Paylaş
Ancak Trump'ın başlangıcının, ilk sinyalleri ve adımları şüphesiz yemin töreninde ortaya çıktı. Bu törendeki konuşmanın genel hatlarını değerlendirmek ABD gündemini hem iç hem dış politikası ekseninde yakından takip edenler için önem arz etmekte.
Bu yazıyı kaleme aldığım sırada Trump konuşmasını bitirmiş Pennsylvania Avenue'dan Beyaz Saray’a doğru yürüyüşe geçmişti. James Mattis ve John F. Kelly’nin Kongre’den onayları kesin gibi görünüyordu. Pennsylvania Avenue’da belki ilk kez bu kadar şiddetli protesto eylemleri olmuş ve polis doksan beş kişiyi gözaltına almıştı. Trump, sert bir başlangıç yaptı. Peki, bu sert başlangıcın ilk konuşmasından öne çıkan başlıklar ne oldu?
Öncelikle şunu söylemek şart; Amerika’da bir seçim adaylar arasında ne kadar sert, ne kadar kırıcı, ne kadar yıpratıcı geçse de yemin töreninde seçilen başkan konuşması 1801’den beri hep birleştirici, uzlaştırıcı ve yeni başkanın yerine geldiği kişiyi yada seçimi kaybedeni onore edici olmuştur. Amerikan halkının birliğine, bütünlüğüne ve geleceğine atıfta bulunulmuştur. Geçmişle hesaplaşma olmamıştır. Oysa ki Trump’ın konuşması birçok açıdan ilk oldu.
Trump, neredeyse kendisinden önceki tüm başkanların aksine geçmiş yönetimlere ağır eleştiriler yaptı. Arkasında oturan Bush, Obama ve Clinton hükümetlerini içine alacak şekilde oldukça sert söylemlerde bulundu. Bu ilk konuşma, tarz açısından toparlayıcı değil ayrıştırıcı bir konuşma oldu.
Amerika gibi İkinci Dünya Savaşı’ndan beri dünya liderliği iddiasıyla kendi sınırları gibi müttefiklerini de koruma söylemlerinde olan, NATO’ya önayak olmuş bir ülkenin başkanı “Artık en önemlisi kendi sınırlarımız. Artık Amerika öncelik sahibidir” dedi. “Başkalarının sınırlarından önce kendimizinki gelecek” dedi. Belki uygulamada bu hep böyleydi, ancak hiç bir zaman müttefikleri bu denli rencide edercesine ifade edilmemişti.
Trump, “Amerikalı çalıştırın, Amerikan malı alın” dedi. Amerika gibi büyük bir göçmen ülkesi için sarf etti bu sözleri. Bugünlerine göçmenlerden aldığı güçle ve göçmen işgücüyle gelmiş olan Amerika Birleşik Devletleri, göçmenler ve göçmenlerin istihdamına dair sarf edilen bu sözlere çok alışık değil. Dünya ticaretinde başat rol sahibi ülkenin yeni başkanının istihdam politikaları ve yabancı çalıştırılmasında bu denli içe kapanma söylemi içinde olması Amerikan gelenekleri ve duruşu açısından hem risk hem de alışılmamış bir bakış açısı olarak değerlendirilebilir.
Trump, “Birçok ülke bizim sayemizde zengin oldu, fakat biz fakirleştik” dedi. Amerika’nın serbest ticaret anlaşmalarına vurgu yaptı. Dünya ticaretinde WTO ve NAFTA başta olmak üzere birçok ekonomi ve ticaret örgütüne vesile olmuş bir ülkenin kapalı ticaret yaklaşımı Amerika için hiç alışılmamış bir durum. George Washington’un izolasyonist politika ilanı ve bir de iki dünya savaş arası dönemdeki Amerika’yı bir kenara koyarsak böyle içe kapalı bir söylem daha önce neredeyse hiç olmadı.
“Terörle mücadele edeceğiz, hem de sert bir şekilde” dedi. Bu mücadele global teröre mi, radikal teröre mi, din odaklı teröre mi, bölgesel ya da etnik teröre mi karşı verilecek? Hayır. Trump ilk defa ‘İslami terör’ sözünü kullandı. İlk kez bir Amerikan başkanı yemin töreninde terörü İslam’la özdeşleştirdi. Bu sadece Müslüman nüfusa sahip ülkeler açısından değil, Amerika’daki Müslüman nüfus açısından da sıkıntılı dönemlerin ve İslamofobinin artması açısından tedirgin edici bir durum.
Trump, bu ve buna benzer, alışılmış ötesi, çok farklı söylemlerle sert bir başlangıç yaptı. Geleneklere ters düşen, adeta bir uzlaşma değil, kampanya konuşması yaptı. Tüm söylemleri hayata geçebilir mi? Bunu zaman gösterecek. Ancak unutmamak gerekir ki, Trump seçildikten sonra ‘artık şov bitti, artık Trump Amerikan başkanı olarak daha uzlaşmacı bir üslup takınacaktır’ kanaatinde olan Amerikan kamuoyu da bu noktada hala beklediği uzlaşmacı yaklaşımı göremedi.
Trump, söylemlerinin sadece bir kısmını bile hayata geçirirse işte, o zaman geçtiğimiz sekiz seneden çok farklı bir Amerika’yla karşılaşacağız. Bunun da ötesinde Trump ile gelen farklılığın sadece Amerika’yla sınırlı kalmayacağı da aşikar. Yeni Amerikan iç politikası ve doğal olarak etkilediği dış politika, uluslararası sistemde de birçok değişime açık olacak.
Paylaş