Paylaş
Beslenme anne karnındayken başlayan ve yaşamımızın sonuna kadar sürdürdüğümüz fizyolojik bir eylem. Dolayısıyla üzerine çok fazla konuştuk, düşündük ve çalışmalar yaptık. Ancak bilimsel çalışmalarla henüz keşfedemediğimiz; kişiye özel beslenme algısı ve yeme şekilleri... Böylece bu iş sadece bir fizyolojik eylem olmaktan çıkıp psikolojik ve sosyal olarak yaşamın kendisi haline de geliyor.
Fizyolojik açlık bizi yemeğe teşvik ederken sosyokültürel ortam yemek davranışlarımızı belirlemede ana etkene dönüşüyor. Öncelikle etrafımızdaki insanları rol model alarak benzer tercihler yapıyoruz. Ancak geçmişte az görüldüğü halde günümüzde çok sık karşılaştığımız duygusal yeme atakları yeni gündemimiz.
Hayat, besini bulma üzerine kuruluydu
Fizyolojik bir olayda neden psikolojiden bu kadar sık bahseder olduk? Yanıt çok basit. Önceden hayatta kalmak için beslenirdik. Yiyecek depolayacak bir buzdolabımız, uzun süre besini saklayacak teknolojimiz, paketli gıdalarımız, restoranlarımız yoktu. Hayatımız besini bulma ve yeme üzerine kuruluydu. Şimdiyse besinler her yerde hazır, laboratuvar ortamında bile kolaylıkla üretilebiliyor. Dolayısıyla yaşamdaki amacımız değişti, stres kaynaklarımız farklılaştı.
Yeme atağı gelirse bol baharatlı ve sirkeli bir sebze çorbası için. Doymuyor gibi hissediyorsanız gün içinde sirkeli, maydanozlu, elmalı ve limonlu su tüketin.
Stresin artması, bedendeki ani rahatlama istekleriyle birlikte duygusal yeme ataklarını tetikledi. Üzerine bir de toplum olarak doğumlarımızdan cenazelerimize kadar duygularımızı en yoğun hissettiğimiz yerlerde hep bir yemek olunca, iş daha da karmaşıklaştı.
Tüm bu süreçle birlikte beslenme bilimi değişmeye ve dönüşmeye başladı. 1970’li yıllarda yüksek protein ve düşük karbonhidratlı diyetler uygulandı. Sonrasında işin kaloriden kaynaklı olduğu düşünülerek 1990’larda İsveç diyeti gibi çok düşük kalorili diyetler ortaya çıktı.
Bu diyetlerin sürdürülebilir olmadığı ve sağlık açısından sakıncalı olduğu fark edilince alkali diyetler, paleo diyeti, ketojenik diyet ve aralıklı oruç gibi birçok akım günümüzde uygulanmaya başladı.
Açlık tokluk sinyallerini takip edin
Postmodern yaklaşımlar kişinin diyet yapmasını değil, sağlıklı beslenmeyi yaşam şekli haline getirmesini destekliyor. Önceden kibrit kutusuyla öneriler verilirken günümüzde sınırsız yiyecekler gündem oluyor. Yeni hedefimiz uzun süreli açlıklar yaşamadan, doyarak hem ruhu hem de bedeni düşünmek. Sürekli kalori saymak, protein hesaplamak, yediklerimizi tartmak yaşamı zorlaştırarak psikolojik baskı hissettirir. Bunun yerine bedeninizdeki açlık tokluk sinyallerini takip edin. Sahte açlıklara kapılmayın. Belki de aç değil, susuzsunuz. Önce 1 bardak su için, iştahınız yatışmazsa mantıklı seçimler yapın. Kendinize limit koymadan beslenin. Bu, bakış açınızı değiştirerek yeni yaşam şeklinizi oluşturacaktır.
FERAHLATAN SOĞUK ÇAY
(1 kişilik)
NE LAZIM?
1 parmak boyunda taze zencefil (rendelenmiş) ◊ 1 adet limon (dilimlenmiş) ◊ 1 adet çubuk tarçın
1 dilim ananas (dilimlenmiş)
1 poşet papatya çayı
1 poşet yeşil çay ◊ 1 litre su
NASIL YAPARIM?
Papatya ve yeşil çay dışındaki
tüm malzemeleri ocakta 10 dakika kadar kaynatın. Daha sonra karışıma papatya ve yeşil çayı da ekleyin.
5 dakika demlendirdikten sonra süzün, soğumaya bırakın.
Buz küpleri ekleyerek servis edin.
KAÇAMAKLARA SON VERDİREN SALATA
(2 kişilik)
NE LAZIM?
Dereotu, maydanoz ve Akdeniz yeşillikleri (ince kıyılmış)
4 yemek kaşığı haşlanmış yeşil mercimek
2 yemek kaşığı lor peyniri
1 çay kaşığı çörekotu
1 tatlı kaşığı dolmalık fıstık
4-5 adet kurutulmuş domates
1 tatlı kaşığı zeytinyağı
1 yemek kaşığı balzamik sirke
1 tatlı kaşığı nar ekşisi
NASIL YAPARIM?
Bir tabakta yeşil mercimek, lor peyniri, çörekotu, dolmalık fıstık ve kurutulmuş domatesleri karıştırın.
Bu karışımı dereotu, maydanoz ve Akdeniz yeşilliklerinin üzerine serpin. Zeytinyağı, balzamik sirke ve nar ekşisiyle soslayın.
Paylaş