Ara zamanlarınız var mı sizin de? Benim var. Her koleksiyon öncesi kendi ara zamanıma bir dalıyorum, balıklama dibe doğru, çıkarana aşk olsun!
Tanımlamak ihtiyacı doğdu içimde bu hali. Aslında ara zamanı yaşayan ‘aracı’ için durum gayet hoş. Özgür olmak buna denir kesinlikle. Sırıtarak deli deli, bir fikrin peşinde divane olup kapılıp gidivermek büyüsüne, sonucu bilinmeyen bu yaratının izinden gayetten keyifli.
Antenlerin hepsi dünyadan başka her diyara çevrili, bir sinyal gelecek diye başı duman, aklı kaçkın dolaşıp durmak aynen buna denir. Nedir yani gelecek bu ‘şey,’ nedir? Önemi, maksadı bu kadar mı önemlidir ki, uğruna deli olunur? Diye soranlarınız olur tabii gayet haklı olarak. Hemen açıklayayım:
Önce soru çeşitlerimizi görelim:
1- Nerden geliyor bu fikirler canım?
2- Aaa! Nasıl buluyorsunuz bunları hayret değil mi?
3- Etkileniyorsunuz herhalde birilerinden. Tabii tabii kesin etkileniyorsunuz di mi?
4- Vitrin geziyor musunuz? Yurt dışında kim ne yapmış, bakıp onlardan bir şeyler falan alıyorsunuzdur herhalde????
5-Nerelere uçuyorsunuz böyle yahu? Ne kullanıyorsunuz tüm bunları yaratmak için?
6- Nasıl yani masaya oturup, çizmeye başlar mı insan birden? Nerden geliyor bunlar NERDEEEN?
Soru çeşitlerimizin bu meraklı halleri böyle uzayıp gidiyor işte. En merak edileni de ‘nerden geliyor bunlar?’ Cevap veriyorum: Ara zamanlardan!
Ya da daha açıklayıcı bir cevap edindim son günlerde kendime. Ben iyi cins bir printer’ım diyorum. Biri ya da birileri yazdır’a basıyor Bahar’dan çıkıyor, olay budur.
* * *
Dönelim ‘ara zamanların’ açıklamasına. Bu her insan için ‘belirli bir süre’ gerekli aslında. Bu oluşturduğunuz alan yalnız sizin. Hiçbir sıradan zorunluluk, sıradan bir düşünce zinciri, sıradan bir günlük yaptırım bu alana giremez.
Beslenmenin çok çeşitliliğini yaşadığım ara zamanlarda ben printer olarak bir sürü şey doğuruyorum. O bir kanal gibi aslında girince üretmenin mutluluğu ve sarhoşluğundan ben kendimi bilmezken, yakınımdakiler benimle ilgili yaşadıklarını anlattıklarında şaşırmamak elde değil. Dünyasal bedenim, ruhum aracı olarak dünyada olmasa da buralarda dolaşmak zorunda tabii ki.
Peki ne oluyor ben böyle iken. En önemli belirti: Sakarlık. Dünya ile iletişim ‘0’ hatta eksilerde sürünürken, benim başıma bir sürü kaza da geldi maalesef. Bileğimi kestim bir seferinde. Düşmeler, çarpmalar, konuşulanları dinler gibi yapıp, başka telden cevaplar vermeler.
* * *
En zor durumu yakın çevrem yaşıyor. Daha dün kızım ve sevdiğim Cem çok kibar bir isyan çıkardılar. Bu ara zamanlardan ne zaman çıkacaksın acaba? Yok hala oralarda yolculuk sürecekse bilelim mümkünse bir süre görüşmeyelim ne dersin dedi Cem ve Lal.
Haklıydılar aslında, bir aracı ile yaşamak hiç kolay değil inanın. Bu bencillik tufanı yalnızca yaratım için bile olsa dünyalılar için çetin bir mesele. Allah’tan ben farkındalıklı bir kadınım, usulca bu isyanı bastırdım.
Ara zamanlar kişinin kendine yaptığı ve evrenle bağlantıda olduğu özel anlardır yalnızca. Ben hayatımda ne bir sigara içtim, ne de uyuşturucu nedir ne adını ne tadını bilmedim. İhtiyaç yoktu çünkü. Evrenin bize anlatacak çok şeyi var, dinlemeyi bilmek gerek. Ara ara da olsa ara zamanlara gitmek gerek.
Keyifli dinlemecelere...
Paylaşım: Bu yazımı her bir notasında başka yıldızları bulduğum, Rahman Altın’nın, Köksüzlük koleksiyonum için bestelediği aynı adlı CD’sini dinleyerek yazdım.
Not: Bu CD satılmıyor. Yalnızca Bahar Korçan mağazasında isteyeniyle buluşuyor.