Bahar Akıncı

Yeni yılın en iyi kararı;koy ver gitsin kararı!

26 Aralık 2011
Ajandayı aldık. Baş ucumuza koyduk. Bu yıl da bak sevgili günlük, biz ne yalanlar uydurduk:

1- Sağlıklı besleneceğim:

Her sabah uyanınca yulaf ezmesine diyet süt katıp 2 kuru kayısıyı içine doğrayacağım. Öğlen haşlanmış brokoli yanına “saman usulü” ızgara tavuk yiyip akşamları sadece çorba içeceğim. Sağlıklı beslenmenin bünyenin psikolojisinde yarattığı hasarı en aza indirmek için psikolojik destek alacağım. Böylelikle, açlıktan otoparkçıyla bile yumruk yumruğa gelmekten vazgeçeceğim. Bir taşla iki kuş.

2- Facebook’u kapatıp, işime konsantre olacağım:

Yeni bir film izledim. “Sosyal Ağ-2”. Mark Zuckerberg ölüyor. Facebook kapanıyor. Dünyada bir kaos. Ve mecburen facebook, gerçek hayata taşınıyor. Yolda giderken birbirini “dürten” mi ararsın, yaptığı kurabiyelerin resmini büyük kartonlara basıp albümünü yollarda sergileyip “like” yapın diye yalvaranına mı? Hayır, hayır. Bu tuzağa düşmeyeceğim. Facebook’tan, twitter’dan elimi-ayağımı derhal çekeceğim. Hem yüzüm eskiyor.

3- Bütün sosyal ağlara üye olacağım:
İnstagram’ı epey bir ihmal ettim. Yeni foto yüklemem gerek. Millet çatır çatır forsquare’a yer bildiriminde bulunuyor, oraya da üye olmak gerek. Daha friendfeed’i var, linked-in’i var. Var oğlu var, anasını satayım. Nasıl yetişilecek? En iyisi bir sosyal ağ yöneticisi tutmak. Parasıyla değil mi?

4- Dışarıda daha az para harcayacağım:

Yazının Devamını Oku

Stresi olaylar değilinsanlar yaratır!

24 Aralık 2011
ÇOCUKLUĞUMDAN beri, hastalık ve ölüm haberleri hariç stres nedir bilmem ben.

Elimde olan bir şey değil. Doğuştan böyleyim. Bam telim alınmış gibi. Çok sevinebiliyorum, çok üzülebiliyorum, korkabiliyorum ama stres sıfır! Etrafımda sürekli bir huzur ve sakinlik halkası ile dolaşıyorum.
Kimi (özellikle ailem), deli oluyor bu duruma.
Kimi, soruyor nasıl böyle olabiliyorsun diye.
Kimi, kıskanıyor. Kimi, imreniyor.
Düşündüm, düşündüm...
En sonunda şu sonuca vardım:
Stresi olaylar değil, insanlar yaratıyor!

Yazının Devamını Oku

Ev kadınlığı, dünyanın en zor mesaisiymiş anne!

19 Aralık 2011
MİNİCİK evimin yaşayan bir organizma olduğunu düşünüyorum.

Gece ben uyurken ya da gündüz işteyken kendi kendine hareket ediyor.
Hiç bir şey bıraktığım yerde değil. Yerine bıraktığımı düşündüğüm hiç bir şey de yerinde değil.

Çamaşır kurutma telimi henüz hiç boş göremedim.
Daha kapanıp da kapının arkasında durmuşluğu yok.
Bardaklar ve tabaklar da kendini oradan oraya atıyor.
Akşam yıkayıp koyuyorum, sabah kirlide buluyorum.

Elektrik süpürgesi her gün çalıştırılmak istiyor.

Yazının Devamını Oku

Sanat içeri girerse hayat da peşinden gelir

17 Aralık 2011
SANATINaydınlatmadığı hiç bir kara parçası bilmiyorum ben yeryüzünde.

Bir piyano tuşunun ansızın durdurmadığı koşuşturan bir insan.
Hüzünlü bir keman sesinin efkârlandırmadığı bir Allahın kulu.
Ya da sıkı bir oyundan çıkıp da düşüncelere dalmayan kimseyi tanımıyorum.
Mutsuzluğun, yorgunluğun, bıkkınlığın tek ilacısın sanat.
Hayatla bitmez mücadelemin tek dopingi. Sensin.
İçimizdeki ışık sönmeye yüz tuttuğunda ateşe odun atansın.
Bugün Aralık’ın 17’si. Meteorolojilerden 17 derece. Günlerden İzmir.

Yazının Devamını Oku

Komşu sofrası

12 Aralık 2011
ANNE tarafından Selanikli, baba cephesinden Girit ve Arnavut karışımı bir aileden gelince taze ot kokularının, mayhoş koruklu mezelerin ve ince bir yemek zevkinin içinde geçiyor insanın çocukluğu. Çoğu İzmirli gibi.

Anneanne evinin, bahçeye bakan cumbalı mutfağında hep tüten bir ocak... Masanın üzerindeki kesme tahtasında, bahçeden henüz toplanmış, ayıklanmış ve kıyıma hazır otlar. Anneanne ya çalan kapı ziline kalkmış olmalı ya da yan komşuyla pencerede muhabbette.
Gün batıyor. Birazdan ev halkı, bahçedeki büyük ferforje masanın başına toplanacak. Büyük dede önce bir Müzeyyen Senar koyacak taş plağa; sonra iyice efkârlanıp Rumca bir türkü tutturacak. Yavaş yavaş akşam olacak.
Bir kaç yıldır farklı ve bilinmedik Yunan Adaları’na “anneanneli çocukluğumu” aramaya giderken zihnimde hep bu görüntüler vardı. Selanik’i 2008’de, Atina’yı evvelki kış görmüştüm. Ama ikisinde de aradığım tatlar, özlediğim o koku yoktu. Çocukluğum muhtemelen “adalı” olmalıydı.
Ama bir farkla! Büyük, sosyetik, kalabalık adalarda değil. Tarifi değişime uğramamış, gerçek Akdeniz yemeklerinin hala tencerelerde ya da taş fırınlarda piştiği, ahtapotun dükkan önüne serili iplerde kurutulduğu, taze nanenin hala nane koktuğu, küçük adalarda. 

Yunan neden bu kadar ucuz? Aynı denize ağ atmıyor muyuz?

En sonunda iki yaz önce 4 kız arkadaş, sırt çantalarımızı ve çekçeklerimizi yüklenerek soluğu Kuşadası’ndan her gün kalkan Sisam feribotunda aldık.
Kalacağımız ilk pansiyonu da yine internetten ayırttık, gerisini de tamamen rüzgarın akışına ve keyfimizin kederine bırakarak, yollara düştük. Bütçelerimizin “kısıtlı” olmasına rağmen; biraz deli cesaretimizden, biraz da sağdan soldan duyduğumuz “adalar’da yeme – içme çok ucuz” efsanelerine güvenerek kendimizi yollara vurduk. Rotamız şöyleydi: Sisam’da 2 gece, Naxos’ta 2 gece, sonra yine feribotla komşu ada olan Paros... Paros’ta 3 gece ve en son durak olan Amorgos Adası’nda da 2 gece. Toplam 9 gece 10 gün sürecek olan, bu tamamen “münferit” yolculuğa çıkarken, açıkçası en merak ettiğim şey; göreceğim yerlerden ziyade, cebimizdeki paranın hem konaklamaya, hem kısıtlamasız yeme - içmeye, hem plajlara, hem akşamüzeri içkilerine, hem de ufak tefek hediyelik eşya alışverişine nasıl yeteceğiydi... İnanılmaz, ama gerçek, cebimizdeki para her şeye yetti! Gerçi sadece 10’ar Euro ile ülkemiz sınırlarına döndük, ama ele güne de muhtaç olmadık.

İzmirli restoranlar kapı önlerine fiyat listelerini ne zaman koyacak?

Yazının Devamını Oku

Night Out Shopping zamanı

9 Aralık 2011
Night Out Shopping çılgınlığı New York’ta başlayan, kısa sürede önce Avrupa’daki moda başkentlerine oradan da İstanbul’a yayılan bir gece alışverişi çılgınlığı.

Ama sadece alışverişle sınırlı değil. Etkinliğin olduğu gece şehirlere dev standlar kuruluyor, tüm mağazalar çeşitli indirim ve promosyonlarla etkinliğe destek veriyor. Ama en büyük amaç insanların sosyalleşmesi ve bir gece de olsa kentin sokaklarına akması. Üç yıldır İstanbul’da da yapılmaya başlanan NOS geçen yıldan beri de İzmir’de. Etkinliği cesur yürek Ceren Ağca yapıyor. 16 Aralık Cuma akşamı eşinizi dostunuzu kapıp soluğu Alsancak’ta alın. Yılbaşı ruhunu başka yerde değil İzmir’de arayın.

 

Bugün
“Büyülü gırtlak” Arena’da!

En son Nilüfer’in geçtiğimiz kış verdiği İzmir konserinde canlı dinlemiştim Işın Karaca’yı. Nilüfer’e ait, ama Kayahan yasağı yüzünden Nilüfer’den dinleyemediğimiz “Geceler”i söylemişti. Salon alkıştan yıkıldı konserin bitiminde. Şimdi bütün bir gece, İzmir’i mest etmek için geliyor Işın Karaca. Kapı açılışı 22.00’de, konser 23.00’te. Biletler 35 TL.
www.biletix.com

 

Yarın

Yazının Devamını Oku

Niyet kedi tüyüne kısmet inek sütüne!

5 Aralık 2011
HATIRLARSANIZ baba ocağından taşınma ve bireysel yuva kurma serüvenim esnasında ev tozundan perişan olmuştum.

3-4 hafta önce de bu alerjiye, yakın bir arkadaşımın yakışıklı kedisi “Salem” ile aynı çatı altında ama uzaktan uzağa yaşadığımız aşktan doğan alerjim eklendi. Ve ben hastanelik oldum!
Üstelik bugüne dek “Aman canım ne ev tozuyla, ne ev kedisi ile işim olur” diyen ben, gözümü Alsancak Devlet Hastanesi’nin acilinde açtım.
Hadi ev tozundan (hele taşınırken ve yerleşirken) kaçamıyor insan. “Peki be mübarek, kedi ile ne işin var?” diyebilirsiniz. Ben de olsam öyle derdim. Ama olay tamamen benim kontrolüm dışında gelişti. Anlatayım.
Arkadaşımızın evindeki yemek davetinde, birbirinden kaprissiz davetliler olarak masamızdaki yerlerimizi aldık. Bir tek ben dedim ki, “Kardeş, kedi tüyü alerjim var, balkon kapısı açık kalabilir mi?” Kimse itiraz etmedi ve yemek boyunca bende herhangi bir anormallik olmadı. Ne zaman ki yemek bitip salona geçildi, “Salem” gelip karşıma dikildi, işte o zaman koptu kıyamet.
Önce gözlerim kaşınmaya başladı. Ardından hapşırık ve öksürük krizleri birbirini izledi. Derken, gözlerimden yaşlar indi ve iki gözüm birden kapanacak derecede şişti. Tüm bunlar 4 dakika içinde olup bittiği için de misafirlerin dili tutuldu. Soğukkanlı bir hasta olarak Salem’e şöyle göz ucuyla ters bir bakış fırlatıp “Beni” dedim... “En yakın hastaneye götürün.” Sonrası malum. Hastanede yapılan iğne, verilen serum ve şaşkınlık dolu bakışlar.
İyileşir iyileşmez bir araştırmaya giriştim. Dedim ki, yok mudur bu işin acısız, ilaçsız bir çaresi? İşte, alternatif ve destekleyici bir elektofrekans tedavisi olan BİOREZONANS adını ilk o zaman duydum. Ve bu konuda pek çok yakınımı sağlığına kavuşturan BORNOVA BİOREZONANS MERKEZİ’nin yolunu tuttum.

“Elektirik mi vereceksiniz bana doktor?”

Biorezonans terapisi frekans kontrollü bilgisayarlarla yapılıyor. Çünkü her insanın organizması farklı elektromanyetik frekanslar yayıyor. Hücreler, dokular, organlar v.s... Hepsinin kendine özgü-farklı frekansları var. Ve hep birlikte hastanın genel frekans spektrumunu belirliyorlar. Bu, hastanın bireysel frekansı. Hasta ve sağlıklı insanın frekans yapıları birbirinden farklı. Hasta insanın frekansında saklanan yabancı frekanslar (alerjenler, virüsler, bakteriler, amalgam, mycosis gibi) normal frekans düzenini bozuyor. Bu frekans düzenini bozan elektromanyetik frekanslar belirleniyor ve cihaza transfer ediliyor. Elektrotlar vücudun belli yerlerine yerleştiriliyor. Sonuç olarak da hastanın kendi frekanslarını temel alan, ağrısız, acısız, ilaçsız bir uygulama ortaya çıkıyor.

Yazının Devamını Oku

Süsleyelim şu kenti ne olur, yeni yıl geliyor!

3 Aralık 2011
NE zaman aralık gelse, en azından birkaç günlüğüne kendimi Avrupa’nın ya da Amerika’nın rengarenk süslenmiş caddelerinden birinde yürürken hayal ederim.

Kimi zaman gerçekleşir bu hayalim, kimi zaman sadece hayalle sınırlı kalır. Ve hep şunu düşünürüm “kocaman, rengarenk, insanın içini ısıtan bir yeni yıl paketine dönüşmek için İzmir’in neyi eksik?” Biliyorum şimdi bazı büyüklerim kafasını iki yana sallayarak bana diyecek ki “yeni yıl da nereden çıktı, bunlar gavur icadı”. Yapmayın. Yeni yıl kutlamaları artık evrensel bir kavram. Üstelik 100 yılı aşkın zamandır bir arada yaşayan Hıristiyan, Musevi ve Müslümanlar’dan oluşan bir kentten bahsediyoruz. Ben yeni yılda kocaman bir ağacı ve rengarenk ışıklandırmaları, hatta sokak partileri olmayan bir İzmir istemiyorum. Siz istiyor musunuz?

Rumelililer buraya

Hayır kendim de anne tarafından bir parça Rumeliliyim, o nedenledir kapı gıcırtısına oynayışım. Son günlerin en çok satan albümlerinden birine imza atan ve Rumelileri adeta kendinden geçiren Serkan Çağrı ve Rumeli Band, Anadolu’dan Balkanlar’a uzanan yeni albümleri “Live Project” ile İzmir Arena’da. Bilet fiyatı 28.5 TL. Biletler biletix’de.

YARIN ROBİN HOOD ÇOCUK TİYATROSU AKM’DE

Her kahraman bir zamanlar çocuktu

Neşeli, eğlenceli bir müzikal. Rejisi de, kostümleri de, oyunculuğu da sevimi. Bakalı Sherwood Ormanı’nın yakışıklı genci Robin, esir düştüğü kralın sarayından kurtulabilecek mi? Çocuklarınıza tiyatroyu sevdirmek istiyorsanız, bu oyun iyi bir seçim. Bilet fiyatları 18 ile 29 TL arasında değişiyor. Biletler tabii ki yine biletix’de...

ÇARŞAMBA

BASİT BİR EV  KAZASI

Yazının Devamını Oku