Paylaş
“Amerikan dış politikası değişiyor mu? Trump yönetimi şuana dek söylediklerinin aksine Esad’a karşı farklı bir yöntem mi benimseyecek? Tekrar yeni bir Soğuk Savaş dönemine mi giriyoruz? İran’ın tutumu ne olacak?” gibi birbirinden değişik, birbirinden farklı sorular gündemde yer almaya başladı. Bu saldırı anını, saldırıdan sonraki bir haftayı ve yaşanan gerginlikleri değerlendirelim.
ABD tarafından Rusya’ya saldırıdan önce bilgi verildiği iddia edildi. Bu bilgi net olmamakla beraber vurulan yerlerdeki zayiata baktığımızda tahribe yönelik bir saldırıdan ziyade duruş sergileyen, mesaj veren ve anlamlı bir operasyon olduğunu görüyoruz. Ardından Suriye’den yapılan açıklama ABD’nin yaptığı bu operasyonun ancak ve ancak DAEŞ’i güçlendirmeye sebep olacağıydı. Suriye, buna cevabı terörle mücadele ederek vereceklerini açıkladılar. Akabinde Rusya, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni toplantıya çağırdı ve ABD’yi ağır bir şekilde eleştirdi. Rusya, diğer taraftan da geçtiğimiz günlerde ABD’nin Şam’ı vuracağına dair duyumlar aldıklarını ifade etti. Hatta ve hatta bazı Rus bürokratlar ABD’nin bu tarz müdahalelerine devam etmesi halinde olayların hat safhada gerileceğini ve ABD’nin bu gerginlikten zararlı çıkacağını beyan etti. İran’dan da yapılan açıklamalar Rusya’nınkilerden çok farklı değildi. İran’dan ABD’nin müdahalesiyle ilgili Rusya’ya paralel hatta belli noktalarda da daha sert açıklamalar duyduk.
Buna ek olarak ABD tarafı da Rusya’nın ve Esad’ın karşısında sert bir tutum sergileyerek Esad’ı eleştirmenin ötesinde Rusya ile arasına mesafe koymaya yönelik ve sanki Esad’a müdahale etme sebebi Rusya değilmiş de Rusya’yı eleştirmek için Esad gerekliymiş gibi bir takım söylemlerde bulundu.
Bu bağlamda şimdi Trump’ın başkanlığı devraldığı günden bugüne gelelim. Trump başkanlığının son bir kaç ayına baktığımızda belki de son 50 yılda ABD başkanı seçilmiş kimseler içinde 4 ayın kıyaslamasında en düşük halk desteği oranına sahip başkan olduğu ortaya çıkıyor. Trump’ın bazı bakanlarını ataması sürdükçe sürdü. Yüksek mahkemeye yargıç atamasını ancak hayata geçirebildi. Göreve gelirken en büyük vaadi olan Obama Sağlık Tasarısı’nı bırakın kaldırmak Demokratlardan gelecek muhalefet ile uğraşmanın ötesinde Cumhuriyetçileri bile tam anlamıyla ikna edemedi. Trump’ın öngördüğü göçmen ve vize konusundaki uygulamalarının önüne ABD mahkemeleri yürütmeyi durdurma kararlarıyla ket vurdu. Kısacası Trump, ilk 4 ayı içerisinde verdiği vaatlerin hiçbirinde ilk adımı atamadı. Ancak bunların hepsinden de öte Trump’ın başkan olduğu günden bugüne kendisine en yakın danışmanlarının görevden alınmalarıyla, istifalarıyla ve ekibinin Rusya ile bağları olduğu iddiasıyla sarsılan bir Amerikan kamuoyu var.
Her gün Kongre’de bu konularla ilgili toplantılar gerçekleşiyor. Trump’ın ve ekibinin Rusya ile muhtemel bağlantılarına dair gazetelerde yeni bir iddia yazılıp çiziliyor. Bunların yanısıra muhalefet tarafından Kongre’de gündeme getirilen yeni bir iddia ortaya çıkıyor. Kısacası Trump ve Rusya arasındaki ilişki ulusal menfaatleri sarsıyor mu yönündeki iddialar çığ gibi büyümeye başladı.
Bütün bu gelişmelerin neticesinde İdlib’de yaşanan insanlık dramı, Esad’ın sebep olduğu katliam şüphesiz ki dünyanın hiç bir ülkesi tarafından kabul edilebilir bir şey değil. Hatta uluslararası kamuoyunun vermesi gereken tepki noktasında çok geç kalınmış bir hadise. Ancak bu hadisenin ABD’nin Suriye ve Rusya ile arasında olan son dönemdeki gerginliğinin tek sebebi olduğunu söylemek yanlış olur diye düşünüyorum. ABD’nin bu müdahalesinin büyük ölçüde ABD iç siyasetinde yaşanan ve git gide Başkan Trump’ı sıkıntıya sokan Rusya temelli sorunlardan kaynaklanan bir iç politika gelişmesi olarak değerlendirmekte fayda var. Daha da özetle ABD’nin Suriye operasyonu ve söylemlerini bir dış politika meselesinden ziyade iç politikada yaşanan çalkantılarla alınmış bir karar olarak değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyim. Buna danışıklı dövüş diyenler, ABD’nin imajını kurtarma operasyonu diyenler, ilgiyi dış politikaya çekme meselesi diyenler olabilir. Ben net bir şekilde bu hadiseyi dış politikadaki karara iç politikanın büyük etkisi olarak görüyorum.
Dış politikada uygulanan karar alma süreçlerine bilhassa büyük güçlerin iç politika unsurlarından münferit tepki vermesi zaten düşünülemez. Ancak bu büyük güçler için bir o kadar da tehlikelidir. Çünkü dış politika kararları tamamen iç politika maiyetinde alınmaya başlandığında, hele bir de bu kararların iç politika üzerindeki olumlu etkisi karar alıcılar tarafından fark edilmeye başlanırsa işte o noktada bütün dış politika stratejileri ve öngörülerinin ucu elden kaçıp bütün resim değişebilir.
Özetle Suriye’de küçük çaplı ABD operasyonları olabilir, ama ciddi anlamda büyük bir ABD müdahalesini şu anki şartlarda bekliyor muyum? Hayır. ABD ve Rusya arasında büyük bir gerginliği fiiliyata dönmüş bir şekilde bekliyor muyum? Hayır. Yine de bir az önce ifade ettiğim önemli çekincemi de hatırlatmak isterim. İç politika güdüsüyle alınan dış politika kararları bir müddet sonra ülkelere dış politika stratejilerini unutturup ülkelerin kontrolünden çıkarak onları büyük savaşlara ve kaoslara götürebilir.
Paylaş