Paylaş
Dava ‘rastgele’ ve günübirlik ise, o güncel gelişmelerden faydalanmaya çalışan bir kişinin ‘manfaatsever’ yaklaşımıyla ilişkilidir denilebilir. Ve adına dava veya benzer başka bir şey deseler de esasında o dava da değildir. Dava, damıtıla damıtıla gelmiş, her dönem çok insan tarafından benimsenmiş, içindeki doğrular uygulandıkça madden ve manen etrafını beslediği görülendir. Bu nedenle kişisel ihtirasını, günlük siyasetin sunduğu fırsatı kendine zemin gören ile var olan bir davayı yükseltmek ve yüceltmek için çaba gösteren aynı değildir.
Türkiye’nin bir ‘davası’ vardır. Bu, Lozan’da tırpanlanmış olsa da son Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nın kabul ettiği Misakımilli’dir.
Türkiye’nin bir ‘davası’ vardır. Bu, mazlum milletler ve sömürülen ülkelerin bu durumdan kurtarılmasıdır.
Türkiye’nin bir ‘davası’ vardır. Bu, devletine kalpten bağlı, aidiyeti tartışmasız, mirasyedi ve mandacı kafa taşımayan, özü sağlam insanlardan oluşan bir milleti kalkındırmak, adil, eşit bir düzende refaha ulaştırmaktır. Soru şudur; sadece üç açıdan kısaca değindiğimiz bir davası olan ülkeyi kim ya da kimler yönetebilir?
Bu topraklara pamuk ipliği ile bağlı, en küçük bir bahanede çekip gitmeyi kendine yol edinen, buna beyin göçü dedirterek kendi beynini ‘önemseten’ kişiler bu millete ne zaman ve ne kadar ait olmuşlardır?
Aidiyeti tartışmalı kimliklerin alkışladığı siyasi kişiler memleketin ‘davasını’ alıp anlayıp yürütebilirler mi?
Yoksa, memleketin başına 15 Temmuz gibi bir alçaklık geldiğinde sokağa çıkan, tankın önüne yatan, yaşı 15 bile olsa şehit olan kişilerin peşinden gittiği siyasi kişiler mi ‘davanın’ bayraktarı, emektarı, çilekeşi olabilirler?
Bugün memleketin özellikle bazı ‘zengin’ mahallerinde, dedesinin bahçeli köşkünü, konağını müteahhitte vermiş bahçeye diktirdiği çok katlı, gökdelen tarzı binadaki kiracılarından geçinen insanlar vardır (tuzu kurular). Bunların maddi imkân boyutuna göre birçoğunun ayrıca yurtdışında evleri, oturma izinleri ve vatandaşlıkları da bulunmaktadır. Kendi bahçeli konağını betona döndürten ve bundan ömrü boyu istifade eden bu zevat, günün tamamında başkalarına ‘kentleri beton yığını yaptılar’ diye saydırmaktadır.
Bugün, ömrü boyunca – tıpkı Çetin Altan’ın yıllarca yazdığı gibi – sadece ve sadece devlette ve de hiçbir fayda üretmeden oturarak emekli olan, Hazine’den geçinen kişiler, ‘devlet düzeni’ bozuldu diye sızlanmaktadırlar. Oysa, Türkiye’deki e-Devlet uygulaması dahi dünya ölçeğinde en kapsamlı ve başarılı olandır.
Davası olan böyle bir memleketi yönetmek isteyenlerin öncelikle destekçilerinin samimi ve bu topraklara fikren ve kalben bağlı olması gerekir.
Ait olmayan, geleceğini başka coğrafyalarda arayan kişilerin yelinde sürüklenen siyasi kimliklerin de onlardan ne farkı olabilir ki?
Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim misali!
Dava, onu anlayan, bilen, benimseyen bir lider ve kitle ile sonuca ulaşır.
Dava, kararlılık gerektirir.
Türkiye artık davası olan kitle ve lideri bütünleştiği için önümüzdeki yıllarda da tartışmasız faydalı sonuçları almaya devam edecektir.
Zira, onlarca yıl sonra da olsa şükür ki ilk düğme doğru iliklenmiştir!
Paylaş