Bahar Akıncı

İzmir’e dünyaca ünlü bir opera yapmak ne demek?

4 Haziran 2017
ŞİMDİİİ, öncelikle şu haberi bir verelim, şöyle koca koca puntolarla: Türkiye’nin “opera sanatına özel olarak yapılan” ilk binası olacak İzmir Opera Binası’nın ihalesini, Sidney, Londra, Berlin gibi şehirlerin opera binalarında imzası bulunan Waagner-Biro’nun da yer aldığı konsorsiyum kazandı.

Ve böylece, 2009 yılından bu yana “ha yapıldı, yapılacak, ay tamam bu sefer yapıyoruz” diye heyecan yaptığımız İzmir Opera Binası fısıltıları yine alevlendi.
Sekiz yıl önce Aziz Kocaoğlu tarafından müjdelenen bina, ne olduysa epey bir askıya alınmıştı. 2010’da tekrar gündeme gelmiş ve 2012’de yapımına başlandığı duyurulmuştu. Ocak 2017’de ise bu ihaleye başvuran beş teklifin de beğenilmemesi üzerine yeniden ihale açılacağı açıklanmıştı.
Gel zaman git zaman aradan geçen 8 yılın sonunda İzmir Büyükşehir Belediyesi, “Türkiye’nin opera sanatına özel” olacak ilk binasının ihalesini sonuçlandırdı. (Bu işler kolay değil, hele bir şehre yıllarca konuşulacak bir eser kazandırmayı hedefliyorsanız).


DÜNYADA İMZASI VAR
Avrupa’nın sayılı opera binalarından olması hedeflenen bina için konsorsiyumu kim kazandı biliyor musunuz? Aralık ayında ve bu yıl içinde yapılan iki ihaleyle projeyi kazanan isim Çağdan Mühendislik Müteahhitlik Sananayi ve Ticaret A.Ş. & Waagner-Biro Austria Stage Systems AG Konsorsiyumu...

Yazının Devamını Oku

2017’nin en güzel yurt içi ve yurt dışı balayı rotaları

29 Mayıs 2017
Romantizmden adrenaline, sıcak kumlardan karlı zirvelere, dünyanın ve Türkiye’nin en romantik ve heyecan verici balayı rotalarını sizin için derledik. Biletlerinizi şimdiden alın, planınızı yapın, aşkınızın elinden tutun ve kendinizi bize bırakın. Çünkü hayatta hep olmak istediğiniz o yere gidiyoruz… Balayına! İşte o adresler...
Yazının Devamını Oku

Festival gibisin, katılmak istiyorum İZMİR!

29 Mayıs 2017
15 yaşımdan beri bağlasan durmaz bir bünyem var benim.

Önce harçlıklarımdan sırt çantasıyla “interrail” (gençler için ucuza trenle Avrupa turu) ardından üniversiteden mezun olup çalışmaya başlayınca maaşımla ucuz uçak bileti peşinde koştum hep. Ne uçak bulduysam uçtum, ne hostel (Avrupa’da öğrencilerin ucuza konaklayabilmesi için öğrenci yurtlarına benzer bir sistemle çalışan pansiyonlar, ama şimdi artık her yaştan insan konaklayabiliyor) bulduysam kaldım.
Belki bir küçük ev ya da bir araba parası harcadım bu 20 yıl içinde seyahate. Hala bir evim yok. Ama hiç pişman olmadım. Asla olmayacağım. Tüm bunları yaparken dünyayı görmek dışında bir amacım daha vardı. “Dünyadaki festivalleri görmek”. Ya festival bulup gittim ya da gideceğim şehirlerde o ara ne festival var diye araştırdım. Torino Çikolata Festivali’nden tutun da Hong Kong Film Festivali’ne kadar pek çok etkinliği, yerinde yaşama şansı verdi bana hayat.


Sonra geçtiğimiz hafta ulusal bir seyahat dergisi röportaj yaptı benimle, temmuz sayısı için. Sorulardan biri, “dünyada en sevdiğiniz festival hangileri”ydi. Bir anda ağzımdan hem de hiç planlamadan Uluslararası İzmir Festivali çıkıverdi.
Röportajı yapan da belli ki, dünyanın çok havalı bir şehrinden cevap bekliyor olmalıydı ki şaşırdı. “Evet ya” dedim kendi kendime. Dünyadaki en sevdiğim sanat festivallerinden biri, Uluslararası İzmir Festivali benim.
Düşünsenize, dünyanın en ünlü müzisyenlerini, orkestralarını, bale temsillerini bu şehirde izledim ben İKSEV sayesinde. Omara Portuanda’yı Çeşme Kalesi’nde, New York Flormoni Orkestrası’nı Adnan Saygun’da, Paris’te parasızlıktan, New York’ta bilet bulamamaktan gidemediğim Martha Graham Dans Company’yi evimin dibindeki Kültürpark Açık Hava Tiyatrosu’nda izledim. Hayatta daha büyük zenginlik olabilir mi?

Yazının Devamını Oku

Bana enginarlarla gel İzmir!

16 Nisan 2017
YA da dur ben sana geleyim... Zaten o kadar özledim, o kadar özledim ki, burnumun direği sızlıyor ha bire.

Baha gelmiştir Kordon’una, Konak Pier’ine, Balçova’na, dağlarına, denizine, insanına şimdi... Hele Urla, hele enginar festivali. 26 Nisan’da önce Hürriyet yazarları #İzmiriKeşfet sloganı ile şehrin altını üzerine getirecek, sonra da ben soluğu Urla’nın çarşılarında ve enginar pazarlarında alacağım. Bakın festivalde bu yıl neler var...

Şifa kaynağı enginar, uluslararası Michelin Yıldızlı şeflerin elinde dünya mutfağı lezzetine dönüşecek. İzmir Büyükşehir Belediyesi, Urla Belediyesi, İzmir Ekonomi Üniversitesi, Reseau Delice Dünya Gurme Şehirler Birliği tarafından bu yıl 28 - 30 Nisan arasında 3’üncüsü gerçekleştirilecek Uluslararası Urla Enginar Festivali’ne dünyanın 10 farklı kentinden 25 ünlü şef, Ege’nin vazgeçilmez lezzeti enginarı yeniden yorumlayacak.
Urla Cumhuriyet ile Malgaca meydanlarında kurulacak atölyelerde, Paris, İtalya, Beyrut, Belçika, Tunus, Girit, İtalya, İsveç ve Türkiye’den ünlü şefler, vücut hücrelerini yenileyen, kolesterolü düşüren, romatizma şikâyetlerini azaltan, sindirim sistemine katkıda bulunan enginarı tariflerine katacak. Türkiye’nin En İyi Festivali ödülüne layık bulunan etkinlikte, Urla yüz binlerce kişiyi ağırlayacak.


ÜÇ GÜNLÜK FESTİVAL
İEÜ Mutfak Sanatları ve Yönetimi Bölümü Koordinatörü, Uluslararası Enginar Festivali Direktörü, Reseau Delice İzmir Temsilcisi Sırma Güven, Urla sokaklarında birbirinden lezzetli enginar yemeklerinin dünyaca ünlü eğitmen şefler tarafından yapılacağını belirterek, “Festival boyunca Urla’nın bütün sokakları atölyeler, mutfak sohbetleri, müzik dinletileri ile şenlenecek. Üç gün boyunca 65 atölye ve sanat çalışmaları olacak. Dünya Gurme Şehirler Ağı’na üye olan kentimizde festival süresince Fransa, Fas, Belçika, Tunus, Stockholm’den gelecek şeflerle Türk şeflerimiz sakız enginara kendi yorumlarını getirecek” dedi.

Yazının Devamını Oku

Dolomit Alpleri'nde Spa macerası

21 Ocak 2017
Bir aralık günü, Milano’da yaşayan üç İtalyan kız arkadaşımın peşine takıldım ve ömrümde gördüğüm en güzel vadiye ve köylere ayak bastım. İtalya’nın Kuzey Doğu’sunda, UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne kayıtlı Dolomitler’in eteklerindeki Gardenia Vadisi’nin SPA’larıyla ünlü mücevher köyü Ortisei’ye...

Milano’dan araba ile yaklaşık 3.5 saat sürecek yolculuğa çıkarken hâlâ söyleniyordum, “’Ben kar görmemiş, sahil şehrinde büyümüş insanım (İzmir); ne işim var sizinle kayak tatilinde?” “Boş versene” dedi Carla, “Biz sana öğretiriz, kayağı düşünme, otelin spa’sı muhteşem” dedi diğeri... Aslında plana, Milano’ya bir son dakika bileti bulup dahil olmuştum, bacağını kırdığı için gelemeyen dördüncü kişinin yerine... Otel zaten ödenmişti ve tek yapmam gereken bir Milano bileti alıp arkadaşlarıma katılmaktı, öyle de yaptım. 



Dolomitler’in cennet vadisi
İtalya‘nın kuzeydoğusundaki bir sıradağ sistemi olan ‘The Dolomites’ (Dolomitler) adını bir nevi volkanik bir kaya oluşumu olan ‘dolomit’ taşından alıyor. İçinde enfes bir milli park ve pek çok kayak merkezi bulunduran tepeler, doğa sporlarından hoşlananların uğrak noktası. Ama bölgeyi dağ köyleri ve vadilerden ayıran en önemli özelliği, termal şifalı suya sahip, bünyede “Öldüm cennete geldim” hissi yaratan wellness otelleri... 

Yazının Devamını Oku

Eylül’de adalı olmanın ilk adımı: Gökçeada

23 Aralık 2016
Eylül, bu dünyanın en güzel mevsimiyse; bu mevsimde dünyanın en güzel yeri de Ege! Yapraklar yeşilden sarıya dönerken, tek renk geçişi doğada değil. Bünye kendini ufaktan yeni bir iklime hazırlarken, ruhlarımız da bu güzel eylül sayesinde yumuşacık bir geçiş yapıyor yerleşik düzene. Hâlâ sonbaharda Ege’nin büyüsüne adım atmayanlardansanız, yola Gökçeada ile başlayın derim. Adalı olmanın hazzını, bu güzel, yeşil ve kısmen bakir adayla keşfedin. Rüzgarında kite yapın, soğuk suyuna teninizi bandırın, köylerinde soluklanın, daha da çok şey görmek ve deneyimlemek isterseniz; aşağıdaki yazıya bir göz atın…

Nasıl gidelim?
Yolu sandığımdan daha kolaymış. İstanbul üzerinden gelirsen Kabatepe’ye kadar üç buçuk saatte inip oradan kalkan feribotla 1 saat 15 dakikada adadasın. İzmir üzerinden gelirsen Çanakkale’den Kilitbahir’e, oradan da kara yolu ile yine Kabatepe’den kalkan feribota geçmen gerekiyor. Ada içi ulaşımda aracınızın olması şart!

Nerede kalalım?
Nerede kalalım? Anemos: Kaleköy’de manzarası güzel, otel güzel, mimar bir çiftin tasarladığı otelde konaklamak her mevsim keyifli Kayabalı Otel: 2 yıl önce, merkeze 2 daika mesafede, tatlı bir köyün içine açılmış. Kahvaltısı güzel, temiz pak, Kuş sesleri ile uyandığınız, geceyi cırcır böceklerinin sesiyle bitirdiğiniz bir yer. Son Vapur: Eski Bademli’nin girişinde yer alan ismine vurulduğum konuk evi. Antikalar ile özene bezene döşemişler.

Nereleri görelim?
Adanın iskan köyleri malesef şekilsiz binalarla betonlaşmış. Ancak Türkiye’nin ilk Rum & Türk köyü Dereköy, Madamın dibek kahvesi ile ünlü, nefis taş evleri ile Zeytinliköy (Nassos’un krem karamelini denemeden dönmeyin), olağan üstü gün batımı ile Kaleköy ve yalnız ama güzel Tepeköy; görmeniz gereken köyler arasında.

Nerede yüzelim?

Yazının Devamını Oku

Kars başardı, İzmir de başarabilir

18 Aralık 2016
GEÇTİĞİMİZ hafta düştüm Kars yollarına. Önce Ermenistan sınırındaki olağanüstü güzellikteki Ani Harabelerini fotoğrafladım, ertesi gün de soluğu Boğatepe Köyü’ndeki Peynir Müzesi’nde ve hemen bitişiğinde yer alan Kars Kaşarı ve Kars Gravyeri mandıralarında aldım.

Boğatepe’deki değerli peynir üstadı İlhan Koçulu’nun mütevazı köy evinde kurulmuş olan sofrada, ailesiyle birlikte, olağanüstü güzellikte bir kahvaltı ettim.

Çünkü biliyor musunuz, bu topraklarda bu olağanüstü peynirlerin yapımı 1924’te başlamış ve burası hala bir mahrumiyet bölgesi.
Doğa üstü şartlarda, geleneksel yöntemlere birebir sadık kalarak, dünyanın en lezzetli kaşarını, gravyerini ve balını üretiyor Kars!
Ve çok gurur duyduğum, buraları görüp hikayesini dinleyince gözlerimi dolduran bir başarı:


KARS KAŞARI DÜNYANIN HER YERİNDE GEÇERLİ BİR COĞRAFİ İŞARET BELGESİ ALDI!

Yazının Devamını Oku

Bodrum’a da yerleşsen, bu ülke arkandan gelecektir

13 Kasım 2016
INSTAGRAM hesabımda bile adımın altında ‘göçebe’ yazdığına göre, koskoca 1 yılı devirdiğim İstanbul’dan, bu kez de Bodrum’a yerleşmeyi düşünebilirim! (Hoş şu siyasi ortamda Barcelona’ya yerleşmeyi daha uygun buluyorum ama öyle bir param yok)

Geçtiğimiz haftalarda uzun zaman sonra ilk kez sonbaharda gittiğim Bodrum’a alıcı gözle baktım! 35’lerine gelmiş dayanmış (kadınlar için 20’ler, 30’lar ve 35’ler vardır; o 40’lar gelmez hiç) bir birey olarak, şunu sordum kendime; bir gün gelip de Bodrum’a da (evet Bodrum’a ‘da’) yerleşir miyim?

Cevaplara bakalım; 1) Hava lokum. İstanbul’da kar yağarken, Bodrum’da paçaları dize sıvayıp güneşleniyorsun (İskandinav olsan bikini giyersin) 2) Meyve-sebze-semt pazarı bol 3) Deniz var, deniz bol, üstelik Temmuz- Ağustos harici hiç bir denize para ödemek zorunda değilsin 4) Kışın da açık olan pek güzel lokanta var (aşağıda değindim) 5) Yazın bana fena halde batan, Bodrum’u büyük şehire çeviren zincir marketler, kışın batmıyor, sonuçta meşgale lazım 6) Yaz aylarındaki o çılgın trafik yok 7) Eş dost tanıdık var 8) O aynı eş dost tanıdıktan bir süre sonra fenalık gelebilir 9) Muhtemelen gıybet bol 10) Uzun yürüyüşler, doğa, yoga, kendinle kalmalar var 11) Düşündükçe şimdiden Bodrumlu deyimiyle ‘içlerim şişti’ 12) Herkes yerinde güzel (daha Bodrum yaşım gelmemiş) 13) Zaten nereye gidersen git, bu ülke peşinden gelecek, o nedenle sessizce dağılalım beyler.

Bodrum’dan 3 güzel kış lokantası

Orfoz: Zeki Müren Müzesi bitişiğindeki Orfoz, gerçek bir kabuklu deniz ürünü lokantası. Balıkçı değil. Balık da yok zaten. Bölgede çıkan en taze kabuklu ne varsa, usulüne göre pişirip masaya koyuyor iki kardeş. Zeytinyağı baş tacı. Çağlar ve Çağrı, nam-ı diğer Orfoz Kardeşler. İkisi de İTÜ mezunu.

Bodrum’a ve yaptıkları işe tutkuyla bağlılar. Kabuklu yakalamak ve pişirmek; önce Saroz Körfezi, ardından Bozburun’daki Orfoz’a dayanan bir anne-baba mesleği. Tek bir iş yapıyorlar; onu da güzel yapıyorlar. Kış boyunca Bodrum’da yaşayanlarla tanışmak için farklı tadım mönüleri ve geceleri düzenliyorlar, sosyal medya hesaplarını takip edin derim. Rezervasyon: +90 (544) 316 4285

Yazının Devamını Oku