Paylaş
Bul kast ajansından 'pudralı saçlarını süpürge etmiş ama nankör evlatlara yaranamamış iyilik ve güzellikte' bir amca ve bir teyzeyi. Nostaljik bir konağa oturt, ver ellerine rengarenk şekerleri... Trik trok, trik trok diye diye acımasızca ilerlerken duvar saati, gözleri pencereye asılı kalsın ve sonunda gelmesin o cıvıltılı ve kendinden kalabalık sevdicekleri.
Tabii bir de döşe altına en acılı Adana kebap müziğini. Ver peyderpey gam, hüzün ve keder hissini.
Sanki içimizdeki bir damla mutluluk reklamcılara batmış da bir an önce gözyaşlarımızı tahsil etme telaşındalar.
Çünkü onlar, bizim ne kadar da nostaljik varlıklar olduğumuzun farkındalar.
Halbuki belki de takılmamak lazım geçmişe. Kimbilir belki de gelecek, çok daha güzel günler getirecek.
1 tuhaf bayram günü hatırlıyorum mesela çocukluğumdan:
O bayramda Soma'da teyzemlere gitmiş ve "Çam"da kurulmuş panayır alanını hep birlikte ziyaret etmiş, içeride denizkızının olduğunu iddia ettikleri çadırın önündeki kuyrukta biz çocuklar, kimbilir kaç saat beklemiştik. Hayalkırıklığımıza, bayram harçlıklarımızı kaptırdığımıza mı yanalım? Merak duygumuzu sömüren büyüklere mi kızalım?
Dönüşte henüz ilkokula giden abim Adil, büyük kuzenimizin arabasını kaçırmış, arabayı çarşıdaki parkın önüne güzelce park ettikten sonra, Karagöz Hacivat gösterisini seyretmek üzere çay bahçesine oturmuş, kendisine orta bir kahve söylediği sırada, onu bulan başka bir büyüğümüzün şaplağını ensesine yemişti.
Demek ki o zaman ki çocuklar da az değilmiş hani. Sen kalk hem çocuk ol. Hem de boyundan büyük işlere kalkıştığın yetmemiş gibi orta kahve söyle kendine. Şimdi 13 yaşında bir çocuk annesi olarak, ben nasıl nostalji duyarım böyle bir bayram hikayesine?
Günümüzde bayram dediğin, tatil demek. (Zaten o acıklı reklamlarda büyüklerini ziyarete gelmeyen o hain ve gamsız evlatlar ve torunlar ellerinde rengarenk gazozlarla, kahkahalarını gökyüzüne sala sala o disco'dan bu tekneye zevkü sefa peşinde koşuyorlar. Kesin. Reklamda görmeyiz ama alt metinde hissedip onlara karşı iyice bileniriz.)
Günümüzün bayram reklamları da bu yüzden 'bayram kredisi' vermek ve 'tatil indirimleri' yapmak üzerine kurgulanmış. (Al krediyi harca, sonra o ziyaretine gitmeyip, elini öpmediğin deden belki yapar, geri ödemeyi)
Bak mesela Bodrum'a bayramda 1 milyon kişinin gelmesi bekleniyormuş.
Bir defasında Akçay'ın kapılarını kapatmıştı polis, bildiğin tek bir arabayı "kapasite doldu" deyip, ilçeye almamıştı.
Halbuki kimbilir nasıl olacak geleceğin ah o güzelim bayramları... Zahmet edip, arabalara doluşup yollara düşmeyeceğiz belki. Gözümüzü tek bir kırpışımızla 3 boyutlu yazıcılarımızdan Akyaka, Selimiye, Birgi, Özdere bize gelecek. O güzelim dağlar ve denizler önümüze serilecek. Ve bu arada biz, lezzeti olağanüstü, zararı ve kalorisi sıfır, yararı ve vitaminleri dillere destan üstelik zayıflatan şekerler ve tatlıları pür neşe içinde tüketiyor olacağız.
Ama sen yine de sen ol, şu 3 günlük dünyada unutma ve incitme seni seven büyüklerini.
Seni Antartika'ya ışınlasa da, hiçbir teknoloji getiremez bu dünyadan gideni.
Hazır hayattayız. Git, sarıl, kokla. Öp ellerini.
Paylaş