Paylaş
"Bana yalan söylediğin için üzülmüyorum. Üzülmemin sebebi bundan sonra sana güvenemeyecek olmam" demiş Nietzsche, ne güzel demiş. Çocukluğumuzda beyaz eşyalar sayesinde kendisini tanıdığımız Robert Bosch'un, "İnsanların güvenini kaybetmektense para kaybetmeyi tercih ederim" vecizesinden daha etkili sanki. Bundan sonra Armstrong'a güvenemeyeceğimiz kesin. Bizim için büyük bir mesele mi? Hayır... Onu Armstrong'un çevresindekiler düşünsün. Peki bu yalan bizi nerede yakalıyor? 'Yaşama Pedal Çeviren Adam' sayesinde tutkunu olduğumuz bisiklet olabilir mi acaba? Türkiye'de bisiklet sporunun ivmelenmesini sağlayan Caner Eler, Sarper Günsal, Aydan Çelik ve eski iş yeri arkadaşım İnan Özdemir gibi insanlar sayesinde katıldığım pelotonun eski keyfi yok... Çok sert bir rüzgar, sert ve direkt. Afallatıyor. Üzüyor. Güven kırıyor.
"DOPİNG FALAN BULAMAYACAKSINIZ"
"Üzerine basa basa söylüyorum; doping almıyorum" dedim. 'Benim geç geçmişime ve sağlık durumuma sahip bir bisikletçinin başarısının hiç de sürpriz olmadığını düşünüyorum. Ben acemi bir bisikletçi değilim ki. Biliyorum hepiniz araştırıyor, merakla inceliyor, altında bir şeyler bulabilmek için eşeliyorsunuz, ama bulamayacaksınız. Çünkü bulacağınız hiçbir şey yok..."
"Le Monde bir doping hikayesi arıyordu ve onu da bir cilt kreminde buldu."
"Fransız gazetecilerinin şüphelerini özellikle bana yöneltmeleri de beni çok incitmişti. Ben Fransa'da yaşıyordum ve o ülkeyi seviyordum... Eğer bir şeyler saklamaya çalışsaydım, başka bir ülkede olurdum"
Eğer iyi bir yalana tutunursanız onu yakalanana dek bırakmazsınız. Öyle ki yaşamınız yalanın üzerine kurulurken gerçekle yalanı bile karıştırabilirsiniz.
Yaşama Çevrilen Pedal'ı okurken, Armstrong bu cümlelerle kendini savunduğunda Fransızlara bir de ben küfür sallıyordum. Liseyi Fransızca okudum ve o tavırlarından nefret ederdim. Fransızların sahip olduğu şirkette çalışırken karnımıza ağrılar girerdi. Yorgun eşeği yokuşa sürmekte üstlerine yoktu, kendi ülkeleri dışında başkaların başarılarını anlamak istemiyorlardı. Armstrong'a da tıpku bu şekilde saldırıyorlardı. Saldırıyorlardı ve feci kıl oluyordum okurken. Armstrong her aklanışında, her taşı gediğine oturttuğunda, 'Yürü be koçum' nidası dökülüyordu ağzımdan.
DOPİNGE ÇEVRİLEN PEDAL
Gerek yokmuş. Fransızlar haklıymış. Lance'in yalanlarıyla bisiklet sporu çok başka bir yere gitmiş, hatta birçok insanın yaşamı buna göre şekillenmiş. İyi ya da kötü. Bisiklet sporu çok daha bilinir olmuş mesela... Şimdi her ne kadar o spor 'Dopingin üzerine kurulu' yorumlarına maruz kalsa da...
Ancak durumu bu kadar dramatize etmek bizler için ne kadar doğru? Yani yalan, yalanları kapatmak için bir başka yalan, entrika, başkalarının ekmeğiyle oynama, sadece bisiklette mi var? Bu kadar mı? Hiç sanmıyorum.
Günümüz dünyasında yalan iliklerimize kadar işlemiş durumda. Her gün binlerce haksızlığa şahit oluyor ve ses çıkartamıyoruz. Çok nadir olarak onurlu ve gururlu insanların yaşadığı bir dünyadayız ve ayakta kalabilmek, saygın olabilmek, para kazanabilmek adına yalan söylüyor, yalanlara göz yumuyor ya da yalan olduğunu bile bile karşımızdakine inanıyoruz. Buna rağmen asalete dair konuşmaktan da hiç geri kalmıyoruz.
Lance Armstrong'a bir daha güvenemeyeceğiz sanırım. Bisiklete de pek çok kişi burun kıvıracak, yeni şampiyonlara 'Dopingci' gözüyle bakacak. Bunların hiçbir önemi yok. Röportajın benim için önemi şudur: Yalanları kınayan 'Sütten çıkmış ak kaşıklar'ın hiç yalan söylememiş gibi davranması. Mesela yazdığı 'Emekçi' yazılarla prim yaparak, kendi çalışanlarına köpek gibi davranan patronların varlığında olduğu gibi; bu tip yalancıların Armstrong'dan farkı yoktur nazarımda.
Paylaş