Marmaris’i geride bırakıp İçmeler üzerinden Turunç tabelasını takip ederek 19 kilometrelik nefis bir orman yolunun içine dalıyorum. İşte Güney Ege maceram boyunca hiç bitmemesini dilediğim yollardan biri daha. Güneş tepede. Hava sıcak, nem yüksek ama birazdan göreceğim manzara her şeye değiyor. Sana dün bir tepeden baktım ey Turunç... Meğer sen ne güzel şeymişsin!
TURUNÇ
Turunç, Marmaris Bozburun yarımadasının doğusunda, etrafı çamlarla süslü yüksek tepelerle çevrili bir köy. Güneşin her zaman parladığı ama rüzgarın da sık sık serinlettiği... Yılın yaklaşık 7 ayı denize girilebiliyor. Mavi yolculuğa çıkan teknelerin vazgeçilmez uğraklarından biri. Turunç’ta güneşin ve yüzmenin dışında seçenekler de var. Doğa yürüyüşü yapmak, jeep-safari turlarına katılmak, dalmak... Köyde dalış için gerekli tüm malzemeyi bulmak mümkün ve dalış dersi veren insanlar da mevcut.
Turunç’ta nerede kalmalı?
Es Apart Otel: Otel gerçekten Turunç’a tepeden bakıyor ve efil efil esiyor. Çok keyifli bir terasta kahvaltılar edilip gece keyfi yapılıyor. Turunç’da öyle çok şık, devasa oteller aramayın. Es otel kalabileceğiniz düzgün seçeneklerden biri. Eylül ayında 2 kişilik apart daire fiyatı 105 TL’den başlıyor.
http://www.turuncinfo.com/ (0252) 476 78 97
Turunç’ta nerede yemeli?
Yıllar önceydi. Bir bayram sabahı, üniversiteden henüz mezun olmuş beş yeni yetme, Marmaris’e doğru yola çıktık.
O yaşta Marmaris’te işiniz ne? Gidin Bodrum’a, Kaş’a diyeceksiniz.
Haklısınız.
Sebebini ben de bilmiyorum. Artık hangi şuurla yola çıktıksa Marmaris’te bütçemize uygun bir otele yerleştik.
Üç gece kaldık Marmaris’te. Bir günlüğüne de Dalyan yaptık.
Allah biliyor ya hiç sevemedik Marmaris’i.
Barlar sokağı girilecek gibi değildi. Hala da öyle.
SELİMİYE’de kalırken yolum tuhaf bir şekilde Bozburun’a düştü. Tuhaf bir şekilde diyorum, çünkü planda hiç yoktu. Kafamdaki tek düşünce, çok duyduğum romantik otel Sabrina’s House’u şöyle bir dolaşmak ve koydaki ünlü restoran Orfoz’u da kısaca bir ziyaret etmekti.
İkisine de gidemedim. Bir takım tesadüfler zincirinin sonunda, Bozburun Yat Kulübü iskelesine ayak bastım, bir tam gün ve gece, aşağıda okuyacağınız hikayeyi dinlemek için orada misafir oldum.
Bu hikaye nefis bir ailenin hikayesi. Türkiye’nin büyük denizcilerinden, tıp adamı Süleyman Sadrettin Dirvana ve ailesinin, Kanlıca’daki yalılarından kalkıp 32 yıl öncesinin kuş uçmaz kervan geçmez Bozburun’ununda kendi cennetlerini yaratmalarının hikayesi.
Prof. Dr. Süleyman Dirvana kimdir?
Denizci-doktor Süleyman Dirvana, Boğaz’da doğmuş. Son Osmanlı dönemine ve Cumhuriyet’in ilk yıllarına tanıklık etmiş. Almanya’da tıp okumuş. 2. Dünya Savaşı’nda Çanakkale’de askerlik yapmış. 40 sene boyunca Gureba’da (Çapa) operatör hekim olarak çalışmış. Dünyanın ateşe düştüğü 1915’te doğmuş Süleyman Dirvana. Ve kaderi de doğduğu tarihte devam eden Çanakkale muharebeleriyle çizilmiş. Yıllar sonra, 1943’te Seddülbahir’de askerlik yapmış. Aldığı teknenin adını da Seddülbahir koymuş. Ve vefat ettiğinde tek uyumak istediği yere; Seddülbahir tepesine bakan bir kabristana gömülmüş.
Selemiye, Marmaris Bozburun Yarımadası’nın en sevimli köy ve koylarından biri. Hiç bozulmamış doğasıyla, artan popülaritesine rağmen köy havasını korumayı inatla başarıyor. Denizi sakin, doğası ve havası sakin. Bu küçük koyda neredeyse hiç dalga yok. Sabahtan akşama, denizden karaya her yerde huzurlu bir durgunluk var. Teknelerin yanaşması için yapılan küçük marina yeterli olmayınca, koya kıyısı olan her pansiyon ve restoran zaman içinde kendi küçük iskelesini yaratmış. Bu nedenle Selimiye Koyu, uzun bir kumsalla değil, yatay minik iskelelerle çevrili. Gece hayatı neredeyse hiç yok, ama buna karşılık kendine has küçük lokantaları, lezzetli mezeleri ve iskelelerinden yükselen dost meclisi sohbetleri var.
Nasıl gidilir?
İstanbul - Selimiye arası yaklaşık 858 km ve karayolu ile yaklaşık 11 saat 50 dakika sürüyor. İzmir - Selimiye arası ise yaklaşık 316 km ve karayolu ile yaklaşık 4 - 4.5 saat. İzmir, Aydın, Muğla hattını izleyerek Marmaris’e gidip, oradan varabilirsiniz. Ya da otobüsle Marmaris’e gelip, merkezden kalkan minibüslerle 35-40 dakikada Selimiye’ye ulaşabilirsiniz.
Nerede Kalınır?
Bir kere bayramı Selimiye’de geçirmek istiyorsanız biraz geç kaldınız. Ama üzülmeyin Selimiye’nin rüya mevsimi eylül zaten. Aşağıda bizzat konakladığım ya da içine girip kısa bir göz attığım veya fikrine güvendiğim dostlarımın konakladığı bir kaç otel var. Ve de sizin için derlediğim eylül ayı fiyatları.
Losta Beach Otel: Koyun girişinde, yatay tasarımlı yeni bir otel. Odaları temiz ve konforlu. Kocaman bahçesinde güneşlenme alanları var. Denize sıfır. Önümüzdeki yaz önüne bir iskele yapıldığında daha da iyi olacak. Eylülde 2 kişi oda + kahvaltı 225 TL. (Tel: 0.252.446 43 87)
Beyaz Güvercin:
Bunları yapmadan dönmeyin
“Datça’m o kadar büyüktü ki” tek bir yazıya sığdıramadım.
Bugün okuyacağınız bölüm, son bölüm. Bu kez içinde alışveriş adresleri
ve Datça’da görmeden dönmemeniz gereken nokta atışlar var.
Siz Datça notlarını okurken ben Datça’yı bitirdim, üzerine Selimiye ve Bozburun yaptım bile. An itibariyle, Bozburun’da nefis bir yalı-evdeyim. Sahibi Zeynep Hanım’ın, Sarıyer’de bir yalıda başlayan ve Türkiye’nin ilk yelkencisi olan eşinin ölümü ile Bozburun’a uzanan hikayesini dinleyeceğim. Sonra da ver elini Marmaris. Virajlar, yollar, hikayeler, insanlar...
Tüm bu yolculuk bana unuttuğum bir şeyi, yine yeniden gösterdi.
Akılsız başımı çenemden tutup denize doğru çevirdi.
“Ohh ne güzel bir yandan da tatil yaparım yabadabaduu” diye başladığım yolculuğun adres adres dolaşmaktan, deli gibi araba kullanmaktan, otel gezmekten, müze görmekten, fotoğraf çekmekten sonra o fotoğrafları ayıklamaktan, bilgisayara yüklemekten, yazıyı yazmaktan ve gazeteye mail atmaktan ibaret olduğunu görünce dumura uğruyorum.
Üzerine, içinde her şeyi birbirine karıştırdığım midemin iflası, habire yol-iz kaybetmem ve bilgisayarımın çöküşü de eklenince bir ara pes edecek gibi oluyorum. Neyse ki, derin bir nefes alıp gözümü Ege Denizi’ne dikince her şey geçiyor.
Olsun yine de şikayetçi değilim. Yolculuk güle oynaya devam ediyor. Datça’ya gitmek üzere feribotla yola çıkıyorum. Bodrum Merkez’den kalkan feribotun 1 araçlık fiyatı (tek yolcu dahil) 90 TL! Ve feribot küçük, balık istifi. Turisti, genci, yaşlısı doluşuyoruz.
---
Yaz bir öğle uykusu gibi Datça’da
Datça. Ah o Datça. Ömrümde gördüğüm en güzel, en “yârim uykudan uyanmış gözleri mahmur” Ege kasabası. Hakikaten de tüm ilçe halkı az önce uykudan uyandırılmış gibi ağır çekim. Sıcak öğleden sonralarında rüzgar bile uykuya yatıyor Datça’da. Öylesine davetkar öğle uykularına.
Dün Bodrum için yazdığım; dış sermayeye, 7 yıldızlı ucube otellere, fast food zincirlerine isyan yazısına pek çok mail geldi. Aşağı yukarı aynı fikirdeyiz. Ama Bodrum’da yemeğimizi yerel restoranları yerine İstanbul’un havalı cafelerinin şubelerinde yemeyi sürdürüyoruz. Market arabamızı Bodrumlu esnaf ya da yerel pazarlar yerine, dev AVM’lere sürüyoruz. Bu ne yaman çelişki anne?
Ben kendi Bodrum listemi hazırladım. Sizi bilmem. Sırada Datça var. Göz atmak isterseniz aşağıda Bodrum’a has yerel lezzetlerin, reçetelerin uygulandığı Egeli restoranlar, etnik lezzetler, Bodrumlu kitapçılar, sanat galerileri ve stil sahibi küçük dükkanlar var.
KOCADON RESTORAN
Benim için bir gastronomi mabedi. Kocadon’lar, aslında Bodrum’un eski ve köklü bir ailesi. Restoranın yer aldığı muz ağaçları ile kaplı bahçedeki 19. yüzyıldan kalma nefis taş konak babaanne yadigarı. 1987’de burayı yılda sadece 4 ay açık kalan bir restorana dönüştüren Kocadon’un kurucusu ve şefi Ahmet Bey kimya mühendisi. Bu yüzden mutfağını da bir laboratuvar gibi kullanıyor. Dünyanın en hoş sohbet ve geleneklerine, görgüsüne sahip çıkan beyefendisi. Michelin yıldızlı bir restoranın yabancı şefini bile hayrete düşüren damla sakızlı ahtapotu; korel mantarını ve vinegret soslu körpe enginarı, 5 soslu (turunç, armut vs) dil balığını başka yerde yemeniz zor. Ödeyeceğiniz paranın tam anlamıyla karşılığını veriyor. Bir kez bile “kazıklandık” hissi ile çıkmadım. Ancak, rezervasyonsuz gitmeyi aklınızdan bile geçirmeyin.
www.kocadon.com
LVZZ OTEL
Fotoğraftan ve başlıktan anlaşılacağı üzere Bodrum’dayım. Yerel ve küçük her şeyin yok olduğu Bodrum’da. Devasa zincir hipermarketlerin, ruhsuz restoran zincirlerinin, 7 yıldızlı otellerin pıtrak gibi yayıldığı Bodrum’da. Ya da Çeşme’nin geleceğindeyim.
Bodrum sen ne zaman metropol oldun?
En fazla iki yılda bir gidiyorum Bodrum’a. Başka türlüsünü içim kaldırmıyor. Dünyanın en güzel kasabası, her gittiğimde daha çok İstanbul’a benzemiş oluyor. İstanbul olmak kötü bir şey mi? İstanbul’un kendisiysen “Hayır”, Bodrum gibi bir Ege kasabasıysan kocaman bir “Evet”!
Çeşme İzmirli’nin ön bahçesiyse, Bodrum da İstanbullu’nun arka bahçesi.
Buna kimsenin bir itirazı yok. Ama biz şehirlilerin (!) gittiğimiz her yere, alışkanlıklarımızı da beraber götürmek istememiz beni çileden çıkaran.
34 devasa hipermarket, 5 büyük otel yatırımı, şehir cafe’leri