Ancak yeni yıl gecesi neler tükettiğimize dikkat! Çünkü sağlıksız yiyecekler ve içeceklerle geçirilen bir gecenin ardından yeni yılın ilk gününde tadınız kaçabilir. Peki, güne sağlıkla ve sorunsuz başlayabilmek için neler yapmalıyız? Yeni yılın ilk gününe enerjik, zinde ve sorunsuz başlayabilmek için aslında gün içinde tükettiğiniz besinlere dikkat ederek başlamanızı önerim. Çünkü akşamında zaten sağlıksız yiyeceklerle ve içeceklerle dolu bir sofrada oturacaksınız. Öncelikle güne çay veya kahve içerek başlamayın. Çünkü bu içecekler, daha fazla su kaybına sebep olacaktır. Bunun yerine elektrolit dengesini sağlamak için mineralli su ve muz güzel bir seçenek olacaktır. Eğer soda içmekte zorlanıyorsanız, ayranı da tercih edebilirsiniz. Gece eğlencenizde alkol tüketmeyi düşünüyorsanız da gün içinde B ve C vitaminleri içeren meyveler tüketmeyi ihmal etmeyin. Akşam saatinde çok yemek yiyeceğinizi düşünerek, gün içerisinde kesinlikle aç kalmayın. Bu durum, metabolizmanızın yavaşlamasına neden olur.
AĞIR YEMEKLERDEN KAÇININ
Yeni yıl sofralarında genellikle ağır yemekler tüketilir. Sağlıklı bir öğün yemek istiyorsanız, ana yemek olarak kızarmış yağlı yiyecekler yerine ızgara, fırın, haşlanmış veya buğulanmış yiyecekler tüketmeye özen gösterin. Ayrıca yılbaşı gecesi sofralarda daha uzun oturulacağı için tabağınıza az porsiyonda yiyecek alın ve yavaş tüketmeye özen gösterin. Gece uzun olunca kuruyemiş tüketimi de ister istemez artar. Kuruyemişler, elbette ki besleyici atıştırmalıklardır ancak yüksek yağ içeriğine sahiptirler. Bu nedenle dikkatli tüketmek gerekir. Yeni yıl sofralarınızda ayrıca şerbetli yerine sütlü tatlıları tercih etmenizi öneririm. Ayrıca gece boyunca susuzluğunuzu alkolle gidermeyin mutlaka tükettiğiniz alkol kadar su için. Ertesi gün daha rahat uyanmanıza yardımcı olan en önemli faktörlerden birinin bol su içmek olduğunu unutmayın.
GÜN BOYU AÇ KALMAYIN
Gelelim şimdi yeni yılın ilk gününe zinde ve enerjik başlayabilmenin formülüne. Eğer gece boyu çok fazla tatlı ve alkol tükettiyseniz, ertesi gün kan şekeriniz çok düşük seyredecektir. Dolayısıyla kan şekerinizi dengelemeniz gerekir. Bunu yapmazsanız ertesi gün açlığınız çok artar ve açlığın yarattığı olumsuzlukla vücudun insülin dengesi bozulur. Bu durumda fazla yemek yeme ihtiyacı yaratır. Bu nedenle sabah uyandığınızda öncelikle ilk 2 saat boyunca 1 litre su için. Sonrasında tereyağı eşliğinde lor peynirli ve maydanozlu bir omlet yapıp, tüketebilirsiniz. Bu öğün sizi akşama kadar tok tutar ve kan şeker dengenizin sağlanmasına yardımcı olur. Ayrıca protein oranı yüksek bir kahvaltı ile alkolün yıkıcı etkisini de ortadan kaldırabilirsiniz. Alkolün karaciğere verdiği hasarı minimalize etmek için kahvaltınızda mutlaka cevize yer vermeyi unutmayın.
ÇORBAYLA MİDENİZİ RAHATLATIN
Ancak bunları yaparken cilt sağlığımızı korumada bizlere oldukça fayda sağlayan cilt dostu besinleri beslenme listemize almayı ihmal ediyoruz. Oysaki cildimizi genç tutmanın en önemli yollarından biri de doğru besinleri tüketmek... Peki, hangi besinler gençleşmemize yardımı oluyor, cildimizi bir kalkan gibi içten koruyor? Hadi gelin, cilt dostu besinlerin neler olduğunu birlikte öğrenelim...
YABAN MERSİNİ
Tam bir antioksidan zengini olan yaban mersini, aynı zamanda yüksek oranda A ve C vitamini içerir. Her gün tüketeceğiniz yarım su bardağı yaban mersini, cildinizde oluşan ince çizgi ve kırışıklıkların azalmasına destek olacaktır. Ayrıca kolajen kaybının önüne geçmeye de yardımcı olan yaban mersini cildinizi çevresel faktörlerden kaynaklanan hasarlara karşı da korur.
AVOKADO
Cilt sağlığı denildiği zaman açık ara öne geçen besinlerin başında kesinlikle avokado gelir. Çünkü iyi bir B ve E vitamini kaynağı olma özelliği taşıyan avokado, cildinizin elastikiyetini ve nem bariyerini iyileştirmeye yardımcı olan sağlıklı yağlarla doludur. Ayrıca cilt kırışıklıklarının oluşumunu geciktirdiği de düşünülmektedir.
NAR
Kalp ve damar hastalıkları maalesef ki artık milyonlarca kişiyi etkileyen küresel boyutta bir sağlık sorunu. Resmi istatistikler de bunu doğruluyor. Sağlık Bakanlığı verilerine göre her yıl tüm dünyada yaklaşık 18 milyon kişi, hayatını kalp hastalıkları ve inme nedeniyle kaybediyor. 2030 yılında ise bu sayının 23 milyon olması bekleniyor. Türkiye’de de ölümlerin yüzde 40-50’sinin kalp damar hastalıkları nedeniyle gerçekleştiği belirtiliyor. Peki, yüzde 80 oranında önlenebilen bu hastalık grubu, neden tüm dünyada bir numaralı ölüm nedeni olarak kaydediliyor? Bu sorunun cevabı ise maalesef ki yaşam tarzımızda saklı. Çünkü sağlıksız beslenme, fiziksel aktivite azlığı, stres ve sigara tüketimi gibi ana risk faktörlerinin kontrol altına alınmaması kalp damar hastalıklarına bağlı ölüm oranlarını artırabiliyor.
SAĞLIKLI ALIŞKANLIKLARI HAYATINIZA DAHİL EDİN
Kalp ve damar hastalıklarından korunmanın en iyi silahlarından biri egzersiz yapmaktır. Çünkü egzersiz yapmayan birinin kalbi sağlıklı kalamaz. Özellikle yürüyüş yapmak size iyi gelecektir.
Günde 45 dakika tempolu şekilde yürümeye çalışın. Kalp hastalıklarının büyük bir kısmının sinsice geliştiği hiç unutulmamalıdır. Bu nedenle kalbimize yılda bir kez düzenli sağlık taraması yaptırmanız oluşabilecek bir rahatsızlığı erken aşamada yakalamanıza olanak sağlar. Sigarayı bırakarak da kalp hastalığına yakalanma ve inme riskinizi azaltabilirsiniz. Vücudunuzun sıvı alımını ihmal etmeyin ve bol sıvı tüketin. Günlük su ihtiyacınızı her 20 kiloya 1 litre olacak şekilde hesaplayabilirsiniz.
KARIN YAĞLARI KALP HASTALIĞI RİSKİNİ ARTIRIR
İçerdikleri kimyasallarla bizleri yavaş yavaş zehirleyen bu ürünler, zamanla akciğer hastalıklarını, deri rahatsızlıklarını, alerjileri, üreme sağlığı sorunlarını ve hatta kanser riskini de evlerimize davet ediyor. Ancak tüm bu tehditleri ortadan kaldırmanın da basit bir yolu var. Yaşam alanımızı, giysilerimizi, mutfak malzemelerimizi temiz tutmak için her gün çeşit çeşit temizlik ürünleri kullanıyoruz. Ancak bunu yaparken bilmemiz gereken çok önemli bir detay var. O da kullandığımız bu ürünlerin içeriğinde sağlığımızı ciddi anlamda tehdit eden kimyasal maddelerin bulunduğu... Yani siz her camlarınızı sildiğinizde, banyonuzu yıkadığınızda, yer yüzeylerini temizlediğinizde, çamaşırlarınızı ya da bulaşıklarınızı yıkadığınızda, solunum yoluyla ya da temasla bu kimyasallara maruz kalıyorsunuz. Emin olun piyasada bulunan birçok ürün, DNA’mızı bozan kimyasal maddeler içeriyor. DNA’mızın bozulması da hastalıkları hayatımıza davet etmek anlamına geliyor. Bu nedenle çok toksik olmayan doğal yöntemlerle temizlik yapmak bizim için oldukça önemli. Peki, doğal yöntemlerle evimizi nasıl temizleyeceğiz? Doğal yüzey temizleyici, yumuşatıcı, çamaşır ve bulaşık deterjanı nasıl yapılır? Hadi gelin bugün doğal deterjanların nasıl yapıldığını öğrenerek, evlerimizdeki zehirli ürünleri birlikte yok edelim.
DOĞAL YÜZEY TEMİZLEYİCİ NASIL YAPILIR?
Evlerimizde sıkça kullandığımız yüzey temizleyiciler, ellerimizde çok ciddi şekilde kaşıntı, lezyonlar ile kızarıklıklara neden olabiliyor. Ayrıca alerjik reaksiyonları da tetikleyebiliyorlar. Ancak endişelenmeyin! Çünkü evinizde de kolaylıkla doğal bir yüzey temizleyicisi yapabilirsiniz. İşte tarifi...
Malzemeler:
-1 adet portakal
-Yarım litre sirke
-Yarım litre su
Öyle ki, 2024 Sağlıklı Yaşam Trendleri’nde ilk sıraya, “Beslenme ile zihin sağlığını koruma” yerleşti. Peki, bu ne anlama geliyor? Hadi gelin, bugün yiyeceklerin ruh sağlığımız üzerinde ilaç gibi nasıl etki ettiğine bir göz gezdirelim.
* * *
Sağlıklı yaşam uzmanı ve bir hekim olarak yıllardır yeterli ve dengeli beslenmenin ne kadar önemli olduğunu her fırsatta dile getirdim. Bugün de bu konu vesilesiyle sizlere beslenme alışkanlıklarınıza neden dikkat etmeniz gerektiğini hatırlatmak istiyorum. Çünkü, konu oldukça mühim. Özellikle son 10 yıldır yapılan bilimsel araştırmalar, beslenme alışkanlıklarının psikolojik bozukluklarda önemli bir rol oynadığı ve hem fiziksel sağlığımızı hem de ruh sağlığımızı olumlu ya da olumsuz etkilediğini gözler önüne serdi. Sağlıksız beslenmenin bedenimize verdiği zararların dışında ruhumuzu da tükettiğini biz artık çok iyi biliyoruz. Bu nedenle tüm dünyada psikolojik sağlığı korumak için özel beslenme terapileri ile özel diyet programları oldukça fazla ilgi görüyor. Çünkü beslenme şeklinizin sizi mutlu da mutsuz da yapabildiği oldukça net bir bilgi.
BEDEN VE RUH SAĞLIĞI AYRILMAZ BİR İKİLİDİR
Ortaya çıkan birçok hastalık aslında zihinsel ve ruhsal kökenli olmasına karşın, bedensel kaynaklı sanılıyor. Bu durum da aslında büyük bir yanılsamayı beraberinde getiriyor. Çünkü ruh ve beden sağlığı ayrılmaz bir ikilidir. Birinin dengesinin bozulması, diğerinin de olumsuz etkilenmesine neden olur. Bu ikiliyi koruyabilmenin en iyi yollarından biri de doğru beslenmedir. Mesela gelin şimdi sağlıklı beslenmenin psikolojimiz üstündeki birkaç olumlu etkisine bir göz gezdirelim. Öncelikle sağlıklı beslenme, enerji seviyenizin artmasını sağlar. Ne kadar sağlıklı beslenirseniz, beyniniz de bir o kadar iyi çalışır ve motivasyonunuz güçlenir. İhtiyacınız olan vitamin ve mineralleri yeteri kadar aldığınızda stres, depresyon ve anksiyete ile daha güçlü savaşır, etkilerini azaltabilirsiniz. Dengeli beslenmek gün içerisinde ruh halinizin de iyi olmasını sağlar. Kilo almanızın önüne geçer. Kaliteli bir uyku uyumanıza yardımcı olur. Kaliteli uyku ise mutluluk ve huzur demektir. Çünkü uyku, beyninizi dinlendirir, hücre yenilemesini sağlar ve zihninizi güçlendirir. İyi bir uyku, aynı zamanda gününüzü dengeli, aktif ve verimli geçirmemizi sağlar.
RUH SAĞLIĞIMIZA İYİ GELEN BESİNLER
Kadınlarda sık görülen ve günlük hayatı zehir eden sistit, mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Eğer tekrarlayan bir tablo ortaya çıkıyorsa, o zaman çok daha ciddiye alınmalı ve mutlaka ilaç tedavileri ile birlikte ek önlemler uygulanmalıdır. Peki, bu ek önlemler nelerdir? Bitkisel yollarla bu hastalıkla mücadele edilebilir mi? Hadi gelin, bu soruların cevabını birlikte öğrenelim. Kadınlarda sık görülen ve bir idrar yolu enfeksiyonu olan sistit, kişilerin yaşam kalitesini gerçekten düşüren rahatsızlıkların başında gelir. En sık karşılaşılan belirtileri arasında ise idrar yaparken yanma, ağrı ve sızı yer alır. Bunların yanında kasık bölgesinde sürekli ağrı, idrar yapmanıza rağmen hâlâ idrar varmış gibi hissetme, kötü kokulu bir idrarın olması, cinsel ilişki sırasında ağrı hissetme, idrarı yaparken kan gelmesi ve geçmeyen sırt ağrıları, bu hastalığın habercilerindendir. Ancak çocuklarda belirtileri biraz daha farklı olarak ortaya çıkar. Özellikle kız çocuklarında boğaz veya kulakta herhangi bir enfeksiyon olmadığı halde yüksek ateş oluyorsa o zaman idrar yolu enfeksiyonunu da akla getirmek gerekir. Bunun dışında çocuklarda iştahsızlık, zayıflık, sürekli yorgunluk ve uyku hali durumu da varsa hemen bir hekime başvurularak, hastalığın tedavisine başlanmalıdır. Bebeklerde idrar yolu enfeksiyonlarının geliştiğini gözlemlemek biraz zordur. Ancak bebeğiniz çiş yaptığı zaman ağlıyorsa, o zaman bu hastalıktan şüphelenmek ve hemen bir doktora gitmek, en sağlıklısı olacaktır.
SİSTİT NEDEN OLUR?
Sistit, aslında birçok sorundan kaynaklı ortaya çıkabiliyor. Özellikle kadınlarda ilk cinsel ilişki sonrası oldukça sık rastlanıyor. Toplumda buna ‘balayı sistiti’ deniyor. Bunun dışında mikrobiyotanın çok sık bozulduğu ve bağışıklık sisteminin zayıf olduğu zamanlarda da görülebiliyor. Kadınların hijyenik amaçlı kullandığı pedlerden, tamponlardan ve sperm öldürücü jellerden kaynaklı da hastalık ortaya çıkabiliyor. Ayrıca genital bölgenin iyi temizlenmemesi ve çikolata kistlerinin idrar torbası içerisinde olması gibi birçok neden sistit hastalığını beraberinde getirebiliyor. Bir de dar pantolonlar genital bölgede tahrişe neden olabileceği için giyilmesini pek önermiyorum. Cinsel ilişki sonrası ise kadınların idrara çıkmasını tavsiye ederim. Çünkü ilişkiye bağlı bir mikrobik durum varsa idrarla dışarı atılımı sağlanabiliyor. Bir de havuzlara çok dikkat etmek gerekiyor. Çünkü hijyenik olmayan havuzlar, idrar yolu enfeksiyonlarına davetiye çıkarıyor. Ayrıca az su içmek de idrar yolu enfeksiyonlarına yol açan önemli faktörlerden biri. Bu nedenle günlük olarak her 20 kilograma 1 litre olacak şekilde su içmeyi ihmal etmeyin.
İDRAR TUTMAK ENFEKSİYONA NEDEN OLUYOR
Sistit hastalığı, en çok cinsel ilişki, hijyenik olmayan tuvaletlerin kullanılması ve el temasıyla bulaşıyor. Kadınlarda büyük abdesti yaptıktan sonra temizliği arkadan öne doğru yapmak da bulaş riskini artırıyor. Bir de özellikle üstünde durmak istediğim çok önemli bir konu var. O da idrar tutmak. İdrar tutmak, hiç de sağlıklı bir şey değil. Çünkü bu durum, mesane ağzı kaslarının çok kasılmasına neden olduğu gibi idrar torbasının da genişlemesine yol açıyor. Genişleyen idrar torbasında ise idrar tam olarak boşaltılamadığı için mikrop üremesi tetikleniyor. Böylece sürekli idrar tutan kişilerin idrar yolu enfeksiyonlarına yakalanması kaçınılmaz oluyor.
Bu durumun pek çok nedeni bulunuyor ama bu ani artışın arkasında çevre kirliliğinin, sağlıksız beslenmenin, stresin, mevsim değişikliğinin, yanlış uygulamaların da katkısı var. Eğer siz de bugünlerde saçlarınızın dökülmesinden endişe ediyorsanız, o zaman gelin bu sorundan nasıl kurtulacağımızı birlikte öğrenelim. Cildimiz kadar özenli bir bakıma ihtiyaç duyan saçlarımız, dökülmeye başladığı zaman, öncelikli olarak estetik açıdan bir kaygı yaratıyor. Ancak saç dökülmesi sorununu çok iyi değerlendirmek oldukça önemli. Çünkü problemin ardında böbrek üstü ve yumurtalık tümörleri, zehirli guatr ve tiroit bezinin az çalışması, karaciğer ya da böbrek yetmezliği gibi ciddi sağlık sorunları da yatabiliyor. Bu nedenle saç dökülmeniz çok uzun zamandır devam ediyorsa, sakın nasılsa düzelir diyerek, sorunu görmezden gelmeyin ve doktora başvurmayı ihmal etmeyin. Peki, saç dökülmesinin altında ciddi bir sağlık sorunu yatmıyorsa ve mevsimsel değişimler, çevresel faktörler, stres ya da sağlıksız beslenme gibi nedenlerle dökülüyorsa bunu önlemek mümkün mü? Cevabımız, kesinlikle mümkün...
SAÇ SORUNLARINI ÇÖZMEK İÇİN DOĞADAN YARDIM ALIN
Altta yatan herhangi bir sağlık sorunu olmayan saç dökülmelerine karşı mücadelemizde öncelikli olarak doğadan destek alacağımızı belirtmek isterim. Bu tarz hastalarıma her zaman öncelikli olarak fitoterapik çözümler ve doğal takviyelerle çözümler öneriyorum. Çünkü doğanın gücünü ve şifa kaynaklarını saçlarımıza uyguladığımız zaman güzel sonuçlar alabiliyoruz. Hadi gelin şimdi, bu gücü nasıl kullanacağımıza bir bakalım.
SAÇ SAĞLIĞINI DESTEKLEYEN TAKVİYELER
Yeterli ve dengeli bir beslenme tarzınız yoksa o zaman karşılaşacağınız en önemli sorunlardan biri vitamin ve mineral eksikliği olacaktır ki bu durum da saç dökülmelerinin ana nedenleri arasında yer alır. Genellikle diyet dönemlerinde görülen demir, çinko, biyotin, B grubu vitaminler ve D vitamini eksikliği dökülmeye neden olur. Saç sağlığınızı korumak için bu vitamin ve mineralleri yeteri kadar almaya özen göstermemiz şart. Bunları ister beslenme yoluyla alabilir isterseniz de takviye olarak kullanabilirsiniz. Ancak, takviye olarak almadan önce mutlaka değerlerinize baktırmanızı ve doktor kontrolünde bu bitkisel ürünleri kullanmanızı öneririm.
Ancak ben bugün sizlere erken menopozla savaşmanın en önemli ayaklarından birini oluşturan sağlıklı ve doğru beslenme ile ilgili bilgiler vereceğim. Çünkü doğru planlanmış bir beslenme planıyla erken menopoz sürecini geciktirmek mümkün. Menopoz, kadınlar için doğal bir süreçtir ancak günümüzde 40 yaşından önce gerçekleşen erken menopoz vakalarının artış göstermesi, özellikle çocuk sahibi olmak isteyen kadınları oldukça fazla üzmektedir. Genetik yatkınlığın yanı sıra çevre kirliliği, sağlıksız beslenme, hareketsiz yaşam, stres, alkol ve sigara kullanımı gibi dış etkenlerden kaynaklanan pek çok nedenden ötürü de erken menopoza girilebiliyor. Ancak eğer tanı erken koyulmuş ve adet kanaması tam anlamıyla kesilmemiş ise bu durumdaki hastalar için doğal yöntemler de başarılı sonuç verebiliyor. Çünkü erken menopoz ile mücadele eden hastalarda sağlıksız beslenmeyle vücuda alınan toksinler ve ağır metaller, yumurta yaşlanması, yumurtanın sayısının azalması veya kalitesinin bozulması gibi durumlara yol açabiliyor. Bu nedenle doğal tedavilerle birlikte gerçekleştirilen doğru bir beslenme planı, uyuyan yumurtaların yeniden uyanmasına ve yumurta gelişimini sağlamaya yardımcı olabiliyor.
TEDAVİYE NE ZAMAN BAŞLAMAK GEREKİR?
Erken menopozun ne olduğunu ve kendini nasıl gösterdiğini bilmek, erken tanı için oldukça önemlidir. Herkesin bildiği gibi erken menopoz sürecinde öncelikle kısa adet döngüleri veya düzensiz adet döngüleri oluşuyor. Ancak dikkat edilmesi gereken önemli bir konu var. O da kadınların adet gördükleri zaman bile erken menopoza girebildikleri. Çünkü adet görseniz bile yumurtalarınız aktivitelerini kaybetmiş ve uyur bir duruma geçmiş olabiliyor. Tabii her adet döngüsü değişikliğinin de menopoz demek olmadığını hatırlatmak isterim. Bir kişinin birkaç ay adetten kesilmesi, menopoza yatkın olduğu anlamı taşımaz. Tanı koymak için öncelikle adet düzensizliğinin 6 ay boyunca devam ediyor olması ve yine adet düzensizliğinin 10 günlük periyotlarla değişiyor olması gerekir. Ancak bu durumda olan hastalar için tedavilere başlanabilir.
ERKEN MENOPOZ BELİRTİLERİ NELERDİR?
Erken menopoz ile ortaya çıkan çok belirgin semptomlar vardır. Bunlar arasında baş ağrısı, göğüslerde büyüme ve uyku sorunları başı çekmektedir. Kişilerde ayrıca kaygı, endişe ve sinirlilik hali gözlendiği gibi ağlama nöbetleri de olabilir. Erken menopoz sürecinde kilo alımı da çok kolaylaşır. Bu nedenle kilo kontrolü yapmak oldukça önemlidir. Erken menopoz sürecinde cilt sağlığı da olumsuz etkilenir ve özellikle cilt yaşlanması hızlanır. Saç kayıpları ile birlikte tırnaklar da çabuk kırılmaya başlar. Cinsel istek ise çok ciddi bir şekilde düşer. Menopozal semptomları dışarıdan hormon vererek düzeltmek mümkündür ama ben her zaman ilk etapta doğal ve destekleyici tedavileri uygulamayı tercih ediyorum. Bu nedenle de işe, akupunktur veya bitkisel tedavilerle başlıyorum. Özellikle akupunktur, erken menopoz tedavisi alan hastalar üzerinde oldukça iyi sonuçlar almamıza yardımcı oluyor.
SAĞLIKLI BESLENME ŞART