Gittiğim her şehirde suyu arar gözlerim. Deniz olursa ne ala. Yoksa, herhangi bir su kenarı makbuldür benim için. Suyun o akar, o derin, o her daim gizli bir heyecan içinde oluşunu çok benimserim kendimce.
Marmara’ya bakar büyüdüm.
Doğduğum deniz Marmara. Sonrasında sıkça Ege’ye, Akdeniz’in biz olan ve olmayan birçok kıyısına, daha sonraları okyanusların çeşitli yamaçlarından derinlere baktım.
Çok sene önceleri Kaçkarlardan benzeri yok bir mutlukla dönerken göz ucu ile bakmıştım Karadeniz’e. Böylesine bir göz ucu yanılgısını nasıl yapmışım anlayamıyorum şimdi. Tüm bu ben olmalı bakışların içinde Karadeniz ile bir başka ilişki içinde olduğumuzu, göz göze geldiğimiz şu an daha iyi algılıyorum.
Hani uzunca yıllar görüşmezsiniz de, ilk karşılaştığınızda ona zaten delicesine tutkun olduğunuzu anlarsınız ya aniden, işte ben böylesine yanıkmışım Karadeniz’e de haberim yokmuş.
* * *
Yeniden karşılaştık geçen gün onunla. Bu kez yeşilin koyusu Rize’den bakıştık birbirimize. Yol boyunca kesti gözlerimiz birbirimizi.
Eskiden tanışığız ya hatırladı yavaştan beni. Gün boyunca bir güzel dost insanla tepelerinde dolaşırken Rize’nin, uzaklardan yine ve yeniden kesiştik.
Çapkınca ve ısrarla.
Grimsi bulutlara yeşil çalınmıştı biraz ve Karadeniz’in rengi her şeydi.
Tüm yamaçların, tüm insanların, tüm çayların, tüm bulutların rengi onun koynuna akmıştı. Çağırdı durdu beni.
Kimseler duymadı. Yalnız ben duydum nefesini tuzlu yosunlu.
Fısıldadı içime içime, anlatacak çok şeyi vardı belli.
Belli o da özlemişti beni. Sonunda fazladan nazı attım gökyüzüne, çevirdim rotamı eski aşk Karadeniz’e.
Akşam üstü saat: 17.25.
Hoş hep akşam üstü gibi, güneş küskün, biraz nazlı bu diyarlara. Vardık hep birlikte sonunda onun kıyısında, yüzünü ufuğa dönmüş, incir ağaçları barında bir güzel ev’e.
Aman Tanrım bu nasıl bir görkemli duruş şeklidir yeryüzünde.
Bu nasıl bir anlamdır saklı derininde.
İşte tüm o sonsuzluğunla Karadeniz karşımda!
* * *
Hemen çıkardım ayakkabılarımı. Bir koşu merdivenlerden bir an önce sevgilisinin kucağına atılmak isteyen aşık gibi denizime koşuyorum. Çıplak ayaklarıma irice yuvarlanmış taşlar batıyor. Yengeç misali yalpalaya yalpalaya ona kavuşuyorum. Bir huzur doluyor içime.
O mağrur ve gururlu ağır dalgalanıyor ayaklarımda. Baktım ki o diğer denizler gibi küçük heyecanların anlık telaşların denizi değil. O büyük düşünenlerin denizi gibi. Fırtınası da gurur kokuyor, sakinliği de. Kışı da telaşsız, yazı da anlık heyecanlardan arınmış bir halde.
Eski bir kalıntı var sahilinde. Küçük bir parçası kalmış bir kıyı kalesi belki de.
Üstüne tırmanıyorum uzaklarına bakıyorum. Uzaklarında dünya ya, küsmüşlük var biliyorum. Bir yanı hayata küsmüş, bir yanı mağrur dalgalanan Karadeniz’e aşkımı anlatıyorum.
Bir kadın ve bir denizin aşkını anlatan bir masal duyarsanız bir gün, bir kıyısında herhangi bir şehrin, unutmayın o biziz!