Paylaş
HAYATI bilmeden yaşıyoruz ya... Kimine göre ne hoş, ne heyecanlı... Kimisi diyor, ne ürkütücü, ne zor bir bilmece… Yaşamla ilgili “İyimser ve kötümser” olmak üzere ayırdığım bu iki yaygın düşüncenin varlığı konusunda muhtemelen benimle hemfikir olursunuz. Şimdilerde, iki yeni çeşit daha peydahlanmış gözüküyor. Bunlara düşünce demek istemiyorum zira düşünmekten uzak tamamen kendilerine göre bencil bir bakış açısı benimsemişler. Bazısı var, akıllara zarar... Yaşamın merkezine kendisini oturtmuş, evrenin ve dünyanın kendisi için özel olarak hazırlandığını zannederek hayatı etrafındakilere zehir ediyor... Bazısının da umurunda değil, esasında, düşünmediği için yaşayıp yaşamadığının farkında bile değil... Bu tipler yaşamımızda hep vardı. Kendilerini çok fazla belli etmedikleri için arada kaynamışlardı. İyice yüzsüzleştiler ve maalesef çoğaldılar, isim bulmak gerek artık... Bir yaratık, bir virüs demek istiyorum... Bunların asla dikkate alınmaması gerek ama ne yazık ki her yerdeler... Es geçemiyorum... Onlar farkında olmasalar da, toplumsal yaşamdaki varlıkları ve tercihleri bizleri hayati anlamda fazlasıyla etkiliyor. Bizler kim miyiz? Hayatını uhulet (Sakin, sessiz) ve suhuletle (Kolaylık, nezaket) yaşamaya çalışanları kastediyorum.
MERAKLISI İÇİN ENGİN BİR KEŞİF SERÜVENİ ‘ORHAN TAYLAN’
İŞÇİNİN avuçlarındaki dünya ve işçi bayramı ile özdeşleşmiş meşhur 1 Mayıs afişinin tasarımcı ressamı Orhan Taylan’ı tanıyor olduğunuzu düşünüyorum... Tanımıyorsanız, birazdan 5 Mayıs’ta Platform A Sanat Galerisi tarafından, Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde hazırlanan sergisi için yazılan manifestosundan alıntıladığım cümleyi okuduğunuzda bir fikriniz oluşacaktır. “Resimlerin önemsenmesi için uçuk fiyatlar konması gerektiğine inanmaz. Sulu boya kullanmaz. Yağlı boyasını kendi yapmayı, oğlu Ferhat’ı, edebiyatı, Macintosh’unu ve büyük atölye düzeninin keyfini bir şeylere değişmez. Akşam içkisini ihmal etmez. Solaktır. Resmini, akımlar içinde adlandırmaz.” Meraklandıysanız, Orhan Taylan’ın serüvenini keşfetmeye mutlaka gitmelisiniz.
BAHAR TEMİZLİĞİ ‘KENGER OTU, BITTIM SABUNU’
TAM da zamanında memleketim Mardin’e gitmişim, "Kenger otuna" rastladım. Duymuşsunuzdur... Mor çiçekli dikenli bitkiye Anadolu’nun her yerinde ulaşmak mümkün. Bulgur pilavına, yumurtaya, salataya katılarak tüketildiği gibi eskiler; otun salgıladığı sütten elde edilen Kenger sakızından da bilirler. Baharda hasat edildiğinden olsa gerek, tüketildiğinde karaciğer ve sindirim sisteminde yaptığı iyileştirmeye bahar temizliği deniyor. Memleketten bir de ev yapımı “Bıttım Sabunu” aldım... Yakından tanıdığım üreticisi Eski Mardin Çarşısı’ndaki “Mehmet Yüksel” sabunculuğun hakkını veriyor. Vücuttaki yağ ve toksinlerden kurtulup gözeneklerin açılmasını sağlıyor. Antiseptik özelliği sayesinde mikrop öldürüyor, saçlarda kepeği önlüyor. Sabunu ve Kenger otunu kullanmak için sebepler yeterli sanırım.
ESAS ADANALI ‘GIYMA KEBAP’
GEÇENLERDE gazeteden arkadaşım sevgili Ekin’le birlikte katıldığımız bir etkinlikte tanıştığımız Okan ve Elif Yüksel çifti tavsiye etmişlerdi. Hem geleneksel, hem butik... Üstüne üstlük salaş ve lezzetli diye de altını çizdiler. Meraklandım... Kebap ve yancıları, sumaklı soğan, ezme, tablacı salatası bağımlılığım var zaten... İyi kebap Fizan’da olsa gider yerim. Bahçelievler Bişkek Caddesi’ne mi gitmeyeceğim yani... Sevgili Okan ve Elif’e bu yüzden teşekkür borçluyum. İyi ki de gitmişim... Lahmacun da, Gıyma Kebabı da efsane. Hele ki şimdilerde popülerleşen tatlı “Şambali”ye bayıldım. Yemeğin sonunda zarif elemanları çay ile birlikte ikram ediyorlar. Her şey çok güzel, mutlaka gidin.
HER CUMA ‘ANKARA TAVA’
BANA göre Ankara’nın en geleneksel esnaf lokantalarından biri Ankara Kalesi’ndeki “Kebapçı Emin Usta.” Her fırsatta meşhur kuru fasulyesini yemeye gidiyorum. Köftesinin, kuzu şişin müptelaları da benim gibi her fırsatta kaleye gitmek için mazeret kolluyor. Her cuma, Ankara Tava yaptıklarını biliyordum ancak bir türlü gidişim cuma gününe denk gelmemişti. Bu sefer özellikle gittim... Meğersem sabahtan ayırtmak gerekiyormuş. Allah’tan tanıyorlar bir şeyler ayarladılar. Et suyuyla pişmiş pilavın üzerine incik, kızarmış biber ve domatesle, şahaneydi. Kaleye gidişinizi cumaya denk getirin...
Paylaş