, orada sevgi var mı?
Bütün şarkılar, şiirler, filmler ve dizilerin her daim güzellik, fiziksel unsurlar, estetik kaygılarla dolu içeriklerinde sevgi var mı?
Zümrüdü Anka’m benim, basın toplantısında söylediğin şarkı herkesin kalbinin en derinlerine dokundu.
O güzel gözlerinden dökülen her bir gözyaşı dilerim kalbine ve yaşadıklarına şifa olsun. Bundan sonra hep sevinç gözyaşların olsun…
Milyonların sevgisi, bütün medya alanının önemli isimleri ve Türkiye’nin sayısı ünlüleri herkes senin yanında için çok rahat olsun..
5 Ağustos için biletimi aldım, seni sahnede göreceğim o anı ve sesinin büyüsünü yaşamayı heyecanla bekliyorum…
Seni seven bir Can.
Denizler dolusu sevgiden, okyanusa açılmak üzere herkese Merhaba…
Hayatımın içinde devamlı insanları başkalarını eleştirmek ve aşağılamak tutumu içinde iken görüyorum.
Bütün dinlerin anlattığı, kutsal kitapların defalarca söylediği, ibadet edenlerin her gün ezbere söyledikleri duaların içinde geçen; sevgi, hoşgörü, yargısızlık, kabullenme ve affedicilik nerde?