‘Bodrum’da kaliteli Japon mutfağını nerede deneyimlerim’ diyenler, Mivara Bodrum’u listenize alın.
Minami Japon Restoranı’nda gün batımı manzarası çok güzel.
Akdeniz ve Ege mutfağının lezzetleri, plajda Gündoğan esintisi, deniz ve imza kokteyller için Amanni Beach’i tercih edin.
Plaj şezlonglarına, kokteyller ve lezzetli yemekleri ekleyebileceğiniz, bir diğer Bodrum
lokasyonu Lucca Beach Bodrum...
The Galliard Cove House, mimar Melek Düvenci yarattığı bohem stiliyle cazibeli bir mekân olmuş.
◊ Olfa ile nasıl tanıştınız ve neden onun hikâyesini anlatmak istediniz?
- Kaouther Ben Hania: Radyo dinliyordum. Olfa ile 2016 yılında bir söyleşi vardı. Kızlarının hikâyesinden bahsediyordu ve bu beni büyülemişti. Pek çok metafor içeren görüntüler buldum. Çok çeşitli duygular vardı ve onun bir film karakteri olduğunu düşündüm. Bunun üzerine gazeteciyi aradım, telefon numarasını istedim ve kendisiyle iletişime geçtim. “Birlikte bir film çekmemizi istiyorum” dedim. Gazeteci olduğumu düşündü çünkü o sırada gazeteciler tarafından sık sık çağrılıyordu ve her şey böyle başladı.
◊ Belgeselde hem Olfa Hamrouni’yi oynattınız hem de onu başka bir oyuncu canlandırdı... Neden böyle bir şey tercih ettiniz?
- Kaouther Ben Hania: Filmdeki Olfa’nın hayatı ve anılarını sorgulamam gerekiyordu. Bunu doğrudan Olfa ile tek başıma yapamazdım. Kurgusal bir karaktere ihtiyacım vardı... Bu belgesel filmi yapmak, benim için Olfa’nın kızlarına gerçekte ne olduğunu anlamamın bir yoluydu.
◊ Olfa, bir oyuncunun sizi canlandırdığını gördüğünüzde ne hissettiniz? Film hakkında düşünceleriniz ne oldu?
- Olfa Hamrouni:
Hind Sabri’nin benim karakterimi oynayacağını biliyordum, çok mutlu olmuştum. Ben onun büyük hayranlarından biriyim. Ama ilk başta filmin pek gerçekçi olmadığı ve gerçeği pek yansıtmadığı izlenimine kapıldım. Bu yüzden kendi kendime, olayları nasıl deneyimlediğimi açıklamak için onunla çok zaman geçirmem gerektiğini düşündüm. Çünkü bu benim için gerçek bir mesele. Sadece film değil...
◊ Salih Bey, The Bo Viera’dayız. Projenizi anlatır mısınız?
- Salih Bezci: Projemiz, Gündoğan’ın hemen bitişiğinde yer alıyor. 150 dönümlük bir arazi içinde otelimiz, 300 konutumuz ve 6-7 adet ticari ünitemiz var. Bodrum’un en büyük sahil şeridi The Bo Viera’da. Kapsam alanı olarak Bodrum’un en büyük projelerinden biri diyebiliriz. 1200 metre sahil şeridi var.
◊ Arazi çok büyük...
- Evet, burayı 7 sene önce satın aldık. Kıraç bir araziydi. Binaları tutan taş duvarlarımızı gördünüz. 5 metre genişlikte duvarlar inşa ettik. Şu anda 150’ye yakın komşumuz oturuyor. Kalan 150 konutun bu sene 100’e yakınını, sonraki yıl da tamamını bitirmeyi planlıyoruz. 1980 mezunu bir mimarım. İdealim mimarlıkta en iyisini yapmaktı. Çok şükür yaptığım işlerin hep en iyisini yaptım. Yaptığımız konutların hepsi uluslararası areneda ödül aldı. Bir ödül de sizin yaşadığınız Los Angeles’tan geldi. Burada Bodrum’da da ödül alacağız, bu konuda iddialıyız.
BODRUM’DA BİR KONGRE VE FUAR MERKEZİ AÇILMALI
◊
◊ Mert Bey, COVID-19 ile başlayalım. Pandeminin Türkiye ve Bodrum üzerindeki etkisi nasıl oldu? Ülke turizmi toparlanıyor mu, yoksa 2019 rakamlarıyla arada fark var mı hâlâ?
- 2019 başarılı bir yıldı. Son 50 yılın en başarılı yılıydı belki de. 2022 yılı da aynı başarıyı yakaladı. Hem oteller hem de seyahat acenteleri için son derece verimli geçen 2022’de Türkiye turizm gelirlerinde tüm yılların rekoru kırıldı. Bu anlamda 2019’u da geride bırakan bir gelir artışı yaşandı. 2023 için de aynı beklenti içerisindeyiz.
◊ Titanic Luxury Collection Bodrum’u gezdim gördüm. Çıtayı yüksek tutuyorsunuz. Devamlılık ve lüks kavramını yürütmenin en zorlayıcı yönleri neler?
- Aslında ‘luxury’ konseptiyle hizmet vermeye odaklandığınızda devamlılık kendiliğinden geliyor. Müşteri memnuniyetini her alanda yüksek tutmaya çalışırken sürekli dünyadaki yenilikleri takip ediyorsunuz ve hedefiniz her zaman daha iyiyi sunmak oluyor. Titanic Hotels olarak bu gelenekten geliyoruz ve hedefimiz her daim en iyiyi sunmak.
SEYAHAT TRENDLERİ DEĞİŞTİ
◊
◊ Gabrielle, sizinle başlayacağım. Daha kitap çıkmadan bu projeye başlamışsınız. Bu nasıl oldu ve sizi Karim’le bir araya getiren şey neydi?
- Gabrielle Tana: Kitabı gerçekten yayımlanmadan önce okuyacak kadar şanslıydım ve bu kadından tamamen büyülenmiştim. Tudor tarihini okumuştum ama onun hakkında gerçekten bir şey bilmiyordum. Sonra Karim’in çalışmalarını gördüm ve birlikte yapacak bir şeyler bulmaya takıntılı hale geldim. Onunla tanışmak için Berlin’e gittim ve o zaten senaryoyu okumuştu, ilgisini çekmişti. Ve sonra aslında dünya değişti, COVID oldu ve her şey gerçekten durdu. Ama biz bu süre boyunca çalışmaya devam ettik. Aslında Karim, tarihin bu dönemi hakkında hiçbir şey bilmiyordu. 8. Henry’nin kim olduğunu bile bilmiyordu. Yani, o zamanı gerçekten tarih dersleri yapmak ve yazarlarla çalışmak için kullandık ve bu gerçekten gerçek bir ayrıcalıktı. Böylece talihsiz bir durumdan en iyi şekilde faydalandık. Sonra hayat normal düzene gelene kadar filmi yapabildik.
◊ Karim, sizi bu filme çeken ne oldu?
- Karim Aïnouz: Sanırım beni konuya ilk iten şey Gabby ile karşılaşmamdı. Büyük yapımcılarla karşılaşmam her zaman çok özeldir. Ama sanırım Gabby ile tanışmamdan sonra beni hikâyeye asıl çeken “Catherine” karakteri oldu. Neden daha önce onun hakkında bir şeyler yapılmadı diye düşündüm. Onun gücü ve bu kadının ne kadar modern olması ilgimi çekmişti. Bu yüzden, 500 yıl öncesinden bir karakterin bugün mantıklı olduğunu düşünmek çok ilginçti.
◊ Hikâye Britanya İmparatorluğu’ndan önceye, Tudor Hanedanı’na dayanıyor... Hikâyeyi anlatmak istemenizde ‘sömürgeleştirilmiş bir ülkeden’ gelmenizin etkisi var mı?
- Karim Aïnouz: Sanırım bu filmi yapmamın nedenlerinden biri de Avrupa tarafından sömürgeleştirilmiş ülkelerden gelmemiz. Bu yüzden, fikirle flört ederken, bunun bir parçası da tarihi bu perspektiften yazma isteğiydi. Yazılmış o kadar çok tarih var ki. Biz de filmin başında bunu söylüyoruz. Bunu yapabildiğim için gerçekten heyecanlandım. Geldiğim yerden birinin imparatorluğa dönüşecek olan yer hakkında yazdığını düşünmek gerçekten ilginç geldi. Asıl heyecan verici olan, filmin geçtiği yılın Portekiz’in Brezilya’yı işgal etmesinden, ilk kez Brezilya’ya girmesinden tam 45 yıl sonra olmasıydı. İngiltere’nin nasıl olduğuna bakma olasılığı beni gerçekten çok heyecanlandırdı.
TUDOR DÖNEMİ
Zaten İstanbul’un en önemli, en eski, en tarihi semtlerinden biriydi. Bizans döneminden itibaren liman, ticaret ve ulaşım merkezi olmuş.
Cenevizli, Venedikli ve Katalan tüccarlara ev sahipliği yapmış, mahallelerinde Osmanlı, Yunan, Ermeni ve Yahudiler bir arada yaşamış.
Farklı kültürlerin birleşme noktası olmuş.
Fransız şair André Chénier doğduğu yerde Karaköy JW Marriott İstanbul Bosphorus’ta İstanbul’un hareketli yaşamını deneyimledim.
Otel, şehrin en güzel bölümünde... Yeni Galataport, restoranlar, liman, tramvay, İstanbul’u İstanbul yapan tarihi ve kültürel noktalar yürüme mesafesinde.
◊ Hem bir duruşma hem de çift hikâyesini nasıl bir araya getirdiniz?
- Arthur Harari: Çift hikâyesi ilk fikirdi... Ve sonra işler katmanlar halinde bir araya geldi...
◊ Senaryoyu Arthur Harari ile birlikte kaleme aldınız. Bir olayı analiz eden gerilim filmi yapma fikri nasıl ortaya çıktı?
- Justine Triet: En başta özet olarak, bir kâbustan bahsetmeyi, özel hayatımın başkalarının cehennemi olduğunu düşündüm. Sonra çok daha uzun sürecek bir dava hakkında bir film çekmek istedim.
◊ Bu filmi Sandra Hüller için yazdığınızı söylemiştiniz. Sizce onu bu kadar özel bir aktris yapan nedir?
- Justine Triet: Doğru... Bu karmaşık senaryoyu besleyen o oldu... Sandra’da özel bir şey var, nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum. Gerçekten çok ama çok özel bir oyuncu...
- Arthur Harari: Rol için ondan başka birini düşünmek imkânsız gibi geldi. Sandra filmin başlangıç noktalarından biriydi. Bu saplantıydı. Onu hikâyenin tam merkezine almanıza yönelik güçlü arzuydu. O aklımızda varken başka birine rolü veremezdik.
◊ Klasik bir soruyla başlayalım, bir projeye “evet” demenizi sağlayacak olan şey neydi?
- Doğru yerde olduğumu hissettiğimde “evet” derim. Bir projeye evet dedikten sonra, bu benim için hayati bir mesele haline geliyor. Ayrıca, her şey bir meydan okuma. Henüz keşfetmediğim bir şey verip veremeyeceğimi gerçekten bilmediğim deneyimlere ihtiyacım var. “Bunu yapabilirim” diye düşünürsem, o proje benim için daha az ilginç olur. “Little Girl Blue” filminin senaryosunu okuduğumda da, anlaşılmadığı ve kimse onu dinlemediği için mücadele eden, 2016’da Me Too hareketinden hemen önce intihar eden bu kadının duyulmasını istedim. Artık burada olmasa bile söylediklerini birinin dinleyip anlamasını istediğim için kabul ettim bu filmi.
◊ Me Too demişken... Bu hareket başlayalı birkaç yıl oldu. Sizce sektörde ne kadar yol kat edildi?
- Kadın hakları konusunda daha gidecek çok yolumuz var. Uzun zamandır oyuncuyum. İçinde bulunmamam gereken durumlara sokuldum. Bugün hâlâ gençliğimizden, oyuncu olarak sahip olduğumuz tutkudan yararlanacak bazı hasta adamlar ve bazen de kadınlar var. Ama bugünkü gençler bu yapılanların doğru olmadığını, biri rahatsızlık verici bir şey istediğinde “hayır” diyebileceklerini biliyor. Ben genç bir oyuncuyken, çok farklı bir seçeneğim olduğunu bilmiyordum. Gençlerin bizim yaşadıklarımızı yaşamayacaklarını bilmek, iyi hissettiriyor. Her devrim başarılı olmuyor, henüz hiçbir şeyin kazanılmadığını bilmemiz gerekiyor. Yapacak çok işimiz var. Bu devrimde erkekler, kadınlarla beraber hareket ettiklerinde işler gerçekten değişecek. Hepimiz aynı gemideyiz, bunu herkesin anlamasını istiyorum.
BU BİR İYİLEŞME YOLCULUĞU VE BANA KENDİMİ HATIRLATIYOR
◊ “Little Girl Blue” filminde canlandırdığınız ‘Carole Achache’ karakterinden bahseder misiniz?
-