1 Temmuz 2005
Sıcaklar kendini gösteriyor. Hatta tehlike sınırına ulaşıyor. Grafiklerden görüyorsunuz, sıcaklıklar kuzey bölgelerde 30 derecenin üzerine çıkıyor, güneyde ise 40 dereceye dayanıyor. Aman, açık renkli ve pamuklu kıyafetler tercih edin ve bol sıvı tüketin ama mümkünse en azından bu sıcaklarda alkol olmasın. Bu arada orman yangını riski de hayli yüksek, ‘ALO 177’ orman yangını ihbar hattı. En ufak bir şüphede aradığınızda büyüme ihtimali bulunan bir yangının, ufak sıyrıklarla atlatılmasını sağlayabilirsiniz!
Bu hafta size mini bir istatistik sunacağım. Geçtiğimiz haftalarda da bahsetmiştim, ‘yazın geciktiğinden hep şikayet ediliyor ama aslında yaz, özellikle Marmara’da temmuz ile başlar’ diye.
Son 4 yılın İstanbul’a ait haziran ayı en yüksek sıcaklıklarını ve ortalamasını çıkarttım. Tabloda görüyorsunuz, yatayda 1’den 30’a kadar günler, düşeyde yıllar var. Ortada da gün gün en yüksek sıcaklıklar. Bu yıl, yazın neden geciktiğine dair sorular çok fazla geliyordu. Aslında sıcaklıklar çok olmasa da, bu yıl geçen yıla nazaran daha yüksek seyretmiş. En azından ortalaması daha yüksek olmuş.
Bu haziranda sıcaklık, 2002 yılına nazaran 1 santigrat derece düşük, 2003’e göre ise fark biraz fazla olmuş, 2 santigrat derece. Evet, küresel ısınmanın etkilerini görüyoruz; mevsimlerde geçişler sert, mevsim içi dalgalanmalar ise çok daha fazla. Örneğin geçen kış, ılık bir kış geçirdik ama bir haftalık kar Marmara’yı, özellikle İstanbul’u perişan etti. Genel bir değişim var, ama bu yıl aşırı sıradışı bir yaz, ya da mevsim geçişi yaşamıyoruz, sıradan hafif başlayan yazlardan biri, ama arkası nasıl gelir bilemem. Israr ediyorum! Sıcakkanlı insanlar olmamızdan, sıcak sevmemizden kaynaklanıyor bu beklenti :)
SICAKLAR BEKLENDİĞİ ÖLÇÜDE ETKİLEMEYECEK
Bu arada geçtiğimiz hafta mevsimsel hava durumundan behsedeceğim demiştim. Bu yıl yaz mevsiminin, son 200 yılın en sıcak yazı olacak haberleri ortalıkta dolaşırken söylüyordum, ‘mevsimsel tahminler dünyada maalesef daha tam yerleşmiş, tutarlı durumda değil, zaten küresel ısınma etkileri görülüyor, kötü koşullara göre önlem almakta fayda var’ diye hatırlatıyordum.
İşte, geçtiğimiz günlerde haberini okudum, sıcaklar Türkiye’yi beklendiği ölçüde etkilemeyecekmiş. Ama bir hatırlatmayı da hemen bu bilginin arkasına ekleyeyim. Benim söylediğim ‘bu yaz sıcak olmayacak’ değil. Yalnızca ben mevsimsel tahminlere çok fazla itibar etmemekle beraber her ihtimale karşı tedbirli olmakta fayda var diyorum.
İkincisi temmuz ayı geçen yıla nazaran daha sıcak gibi, yaz ayı olduğunu göstereceğe benziyor. Neyse burada kesiyorum, grafiği koyunca bana yer kalmadı...
Yazının Devamını Oku 
24 Haziran 2005
Bugün Marmara’da parçalı çok bulutlu bir hava olacak. Yağış ise ağırlıkla sabah saatlerinde ve yer yer bekleniyor. Hafta sonunda hava gayet güzel, sıcaklıklar artıyor, tam piknik havası. Kuzey bölgelerde 25 derecenin üzerine çıkacak. Güneyde ise 35 dereceye dayanıyor. Bu haftaiçi hava aralıklarla bulandı, hava yağıp yağmama arasında sürekli gidip geliyordu. Bulanık hava kuzeyde, Marmara’da bugün de etkili olacak. Ancak Marmara’da gün içerisinde parçalı çok bulutlu bir hava olacak. Yağış ise ağırlıkla sabah saatlerinde ve yer yer bekleniyor. Haftasonunda hava gayet güzel, sıcaklıklar artıyor, tam piknik havası. Sıcaklıklar kuzey bölgelerde de 25 derecenin üzerine çıkacak. Güneyde ise 35 dereceye dayanıyor. Hatırlatın önümüzdeki hafta size bu yaz için yapılan öngörülerden ve geciken yazdan bahsedeceğim :)
*
İnsanoğlunun sanırım doğasında var bu, hiçbir şeyi beğenmiyoruz. Düz saçlı bayanlar perma yapma, kıvırcık saçlılar sürekli fön çektirme eğiliminde. Beyaz tenliler siyah, siyah tenliler de beyaz olma çabası içerisinde. Ve bunu anlamıyorum, her yerde güneşlenme saatlerinize dikkat edilmesi ve güneşin zararlı etkilerine maruz kalınmaması için şapka ve koruyucu kremler kullanılması gerektiği konusunda yayınlar çıkıyor ama maalesef denizi, güneşi görmemizle beraber adeta aklımız başımızdan gidiyor, sere serpe yatıyoruz UV’nin altına. Bunu sizi kandırmak için söylemiyorum ama 19. yüzyıl ve öncesinde beyaz tene sahip olmak önemliymiş. Güzelliğin ve sağlığın sembolüymüş.
Güneşin zararlı ışınlarının bilinmesi gereken temel iki etkisi var; Birincisi kanser riski, ikincisi ise yaşlanma. Yaşlanmayı hızlandırması yalnızca görsellik adına güneş altına yatanları belki ikna edebilir. Güneş altında kalmanın zararı yalnızca bu iki sonuç ile kısıtlı değil, kalp-damar, tansiyon ve astım hastaları için de riskler söz konusu.
Kanser tehlikesine süretli dikkat çekiliyor, ama buna karşın bakın yapılan araştırmalar güneş banyosunun, bazı kişilerde kanser hücrelerinin kendi kendini yok etmesini sağlayan mekanizmayı hareketlendirdiği belirlenmiş.
Tabii güneşin başka yararları da yok değil, hem de çok var. Ama yalnızca yapılması gereken renk değiştirmeyi süratlendirmek için güneşin dik geldiği öğle saatlerinde güneşlenmemek. Örneğin bende boyun fıtığı var, ve doktorlar güneşin çok faydalı olacağını söylüyor. Bunun dışında cilt için, bağışıklık sistemi için, kemik gelişimi için, romatizmal hastalıklara karşı... Aslında yararlarını sıralamakla bitmez. Gelin önerilen saatlerde faydalı kısmını alın, bronz ten de ekstrası olsun.
UV’den (ultraviyole) nasıl korunacağız? Ultraviyole ısınlarının en güçlü olduğu 11.00-16.00 saatleri arasında güneşe çıkmamaya dikkat edin. Şapkanın koruyucu özelliğini tekrar vurgulamakta fayda var, kulakları ve boynu kapatacak şekilde olmalı. Güneşten koruyucu krem ya da sütlerin en az 30 korumalı olmasına dikkat edin. Bu arada yeri gelmişken hatırlatayım; koruma faktörleri, güneşte emniyetli kaldığınız süre ile alakalıdır, örneğin 15 koruma, güneş altında korunmasız kalabileceğiniz sürenin 15 katı daha kalabilirsiniz anlamına geliyor. Tekrar önlemlere dönelim, yüzme sonralarında koruyucunuzu tekrar sürün. Bir de koruyucunuzun yalnızca UVB değil, UVA’ya karşı da koruyucu olduğuna dikkat edin. Koruyucunuzu sudayken de kullanın zira güneş zararlı etkilerini deniz içerisindeyken de gösterebiliyor. Biraz garip görünüyor ve bu öneriyi kimsenin uygulamayacağını biliyorum ama aslında bulutlu günlerde de öğle saatlerinde şapka takılması tavsiye ediliyor, çünkü UV’nin %80’i bulutlardan geçip, yere ulaşabiliyor.
Yazının Devamını Oku 
17 Haziran 2005
Bu haftasonu yurdun büyük kısmında hava güzel. Güneş görülüyor, sıcaklıklar artıyor, ama şikayet akşam sıcaklıkları üzerine. Nisan ayında bahara adım adım ilerlememizle birlikte hep bahsediyordum, ‘gündüz aralıklarla hava toparlansa da, haziran ortalarından önce gece sıcaklıklarında artış beklemeyin’ diyordum. Yüksek ihtimalle ayın 22-23’ünden sonra kendini hissettirecek yaz sıcakları geceye de yansıyacak.
*
Geçen sene bu zamanlar güneyde deniz suyu sıcaklıkları 2-3 derece daha yüksekti biliyor musunuz? ki geçen yaz hiç öyle sıcak bir yaz değildi. Buradan herkesin ‘bu yıl yaz biraz geç kaldı değil mi?’ sorusuna ‘evet!’ diyeceğimi düşünmeyin :), zira yapılan araştırmalar Türkiye’nin batısında, özellikle Marmara’nın orta ve doğu kesimlerinde yaz başlangıcının temmuz ayı olduğunu gösteriyor. Ana konuya geçmeden önce insanlardan aldığım garip tepkilerden birini anlatmak istiyorum. Bakın biliyorsunuz en azından şu ana kadar daha yaz dedirtecek sıcaklıkları göremedik. Yaz başlangıcı temmuz olan bir memlekette haziran ortasında yaz değerlerinin oluşmaması kadar doğal başka bir şey olabilir mi? Biraz gecikme var ama çıkarılan feryat kadar değil. Ama o kadar yaz beklentisi içerisindeyiz ki bunu söylediğim zaman bana kızanlar dahi oldu, komik ama bu tür birkaç tepki aldım. Bu arkadaşlara iki şey söylemek istiyorum; bir; bilimle iddialaşmayın, ikincisi; biz meteoroloğuz, havayı değiştiremeyiz, bizde teşhis var tedavi yok.
Yaz geliyor ve önümüzdeki günlerde bunaltan sıcaklıklar oluşmaya başlayacak ve üzerine Basra’dan uzanan kuru hava eklenince yazın baş belası orman yangınları dönemi başlayacak. Bazı meteorolojik koşullardan dolayı önüne geçmek pek kolay olamayabiliyor ama alınacak önlemler ve duyarlılıkla en aza indirmek mümkün.
Yaz günlerinde hava sıcaklıklarının yükselmesi, zaman zaman nemin %10’lar düzeyine gerilemesi ve rüzgar hızının artmasıyla yine orman yangını haberlerine rastlayacağız, bizim de içimiz yanacak. Bu meteorolojik koşullar bazen orman yangınlarının tetikleyicisi olabiliyor, ama çoğu zaman yangının başlamasından ziyade, yangının hızlanıp yayılmasına zemin hazırlıyor. Yaz için deniz, kum ve benzeri konulardan bahsetmek bir çoğumuzun daha çok hoşuna gidecekti ama istatistiki veriler ormanlara karşı daha duyarlı olmamız gerektiğini gösteriyor. 1937-2002 yılları arasında tutulan kayıtlara göre Türkiye yangın nedeniyle yaklaşık 1 milyon 550 bin hektarlık orman alanını kaybetti. Bakın, 66 yıllık kayıtlarla yapılan hesaplamalar Türkiye’de yılda ortalama binin üzerinde orman yangını çıktığını ortaya koyuyor. Orman yangınlarının çıkış nedeni bizi üzücü bir noktaya götürüyor. İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü’ne göre yangınların % 47’si ihmal-dikkatsizlik ve kaza, % 12’si kasıt, % 6’sı yıldırım yüzünden çıkmakta, % 35’inin ise nedeni bilinmemekte. Bu bilgilere göre ülkemizdeki orman yangınlarının en az % 60’ının nedeni net olarak biziz, insan eliyle ortaya çıkıyor. Havaların güzel olduğu zamanlarda hemen açık hava programları için önerilerde bulunuyoruz ama, işte bu açık hava programlarındaki en ufak ihmal geri dönüşü onlarca yıl alan kayıpları getiriyor. Önümüzdeki günlerde bu risk büyüyecek, zira Basra Körfezi’nden Türkiye’ye doğru uzanan rüzgarlar daha da kuvvetlenecek. Bu rüzgarlar ile ülkemize taşınan sıcak ve kuru hava Anadolu’yu kuruttuğu gibi batı bölgelere kadar ulaşarak orman yangını riskini çok daha fazla artıracak. En ufak bir şüphede arayacağınız hattın ‘ALO 177 Orman Yangın İhbar Hattı’ olduğunu unutmayın. Yapacağınız ihbar büyük kayıplar ile sonuçlanabilecek bir yangının belki de ufak sıyrıklar ile atlatılmasını sağlayabilecek. Hep hatırlatıyoruz ve hatırlatmaya devam edeceğiz, ki bu hatırlatmanın tam zamanı; zira haziranın ikinci yarısı, özellikle bu ayın 22-23’ünden itibaren özellikle orta ve güney bölgeleri etkileyecek sıcaklar bastıracak gibi. Neyse bu haftasonu hava fena değil, tadını çıkartın, herkese mutlu tatiller...
Yazının Devamını Oku 
10 Haziran 2005
Serinleme var ama sıcaklıklar kuzey bölgelerde bile 22-23 derecenin altına inmiyor. Yağışlar ise bugün yer yer etkili oluyor. Haftasonunda da dar bir alanda, ağırlıkla Trakya ve Karadeniz’de kendini gösterecek. Hafta içerisinde yaz değerlerini gördük, İstanbul dahi 30 dereceye ulaştı. Ama işte bir serinleme daha. Bu bilginin arkasına hemen şunu da ekliyoruz, yanlış anlaşılmasın serinleme var ama sıcaklıklar kuzey bölgelerde bile 22-23 derecenin altına inmiyor. Yağışlar ise bugün yer yer etkili oluyor. Haftasonunda da dar bir alanda, ağırlıkla Trakya ve Karadeniz’de kendini gösterecek. Mevsime ad koymayı sevenlere ayın 14-15’inden itibaren sanırım mevsimin adını koyabileceğiz haberini veriyoruz. *Bu haftaki yazımı, geçtiğimiz günlerde aldığım çok samimi bir elektronik postadan çıkardım. Yazıma konu olan kısmı; ‘Çocukken yazlıkta neye sinir olurdum biliyor musun? Tüm yaz deniz dalga yapardı, eylül ayında okul açıldığında da dupdurgun, çarsaf misali... Kendi çapımda bunun alçak/yüksek basınç sebebi ve karanın denizden daha erken ısınarak yarattığı (alçak/yüksek neyse hatırlayamadım) basınç sebebiyle olduğunu bulmuş ve kabullenmiştim acı gerçeği... ‘ Bahsedilen olay Ege kıyılarının doğal kliması, meşhur meltemi. İlginay Hanım gibi konuya ilgisi olmayıp, bu olayın sebebini keşfetmeyenlere açıklayayım, olay tamamen lokal basınç değişimi. Gelin meltem rüzgarının nasıl oluştuğuna, çok sıkmadan, tekniğe girmeden bakalım. Dünyanın enerji kaynağının Güneş olduğunu biliyoruz. Isınan hava yükselir, soğuyan hava çöker mantığını da biliyorsunuz. Dünya’nın eğimi ve deniz ya da kara durumuna göre farklı ısınma söz konusu. Isınan hava yükseliyor, soğuyan hava çöküyor. Çöken hava ağırlaşıyor, yükselen hava hafifliyor. Bu durumda ağırlaşan havadan (yüksek basınç), hafifleyen bölgeye (alçak basınç) hava akmaya, yani rüzgar oluşmaya başlıyor. Atmosferdeki temel hareket bu. Kara ve deniz melteminde de benzer durum söz konusu.Biliyorsunuz karalar denizlere göre daha çabuk ısınır, bunun nedeni yer aldığı ısıyı alt katmanlara kadar ulaştırmadığı için yüzeyde biriktirir ve toprağın sıcaklığı, ısıyı derin bölgeye kadar ulaştıran denizlere göre daha yüksek olur. Gündüzleri karanın fazla ısınması üzerindeki havanın da ısınmasını ve yükselmesini sağlar (alçak basınç), deniz gündüz aldığı ısıyı alt katmanlara taşıdığı için üzerindeki hava karaya nazaran daha az ısınır ve bu durumda üzerindeki hava çöker (yüksek basınç). Alçak basıncı çukur, yüksek basıncı tepe oluşturmuş hava olarak düşünebilirsiniz. İşte bu durumda deniz üzerinden (yüksek basınçtan), karaya doğru (alçak basınca) hava akmaya başlar, yani esinti oluşur. Buna Deniz Meltemi denir. Geceleri de tam tersi söz konusu. Sonbahara doğru bu rüzgarların dinmesinin, diğer tabirle denizin dalgalı olmamasının nedeni; artık yaz sıcaklarının sona ermesi. Karalar üzerindeki hava ile deniz sıcaklığı farkı azalıyor, hatta terse dönebiliyor. Konu konuyu açıyor, aslında sonbahara girerken deniz suyu sıcaklığının, hava sıcaklığının üzerine çıkması da sel sıkıntısını ortaya çıkartabiliyor, artık bu konuyu da bilahare anlatırım. Konunun özü meltem şu; kara ve denizlerin farklı ısınmasına bağlı olarak lokal alçak ve yüksek basınç etkileşimi. Bu rüzgarın iki kötü yanı var. Birincisi; gerçek rüzgar ile birleştiğinde tehlike oluşturması, özellikle denize açılanlar için, ikincisi; İlginay Hanım gibiler için dalga problemi meydana getirmesi.
button
Yazının Devamını Oku 
3 Haziran 2005
Yağış bu haftasonu orta ve doğu bölgelerimize dağılmış bir şekilde etkili olacak.Özellikle Doğu Anadolu’da su baskınlarına neden olabilecek seviyede beklenen sağanak yağışlar, haftasonunun iki gününü de içine alacak. Pazar günü yağış Güney’de kesilecek. Sıcaklıklar birkaç derece artıyor ama kayda değer bir toparlanış değil. Marmara’da 24-25 derecelere ulaşması pazar gününü bulacak. Yağışların ve gri gökyüzünün ardından hava orta ve batı bölgelerde adım adım toparlanıyor. Ancak Doğu’da durum farklı. Haritalardan da görebiliyorsunuz, yağış bu haftasonunda orta ve doğu bölgelerimize dağılmış bir şekilde etkili olacak. Özellikle Doğu Anadolu’da su baskınlarına neden olabilecek seviyede beklenen sağanak yağışlar haftasonunun iki gününü de içine alacak, her ihtimale karşı dikkatli olunması, tedbirlerin alınması gerekiyor. Pazar günü yağış Güney’de de kesilecek. Sıcaklıklar birkaç derece artıyor ama kayda değer bir toparlanış değil, Marmara’da sıcaklıkların 24-25 derecelere ulaşması pazar gününü bulacak. *Bu hafta içerisinde biliyorsunuz birçok merkezde sel meydana geldi. Hasar tespiti daha bitmedi ama maddi zararın yalnızca Bartın ve Karabük’te 10 milyon Yeni Türk Lirası’nı aştığı belirtiliyor ki selin büyük bölümü Ege’de yaşandı, Ege’nin zarar bilgisi daha elimizde yok. ‘Sel geliyor, önleminizi alın. Yetkililerin, iletişim ağlarından uzak vatandaşları da bir şekilde uyarmaları gerekiyor’ hatırlatmalarını 3-4 gün öncesinden veriyorduk. Bu kadar ikaza rağmen yine ciddi problemler yaşandı. Evet, su büyük bir güç, ne kadar önlem alırsanız alın bazı yağışların vereceği zararın önüne geçmek mümkün olamayabiliyor, ama maalesef yine can kaybı vardı, hem de birden fazla. Sel uyarılarını verdikten sonra basın ve ajanslar aracılığı ile yağışın sonuçlarını ve verdiği zararı takip etmeye başladım. Gördüm ki (belki bir çoğunuz buna şaşırmayacaksınız ama) maddi zarara uğrayan bölgelerdeki insanların birçoğu bu selin geleceğinden habersizdi. Onlar için yağış aniden bastırmıştı. Tamam, pek gazete okuyan bir toplum değiliz ama demek ki televizyon aracılığıyla da büyük bir çoğunluğa ulaşamıyoruz, (en azından bilgi anlamında, çünkü hangi programların reyting yaptığını hepimiz biliyoruz). Uyarılar üzerine Bartın Irmağı kenarındaki evlerin tahliye edilmesi sonucu belki birçok can kurtarıldı. Ama uyarıların halka ulaştırılması, tedbir alınması artık tehlike gözle görülür hale geldikten sonra oluyor. Burada yerel yönecitilere büyük iş düşüyor. Meteorolojik afet uyarıları, sıkıntılar meydana gelmeden önce bir şekilde insanımıza ulaştırılması gerekiyor. Selin yaklaşması ya da oluşması ile kriz masaları kuruluyor tabii. Ama sel ihbarının ardından vakit kaybetmeksizin, açık gökyüzü altında olsak bile bir şekilde uyarının ilçelere, köylere, beldelere, yani vatandaşlara ulaştırılması gerekiyor. Bu kendi kendimize birtakım önlemler almamızı sağlayacaktır. Bu önlemler inanın zararın büyük bölümüne tampon oluşturulmasını sağlayacaktır, hiç olmazsa temkinli davranışlarla can kaybı en aza inecektir. Selde yapılması gerekenler üzerine bir çok kez yazmıştım, bu selin ardından da aynı yazıyı yazmak istemedim ama unutulmaması gereken altın kuralı söylemeden de geçemeyeceğim: ‘Dibini görmediğiniz suya adımınızı atmayın.’Bu yazıma bakıp yanılmayın, aslında meteorologlar neşeli insanlardır, ama önümüzdeki günlerde tekrarlarının yaşanmaması, en azından bir can bile olsa kaybı önleyebilmek adına yazım bu haftalık biraz iç karartıcı, kusura bakmayın. Anlayacağınız ‘Yağmur yağdı böyle oldu’.
button
Yazının Devamını Oku 
27 Mayıs 2005
Haftasonu Marmara’nın büyük kısmı ve Güneydoğu dışında hemen hemen tüm bölgelerimiz yağış alacak, hem de sağanak şeklinde. Özellikle Ege ve İç Anadolu’da su baskınlarına karşı tedbirli olun hatırlatmasını yapıyoruz. Yağışların, orta ve güney bölgelerde önümüzdeki haftanın ilk günlerine de sarkma ihtimali var.
Bu haftasonu da açık hava organizasyonlarına pek elverişli değil. Marmara’nın büyük kısmı ve Güneydoğu dışında hemen hemen tüm bölgelerimiz yağış alacak, hem de sağanak şeklinde. Aslında yağışlar bu dönemde isteniyor, ama açıkçası bu yağışlar çok da masumane gelmiyor. Uzun soluklu ve sağanak şeklinde. Bu durumda su baskını riski ortaya çıkıyor ki bu haftaiçerisinde örneklerini maalesef birçok merkezde yaşadık. Herkese önleminizi alın, her ihtimale karşı özellikle Ege ve İç Anadolu’da su baskınlarına karşı tedbirli olun hatırlatmasını yapıyoruz. Yağışların, orta ve güney bölgelerde önümüzdeki haftanın ilk günlerine de sarkma ihtimali var, ama bu uzun vadeli bir öngörü, değişimler olabilir, gözünüz kulağınız bizde olsun. Rüzgarlar ise yağışın tersine çok kuvvetli değil Orta Avrupa üzerindeki yüksek basınç bulunduğu yerden Türkiye’de gücünü hissettiriyor, yüksek basıncın genel karakteristiği üzere bu durumda sert bir rüzgar oluşmuyor. Bugünlerde ‘Ne zaman ısınacağız?’ sorusu çok fazla soruluyor, tabii doğal olarak. ‘Ne zaman ısınacağız?’ sorusu yerine, ‘Hava sıcaklıkları ne kadar daha bu değerlerde olacak?’ sorusuna cevap versem olur mu? En azından haziranın 10’una kadar şu anki değerlerin pek üzerinde sıcaklıklar görülmüyor.
*
Yaz geliyor, artık şapkalara daha çok ihtiyaç duyacağız. Ama maalesef biz şapkayı genellikle aksesuvar olarak, ya da yalnızca gözümüz güneşten kamaşmasın diye takıyoruz. Tabii durum böyle olunca şapkaların şekli de amaca yönelik olmuyor. Yani güneşin zararlı etkilerinden yeteri kadar korunmamızı sağlayamıyor. Aslında şapkanın büyüklüğü, yüz ile beraber kulaklar ve enseyi de koruyabilmeli. Biliyorum çözümü pek kolay degil. Zira bu durumda hepimizin, en azından Meksika şapkaları büyüklüğünde şapkalarla ya da poşu ile dolaşmamız gerekecek. Tabii bu durumda da kendi isimlerimiz yerine ‘amigo ya da babo’ tanımlamaları ile çağırılmayı baştan kabul etmiş olmamız gerekecek.
İnanın ben tekstilci olsam, bu boşluktan çoktan faydalanmıştım. Tekstilcilerin, modaya uygun, ama aynı zamanda güneşin zararlı etkilerinden tam anlamı ile koruyacak cazip şapkalar tasarlamaları gerekiyor. Madem şapkasız çıkmayız, daha doğrusu öyle olması gerekiyor, o zaman bari işe yarasın.
Bu arada geçtiğimiz kasım ayında ‘Önümüz kış, zorda kalmadan, zincir karaborsaya düşmeden şimdiden alın’ hatırlatmasını yaptığımda, ama esprili bir dille olsa da ‘Bünyamin Sürmeli ya ayları karıştırdı, ya da zincircilerle ortak işe başladı herhalde’ cümlelerini okumuştum birçok yerde. Ama Marmara’da yine ciddi sıkıntılar yaşandı. Neme lazım, ben peşin peşin önlemimi alayım, hiçbir şapka üreticisi ile bağım yoktur, amacım yalnızca hayır duası alabilmektir, (tabii yanında duygusal nedenler de yok değil) :))
Yazının Devamını Oku 
20 Mayıs 2005
Bugün yer yer Marmara ve Ege bölgesinde beklenen yağışlar, cumartesi günü yurdun büyük kısmında, pazar günü ise kuzey bölgelerde görülecek. Sıcaklıklar azalıyor. İç Anadolu’da 16-17 derecelere inecek gibi, ama diğer bölgelerde 19-20 derecenin altına gerilemiyor. Güney ise yaz değerlerine yakın sıcaklıklara sahip olacak. Yer yer yağış bekliyoruz. Sıcaklıklar önümüzdeki hafta ortalarından itibaren tekrar yükselecek.
Haftaiçinde pırıl pırıl bir gökyüzü, haftasonunda ise bozuk hava. Yağış etkili olmaya hazırlanıyor. Bugün yer yer Marmara ve Ege bölgesinde beklenen yağışlar cumartesi günü yurdun büyük kısmında, pazar günü ise kuzey bölgelerde görülecek. Sıcaklıklar da azalıyor. Serinleme özellikle iç bölgelerde daha fazla etkili olacak. İç Anadolu’da 16-17 derecelere inecek gibi, ama diğer bölgelerde 19-20 derecenin altına gerilemiyor. Güney ise yine yaz değerlerine yakın sıcaklıklara sahip olacak. Yer yer yağış bekliyoruz. Bu yağışlar üreticilerin yanında alerjik bünyeliler ve astım hastaları için kesinlikle lazım. Zira bugünlerde polen oranı hayli artmış durumda. Polenler, kuru, sıcak ve rüzgarlı hava arar. Yağış, en azından yağdığı gün içerisinde nispeten rahat nefes alınmasını sağlayacaktır. Sıcaklıklar önümüzdeki hafta ortalarından itibaren tekrar bu hafta içerisindeki değerlere çıkacak gibi görünüyor.
*
Biliyorum yazı özlediniz, koca bir kışın ardından yazın beklenmesi gayet doğal ama neden bazılarımız daha mayıs ayında olduğumuzu unutuyor anlamıyorum? Bakmayın şimdi şikayette bulunduğuma, yaz neden gelmedi soruları aslında mart ayında başladı da ben bu soruları soranları bir grup Marslı olarak kabul ettiğim için ciddiye almadım. Artık mevsimlerin başlangıç ve bitişlerinde sıklıkla kayma olabiliyor ve bu kaymaları doğal kabul etmemiz gerekiyor. Zaten meteorolojide mevsimden mevsime bir benzerlik, bir periyodiklik de yoktur. Yani mevsimlerin başlangıçları, bitişleri, şiddetleri farklılık gösterebilir. Büyük şikayetlerden biri de gece sıcaklıklarının düşük, dolayısı ile sabah ve akşam saatlerinde havanın serin olması. Gündüz kıyafetleri ile geceye devam edince doğal olarak üşüyoruz. Aslına bakacak olursanız gece sıcaklıkları hemen her yıl yaklaşık aynı dönemlerde artmaya başlar, haziran ortalarını bulur. Ama enteresandır bunu hiç hatırlamayız, hep şikayet ederiz. Yazı şiddetle istiyor olmamız bu gerçeği unutturuyor olsa gerek. Gece-gündüz sıcaklık farkı, bahar mevsiminin en temel karakteristiğidir.
Bir de şöyle düşünelim; Antalya’ya bugünlerde günde 450’nin üzerinde uçak inip kalkıyor. Biz ‘yaz ne zaman gelecek?’ derken turistler 28-30 derecelik hava sıcaklığını, 19-20 derecelik deniz suyu sıcaklığını yaz kabul edip tatile geliyorlar, tahmin edin artık memleketlerindeki havayı; halimize şükretmemiz lazım değil mi? :)
*
Yazın bir türlü gelmediğinden şikayet edenlerin sayısı hayli fazlaca olsa da, bir o kadar insan da son 200 yılın en sıcak yazı olacak haberlerini konuşuyor. Her mevsimsel öngörülerin yapıldığı zamanlarda aynı şeyi söylüyorum, ‘Mevsimsel tahminlere göre önleminizi alın, ama kesin gözüyle de bakmayın’. Çünkü mevsimsel tahminlerin tutarlılıkları çok yüksek değil. Aslına bakacak olursak her yıl birçok merkezden, farklı farklı mevsimsel öngörüler yapılıyor ama birçoğu gerçeği yansıtamıyor. Bu yazın hem sıcak, hem de uzun olacağı söyleniyor. Başlangıcı pek erken olmadı, belki ekim-kasım aylarına sarkacak kim bilir. Bu yazdıklarımdan, bu yazın serin olacağı sonucunu çıkartmayın. Ben yalnızca, mevsimsel tahminlerin her zaman tutarlı olmadığını, çok sıcak bir yaz geçirmezsek meteorologların tamamının kulaklarını çınlatmayın diyorum :)
Yazının Devamını Oku 
13 Mayıs 2005
<B>İ</B>ç Anadolu’da bugün yağış var. Doğu’da yağışlar haftasonu boyunca sürecek. Sıcaklıklar pazar gününden itibaren yine artacak ve Marmara’da 24-25 dereceler ölçülebilecek. Doğu Anadolu’da ise gece sıcaklıklar sıfırın altına inebiliyor. Mayısın ikinci yarısında art arda gelen ılık gün sayısı daha fazla olacağa benziyor.
Haftayı bitirirken orta ve doğu bölgelerimiz yağış alıyor. Ama maalesef İç Anadolu yağışı bir gün alıyor, Doğu’da ise haftasonu boyunca sürecek. Sıcaklıklar pazar gününden itibaren yine artış yaşayacak ve Marmara’da 24-25 dereceler ölçülebilecek. Doğu Anadolu’da ise gece sıcaklıklar sıfırın altına inebiliyor. Bu arada geçtiğimiz haftalarda bahsetmiştim, mayısın ikinci yarısında art arada gelen ılık gün sayısı daha fazla olacağa benziyor.
İstediğimiz yağışları nisan ve mayısta alamadık, ama yaza giriş ve yaz aylarında Karadeniz’i dönemsel olarak sel bakımından riskli günler bekliyor. Hiç düşündünüz mü? Neden ara ara yağışlar olsa da Akdeniz güneşi bolca görerek yazı geçirir, öte yandan kuzeyde Karadeniz’de çokça, hatta tehlike oluşturacak seviyede yağışlı günler geçirilir? Bir başka soru; kıyı bölgelerimiz nemli ve yağışlı bir havaya sahipken, neden Afrika, Güney Amerika okyanusa açık olmasına karşın çöl iklimi yaşar, kıyı şeritleri bile pek yağış alamaz? Burada büyük oyuncular, hava ve deniz suyu sıcaklıkları.
Deniz suyu sıcaklığının, hava sıcaklığından fazla olması denizden havaya olan buharlaşmayı artırır. Bakın geçtiğimiz kış Marmara’da, İstanbulluların kabusu olan bir haftalık kar yağışının nedeni de buydu. Sistem şu şekilde gelişti; Açık ve ılık birkaç gün içerisinde deniz yüzeyi sıcaklığı arttı ve ardından kuvvetli soğuk süratli bir şekilde geldi ve deniz suyu ile hava sıcaklığı arısındaki fark deniz lehinde çok büyük oldu. Bu durumda buharlaşma her zamankinden daha fazla gerçekleşti ve soğuk hava sistemi yağış getirmemesine karşın, sürekli buharlaşma sonucu bölge hiç nemsiz kalmadı, kar kesilmeden devam etti. İşte sebep, sıcaklık farkı ile İstanbul’da denizden havaya sürekli buharlaşmaydı. Deniz suyu ile havanın sıcaklığı dengeye gelene kadar denizden buharlaşma, yani kar sürdü.
*
Gelelim Akdeniz ile Karadeniz arasındaki, ya da kuzey ve güney bölgelerimiz arasındaki farka. Kar örneğinde verdiğim mekanizmayı geniş dönemde, koca bir mevsime yayın, işte durum aynı.
Örneğin; temmuz ayında Trabzon’da deniz suyu sıcaklığı ortalaması 23.8, hava sıcaklığı ise 22.7 santigrad derece (hava sıcaklığı deniz suyu sıcaklığının altında, buharlaşma fazla). Mersin’de ise bu oran 26,8 - 27.6 santigrad derece (hava sıcaklığı deniz suyu sıcaklığının üzerinde, buharlaşma kuzeye göre az). Zaman zaman bu farklar daha da büyüyebiliyor. Deniz suyu sıcaklığının hava sıcaklığından yüksek olduğu zamanlar Akdeniz’de hiç mi olmuyor? Oluyor, Akdenizliler bilir, geçtiğimiz senelerde Hatay’ın yaşadığı bir sel vardı, şehir adeta altüst olmuştu. Burada da aynı mekanizma işlemişti, yazın bitmesi ile birlikte sonbahar serinlemeleri Akdeniz’i de sıcaklıkları 25 derecenin altına çekmişti. Ancak deniz suyu sıcaklığı 30 derecenin üzerindeydi. Sıcaklık farkı buharlaşmayı, serin hava da nemi yağışa dönüştürdü, yani bir geri besleme oluşmuştu. Günlerce sağanak yağışlar kesilmemişti. Bu nedenle, kesin olacak diye bir şey yok ama Akdeniz’de yaz sonunda, Karadeniz’de ise yaz boyunca sel bakımından riskli günler yaşanabilir. Bir bölgenin ormanlık ya da yeşillik olması için yağışın, dolayısıyla deniz suyu sıcaklığının önemi çok büyük.
Bu arada yeri gelmişken birçok kişi tarafından yanlış bilenen bir olayın düzeltmesini yapayım, ‘Ormanlar yağış getirir’ sözü yanlıştır, doğrusu şu: ‘Yağış alan bölgelerde ormanlar oluşur.’
Yazının Devamını Oku 